Moskova

Moskova

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Nazım’ı ölümünün 50. Yılında Moskova’da anacağız


Şu sıralarda, bizi Moskova’da önümüzdeki hafta başında, 3 Haziran 2013 Pazartesi günü, Nazım’ın aramızdan ayrılışının 50. Yılı anması heyecanı sardı.

Pazartesi sabahı Novodeviçiy Mezarlığı’ndaki mezarının başında Türkiye’den gelecek sanatçılar, kültür insanları ve dostlarla Nazım’ı her yıl olduğu gibi yeniden anacağız. Zülfü Livaneli ve Zuhal Olcay da bir önceki akşam bir konser verecekler.

Haliyle Nazım’ın şiirleri, anıları, onunla ilgili çeşitli konular geliyor akıllara…

***
Nazım’ın ölmeden önce yaşadığı ev, bizim mahallede, oturduğumuz eve onbeş dakikalık yürüme mesafesinde, 2. Pesçanaya Sokak’ta. Sık sık Nazım’ın apartmanının avlusunda oturup, onu tanıyan bir babuşka ya da deduşkayı yakalayıp anılarını anlattırmayı hayal ediyorum.

Haliyle Nazım’ın şiirleri burada daha çok okunuyor. Ve de yüreğe dokunuyor. Hele hele memleket hasretimin içime iyice çöktüğü günlerde onun gurbet ve vatan hasretiyle ilgili şiirleri beni fena halde etkiliyor.

Mahallede bir de Nazım Hikmet Çocuk Kütüphanesi var. Niyetim birazdan bu kütüphaneye gidip, Nazım’ın şiirlerinden RTİB’in derleyip, Rusçaya çevirtip bastırdığı kitaptan Rus çocuklarıyla birlikte onun şiirlerini okumak.

***
Portekizli şair Daniel Filipe, 1962 yılında bir şiirine şöyle bir başlangıç yapmış :

"Şu 1962 yılında
 taş uçaktaki Nazım Hikmet gibi değilim
 kentimdeyim
 nereye istersem gidebilirim.."
 
Taş uçaktaki Nazım Hikmet !.. Bu metafor, Nazım’ın hapisliğini, göçmenliğini, memleket hasreti içinde ölmesini mi anlatmak istiyor acep? Şair, Nazım'ın uzun yıllar hapis yattığını bildiği için "taş ocağı" metaforunu mu kullanıyor?

Her neyse, gelelim Nazım Hikmet’in insanoğlunun uzayı keşfetme, fethetme serüvenine ilişkin söylediklerine.

Ay'a gidilmesinden yıllar sonra bile Suudi Arabistan'da, yolculuğun gerçek olmadığı, böyle bir yolculuğun yapılamayacağı üniversitelerde okutulurken, Nazım Hikmet "daha da ötelere" gidileceğinin şiirini yazar, 1959 yılında :

"Ay'a gidilecek
 daha da ötelere,
 teleskopların bile görmediği yere.
 
Ama bizim dünyada ne zaman kimse aç
 kalmayacak
 korkmayacak kimse kimseden,
 emretmeyecek kimse kimseye,
 yermeyecek kimse kimseyi,
 umudunu çalmayacak kimse kimsenin ?
 İşte ben komünistim bu soruya karşılık
 verdiğim için.."

Nazım Hikmet bu dizeleri 13 Eylül 1959'da, Sovyetler Birliği'nin "Lunik 2" adlı uzay gemisini fırlatmasından birkaç gün önce, 26 Ağustos'ta yazar.

Lunik 2, biraz sert olsa da, Ay yüzeyine inmeyi başaran ilk araçtır. Nazım'ın şiire "Ay'a gidilecek" dizesiyle başlaması, uzay yolculukları konusunda gündemi ne denli yakın takip ettiğini gösterir. Şair, bu başarıdan bir yıl önce, 1958 yılının 4 Ocak günü fırlatılan "Lunik 1" in yerçekiminin etkisinden kurtulmayı başaran ilk roket olduğunu ve Ay'ın 7.500 kilometre yakınından geçerek güneş sistemindeki yörüngesine oturduğunu da çok iyi bilmektedir. Ve Nazım, 1959'un Aralık ayında, "daha da ötelere" gidileceğinin inancıyla şu dizeleri yazar :
"Merih'e giden kosmos gemisinde turistler
 Yeryüzüyce yazılmış şiirler okuyacak..
 Her sözü beste beste, renk renk, kat kat açarak
 en sırlı çekirdeğe ulaşabilecekler.."

   
Nazım, yıldızlardan birinde yaşadığına inandığı uzaylılarla ilk karşılaşacak olanların Sovyet kozmonotlar olacağına emindir. Bu yüzden "Kosmosun Kardeşliği Adına" adlı şiirinde, Rusça'da yoldaş anlamına gelen
"Tavariş" sözcüğüne yer verir :

"Ve yıldızlardan birinde
 hangisinde bilmiyorum
 yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz
 hangi dilde bilmiyorum
 yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
 Tovariş diyecek
 söze bu sözle başlayacak biliyorum.."

 Nazım Hikmet, bu şiirini 13 Nisan 1961 tarihinde Paris'te yazmıştır. Yani, uzaya gönderilen ilk insan olan Yuri Gagarin'in, dünyayı aracının penceresinden seyretmesinden bir gün sonra !.. Şairin "biliyorum" diye kendisinden son derece emin bir ifade kullanmasının nedeni, "Vostok 1" adlı uzay aracının yaptığı başarılı yolculuktur.

"Kosmosun Kardeşliği Adına" şiiri edebiyatımızda bir uzaylıya seslenen ilk dizelerdir. Belki, bu özelliğiyle dünya şiirinde de ilk örnekler arasındadır.

Radi Fiş, "Nazım'ın Çilesi" adlı kitabında şöyle tanımlar şairi : "Uzun boylu, güçlü kuvvetli, yakışıklı, etrafa neredeyse fiziki bir şekilde hissedilen ruhi enerji saçan bir insandı. İcap etmiş olsa, başka dünyalarda yaşayan kimselere dünyamızın insanını en olumlu şekilde temsil etmek için Nazım'dan daha iyi elçi bulunamazdı. Onunla ilişki kurmak bahtiyarlığına eren, enerji sahasına yaklaşabilen herkes, ondan harikulade bir kuvvet ve enerji alarak ayrılıyordu. Tasavvur olunan her şey mümkün görünmeye başlıyordu ve onun mensup olduğu cinse mensup olmakla iftihar etmeye başlıyordu insan. Bu cinsin, bu ırkın adı ise İNSANLIK idi.."

Nazım, uzaya gidecek ilk insanın bir Sovyet vatandaşı olacağını da daha önceden söylemişti.

1961 yılında Sovyetler Birliği’nde çıkartılan Znanie-Sila adlı bilim dergisinin 6 nolu sayısında uzaya ilk çıkan (12 Nisan 1961) Sovyet kozmonotu Yuri Gagarin’in hayatı kaleme alındı. Yazıda, Nazım’ın 2 ay önce bir Sovyet vatandaşının dünyada ilk olarak uzayı fethedeceği tahmininde bulunduğu yazıldı.
Makalede Nazım, “Venüs gezegenine uzay aracının fırlatılmasının ardından (Şubat 1961) Moskova radyosu muhabirleri evime ziyarete gelerek bana bu soruyu da sordu: Uzaya çıkan ilk insan hangi ülkenin vatandaşı olacak?  Bu Sovyet vatandaşı olacak. Bu insanın Sovyet vatandaşı olması lazım.Başka türlü olamaz. Ben mistik düşünmüyorum. Ama yine de tarihin mantığına inanıyorum. Bu mantık bana şunu fısıldıyor: Ancak ve ancak 1917 yılında ayağında çizme ve kafasında şapkayla Kış Sarayı’na (1917 Bolşevik Devrimi) hücum eden Putilov fabrikasının bir işçisinin oğlu uzaya hücum edecek. Ama bu sefer kozmonot elbisesiyle ve tabii ki tüfeksiz şekilde.” tahmininde bulundu.
Nazım’a göre, dünyanın sosyal adaleti adına devrim yapan bir işçinin oğluna uzay yolculuğu gibi bir görev düşecekti.
Sovyet bilim dergisi, Nazım’ın tahmininde sadece edebiyat şeklinde haklı çıkmadığına dikkat çekerek, “Putliov fabrikasının işçisinin oğlu uzaya ilk çıkacak sözleriyle Nazım haklı çıktı. Gagarin’in dedesi Putilov fabrikasında çalışmıştı.” dedi. Putilov fabrikasının işçileri Rusya’nın 3 devrim olayında önemli rol oynamıştı.

Yararlanılan kaynaklar : http://tarihtenanekdotlar.blogspot.ru/  & Haberrus.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder