Moskova

Moskova

9 Haziran 2009 Salı

Rus Aile Yapısı














Rus aile yapısında, özel günler çok anlamlıdır. Doğum ve evlilik yıldönümleri, ulusal bayramlar ve bazı özel günler; bunlara, ne ölçüde önem verdiklerini ve kendi kibarlıklarını sergileme fırsatı buldukları dönemlerdir. Çiçek, hayatlarından ve ellerinden eksik etmedikleri bir sevgi tomarıdır.

Pek çok özel kutlama günü içinde ilginç olanları da vardır: Örneğin, 12 Eylül’deki “ Hamilelik Günü “, 1 Nisan’daki “ Kahkaha Bayramı “ ve Prens ile bir köylü kızının aşkının hikayesinden esinlenerek ilan edilen 8 Haziran’daki “Aile Mutluluğu Bayramı“, başka ülkelerde alışık olunmayan birkaç özel gündür.


Bu arada, 2008 yılı Rusya’da “ Türkiye Yılı “ ilan edilmiştir. Ruslar, insan ilişkilerinde, genelde soğuk mizaçlı gibidirler. Fakat, ilişkinin ilerleyen süreci içinde, çok candan ve paylaşımcı oldukları hemen hissedilir. Önce mesafeli olup, sonra açılırlar. Aradıkları temel ölçü, güvendir. Son yıllarda; değişen şartlarla para ilişkisi öne çıkmasına rağmen, “ ilişkide güven “ Rus insanının, karşısındakiyle kurmak istediği ilişkinin temel biçimidir.


Ruslar dostluğa çok önem verirler. Karşı tarafın samimiyetine istinaden kalıcı dostluklar kurmaya çalışırlar. Dostlarını ziyaret etmek, onlarla birlikte zaman geçirmek, Ruslar için vazgeçilmez bir tercihtir.


Uzaktan bakıldığında çok sağlam olmadığı sanılan Rus aile yapısı, aslında sıkı aile bağlarıyla örülüdür. Aile fertlerinin tümü, birbirine karşı son derece saygılı ve hoşgörülüdür. Çok istisnai haller dışında, ciddi iç tartışmalar çok fazla yaşanmaz.


Bireyler, kişilik haklarına tecavüz etmemek kaydıyla, günlük hayatın özgür bireyleridir. Fakat, aile içi hukukun zedelenmemesine itina gösterirler. Bünye içindeki ufak tefek sorunlar ve didişmelerin çözümü; ya bir demet çiçek ya da bir tatlı öpücüktür. Aile bireylerinin her biri, kendi işi dışında farklı sosyal aktivitelerde bulunmaya gayret ederler. Kız çocuklarının piyano merakıyla beraber, aile fertlerinin çoğu, mutlaka bir enstrüman çalmasını bilir. Geleneksel Rus çalgısı olan “ Balalayka “ neredeyse her Rus evinde bulunur.

Rus İnsanı

Rus erkekleri, sade giyimli; kızları, bakımlı ve güzel!

Bunun dışında dikkati çeken bir şey daha var: Rus toplumu, okuyan bir toplum… Nereye gitseniz, kimi görseniz, elinde bir kitap! Parkta, kafeteryada, metro istasyonlarında, evinin önündeki kanepede; hepsinin elinde okuyacağı bir şeyler var.


Bir restorana gitseniz, taksiye binseniz, bir temizlikçi kadın görseniz; sohbetl ettiğinizde, çoğunun Tolstoy’un, Gogol’un, Dostoyevski’nin eserlerinin önemli bir kısmını okumuş olduklarına tanık olursunuz.


Zaten, ülkenin çoğu bireyi birer ayaklı kütüphane gibi. Her kente üniversiteler ve kültür evleri kurulmuş. Üniversiteler bir yana, kültür evleri; her tür kültürel ve sanatsal aktivitelerin merkezi durumunda.


Ülkede okuma yazma oranı çok yüksek olup, belirli yaş grubu insanlarının çoğu üniversite mezunu. Rus toplumu, kültür ve sanata önem veren bir toplum. Dünyanın en ünlü Bolşoy Tiyatrosu, Moskova’da bulunur. Yine Moskova’daki Lenin Kütüphanesi, Dünya’nın ikinci, Avrupa’nın en büyük kütüphanesidir.


Üç bin Ruble maaş alan bir Rus kızı, sadece Bolşoy Tiyatrosu’nu izlemek üzere Leningrad’dan Moskova’ya geldiğini ve bu amaçla yaptığı geliş gidiş ve sair harcamalarının, maaşının önemli bir kısmına tekabül ettiğini anlatır ve şaşırırsınız.


Bu, Rus insanının kültür ve sanata ne ölçüde değer verdiğinin açık bir göstergesidir.

Moskova metrosunun köpekleri de meşhur















Sovyet döneminde Moskova'nın dünyaca ünlü metrosuna girmeleri bile yasak olan sokak köpekleri artık işe gidip gelen yüzbinlerce kent sakini ile birlikte sabırla bir trenin gelip kapılarını açmasını bekliyor.

Moskova'da sayıları 26 000'i bulan sokak köpeklerinden birini bir koltuğa kıvrılmış, yanındakini koklayıp dururken görmek artık alışılmış bir durum. Hatta bu köpekler için www.metrodog.ru adlı bir web sitesi bile hazırlanmış.


Bir grup zoolog ise Moskova'daki sokak köpeklerinin kente nasıl bu kadar hızlı adapte olduğunu araştırmış ve ilginç bulgular elde etmişler. Örneğin, Moskova'da Sovyet dönemi sonrası araç sayısının hızla artması ile birlikte sokak köpekleri yayalarla birlikte karşıdan karşıya geçmeyi, hatta renk körü olmalarına rağmen yeşil ışığın yanmasını beklemeyi bile öğrenmişler.
Zoologlara göre 'Moskovalıları onların köpekleri tanıdığından daha iyi tanıyan' sokak köpekleri aynı zamanda birer uzman psikolog.
Köpeklerin insanlara saldırması ise çok ender görülen bir durum. Uzmanlar bu saldırıyı da ormanlık bir parkta yaşanması dolayısıyla, orada insanlarla daha az haşır neşir olan köpeklerin topraklarına yönelik tehdit hissetmesine bağlıyor. Köpekler kentin karakterinin de bir parçasını oluşturuyor.


Rusya'nın adı Nevski, ensesinde Stalin

Rusya resmi televizyon kanalının haziran ayında başlattığı “Rusya’nın adı” isimli yarışma sonuçlandı. Önce Rusya tarihinden 500 kahraman www.nameofrussia.ru internet sitesinde halkın oylarına sunuldu. Sonra adayların sayısı 50’ye, ardından da 12’ye indirildi.

Son üç ay içinde her bir kahramanla ilgili TV programları ve tartışmalar yapıldı. Toplam olarak 4,5 milyon oy kullanılan yarışma dün gece sonuçlandı ve “Rusya’nın adı” ilan edildi.

13. yüzyılın Rus lideri ve komutanı Prens Aleksandr Nevski birinci seçildi. Nevski için yarım milyonu aşkın oy kullanıldı. Onun hemen ardından 2011’de bir suikaste kurban giden Çarlık Rusyası’nın reformcu Başbakanı Pyotr Stolipin geldi.

Oylamanın son saatlerinde ünlü Rus şairi Aleksandr Puşkin’i geride bırakan Sovyet lider Stalin üçüncü sıraya yükseldi. Çar Birinci Pyotr (veya Büyük Petro) beşinci, bolşevik devrimin önderi Lenin ise altıncı oldu.

Lenin’in ve özellikle de Stalin’in Rus halkından böylesine destek alması, yarışmanın sansasyonu oldu. Komünist Partisi, organizatörlerin internet oylamasında hile yaparak Stalin’in kazanmasını engellediğini iddia etti.

Suç cenneti Moskova

Moskova'da ırkçılık her geçen yıl artıyor.Rusya Başsavcılığı Soruşturma Komitesi 2008'in ilk yarısında başkentte ırkçı saldırıların geçen senenin aynı dönemine oranla altı kat arttığını açıkladı. Moskova'da ilk altı ayda etnik kökenli 73 saldırı kayıtlara geçti.

Rusya genelinde suç oranları azalırken, Moskova'da bazı suçlar hızla artıyor. Moskova'daki her üç ırkçı saldırıdan birini yerli göçmenler gerçekleştiriyor. Resmi kayıtlara göre, yılın ilk yarısı Moskova'da şehrin yerlisi olmayanlar tarafından işlenen ve kayıtlara geçen toplam suçların sayısı ise 50 binin üzerinde. Her ne kadar başkentte genel suç oranlarında yüzde 7,9'luk bir azalma olsa da, bazı suçlarda inanılmaz artış gözleniyor. Rusya genelinde 2008'in ilk altı ayında tecavüz suçları yüzde 13 azalırken, Moskova'da yüzde 31 arttı. Yine gasp suçları Rusya genelinde yüzde 24 azaldı, Moskova'da yüzde 86 arttı. Moskova'da rüşvet suçları da geçen senenin aynı dönemine oranla yüzde 5,8 yükseldi. Moskova'da yabancılar tarafından işlenen suçların sayısı da yüzde 12 artarak 9 bin 200'yi buldu.

Rusya akılla, mantıkla anlaşılmaz


Moskova'dan Milliyet muhabiri Cenk Başlamış, BBC Türkçe Yayın Servisi'ne "Rusya ve Türkiye'nin 'Batılıların kendilerine karşı hep önyargılı olduğunu düşünmeleri' gibi bazı ortak özelliklerinden yola çıkarak 'anlaşılması zor' Ruslar`ı anlatıyor. Siz de okurken pek çok noktada "Aklımdan geçenler yazılmış" hissine kapılacaksınız!

Görünüşte Rusya`yı yermek için söylenir ama dikkat edenler bu ifadeyi kullananlarda gizli bir gurur farkeder.

Gururun nedeni yine Rusların çok övündüğü `Rus ruhu`nda gizli.

Onlara göre, `Rus ruhu` o kadar derin ki, yabancılar, özellikle Batılılar anlayamaz.Tabii,sözü edilen `ruh`un da etkisi olabilir ama yabancıların anlayamamasının asıl nedeni Rusya`nın çift kişiliği. Yani, Rusya aynı anda hem Batılı hem de Doğulu bir ülke. Tıpkı Türkiye gibi...

Dolayısıyla, Rusya`ya ya da Türkiye`ye gelen bir Batılı ilk anda kolayca dehşete kapılabilir.Türklerle Rusların ortak bir noktası daha var: Batılıların kendilerine karşı hep önyargılı olduğunu düşünürler.Aslında ilginç bir ruh halidir bu; iki halk da hem önyargıdan yakınır hem Batılıların kendileri hakkında ne düşündüğünü merak eder.

İşte bu nedenle, örneğin, New York Times`ın Türkiye`ye `iki tam sayfa ayırması` türü haberler çok hoşumuza gider.Komsomolskaya Pravda gazetesi de hiç üşünmemiş, Batılıların Rusya hakkında ne düşündüğünü araştırmış. Ama `araştırmış` sözünü hakkını vererek dolu dolu söylemek gerekiyor, çünkü yüzyıllar öncesine gitmişler. O zaman ve bugün ne söylendiğini karşılaştırmışlar.

Örneğin, İngiliz misyoner Richard Chensler,`Rus kiliselerinde ayin sırasında din adamlarını dinleyen yok. Millet çene çalıyor` diye yazmış 1553 yılında. Sovyet döneminde Almanya`nın Moskova Büyükelçiliğini yapan Andreas Meier Landrut,`Komünizm yıkılınca kilise yeniden güçlendi. Ancak çoğunluğun kalbini fethedemedi. Kiliseye sadece yaşlılar gidiyor` diye yazmış 1990`larda.

Bavyera`nın Rusya Büyükelçisi Frants Gabriel De Bre 1800`lerde, `Rusya dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Ama sahip oldukları hammaddeleri satıyor, sonra da bunları işlenmiş olarak satın alıyor`diye yazmış.

International Herald Tribune gazetesi,daha geçen ay `Rusya para dolu bir çuvalın üzerinde oturuyor`diye benzer bir tespitte bulunmuş.

Bir Alman 1676 yılında,`Ruslar gece gündüz içiyor, ama utandıkları bu durumdan bir türlü kurtulamıyor`diye yazmış.

Alman Büyükelçisi 300 yıl sonra,`Halk neyse,ülkeyi yönetenler de votkaları yuvarlıyor`demiş.Venedik temsilcisi Marko Foskarino,1557 yılında,`Yabancılar için Rus kadınları elde etmek çok kolay` diye yazmış. İngiliz modacı Robert Carry Williams daha iki yıl önce Rus basınına, `Kadınlarınızın inanılmaz gözleri var. Elinizi uzattığınız anda da sizinler` demiş.

Batılıların dün ve bugün Rusya için ne düşündüğü listesi uzayıp gidiyor.

Komsolskaya Pravda, `Değişen bir şey yok. Bizim hala soğuktan donduğumuzu, votka komasına girdiğimizi, Tanrıya inanmadığımızı, servetimizi saçtığımızı, kadınlarımızın çok güzel ve çok kolay olduğunu düşünüyorlar` diye konuyu bağlamış. Bağlamış ama en önemlisini yazmayı unutmuş: Anlaşılmamak ya da anlaşılmaz olduğunu düşünmek Rusların çok hoşuna gidiyor.

Rusya'nın yolu, aklın sağı-solu...
Suat Taşpınar

Radikal ,13/12/2009

Ruslara eskaza “Sizin memleketi anlamak zor” deseniz, kastınız ne olursa olsun, bundan övünme payı çıkarırlar. ‘Farklı olmanın’ gururuyla, şairleri Tyutçev’in ünlü dizelerini okurlar: “Rusya akılla anlaşılmaz / Arşınla da ölçülmez / Rusya’nın hali bambaşkadır / Rusya’ya sadece iman edilir.” Bu “Biz farklıyız” avuntusu, bu “Biz her durumda kendi yolumuzda gideriz” takıntısı, bu “İstenen bir şey olmuyorsa başka sebebi yoktur, sadece bizim benzersizliğimizdendir” saplantısı yok mu... Oysa ‘Rusya’nın yolu’ diye tutturulurken sık sık ‘ortak aklın yolu’ndan çıkılabildiği de bir anlaşılsa...Siyaset tarzında bu ‘özel’ duruma lafımız yok. Evet, Rusya’nın ‘kendi yolu’ var ve Batılıların anladığı manada demokrasi bu topraklarda kolay yetişecek çiçek değil. Halkın ezici çoğunluğunun sadece ‘ekmek ve düzen’ istediği, ifade özgürlüğünü önemsemediği, “Bize demir yumruk lazım” dediği bir ülkede bu normal. Yeni yetme Kremlin ideologlarının imalatı olan ‘yönetilen demokrasi’ kavramı Rusya’da zaten egemen. Pek çatlak ses çıkmıyor. Şimdi de yeni kalkınma modeli olarak ‘muhafazakar modernite’ diye bir kavram icat edildi. “Biz Rusya’yız, bizim yolumuz herkesten ayrı. Halkın sıkıntılarını aşması için devletin ekonomideki güçlü rolünü sürdüreceği, modernleşmenin de devletin öncülüğünde gerçekleşeceği bir kalkınma modeli izlenecek” dendi, iktidar partisi Birleşik Rusya’nın son kongresinde alınan kararla...Buraya kadar hava hoş. Alan memnun, satan memnunsa; yöneten ile yönetilen arasında ‘milli mutabakat’ varsa itiraz anlamsız. Ama iş gündelik hayata gelir de, “Bizim kendi yolumuz var” plağı hala çalarsa, iş değişiyor. Beğensek de beğenmesek de, dünyanın mühim bir bölümü için ‘küreselleşme’ güncel bir gerçek. Siyasi farklılıklar bir yana, artık sınırlar, bayraklar ne olursa olsun, ‘gündelik hayata dair’ pek çok uluslararası kriter kemikleşiyor, ‘olmazsa olmaz’ hale geliyor. Bu, hayatın hemen her alanında ‘standartlaşma’ olarak kendini gösteriyor. Ama Rusya kara trene rahmet okutuyor; islim arkadan da gelmiyor.Bu kadar geveleyip durduğum şeyi örneklerle açıklayayım: Mesela iş yaparken bürokrasi 32 dişi çelik gibi karşınıza çıktığı zaman... Mesela çek-senetin hala olmadığı, 100 dolarlık bir ödeme için hala 100 muhasebe belgesinin doldurulduğu bir kara düzen hüküm sürdüğü zaman... Mesela AB standartlarına uyup sınırı geçen domates Rusya’da geri çevrildiğinde “Bizim kendi standardımız var, başkalarınınki bizi bağlamaz” dendiği zaman... Mesela domuz gribine savaş açan Hıfzısıhha Kurumu’nun başındaki zat kimseye danışmadan “Rus öğrencilerin yurtdışına çıkışını yasaklıyorum” diyebildiği zaman... Mesela birkaç akılevvelin restoranda ateşlediği havai fişek 140’a yakın masum insanın hayatını söndürünce kimi yetkililer “Rusya’da havai fişek gösterilerini tümüyle yasaklıyoruz” dediği zaman... Mesela New Yok’un alameti farikası sokak ‘hot dog’cuları dahil, adabıyla satılan ‘ayaküstü yemekler’den hijyenden yana şikayet yokken, Rusya’da pis bir dönercide bir kişi zehirlendiğinde hemen “Bütün dönerciler kapatılacak” kararı alındığı zaman... Mesela alfabeniz dünyaya hiyerografi gelirken metronuzda hala tek kelime İngilizce tabela olmadığı zaman... Mesela e-devlet Türkiye’de bile dağları aşmışken, burada bir arpa boyu yol gidilemediği zaman...İşte hayatın bu ‘ufak’ arızalarını çözmek için ‘Rusya’nın yolu’nu aramak, gelişmenin önünde ‘Rusya duvarı’ oluyor. ‘Aklın yolu’ zaten bu soruların cevabını vermiş. Standart dediğiniz şey, onun yanında ‘herkes için olabildiğince eşit uygulanan kurallar’, meseleyi büyük ölçüde hallediyor. Yangın çıkışının da, havai fişek ateşlemenin de, gıda ürünlerinin de, otoyol yapmanın da, uluslararası muhasebenin de kuralı-standardı var. Mühim olan onları önce koymak, sonra uygulamak. Siz, bu kör düzenin sürmesinden beslenenlerin “Bizim yolumuz ayrı” yalanının belini kıramıyorsanız, “Neden bizde olmuyor?” dediğinizde “Olmuyor, çünkü biz farklıyız” diye laf yetiştirenlerin çanına ot tıkayamıyorsanız, ‘yaşam kalitesi’ endekslerinde insan hayatının en değersiz olduğu ülkelerle aynı sıraya mahkum oluyorsunuz işte...Biz, “Kardeşim neden yangın çıkışı bile olmayan bodrum katındaki barlar, restoralar hala açık?” diyoruz; siz “Rusya akılla anlaşılmaz” diyorsunuz. Biz, “Neden caddelere parkometre koymuyorsunuz?” diye soruyoruz; siz “Arşınla da ölçülmez” diyorsunuz. Biz, “Alman’ın, Fransız’ın afiyetle yediği üzümü neden sokmuyorsunuz?” diyoruz; siz “Rusya’nın hali bambaşkadır” diyorsunuz. Biz “Neden bir şirket ‘registrasyonu’ için eksi bilmem kaç derece soğukta sokakta, kuyrukta sabahlanılıyor? Neden iki günlüğüne yurtdışına çıkılıp girilse bile her seferinde sıfırdan polis ‘registrasyonu’ işkencesi var?” diye sual ediyorsunuz; siz “Rusya’ya sadece iman edilir” diyorsunuz. “Ama insanın imanı bu kadar da gevretilmez ki!” diyecek olsak, “Bu yol Rusya’nın yolu” diyorsunuz. Pes edip oturuyoruz...

Ruslar da Bizim Gibi Duygusal İnsanlar




Hani biz bir yabancı iki çift Türkçe laf etseler; şiş kebap, boğaz, rakı, Hakan Şükür, Galatasaray deseler nasıl yağlarımız eriyorsa, Rusların da benzer tepkileri var. Mesela Rusça bilmek onların kalbine giden yolda önemli bir adım.

Başlangıçta kaba, soğuk görünseler de tanıdıktan sonra gerçek bir dost oluveriyorlar. Yalnız kendimize has zannettiğimiz misafirperverlik onlarda da önemli bir özellik.


Rusya, diğer ülkelerdeki yaşamın günlük akışına bakınca, iklimi soğuk gibi gelse de, aslında insanlarının günlük hayattaki sıcak yaşamına tanıklık eder. Uzaktan bakınca; dili, anlaşılması zor, insan coğrafyası bazen yakın, bazen uzak, içlerine girmeyince; kimin nerede, ne iş yaptığı, nasıl yaşadığı, hep merak konusu olan kuzey komşumuz bu ülke, esasında yakın tarihin debdebeli yıllarına hep en önde tanıklık etti. Son yirmi yıl dünyasının, değişen coğrafyasının çiziminde en aktif rolü onlar oynadı. Yaşamın iniş – çıkışlarında, önemli virajların oluşmasında; ülkesine, Rus insanı da eşlik etti. Gorbaçov’un Foros Körfezi’nde tutsak edilmesine sevindi. Yeltsin’in Beyaz Ev önünde tanklar üzerine çıkmasına alkış tuttu. Parlamento binasının kuşatılıp, Meclis Başkanı Ruslan Hasbulatov ve parlamenterlerin elleri başlarında ele geçirilmesini de, bir zamanlar çok meraklısı oldukları “ Zenginler De Ağlar “ dizisini izler gibi seyretti. Sanki, her şey “ gelen ağam, giden paşam “ gibiydi onlara! Çok da hevesliydiler yeni şeylere! Zaten çok çabuk alışmışlardı bu hayata! Ama gelin görün ki, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuşlardı:


Şimdi, eskiye göre çok şey değişti Rusya’da. Her köşe başında yeni zenginler türedi. Daha birkaç yıl öncesine kadar sıfırları bile olmayan maaş ve gelirlerle geçinen bu insanların, izleyenleri hayrete düşürecek yetenekleri sayesinde ulaştıkları zenginlik, göz kamaştırır durumda. Az bir kesimin sahip olduğu olağanüstü zenginlik yanında, milyonlarca insanın içinde bulunduğu yaşam şartları ve bunun yarattığı paradoks Rusya sohbetlerinin ana konusunu oluşturuyor. Yaşam; dolara koşanların mücadeleleriyle dolu şimdi Rusya’da! Dolar için, kimileri evindeki bazı şeylerini pazara götürürken, bazıları da cazibesini açık artırmaya çıkartıyor. Biz Türkler de, güzelliğin ne kadar da para eder bir şey olduğunu öğrendik, kadını tanıdık bu arada!


Ama gelin görün ki; yeni hayat, yabancısı oldukları bir çelişkiler yumağı sundu onlara… Her şey iyi gidecek sanılırken, bir de bakıldı ki; ekonomik şartlar ağırlaştı, yaşam zor çekilir oldu ülkelerinde… Sonuçta; Rus hayat tarzının sarsıldığı, Rus aile yapısının çözülmeye başladığı görüldü: Bugün Rusya’da, ekonomik şartlar nedeniyle, evlilikler bile eski yıllara göre azalmış, evlilik dışı yaşayan çiftlerin sayısında artış olmuş durumda.


Son yıllarda sayıları giderek artan boşanmaların çoğundaki temel etkenin, ekonomik sorunlar olduğu söyleniyor. Ve yine içinde bulundukları yaşam zorluğuna dayanamayıp intihar edenlerin hızla arttığı ileri sürülüyor. Zaten alkol meraklısı olan Rus insanının, ekonomik şartların ağırlığı karşısında, kendini daha da alkole vererek, yaşamın dışına çekildiği haberler arasında yer alıyor. AİDS’in de bugün Rus insanı için ciddi bir tehlike haline geldiği, herkesin kabulü.


Bunun yanında Rus toplumu, eğlenceye de çok düşkün. İş dışında çoğu zamanları, restoran, bar ve diskolarda geçer. Bu anların en vazgeçilmezi, votkadır. Bizdeki dublenin karşılığı “ sto ( 100 ) gram “ votka içmek, her Rus’un bir el alışkanlığı. Ancak, kadehler bizdeki gibi boş yere kalkmaz. Mutlaka birileri ya da bir şeyler için içilir. Hatta, ev ya da özel toplantılarda, kadehler kaldırıldığı zaman, masadakiler sırayla konuşma yapar ve başta eşler, çocuklar, anne-babalar, arkadaşlar olmak üzere pek çok şey için, iyi dileklerle kadehler yudumlanır.


Özellikle mesai bitip, hava karardığı zaman Rus insanı ( kızlar bunun öncüsü ) en şık kıyafetleriyle eğlence merkezlerinin yolunu tutarlar. Ülkemizde pek alışık olmadığımız, kadın ve erkeğin birlikte paylaştığı masalar, Rusya’da olağan bir durumdur. Tabii bu esnada; genelde iri yapılı, geniş omuzlu, kendine çok dikkat göstermeyen Rus erkek tipi yanında; sarı saçlı, beyaz yüzlü, kırmızı dudak boyalı, ince uzun boylu, doğum bile yapmasına karşın bozulmamış vücut yapısına sahip kızlarının cazibesinden, başta Türkler olmak üzere, tüm erkeklerin kendini koruyamadığı da bir gerçektir.


Sade ve gösterişten uzak giysilerin, onların üzerinde nasıl da şık görünür.


Rus ailelerinde aile üyelerinin, özellikle kadınlarının yanlarına çocuklarını da alarak, park, sinema, tiyatro veyahut başka bir yere giderken yaşadıkları mutlulukları, ayrılırken oradakilere gösterdikleri saygı ve nezaketleri en üst düzeydedir.