Moskova

Moskova

15 Nisan 2017 Cumartesi

Rusya'da trend: "Evleneceğimize beraber yaşayalım daha iyi..."

 

Rusya'da evliliğin yerini birlikte yaşama alıyor. Özellikle 1975 sonrasında doğan ve geniş maddi imkanlara sahip olmayan şehirli çiftlerin kurduğu aile yaşantısı biçimleri değişim geçiriyor. Birliktelik öncesi ailesiyle birlikte yaşamış ve iş hayatına geç atılmış olanların resmi evlilik şansı daha fazla.

Yüksek Ekonomi Okulu (VŞE)'den araştırmacıların Rusyalıların evlilik tercihlerine etki eden faktörler üzerine yaptığı çalışma 2004, 2007 ve 2011 yıllarında gerçekleştirilen üç ankete dayanıyor.

Buna göre, birlikte yaşama düşüncesi yavaş yavaş evlilik düşüncesine denk algınanır hale geliyor. Bunun da en büyük sebebi ülkenin geçirdiği demografik dönüşüm.

1935-1964 arasında doğanların yüzde 77'si evliliği tercih ederken, 1965-1974 arasında doğanlarda bu oran yüzde 60'a düşüyor. 1975-1984 arası doğumlularda ise oran sadece yüzde 44.

Araştırmacılar hamilelik olgusunun birlikte yaşama olasılığı azaltıp birlikteliği evlilikle resmileştirme şansını 1,7 kat arttırdığını söylüyor.


Konuyu haberleştiren Kommersant gazetesi, Rusya'da devlet iktidarının aile konusundaki muhafazakar söylemine rağmen destek proje uygulamalarında birlikte yaşama olgusunu da dikkate aldığına vurgu yapıyor.


13 Nisan 2017 Perşembe

Yerofeyev’in serzenişi: Yeryüzü Sovyet, gökyüzü Çarlık ve ben insan

Geçen günlerde Rus edebiyatının en önemli eserleri arasında yer alan bir novella, Venedikt Yerofeyev’in yazdığı Moskova-Petuşki, ilk çevirisiyle Notabene Yayınları tarafından yayımlandı


ARZU EYLEM
Birgün Kitap



“Devrimin meydanlara değil, halkın kalbine yerleşirse amacına ulaşabileceğini daha en başta söylemiştim.”

Venedikt Yerofeyev, tutkulu bir varoluş için yazmakta, hakikat onu tuhaf şekilde içine çekmektedir. Rus edebiyatının postmodern yazarları arasında sayılan Yerofeyev’in eseri 1970 yılında yayımlanır ve pek çok dile çevrilir. Kitap dönemin çok satanları arasına girer. İlk kitabı ‘Bir Psikopatın Notları ile Gogol’ü selamlayan Yerofeyev, ‘Moskova-Petuşki’de Nietzsche’nin “Tanrı öldü” söylemine yaslanır. Belki de Kierkegaard gibi onun isyanı da insanın Tanrıyı kendisine benzetmesindendir. İnancın rasyonellikle yaralandığını düşünür sanki. Bu yüzden Yerofeyev’in hakikate ulaşma çabası cesaretle felsefeyi çağırır. Hayalle gerçeğin, iyiyle kötünün, eskiyle yeninin iç içe geçtiği sarhoş metin, otobiyografiktir. Eserin anlatıcı kişisi Veniçka’nın trende geçen uzun öyküsü içsel yolculuğu andırır.

Gerçekte, Yerofeyev öğrenciyken odasındaki İncil yüzünden üniversiteden atılmıştır. ‘Moskova-Petuşki’ bu yüzden İncil’e pek çok gönderme içerir. Sovyetleri eleştiren Yerofeyev siyasi ve dini bir tutumdan çok felsefi sorumlulukla yapar bunu. Çünkü yeryüzünde söylem bir türlü eylemle buluşamamıştır. Bu yanıyla ‘Moskova-Petuşki’ varoluşsal bir sorgulama ve modernizme yöneltilmiş bir eleştiridir.

Soren Kierkegaard’ın ‘Felsefe Parçaları’nda Sokrates’i eleştirmesi gibi, Veniçka da yer yer İsa’ya seslenir. Tanrı, Sokrates’e hakikati nasıl fısıldamışsa, İsa’ya da “Kalk ve yürü!” demiştir. Oysa Tanrı artık suskundur. İroniyle aktarılan bu bölümlerde melekler gülmekte, şeytan saçmalamaktadır. Veniçka’ysa trendedir ve inanmak istemektedir bir şeye. Hakikati fısıldayan kimse olmadığı gibi melekler de kendisiyle alay etmekte, hatta içmesini tembihlemektedir. O da yolculuk boyunca içer. Sürekli konuşan ve çevresindekileri tartışmaya katan anlatıcı yazar, simgesel bir dil kullanır. Sözler kalbidir. Anlatının altına gizlenmiştir anlatılmayan. O da insanlığın asırlık öyküsüdür.

Hakikat gizlendikçe tutku derde dönüşür. Veniçka’ya göre sanki gökyüzü Çarlık Rusya’sı, yeryüzü Sovyet toprağıdır. İki egemenlik biçimin buluştuğu yerse zorbalıktır. Metnin varoluşa odaklanmasına sebep de iki rejim arasındaki benzerlikler... Sürekli sorar Veniçka, Puşkin neden öldü? Bir yerde de,“Ben sağ tarafı seçtim, soğuktan ve üzüntüden…” der. Puşkin’i üzen Çarlık, onu üzense Sovyetlerdir.

Modernizm yaşamı ruhsuzlaştırmıştır ona göre. Amerika’da zenci yokmuş, peki, özgürlük var mıymış, diye sorar tren yolcuları Veniçka’ya. Tarafsız Veniçka, Marks ve Engels’i öngörüleri güçlü adamlar olarak tanımakta, Hıristiyanlığı Hypatia’yı öldüren yanıyla anmaktadır. Sartre ve Simone’u el ele gördüğünü söyler Sorbonne’da. Goethe’ye Schiller’e göndermeler yapar. Çehov, Gorki, Turgenyev’e ilişkin sözler söyler. Kendisini bir budalaya benzetir - Dostoyevski’nin Budala’sına. Kısaca hem bir edebi şölenle hem de Rus varoluşçuluğuyla karşılaşırız. Yerofeyev’in “Dünya acısının eskinin edebiyatçıları tarafından kullanıma sokulmuş yapmacık bir şey olmadığını, çünkü o kederi kendimden bildiğimi, dolayısıyla onun ne olduğunu sizden daha iyi bildiğimi biliyorum ve bunu gizlemek de istemiyorum” deyişi yazma amacıdır. Sorbonne’dan kovulmasına sebep kendisine özgü logos’tur ve onun logos’u eros’u kaybetmemiştir. O, kadim halkları galeyana getirecek bir şeyler söylemek istemektedir.

“Bir varoluş var ki, adını ne koysam bilmiyorum? Ne uyku bu ne de uykusuzluk.”

Yerofeyev, alegoriyle metnin anlamını çoğaltır. İçki içmek maneviyata yaklaşmanın, rasyonel aklı susturmanın bir yolu gibi…

“Hiç olmazsa gönlünün aklından daha geniş olduğu gerçeğini kabul et…”

Anlattıklarının aykırılığı derdini edebi kılar. Bir yerde, “Othello’yu oynuyor olamaz mıyız?” diye sorar. Başka bir yerde Kabil ve Manfred’den, toplum değerlerini kabullenemeyen romantik tutumdan bahseder. Zaten İlyiç (Tosltoy’un Ivan İlyiç’i) ölünce şehvet de ölmüştür.

Hikâye, anti hümanist etkili Zubrovka içen Veniçka’nın Kremlin’i göremediğini söylemesiyle başlar, kendini Kremlin’de bulmasıyla sona erer. Üzgün biri olduğunu ama anlattıklarının üzüntüsüyle ilgili olmadığını söyler. Böylece metne dair ipucu da verir. Varoluş gibi zamanla gerilimli bir haldir onunki.

“Ey utanmazlar! Topraklarımızı ne boktan bir cehenneme çevirdiniz, gözyaşlarını insanlardan gizlemeye, gülmeyi de herkese göstermeye zorluyorlar! Ey aşağılık reziller!”

Veniçka sık sık “Ey!” diye seslenir etrafına. Onu varoluşçu kılan, eserinin felsefisini güçlendirense “Oy!” deyişidir. Çünkü ne zaman “Oy!” dese kendi içine döner. Sokrates’in hakikatin doğuştan içimizde olduğu varsayımını akla getirir bu. Veniçka sorgulamaktadır her şeyi. İnsanlık adına duyduğu utancı dile getirmek, köşe başında ağlamak, yalnızlıkla hesaplaşmaktır yapmak istediği… Bu yanıyla ne sağdadır ne de solda. Düşündükleri düşünmek istedikleri değildir, onu buna zorlayan olup bitenlerdir. Her nereye baksa orada ketumluğu görür.

Kuramcıların ortak görüşü, Rus edebiyatında postmodernite kendini Batı’nınkinden ironi, parodi veya oyun yoluyla ayırır. Ortak olansa, tüm dünyada postmodern diye adlandırılan metinlerin entelektüel altyapı gerektirdiği, kısacası seslendiği okurun farklı olduğu gerçeği. Rus edebiyatı 1917 sonrasında işlevsellikle tanışmış. Devlete hizmet eden edebiyat anlayışı gelişmiş. Bu sebeple postmodern diye belirlenen yazarlar dünya edebiyatından uzak kalmış. İşte bu yazarlardan biri de Venedikt Yerofeyev. Kendisi eğitim hayatından edilince işçi olarak yaşamını sürdürmüş. Kitabınıysa bu yüzden iş kazasında ölen arkadaşına adamış.

Moskova-Petuşki nükteli diline karşın Venedikt Yerofeyev’in kalbindeki sevgiyi gizleyemediğinden Şölen havasında.




MOSKOVA-PETUŞKİ
Venedikt Yerofeyev
Rusça aslından çeviren:
Ali Rıza Dırık
Notabene Yayınları, 2017

11 Nisan 2017 Salı

Rusya halkı Türkiye’ye nasıl yaklaşıyor?


Kaynak: haberrus.com/  


Rusya bağımsız araştırma şirketi Levada Center yaptığı anket çalışmasında Ruysa halkının diğer ülkelere karşı yaklaşımını araştırdı.

Araştırmaya göre Rusların ABD’ye karşı olumsuz yaklaşımında gerileme olsa da bu ülkeye karşı olumsuz tutum sürüyor. Rusya’da vatandaşların yüzde 52’si ABD’ye karşı olumsuz görüş bildirirken, yüzde 37’si ise olumlu yaklaştığını ifade ediyor.

Rusların Avrupa Birliği’ne karşı yaklaşımda da son yıllardaki olumlu eğilim devam ediyor. Ankete göre Rusya halkının yüzde 36’sı AB’ye karşı olumlu düşüncelere sahip olduğunu söylüyor. AB’ye karşı olumsuz yaklaşanların oranı ise yüzde 53.

Araştırmaya göre Rusya ile son yıllarda siyasi kriz yaşayan Ukrayna’ya karşı Rusya vatandaşlarının üçte biri olumlu yaklaştığını dile getirirken, yüzde 56’sı ise aksi yönde görüş bildiriyor.

Levada’nın anketine göre Belarus ve Çin, Rusya halkının gözündeki olumlu imajını koruyor. Rusya vatandaşlarının yüzde 79’u Belarus’a, yüzde 78’i Çin’e karşı olumlu yaklaştığını belirtiyor. Bu ülkelere karşı halkın sadece yüzde 13’ü olumsuz yaklaşıyor.

Ankete göre Türkiye’ye karşı olumlu yaklaşan Rusların oranı, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmeye başlamasından sonra bir buçuk kat arttı. Eylül ayında Türkiye’ye karşı olumlu görüş bildirenlerin oranı yüzde 31 iken, şu anda Rusya halkının yüzde 47’si Türkiye’ye karşı olumlu düşünceler taşıdığını söylüyor. Rusların yüzde 34’ü ise Türkiye’ye karşı olumusuz yaklaştığını ifade ediyor.


Levada Center’ın anketi 31 Mart - 3 Nisan tarihleri arasında Rusya’nın 48 farklı bölgesindeki 37 yerleşim yerinde bin 600 kişinin katılımı ile gerçekleştirildi.

10 Nisan 2017 Pazartesi

Sovyet devrinden gelen fenomenin perde arkası: Rusların 'çit' sevgisinin sırları...





“Çitin” Rusya’da çok eskiden beri dış tehditlere karşı koruma sağlamanın yanı sıra içinde kalanları disipline etme işlevi var. Ne var ki, "Rus çiti" pek de güvenli değil, üzerinde her zaman deliklere rastlanır. İnsanları fiziken değil, psikolojik olarak korur."


Moskovski Novosti'de bir "Rusya fenomeni" olan "zabor", yani "çit" üzerine yapılan değerlendirme şöyle devam ediyor:

"Şeffaflık fikrine önem verilen Avrupa’dan farklı olarak Rus evlerinde pencere parmaklıkları üçüncü kata kadar uzanır. Güven duygusunun zayıf olduğu Rusya’da “total çit” toplumu içine kapalı kılar.

Batıda mekan şeffaflığı şehirciliğin birinci ilkesi iken Moskova’da her yerde bariyerlere rastlamak mümkün. Parmaklıklar, ağır metro kapıları, içini göstermeyen koyu otomobil camları ve benzeri. Konservatuarın meşhur konser salonunun üç kapısından yalnızca biri açıktır. İnsanların rahat hareket etmesinin pek hoş karşılanmadığı Rusya’da somut ve soyut kapıların başında bekleyip insan akınını düzene sokan biri olur. Bazen yaşlı bir temizlikçi kadın, bazen devlet başkanı.

Rusya’da neden bu kadar çok fiziki engel var?

Birinci sebep, ülkede bir grup insanın temel kaynakları elinde tutma ve diğer insanlarla paylaşmama arzusu. “Çitler” bu insanların işini oldukça kolaylaştırıyor. 

İkincisi, toplumsal güven duygusunun hemen hiç olmayışı. Rus halkı bu güvensizliği ülke dışına da taşımış görünüyor. Rus ekonomist Aleksandr Azuan Kıbrıs’ta ya da İspanya’da çitlerle, yüksek duvarlarla çevrili bir ev görürseniz, bilin ki içinde bir Rus yaşıyordur, diyor.


Üçüncü sebep, mülkiyet problemi. Rusya’da özel mülkiyeti koruyan toplumsal sözleşme çok zayıf. “Arkası sağlam” birilerinin gelip elindeki işletmeye el koyacağı düşüncesi her girişimcinin aklının köşesindedir. Ülkedeki tek gerçek mülk sahibi ise devlet. Kalan herkes için mülk sahibi olma biraz “duruma göre”dir. Elindekini kaybetme paranoyasının varacağı yer ise yine “çitler”.

5 Nisan 2017 Çarşamba

Tolstoy’un hareketli görüntüleri


Tolstoy hakkında 52 Dakikalık belgesel bir film.

Film görüntülerini Drankov düzenledi.




Film, 1960 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tarafından Gosfilmofond’a restore ettirildi.

İskambil Falı - Karikatür: Vasiliy Aleksandrov



-Ve, sana Emeklilik Fonu’ndan bir mektup gelecek…





Karikatür: Vasiliy Aleksandrov
Kaynak: http://cartoonbank.ru/

Düşük maaş, düşük işsizlik... Çalışanların dörtte üçü yoksulluk sınırında





"Rusya'da düşük işsizlik madalyonunun diğer yüzünde düşük maaşlar var..." Bu tespit, Rosstat'ın son verilerine uzmanların yaptığı yorum... Ülkede çalışanların dörtte üçü yoksulluk sınırında yaşıyor. Ayrıca her on çalışandan birinin maaşı, diğer giderler bir yana,  yeterli beslenmek için bile yeterli değil. 

Vedomosti gazetesinin Rosstat verilerine dayandırdığı habere göre, aylık yoksulluk sınırı 10 bin 722 ruble. Rusya'da şirket çalışanları arasında ortalama maaş 36 bin 667 ruble.

Buna göre, çalışanların yüzde 27,5'i, yani 7,8 milyon kişi yoksul, yüzde 10,7'si, yani 3 milyon kişi yoksunluk seviyesinde. Yoksulluk sınırının üstünde maaşa sahip çalışanların oranı yüzde 37. Standart orta sınıf tüketimini karşılayabilen çalışan oranı sadece yüzde 12,7.

Rosstat verileri özel sektörün yanı sıra devlet için çalışan 28,35 milyon insanı da kapsıyor. Ancak küçük ve mikro ölçekli işletmeler söz konusu istatistiğe dahil değil.

Yoksulluk sınırının altında, tam sınırda ya da bir miktar üstünde maaş alan çalışanların sektör içi payları şöyle: Tarım - yüzde 93, hafif sanayi - yüzde 93, eğitim - yüzde 87, sağlık - yüzde 85, kültür ve spor dahil sosyal hizmetler - yüzde 83.


Öte yandan, petrol ve madencilik alanında çalışanların yüzde 54'ü, finans sektöründe çalışanların yüzde 48'i, emlak sektöründe çalışanların yüzde 36'sı, bilimsel hizmetlerde çalışanların yüzde 47'si, devlet idaresinde çalışanların yüzde 33'ü yüksek maaşlar alıyor.