Moskova

Moskova

7 Ekim 2018 Pazar

Sovyetler Birliği eğleniyor!



Sovyetler Birliği gibi bir deneyimde, sıradan insanlar boş zamanlarını nasıl geçiriyordu? Nasıl eğleniyordu? Cevap, belki biraz da günümüz dünyasında çalışanların giderek mahrum kaldığı 'boş zaman'da saklı...

Kavel Alpaslan




DUVAR – Sovyetler Birliği, uzun zamandır ‘her şeyin sansürlendiği ve yasaklandığı karanlık bir distopya’ olarak anlatılıyor. Bunlar o kadar fazla tekrar ediliyor ki doğru ile yanlış birbirine karışıyor, yanlışa meşru bir kılıf yaratılıyor! Bu durumda böylesi ‘kasvetli’ bir dünyada nasıl olur da insanların ‘eğlendiği’ düşünülebilir? Sorunun cevabı, belki biraz da günümüz dünyasında çalışanların gittikçe mahrum kaldığı boş zamanlarda saklı…

Fazla mesailer, yatmayan maaşlar, yoğun çalışma temposu, angarya işler, depresyon… Tüm bunlara gün geçtikçe kaybedilen sosyal haklar da eklendi mi, işte karşınızda 21’inci asrın çalışma hayatı! Peki bunca insan bu kâbusu nasıl göze alabiliyor? Elbette geçim derdi, hayatta kalma çabası, rıza üretimi diye sayabiliriz. Fakat hepsi bu mu? İmkânlar yaratıldığında hem kendimizi yenileyip hem de üretebileceğimiz bu boş zamanımızı neden en büyük zenginliklerimizden biri olarak görmeyelim?

BOŞ ZAMAN, EĞLENCE VE ÜRETİM

Hiçbir kapitalist örnek yok ki kesin bir şekilde kâr hırsını dizginleyip, yalnızca emeğin çıkarları gözetsin. Böylece bu gözü kararan hırs karşısında ‘refah devleti’ modelini diriltmek için yapılan büyülerin aslında hepsi biraz havada kalıyor. Bir başka açıdan baktığımızda emeğin sömürülmesi, boş zamanların sömürülmesi anlamına geliyor ki böylece eğlenceye ne güç, ne maddi imkân ne de zaman kalıyor.

Düşünün, artı değer üretilmeyen bir dünyada, temel ihtiyaçlar kolektif bir şekilde karşılanabiliyor. Böylesi bir toplumda, başkasının zenginliğine zenginlik katmak yerine, kendine kalan boş zamanları ilgilendiği şey her ne ise onunla uğraşmaya ayırmayı kim istemez? Hem böylece büyük bir kültür sanat birikimi de doğmaz mı? Peki bu mümkün mü?


Sınıflı toplumlardan önce farklı bir gerçeklikte gayet mümkündü. Aslında işin daha şaşırtıcı tarafı, bunun bugün her zamankinden daha çok mümkün olması. Robotlaşma, yapay zekâ derken aslında bu boş zamanların uzun ve verimli kullanıldığı, artı değerin satılmadığı bir dünya modelinin fiziki koşullarında bir sorun olmadığını söyleyebiliriz. Fakat konumuz bunun mümkün olup olmaması ya da nasıl olacağı değil.

Kapitalizmin kâr virüsünün sıçramadığı bir yakın tarih örneği aradığımızda, artısıyla eksisiyle hep başvurduğumuz bir kaynak var: Sovyetler Birliği! Buradaki işçilerin boş zamanlarını nasıl değerlendirdiğine değinmek belki daha sağlıklı karşılaştırmalar yapmayı olanaklı kılabilir. Sovyetler üzerinde yürütülen bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalar tufanında kendimize yol açmak için önce şunu belirtelim: Uzun zamandır komünist düşüncenin günahı da sevabı da Sovyetler Birliği’nin boynuna yükleniyor. Bu deneyim, ne komünizmin yegâne ve son temsilcisidir ne de bu düşünceden azade değerlendirilebilecek, nevi şahsına münhasır bir örnektir.

Şu açık ki Sovyetler’in karşılaştığı korkunç büyüklükteki savaşlar, kapitalizmi üretimde yarışarak yenme çabası vb. tüm sorunlar bir yerde bu sosyalizm deneyiminin, ‘çalışma odaklı’ algılanması sonucunu verdi. Ancak yine de işçilerin bir şekilde yoğun çalışma ile yaratılan bu hayatta dahi, diğer kapitalist toplumlarla karşılaştırılamayacak kadar değerli haklara sahip olduğunu da eklemek gerekir. Lafı fazla uzattık, şimdi işin ‘eğlenceli’ kısmına geçelim ve başta sorduğumuz soruyu tekrarlayalım: Sovyetler gibi bir deneyimde, insanlar boş zamanlarını nasıl geçiriyordu? Nasıl eğleniyordu, neler yapabiliyordu?

AVANGART BİR MACERA: İŞÇİ KULÜBÜ

Önce 1925 yılında Paris’te düzenlenen Uluslararası Dekoratif ve Endüstriyel Sanatlar Fuarı’ndaki Sovyet pavyonuna gidelim. Zamanında bu fuarın en ilgi çekici bölümü olarak değerlendirilen bu pavyon, işçilerin film izlediği, kitap okuduğu, satranç oynadığı bir ‘İşçi Kulübü’ olarak tasarlanmıştı.

Pavyonun iç tasarımı ünlü konstrüktivist Sovyet sanatçısı Aleksandr Rodçenko’ya ait. Sovyet avangardının önemli eserlerinden biri olarak görülen tasarımı tanıtan katalogda, sanat tarihçisi ve edebiyat eleştirmeni Petr Kogan şöyle yazıyor:

“Sergimizin lüks mobilyaları veya değerli mefruşatları yoktur. Grand Palace’daki ziyaretçiler burada kürk ve elmas bulamayacaklar. Ama yaratıcı sınıfların yükselişini hissedebilenler, işçi kulübü ve kırsal okuma odasının kasıtlı sadeliğini ve sert tarzını takdir edebilecekler. Biz, yeni inşaacılarımızın dünyaya söyleyecek çok şeyleri olduğuna inanıyoruz. Ve insanlığın en büyük coşkunluğuyla dolan her şeyin, mücadelemizin gerçek anlamı olan sanatımızı bilmemeyi ve onu ele geçirmemeyi erteleyemeyeceği konusunda ikna olduk.”

İşçi kulübünün ‘avangart’ yanını biraz daha anlamak istersek, biraz da Rodçenko’ya kulak vermek gerekiyor:

“Sadece işçi sınıfının kurtuluşu değil, ışık da Doğu’dandır. Işık, Doğu’dandır – erkek, kadın ve nesnelerle yeni bir ilişki içindedir. Elimizdeki nesneler de eşit olmalı, aynı zamanda yoldaş olmalı, burada oldukları gibi siyah ve kasvetli köleler değil. Doğu’nun sanatı kamulaştırılmalı ve rasyonelleştirilmelidir. Nesneler anlaşılacak, insanların arkadaşı, yoldaşı haline gelecek ve insanlar, şeylerle nasıl gülüp nasıl iletişim kurulacağını öğrenmeye başlayacak.”

BİR ‘KÜLTÜR OKULU’ OLARAK KULÜP

O halde şu ana kadar aklımıza, bir ‘işçi kulübü’ mekânı ve bunun oluşumundaki kimi düşünsel arka planları koyduk. Peki bu, sergilere sıkışmış ‘ütopik’ bir fikrin, bir o kadar ‘ütopik’ olan tasarımı mı? 1920’lerdeki, hatta bir parça da 1930’lardaki Sovyetler’in kültür sanat açısından en olumlu yanı, pratiğe dökülmedeki heves olsa gerek. Sovyetler’de ülke genelinde pek çok İşçi Kulübü inşa edilmişti. Bu yapıların mimarisindeki yenilikçilik bir tarafa işçilere sağladığı imkânlar oldukça dikkat çekici. Sinema, kulüplerdeki en popüler faaliyetlerdendi. Bunun yanı sıra spor salonları, kütüphaneler, sanat kursları… Hepsi işten çıkan işçilerin boş zamanlarını kültürel üretimle değerlendirmesini ve bunu topluca yapmasını olanaklı kılıyordu.

Bu kulüpler hakkında mimar Anatole Kopp şunları söylüyor:

“Kulüp hakkındaki önemli nokta, üye kitlesinin doğrudan dahil olma gerekliliğidir. Kulüplere yaklaşırken dışarıdan yalnızca ‘eğlence’ olarak kanalize edilmemelidir. (…) Kulüp, bir nevi ‘kültür okulu’ olarak hizmet etmektir. Duvarları içinde her yaştan işçinin gün sonunda dinlenme, rahatlama ve yenilenen enerjiyi bulması gerekir. Orada, ailenin dışında, çocuklar, ergenler, yetişkinler ve yaşlılar kendilerini bir kolektifin üyeleri gibi hissetmeliler. İlgi alanları genişletilmeli. Kulübün rolü, insanları kilisenin ve devletin eski baskısından kurtarmaktır.”

Tüm bu ihtiyaçları karşılamak için Soyvetlerin kuruluşundan sonra, sayısız kulüp oluşturuldu. 1939 yılında, 65 bini kırsalda olmak üzere ülke genelinde 96 bin kulüp bulunuyordu. Başlangıçta kullanılan yapıların, eski ve büyük özel mülkler olduğunu görüyoruz. Kulüpleri sendikalar ve diğer kimi siyasi örgütlenmeler yönetiyordu. Daha sonraki yıllarda inşa edilen yapıların, daha kapsamlı bir kültürel faaliyet alanı sağladığını söyleyebiliriz. Bu binaların mimarisiyse görülmeye değer…



EĞLENCELERİN EN GÖZDESİ: DANS

Şimdi biraz da günlük hayatta tercih edilen diğer alternatiflerden bahsedelim. Elbette işçi kulüpleri de bu günlük hayatın bir parçasıydı fakat boş zamanları değerlendirmek için tek alternatif  değildi. Yaş grupları üzerinden gidecek olursak gençlerin eğlence anlayışından başlamak, şüphesiz en renkli tercih olacaktır.

Dans etmek, çok eskiden beri insanların en büyük eğlencelerinden. Gençlik ve eğlence dendiğinde de ister istemez gözümüzde bir disko -ya da daha 21. yüzyıllı bir deyişle ‘club’- canlanıyor. Bu anlamda disko kültürü Sovyetler’de özellikle 1980’lerde hâkim oldu. Hatta bir söylentiye göre ilk disko Letonya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde kuruldu. Baltık cumhuriyetlerinin Batı Avrupa’ya coğrafi ve kültürel yakınlığı da düşünüldüğünde, bunun Batılı anlamına yakın bir ‘dans kültürü’ olduğu daha kolay anlaşılabilir.

Oysa disko yerine ‘dans edilen açık ya da kapalı mekân’ adlandırmasını yapacak olursak, bu kültür Sovyetler’in kuruluşundan yıkılışına kadar pratikte mevcuttu. Öyle ki, sadece şehirli bir aktivite de değildi, kimi zaman mekâna dahi ihtiyaç duyulmuyordu. Kolektif çiftliklerin birinde, çekilmiş aşağıdaki fotoğraf, 1920 ya da 1930’lara ait…

Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin gençlik örgütlenmesi olan Komsomol da özellikle kimi siyasi toplantıların ardından dans partileri düzenliyordu. Bunun dışında da Komsomol’un sorumlu olduğu ‘diskolar’ vardı. Elbette burada hâkim olan havanın 1980 sonlarındaki ‘diskolarla’ aynı olmadığını tahmin edebiliriz. “Yahu partinin düzenlediği dans etkinliğinde eğlence mi olur” diyecek olursanız, aslında bu, biraz da geçmişe hangi yıldan ve hangi konjonktürden baktığınızla ilgili… Burada bilinen anlamda bir ‘disko’ ortamı yaratılmasa da üyelerin sevdiği, bildiği, dans edebildiği şarkılar çaldığı için onlar için o kadar da ‘sıkıcı’ algılanmıyor olmasa gerek.



Sovyet gençliği dediysek yalnızca 1980’lerdeki gençleri düşünmemek lazım. Ne de olsa her neslin kendi gençlik kültürü var. Sovyetler’de özellikle akordeon, eğlencelerin olmazsa olmazıydı. Bu enstrüman girdiği herhangi bir ortamı dans pistine çevirebiliyordu.

Fakat özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren parklarda dans pistlerine daha sık rastlanmaya başlanır. 1970 yılında çekilmiş ‘Başlangıç’ (The Beginning/Naçalo) isimli filme ait aşağıdaki sahne böylesi bir pistte geçiyor olsa gerek.

Günümüzde bu dans pistlerinin aynı derecede kullanıldığını söylemek oldukça güç. Elbette değişen kültürün bunda etkisi çok büyük ancak kimileri tasarım harikası olan bu dans pistlerin bugün kaderlerine terk edilmiş durumda…



AİLELERDEN NE HABER?

Dans konusuna fazlaca yer verdiğimize göre son olarak biraz da ailelerin ‘eğlence’ hayatından bahsedelim. Biletlerin sendikalarca dağıtıldığı ve hem ücret hem zaman olarak çoğunluğun katılması mümkün olan kültürel faaliyetler ya da dans pistleri gençler gibi ailelerin de tercih ettiği etkinliklerdi. Fakat ailelerin en gözde eğlence anlayışlarından birisi, meşhur daçalarda vakit geçirmekti.

Şehirlerin biraz uzağındaki yeşil alanlara inşa edilen ve bir nevi ‘yazlık’ olan bu binalar, aslında Sovyetler’den önce de mevcuttu. Fakat nüfusun ayrıcalıklı küçük bir kısmı dışında, işçilerin böylesi evlere sahip olması oldukça güçtü. Ekim Devrimi’yle birlikte hali hazırdaki daçalar kamulaştırıldı, takip eden yıllarda da daha fazla kişinin erişebilmesi için sayıları artırıldı. Ailelerin boş zamanlarda kullandığı bu konutların geniş bahçeleri, burada küçük çaplı tarımsal üretimi de mümkün kıldı. Böylece Sovyet aileleri için tatilleri ve boş zamanları burada geçirmek, yaygın bir eğlence anlayışına dönüştü.

Verimli bir üretimin sağlanması için en büyük temel ihtiyaçların biri de üreticilerin kendini yenilemeye, yani dinlenmeye, eğlenmeye yeterli vakit ayırabilmesidir. Böyle bir olanak sağlandığı takdirde, bu sürenin toplum için de verimli değerlendirilmesinin önünde hiçbir engel yoktur.

Sovyetler günümüzün ya da dünün kapitalist toplumlarından daha mı fazla eğleniyordu? Eğer azınlıktaki bir varlıklı sınıfın eğlencesinden bahsedeceksek elbette hayır, yanına bile yaklaşamazdı! Ancak asıl mesele eğlencenin büyüklüğü ya da çeşitliliği mi; yoksa bu ayrıcalığı elde edebilen kitlenin genişliği mi?

Zorlukların yıkıcı yönünü unutmadan ancak eksiklikleri de görmezden gelmeden baktığımız zaman, gerçek Sovyet deneyimini anlayabiliriz. Bu nedenle belki Sovyetler’de bulabileceğimiz en değerli öz, kusursuz bir ‘resmin’ kısıtlı imkânlarla çizilen eskizidir. Ama bu eskizin daha güzel günlere gebe oluşu, onu pek çok tamamlanmış ‘resim’den daha değerli kılıyor.

Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı linkler:



6 Ekim 2018 Cumartesi

Rusya'da en çok okunan kitaplar







Rusya Kamuoyu Araştırma Merkezi (VTSIOM) tarafından gerçekleştirilen ankete göre Rusya vatandaşlarının yüzde 90'ını sürekli kitap okuyor.

Hiç kitap okumayanların oranı ise yüzde 4.

Öte yandan yaklaşık her beş kişiden biri (yüzde 22), edebiyat eserlerini okumadığını söyledi.

Okunan en popüler kitaplar arasında ise ilk sırada çocuk kitapları (yüzde 31) geliyor.

İkinci sırada yüzde 30 ile tarih ve tarihi roman konulu kitaplar yer alıyor.

Fantastik kurgu konulu kitap okuyanların oranı yüzde 22, bilimsel yüzde 21, ders kitapları ise yüzde 20 oranında okunuyor.

Güzellik, sağlık ve psikoloji konulu eserler okuyanların oranı ise yüzde 11 olarak açıklandı.

Evinde küçük veya büyük bir kütüphaneye sahip olanların oranı yüzde 87. Bu grup içindeki insanların yüzde 44'ü kitaplıkta 100' e kadar kitap olduğunu, yüzde 23'ü 100-300 arası ve yüzde 10'u ise 300-500 arası kitap bulunduğunu söyledi.

Kitaplığında 500 ve üzeri kitap bulunan Rus vatandaşlarının oranı ise yüzde 5.

Rusya'nın ünlü 'Türkleri'



Fuad Seferov



Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana geçen yaklaşık 30 yılda Türklerle Ruslar arasında on binlerce evlilik yapıldı. Sovyet döneminde, istisnalar dışında Türklerle Rusları aynı çatı altında buluşturan karma evliliklere rastlamıyoruz ama onun öncesinde, yani çarlık zamanında bu tür evlilikler fazla olmasa da vardı. Daha önceleri derken genelde Çarlık dönemini kastediyoruz. Türk- Rus evliliklerinden doğan bazı kişiler ünlü oldu ve Rusya tarihine geçti. İşte o isimlerden bazıları:

Şair Vasili Jukovski (1783-1852)

Rus şiir dünyasında romantizmin kurucusu Vasili Jukovski, toprak ağası Afanasi Bunin'in, Türk esiri Saliha'dan olan çocuğu idi. Saliha 1770 yılında Rus-Türk savaşı sırasında Benderı kalesinde (Moldova) esir düşmüştü. Şair, dönemin çarı 2. Aleksandr'a öğretmenlik yapmıştı. 19. yüzyılda Jukovski'nin sayesinde kendi öğrencisi ve geleceğin Çarı 2. Aleksandr, önemli reformlar yaparak Rusya'da köklü değişikliklerin yapılmasına neden oldu. Bunların arasında çarın 1861 yılında kölelik sisteminin kaldırılmasıyla ilgili önemli kararı da vardı.

Moskova Belediye Başkanı Nikolay Alekseyev (1852-1893)

Moskova'nın Çarlık döneminde belediye başkanlığı yapmış ünlü siyasetçi Nikolay Alekseyev'in büyükannesinin Türk olduğu biliniyor.  Moskova'nın önemli altyapı ve sosyal-kültürel projelerine imza atan dönemin Belediye Başkanı Alekseyev 18.yüzyılda Osmanlı'dan Rusya'ya göç eden Rum asıllı Mihail Bostancıoğlu'nun torunu. 30 yaşındaylen, 1885 yılında Moskova Belediye Başkanı oldu. Dönemin tarihçileri, genç belediye başkanından 'dinamik, çalışkan, reformcu, yetenekli ve kararlı' biri olarak bahsediyordu. Rus gazeteci yazar Oleg Foçkin, Alekseyev'in yetenekli karakterini anlatırken, "O, Türk ninesinin kanını da taşıyordu" değerlendirmesinde bulundu.

Amiral Aleksandr Kolçak (1874-1920)

Amiral Kolçak (fotoğrafta), Birinci Dünya Savaşı'nda başarılı bir deniz komutanı idi. Rusya'da devrimin ardından  Bolşeviklere karşı savaşmaya karar verdi. Rusya'nın Sibirya ve Ural bölgesinde Beyaz Rus Hükümeti'ni kuran Kolçak, 2 yıl sonra Bolşevik yönetimi tarafından tutuklanarak kurşuna dizildi.

Rus tarihçileri Kolçak'ın Türk İlyas Kolçak Paşa'nın soyundan geldiğini iddia ediyor. Rus tarihçiler, Ukrayna'nın Hotin kalesi komutanı İlyas Kolçak Paşa'nın Rus Mareşali Hristofar Minih tarafından esir alındığını, daha sonra ise Kolçak Paşa'nın Polonya'ya yerleştiğini ve 1794 yılında ise paşanın torunlarının Rusya'ya göçtüğünü belirtiyor.

Anna Timiryayeva (1893-1975)

Rus ressam ve şair Timiryayeva (fotoğrafta), Amiral Kolçak'ın sevgilisi olarak tanınıyor. Sovyet döneminde hayatının bir bölümünü sürgünlerde geçiren Timiryayeva'nin ninesinin Türk olduğu biliniyor. Ünlü Sovyet Savaş ve Barış filmi çekimlerinde soylu sınıfının dans sahnelerinde danışmanlık da yapmıştı.

Vadim Kojevnikov (1909-1984)

Sovyet yazarı ve gazeteci, Sosyalist Emek nişanı sahibi Kojevnikov'un ninesi Türk idi. Kızı Nadejda Kojevnikova'nın anlattığına göre, büyük dedesi Türk-Rus savaşı sırasında bir Türk kızla tanışmış ve evlenerek Rusya'ya getirmişti. Yazar Kojevnikov, Moskova'daki Peredelkino yazarlar köyünde ünlü Türk şairi Nazım Hikmet'in komşusuydu. Nazım ona "Türk kardeşim" diye hitap ederdi.

Konstantin Paustovski (1892-1968)

Ünlü Sovyet yazarı Paustovski'nin de ninesi Türk idi. Nazım Hikmet'e yazdığı mektubunda Paustovski duygularını şöyle paylaşmıştı: "Belki de karşılıklı sempatimizin nedeni benim yarı yarıya Türk olmam. Ninem Trakya'nın Kazanlık bölgesinde doğmuş. Ben de Türk kanı taşıdığım için onur duyuyorum. Türk işçi ve köylüleri çok seviyorum." 

Salih Lütfiyeviç (1946)

Sovyet ve Rus spor camiasının ünlü isimlerinden Salih Lütfiyeviç, Türkiye Komünist Partisi kurucularından Salih Hacıoğlu'nun torunu. Aleksandr Hacı adıyla da bilinen Salih Lütfiyeviç 1960'lı yıllarda Dinamo Moskova başta ünlü Rus kulüplerinde oynamış, daha sonra Spartak Moskova ve Rus Milli Takımı'nda görev yapmış saygın bir futbol adamı.

Rusya'nın önde gelen sinema ve tiyatro sanatçısı Mihail Derjavin, Çarlık dönemindeki Türk-Rus evliliklerine değinirken, Sovyet Mareşali Semyon Budyonnıy ile yaşadığı anıları paylaşarak, "Genelde Don Kazaklarının burnu kemerli olur. Budyonnıy'ın da burnu öyleydi. O ise bunun nedenini bana "Bizim dedelerimiz Türkiye'den kız kaçırıyordu. Türk kızları mükemmel yemek yapıyordu, zarif ve güzeldiler, fakat iyi derecede Rusça konuşamıyordu. Genelde suskundular" diye açıklıyordu.

Bu isimlere ek olarak Türk kökenli Rus soyadları da var:

Örneğin, Karaganov... Rusya Dış ve Savunma Politikası Konseyinin onursal Başkanı Sergey Karaganov, Türk soyadının taşıdığını bizzat kendisi açıkladı. Karaganov, "Öncelikle şunu ifade edeyim: Benim soyadım Türk soyadı. Karagan sözünün kökü Karahan, yani Kara Han sözünden geliyor. Büyük Han" dedi.

Bir de Turçak soyadı var. Rus tarihi kaynaklara göre, Türk savaş esirlerinin torunlarına bu soyadı verilmeye başlandı. Bu soyadı taşıyanlardan biri de iktidardaki Birleşik Rusya Partisi Genel Konseyi Sekreteri, eski Pskov Bölge Valisi Andrey Turçak (1975 doğumlu).

Zamana direnen köy evi




Rusya taşrasında zamana direnen bir köy evi.

Ostankino Kulesi: ‘Sana bir tepeden baktım aziz Moskova’ diyebilmek için…





Moskova’nın en turistik yerlerinden biridir Ostankino Kulesi. Televizyon Kulesi diye de bilinir. Şansınız varsa ve iyi havaya denk gelirseniz 70 km kadar ötesini neredeyse bulutların arasından görebilirsiniz. Kremlin’den “7 kız kardeş” Stalin gökdelenlerine, Kurtarıcı İsa Tapınağı’ndan Botanik Bahçe’ye kadar…

Ostankino, 1967’de yapılan 540 metrelik bir kule. Dünyanın en yüksek dördüncü kulesi. En tepeye değilse bile 337 metreye çıkarak (korkmayın merdivenle değil, saniyede 7 metre ilerleyen asansörle) cam zemin üzerinde keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz. En önemlisi Rusya başkentini ayaklarınızın altında hissedebilirsiniz. 

Kule’de ister sadece kenti izler, ister aynı anda kahve içer veya yemek yersiniz. Dilerseniz “sesli rehber” hizmetinden yararlanabilirsiniz.

Rus Kültüründe Matryoşka




Nükhet ELTUT KALENDER


Her toplumun yaşam biçimini yansıtan farklı maddi kültür değerleri vardır. Slav toplumlarında özellikle de Doğu Slav grubunda yer alan Rus halkının yaşamında semaver, akağaç, sarafan, vodka, kefir ve uşanka önemli maddi kültür unsurlarındandır.
Bir asrı aşkın süredir matryoşkalar da Rus toplumunun maddi kültür değerleri arasında yer almaktadır.

MATRYOŞKA NEDİR?


XIX. yüzyılın sonunda ortaya çıktığı bilinen el yapımı ahşap kuklalar Rusçada “matryoşka” olarak adlandırılmaktadır. Bu ahşap kuklalar belirgin el ve ayak detaylarına yer verilmeyen oval görünümlü insan figürü şeklinde yapılmaktadır. Gövdesinin tam orta yerinden iki parçaya ayrılan ve içinden kendisinin gittikçe küçülen boyutlarının çıktığı görülen matryoşka bebekleri guaj boya ile Rus toplumuna özgü motiflerle süslenmektedir. Günümüzde hediyelik eşya stantlarında çokça karşımıza çıkan matryoşkaların tarihçesinin yakın geçmişe dayanması nedeniyle matryoşka sözcüğü etimoloji sözlüklerinde yer almamaktadır.

Ancak Rusça açıklamalı sözlüklerde “matryoşka” sözcüğünün karşılığı;
(Bu sözcük Türk Dil Kurumu’na ait sözlüklerde matruşka olarak karşımıza çıkmaktadır, ancak Rus. матрёшка sözcüğünün orijinal transkripsiyonu matryoşka şeklinde olmalıdır.)
Matryoşka. Öz Rusça. Özel isim statüsündeki Matryona kadın ismine küçültme-şefkat yapısı ekinin eklenmesinden (Matryoşa evresi aracılığıyla) daha sonra cins isme dönüşmesiyle oluşmuştur. Diğer kukla cins isimlerinin oluşumunda da benzer özellik görülmektedir, örn. Rus. petruşka (bkz.), van’kavstan’ka, Frans. marionetka (bkz.) (Şanskiy, İvanov & Şanskaya, 1971, s. 258). “Yarı oval ortasından ayrılan içerisine küçük boyutlarda benzer bebeklerin yerleştirildiği boyalı ahşap bebek” (Ojegov & Şvedova, 2000, s. 346). “İçine küçük boyutlarda benzer bebeklerin yerleştirildiği ortası oyuk ahşap kukla” (Lopatin & Lopatina, 2001, s. 285). “Boyanmış ahşap türünde içinde küçük boyutlarda benzer kuklaların bulunduğu Rus oyuncağı” (www.efremova.info/word/matreshka.html) şeklinde verilmektedir.

Matryoşka sözcüğünün XIX. yüzyılda Rus toplumunda çok yaygın bir kadın ismi olan Matryona’dan geldiğinden, Matryona isminin ise Latincede “anne” anlamına gelen “mater” sözcüğünden türetildiği yönünde halk etimolojisinin varlığından söz edilmektedir ki Rus dilinde “мать” (mat’) sözcüğünün “anne” anlamına gelmesi bu halk etimolojisinin doğruluğunu güçlü kılmaktadır. Rusçada şahıslara verilen isimler hitap dilinde – diğer dillerde olduğu gibi – daha sevecen, daha candan, daha şefkatli söylem bakımından bazı suffiksler almakta ya da kısaltmalar yapılmaktadır. Örneğin; Sergey-Seryoja, İvan-Vanya, Anna-Anya / Annuşka, Natalya-Nataşa vs. Matryona isminin halk arasındaki hitap biçiminde sözcük sonundaki - a harfinin önünde yer alan - n- sessiz harfi yerine -ş- ve -k- suffikslerinin eklenmesi yoluyla matryoşka sözcüğü elde edilmiştir.

Matryoşkalar hakkındaki bir diğer bilgi ise Japon mitolojisinde yer alan yedi şans tanrısından biri olan bilge mutluluk tanrısı Fukurumu’ya dayandırılması yönündedir. Buna göre, Tanrı Fukurumu’nun bütün ailesini bir araya topladığı düşüncesiyle ahşaptan yapılmış çekik gözlü, bıyıklı, göbekli, sakallı ve kel olarak betimlenen el yapımı ahşap bebeklerden Savva Mamontov’a Honsū Adası’ndan hediye getirilir. Mamontov, bu figürleri Rus kültürüne uyarlama kararı alarak “Çocuk Eğitimi” atelyesinde tornacı Vasiliy Zvyozdoçkin’e bu figürleri yaptırır, Rus ressam Sergey Vasilyeviç Malyutin de üzerinin boyamasını gerçekleştirir. Bilinen ilk matryoşka elinde siyah horoz tutan bir kadın görünümünde sekiz figürden oluşmaktadır. Bu durumda matryoşkalara da aileyi bir araya toplayan anne kimliği yüklendiği anlaşılmaktadır. 1900 yılında Paris’te dünya çapında düzenlenen bir fuarda “milli sanat” örneği olarak Rus matryoşkası altın madalya kazanmıştır (Matryoşka-duşa Rossii). Talaşkino’nun başsanatçısı Sergey Malyutin’in folk benzeri eserleri kesinlikle orijinaldi. Malyutin, ilk Matruşka’yı, yani iç içe giren Rus bebeklerini 1891’de yaratan kişiydi. O dönemde Moskova zemstvosunun Rus oyuncakları konusunda uzmanlaşmış Sergiyev Posad’daki el sanatları atelyesinde çalışıyordu. Günümüzün popüler inancının tersine matruşkanın Rus halk kültüründe temeli yoktur. Mamontovlar Japonların iç içe geçen bebeklerinin Rus versiyonunun yapılması için sipariş verdikten sonra hayal edilmişti. Malyutin fıçı şeklinde, kolunun altında bir tavuk taşıyan kırmızı yanaklı bir köylü kızı yarattı. Küçülen bebeklerin her biri köylü hayatının farklı bir yönünü resmediyordu ve çekirdekte Rus tarzında sıkıca kundaklanmış bir bebek vardı. Tasarı son derece popüler olmuş ve 1890’ların sonlarına gelindiğinde her yıl birkaç milyon bebek üretilmeye başlanmıştı. Matruşkanın antik Rus oyuncağı olduğu miti o zaman yerleşti (Figes, 2002, s. 324, 325).



MATRYOŞKALARIN GENEL ÖZELLİKLERİ

1890’lı yıllarda Mamontov tarafından ilki yaptırılan matryoşka - her ne kadar o zaman için öyle düşünülmemiş olsa da - bugün Rusya’yı temsil eden milli bir sembol niteliğindedir. Kolay şekillendirilebilir yumuşaklıkta olması nedeniyle ıhlamur ağacı, kızılağaç ya da akağaçtan üretilmektedir. İç içe en az üç figürden oluşmakla birlikte, kolay taşınabilir olması, alan bakımından çok fazla yer kaplamaması ve tercih edilebilir fiyatta olması göz önünde bulundurulursa çoğunlukla beş–yedi figürden oluşan matryoşkalar en alışılagelmiş olanlarıdır. Ancak özel istek üzerine ellialtmış ya da daha fazla figürden oluşan devasa boyutlarda matryoşkalar da üretilebilmektedir.

1913 yılında tornacı N. Bulıçyov özellikle Petersburg’da düzenlenen oyuncak fuarı için kırk sekiz figürden oluşan matryoşka yapmıştır (Matryoşka - odno iz yarkih proyavleniy kul’turnıh traditsiy russkogo naroda, s.13). Her bir figür kendinden önceki figürden ve kendisinin içinden çıkan bir sonraki figürden desen, renk gibi küçük detaylarla farklılık göstermektedir.

Farklı boyun ve baş yönleri ile mutlu, çekingen, hüzünlü yüz ifadeleri yüklenen matryoşkalar ise farklı duyguları yansıtmaktadır.

Evde matryoşka bulunmasının o ev halkına mutluluk, iyilik, huzur ve refah getireceği inancı vardır (Naşa matryoşka, ot traditsii - k innovatsii). Bu nedenle matryoşkalar hediye eden kişinin hediye ettiği kişiye dostluk, sevgi ve mutluluk mesajlarını taşıyan hatıra niteliğindedir. Uzun zamandır Rus matryoşkaları en çok tercih edilen hediyelikler arasında yer almaktadır. Özenle boyanmış ve pahalı matryoşkalar Rusya’nın kendine özgü bir sembolü, tipik bir Rus hediyeliği olarak yabancılara satılmaktadır. Ancak matryoşkalar sadece dekoratif ya da hediyelik ürün değil, her şeyden önce çocuklar için bir oyuncaktır (Smirnova, 1997, s. 80). Matryoşkalar çocukların motor gelişimi sürecinde kavrama, sayı, renk ve eşleştirme becerilerini geliştirmede etkin katkı sağlamaktadır.



MATRYOŞKALARIN TÜRLERİ

Matryoşka türlerini daha iyi anlayabilmek için ilk Rus matryoşkası hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse, yuvarlak yüzlü, pembe yanaklı, açık tenli, çiçek desenleri olan şalı ile çiçekli sarafanı ve beyaz önlüğüyle elinde siyah bir horoz tutan Rus kadını figürü betimlemesinden söz edebiliriz. Bilinen ilk matryoşka günümüzde Sergiyev Posad Oyuncak Müzesi’nde sergilenmektedir. 2001 yılında ise Moskova’da ilk Matryoşka Müzesi açılmıştır. Matryoşkalar geleneksel ve çağdaş matryoşkalar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

A.Geleneksel Matryoşkalar

Geleneksel matryoşkalar yapıldıkları yerlerin isimleri ile anılmakta olup Sergiyev-Posad (Zagorsk) matryoşkaları, Polhov-Maydan matryoşkaları ve Semyonov matryoşkaları olmak üzere üç geleneksel matryoşka türü bulunmaktadır.

1.Sergiyev-Posad (Zagorsk) matryoşkaları

Bu matryoşka türü ismini Moskova yakınlarında bulunan eski adı Zagorsk olan Sergiyev-Posad şehrinden almaktadır. Üzerinde gömlek ve çiçekli sarafanı ile tasvir edilen ve çene altından düğümlenmiş çiçekli şal motifi ile bezenmiş, önünde çiçekli önlük, elinde sepet, horoz ya da bohça tutan, küçük dudaklı, yuvarlak yüzlü pembe yanaklı Rus kadını figürünün işlendiği bu matryoşka türü Sergiyev-Posad (Zagorsk) matryoşkası olarak anılmaktadır. Bu matryoşka türünde giysilerin ve vücut hatlarının siyah konturlarla belirlendiği görülmektedir. Temel olarak ressamlar şal, sarafan ve önlükteki renk kombinasyonunu değiştirerek kırmızı, lacivert ve sarı renkleri kullanmaktadırlar (Malıgina & Val’keviç, 2016, s. 635). Sergiyev-Posad matryoşka boyama merkezi olmuştur. Bu şehirde eli fırça tutabilen herkes matryoşka boyardı (Matryoşka - odno iz yarkih proyavleniy kul’turnıh traditsiy russkogo naroda, s.4). 1900 yılında Rus matryoşkası Paris’de madalya aldığı ve dünyaca ün kazandığı Dünya Fuarı’nda sergilenmiştir. Bu fuarda sergilenmesi Rus matryoşkasının dünya çapında tanınıp ün kazanmasına neden olmuş ve sonucunda uluslararası siparişler gelmiştir

2. Polhov-Maydan matryoşkaları

Polhov-Maydan Köyü’nde yapılması nedeniyle bu ismi taşıyan matryoşkalar genellikle pembe ya da kırmızı zemin bütününde giysisinin ön kısmı büyük çiçek motifleriyle süslenmiş, çene altından bağlanmış şal ile detaylandırılmış, yuvarlak yüzlü, pembe yanaklı, açık tenli, uzun kirpikli, genellikle mavi gözlü, küçük kırmızı dudaklı ve açık renk saçlarla tasvir edilen Rus kadını figürüdür. Bu türü Sergiyev-Posad (Zagorsk) matryoşkalarından farklı kılan özelliği sarafan, bluz, önlük ve el kol detaylarına yer verilmemesidir.

Boyamalarının ana motifi – çok yapraklı dikenli yaban çiçeği (gül)dir. Bu çiçek eskiden beri dişiliğin başlangıcının, aşkın ve anneliğin sembolü sayılmaktadır. Polhov-Maydan ustalarının yaptığı her boyamada mutlaka gül tasviri vardır (Matryoşka - odno iz yarkih proyavleniy kul’turnıh traditsiy russkogo naroda, s.15). Bu köy büyük bir köydür ve neredeyse her evde “tararuşka” dedikleri kendi el emeği matryoşkalarını yapar ve boyarlar. Matryoşkaların üzerindeki desenlerin büyük gül demetleri, çan, elma, üzüm vs. gibi isimleri vardır ve gözleri hafif kısık kurnaz bakışlıdır

3. Semyonov matryoşkaları

Bu grupta yer alan matryoşkalar Nijegorod Bölgesi’nde bulunan Semyonov şehrinde üretildiği için Semyonov matryoşkaları olarak anılmaktadır. Semyonov matryoşkalarının en belirgin özelliği giysisinin ön kısmında yer alan beyaz zemin üzerinde yeşil yapraklı kırmızı tonlarındaki büyük çiçek demetleriyle, çene altından bağlanan kenar kısımları çiçekli şalla betimlenmesidir. Bu figürün şalı sarı ise giysisi kırmızı, şalı kırmızı ise giysisi sarıdır. Bu motifte Rus kadını yuvarlak yüzlü, al yanaklı, açık tenli, küçük kırmızı dudaklı, mavi gözlü, uzun kirpikli figürle tasvir edilmekte olup Polhov-Maydan matryoşkalarında olduğu gibi Sergiyev-Posad (Zagorsk) matryoşkalarından farklı olarak el ve kol detaylarına yer verilmemektedir. Çiçek boyama stilinde Hohloma geleneksel altın boyama stilinin etkisi olduğu düşünülmektedir, çünkü Hohloma boyama merkezi ve oyuncak fabrikası aynı şehirde yani Nijegorod bölgesinde Semyonov şehrinde bulunmaktadır.



B) Çağdaş Matryoşkalar

Matryoşka üretiminde her şehrin kendine özgü boyama stili vardır. Özellikle geleneksel olmayan özgün çalışmalar değerlidir (Matryoşka- odno iz yarkih proyavleniy kul’turnıh traditsiy russkogo naroda, s. 4). Geleneksel matryoşka türlerinden farklı olarak üretici ve tüketicilerin kişisel zevklerine hitap edecek şekilde tasarlanan matryoşkalar çağdaş matryoşkalar grubunda değerlendirilmektedir. Bu türü de kendi içerisinde Gjel matryoşkaları, Hohloma matryoşkaları ve sanatsal matryoşkalar olarak adlandırmak mümkündür.

1.Gjel Matryoşkaları

Seramikleriyle tanınan Gjel’de yapılan matryoşkalar bu yerleşim yerinin adını almıştır. Bu tür Rus seramik ve porselenlerinde hâkim olan koyu mavi zemin üzerinde maviden beyaza giden tonlar kullanılarak yapılan süslemelerle kendisini göstermektedir. Giysisinin ön kısmı çiçek demetleriyle süslenmiş, yuvarlak yüzlü, açık tenli, açık renk saçlı, mavi gözlü, uzun kirpikli, al yanaklı, küçük kırmızı dudaklı Rus kadını tasviriyle Gjel matryoşkalarının boncuk ya da dantel ile süslenmiş şal detayı bulunmaktadır. Ancak el kol ya da diğer vücut hatlarına ilişkin detaylara yer verilmemektedir.

2. Hohloma Matryoşkaları

Ağaç oyma sanatıyla tanınan Hohloma’da yapıldığı için bu tür matryoşkalar Hohloma matryoşkaları olarak adlandırılmaktadır. Bu nedenle Rus kültüründe Hohloma matryoşkalarının da ayrı bir yeri vardır. Hohloma türünde üretilen matryoşkalar yuvarlak yüzlü, açık tenli, mavi gözlü, açık renk saçlı, pembe yanaklı geleneksel matryoşkalardan farklı olarak şalı gerdanını, hatta göğsünü kapatacak şekilde çene altından bağlanmış, giysisinin ön kısmında kırmızı çiçek ya da orman meyvelerinin yer aldığı, çoğunlukla kırmızı ve sarının hâkim olduğu, kısmen de yeşil ve siyah detayların yer aldığı Rus kadını figürüdür.

3. Sanatsal Matryoşkalar

XX. yüzyılın 80’li yıllarının sonu, 90’lı yılların başından itibaren matryoşka sanatının gelişiminde özgün matryoşka dönemi olarak adlandırılan yeni bir dönem başlamıştır. Gorbaçov dönemi “perestroyka”sı gibi meşhur siyasi ve ekonomik değişimler dünya çapında Rus kültürüne, Rus kimliğine ve toplumun varoluşuna ilişkin büyük bir ilgi uyandırmıştır. Ekonomik değişimler özel atölyelerin açılmasına imkân tanımıştır (Matryoşka - odno iz yarkih proyavleniy kul’turnıh traditsiy russkogo naroda, s. 16).

Genellikle hediyelik eşya stantlarında kişisel zevk, hayranlık duygusu ya da esprili hediye anlayışına hitap edecek şekilde, çoğunlukla politikacıların - ya da daha nadiren ünlü kişilerin - gerçek görüntüleriyle ya da karikatürize edilmiş tasvirleriyle kendilerine yer bulan matryoşkalar bu gruba dâhil edilmektedir. Ayrıca masal kahramanları, animasyon film kahramanları ve çizgi film karakterleri de sanatsal matryoşkaların çeşitliliğine renk katmaktadır.

Önceleri matryoşka güzel Rus kadını suretinde resmedilip boyanırdı, ancak daha sonraları liderlerin, çarların, imparatorların yüzlerinin resmedildiği tarihsel matryoşkalar, Kuroçka-Ryaba, Teremok, Kolobok gibi Rus halk masallarındaki motiflerin resmedildiği matryoşkalar ile kültürel ve mimari eserlerin tasvir edildiği sarafanlı matryoşkalar gibi yeni figürler ortaya çıkmıştır (Matryoşka - odno iz yarkih proyavleniy kul’turnıh traditsiy russkogo naroda, s. 4, 5).



SONUÇ

Matryoşkanın yapısına bakarak, insan dâhil her şeyin sonsuz bölünebilen ve bütünlüğünü geri kazanan yumurtadan başladığı, dünyanın eski ve sonsuz ilk şekli tahmin edilmektedir. Matryoşka herkes için kendi özünden doğan anneliğin kıymetli bir simgesidir ve doğurganlık konusunda olduğu kadar üretkenlik hakkında da bir fikir verir (Kobıçeva, razdel I, narodnaya igruşka, Tsennost’ narodnoy igruşki, s. 6)

Bitehtin matryoşka yapımında Moskova yakınlarındaki Zagorsk ve Volga kıyısındaki Semyonov şehirlerinin Hohloma boyaması gibi ün yapmış iki önemli merkez olduğunu ifade etmektedir. Ancak, Bitehtin ülkenin çoğu şehir ve kasabalarında ve diğer Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinde geleneksel milli kıyafetleriyle matryoşka yapılmaya başlandığının da altını çizmektedir (B. İ.Bitehtin, Narodnoye dekorativnoye iskusstvo, Rospis’ po derevu, s.50). Bu nedenle de Gjel, Hohloma, Gorodetsk, Tver’, Vyatka gibi daha birçok yerde üretilen çağdaş matryoşkalar ve bunlara ilaveten sanatsal matryoşkalar, geleneksel matryoşkaların alternatifi olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar matryoşka yapımında yaratıcılığın sınırı olmasa da Kotrunova’dan (U niyo osoboye imya, “narodnaya”) edindiğimiz bilgi ışığında matryoşkaların şeklinin değiştirilmeye çalışılmış olmasına rağmen koni şeklindeki figürlerin talep görmediğini ve matryoşkaların günümüze kadar geleneksel biçimini muhafaza ettiğini ifade edebiliriz.

Rus matryoşkasının temelinin Japonya’ya, Honsū Adası’ndan hediye getirilen bilge mutluluk Tanrısı Fukurumu’nun ahşaptan yapılmış iç içe geçmiş bebek figürüne dayandığını belirtmiştik. Ancak Japonya’da ilk hangi düşünceden hareketle böyle bir tasarım yapıldığı konusunda detaylı bilgiye sahip değiliz. Garbuz (2007) Rus matryoşkasının geçmişini Doğu ile ilişkilendirirken sadece Japonya’dan bahsetmemektedir. Bu iç içe geçmiş sökülüp takılabitakılabilen ahşap bebeklerin geçmişini Antik Çin ve Hindistan’a kadar dayandırarak bu ahşap bebeklerin muhtemelen Budizmin reenkarnasyon ve ebedi dönüş düşüncelerinin gözle görünür etkisi olarak ortaya çıktığını savunmuştur.

Matryoşkaların oluştuğu figür sayısı bakımından çeşitlilik gösterdiğinden ve minimum üç ila beş figürden oluşan matroşkaların yanısıra özel sipariş doğrultusunda çok sayıda figürden oluşan matryoşkalar yapıldığından söz etmiştik. Matryoşka olarak adlandırılan iç içe geçen bu ahşap bebekler doğurganlık, bereket ve çok çocukluluğun sembolü sayılmaktadır. Hindistan’ın “Chennai” şehrinde Rusya Federasyonu Başkonsolosluğu bünyesindeki ilköğretim okulunda 2014-2015 eğitim-öğretim yılında “Etu kukolku otkroy!...” adlı projede Matryoşka bebeklerin geleneksel olarak yedi figürden oluştuğu, yedinin masalsı bir rakam olduğu bilgisi verilmekte ve семья (aile) sözcüğünden hareketle7 yedi figürden oluşan matryoşkanın ailenin sembolü olduğu ileri sürülmektedir. (Naçal’naya obşeobrazavatel’naya şkola pri General’nom konsul’stve RF v gorode Çennai, İndiya, 2014-2015 uçebnıy god, Tvorçeskiy proekt na temu : “Etu kukolku otkroy!...”)

Matryoşka bebeklerin içinden çıkan her bir figür birbirinin kopyası gibi görünse de dikkatle incelendiğinde her birinin yüz ifadeleri, giysi deseni ya da rengi gibi birçok detay farklılık göstermektedir. Garbuz (2007) her bir matryoşkanın hem kendine özgü hem de tipik olduğunu ifade etmekte ve postmodernizm kültürüne adanmış çalışmalarda da kopyanın ve orijinalinin farklılığı ve tekrar etmesi konusunun önemli bir yer tuttuğunu vurgulamaktadır.

Matryoşkalar şekil bakımından da farklılık göstermektedir. Sergiyev-Posad (Zagorsk) matryoşkası geniş, Semyonov matryoşkası hafif uzunlamasına, Polhov Maydan matryoşkası ise dar sivri kafasıyla daha uzun bir görünüme sahiptir. (U matryoşki ded – yaponets. Pervaya russkaya matryoşka). Çağdaş matryoşkalar sınıfına dâhil olan Gjel matryoşkaları biraz daha enine geniş, boyları ise daha kısa iken, Hohloma matryoşkaları ise daha dar ve uzun görünümlüdür. Sanatsal matryoşkalar ise görünüm bakımından elinde şekil bulduğu yaratıcısının hayal gücüne ve ortaya koyacağı esere bağlı olarak değişmektedir.

Matryoşkalar sadece Rus kültürünü yansıtan hediyelik ya da dekoratif eşya olarak kullanılmamaktadır. Günümüzde okul öncesi eğitim sürecinde de aktif biçimde çocukların renk, sayı, büyüklük-küçüklük ilişkisi kurma, eşleştirme-bütünleme gibi temel olguları kavramalarına yardımcı eğitici bir oyuncak görevindedir. Kotrunova da (U niyo osoboye imya, “narodnaya”) matryoşkanın çocukların üzerinde önemli bir duygusal etki aracı olduğunu ve matryoşkaların dış görünüşündeki farklılığın çocukların oyunda çizim esnasında yaratıcılık unsurlarının ortaya çıkmasının temelini oluşturduğunu savunmaktadır.

Postmodern kültür modellerinden biri olarak matryoşkanın incelenmesi hiçbir zaman başlı başına bir araştırma konusu olmamıştır (Garbuz, 2007). Matryoşkalar hakkında özellikle de belirli bir türü hakkında nitel verilere dayanan bilimsel bir araştırma bulunmamakla birlikte matryoşkalar hakkında yazılmış inceleme yazıları, ödevler ve bir iki kitaptan öteye geçmeyen kaynaklardır.

Yapılan bu araştırmada matryoşkanın temelinin sanılanın aksine Rusya’da atılmadığı, Japonya’dan getirilen Fukurumu ahşap bebeklerinden esinlenilmesi sonucu Rus tarzını yansıtan iç içe giren ahşap bebekler yapılarak Rus kadınını simgelediği için o dönemin kadın ismi olarak yaygın kullanılan Matryona isminden türetilen “matryoşka” isminin verildiği, geleneksel ve çağdaş matryoşka türlerinin yanı sıra sanatsal matryoşkaların da talep gördüğü, matryoşkaların dekoratif, hediyelik ve eğitsel amaçlarla kullanıldığı sonuçlarına ulaşılmıştır.


KAYNAKÇA

Bitehtin B. İ., Narodnoye dekorativnoye iskusstvo, Rospis’ po derevu.       

Çuharev P., & Yuryeva М. (2014). Matryoşka-odno iz yarkih proyavleniy kul’turnıh traditsiy russkogo naroda. Novosibirsk, МБОУ СОШ №91.

Dorofeyeva A. (Glavnıy red.), Çijkova T. (Hudojestvennıy red.), Drujinina L. (Seriynoye oformleniye), & Kurıleva Yu. (Kompyuternaya verstka). (2009). Polhov-Maydan izdeliya narodnıh masterov-Mir v kartinkah, Naglyadno didaktiçeskoye posobiye. Moskva: MOZAİKASİNTEZ.

Figes O. (2002). Nataşa’nın dansı: Rusya’nın kültürel tarihi (Çev. Figen Dereli). İstanbul: İnkılap.

Garbuz, O. V. (2007). Vstreçi po obe storonı zerkala ili matryoşka i postmodern. Analogika Kulturologii, 9. 

Kobıçeva Ye. İ. (2010)., Narodnaya igruşka (Razdel I), Tsennost’ narodnoy igruşki, Moskva, Gumanitarnıy izdatel’skiy tsentr, Vlados.

Коtrunova L.P. (2016). U niyo osoboye imya, narodnaya. 

Lopatin V. V., & Lopatina L. E. (2001). Russkiy tolkovıy slovar: Moskva: Russkiy yazık. İstanbul: Multilingual.

Malıgina A. V., & Val’keviç S. İ. (2016). Matryoşkasimvol Rossii, Mejdunarodnoy studençeskiy nauçnıy vestnik, Materialı konferentsii, Şuyskiy filial FGBOU VPO “İvGU”, Şuya, Rossiya, 4. 

Ojegov, S. İ., & Şvedova, N. Yu. (2000). Tolkovıy slovar’ russkogo yazıka, 4-oe izdaniye, Moskva: RAN.

Smirnova, Ye. O. (1997). Kak igrat’ s matryoşkoy. Psihologiçeskaya Nauka i Obrazovaniye, 4, 80-82.

Şanskiy N. M., İvanov V. V., & Şanskaya T. V. (1971). Kratkiy etimologiçeskiy slovar’, 2-oe izd., Moskva: Prosveşçeniye.