Siyah Kare
M. Hakkı Yazıcı
Kaynak: https://medyagunlugu.com/author/m-hakki-yazici/
Geçenlerde İgor’un mali danışmanlık
yapan arkadaşı Mihail Sergeyeviç aylık rutin ziyaretini yaptı. Küçük bir
şirketi olan Mihail bizim de danışmanımız.
İgor, iş hayatında geçirdiği onca
senenin ardından hatırı sayılır bir tecrübeye sahip olmuştu. Ben, bunun
şahidiyim ve her zaman takdir ederim.
Övünmek gibi olmasın, ben de öyleyim.
İgor, buna rağmen hep temkinlidir. İyi
bilmediği konularda uzmanına danışır.
Tecrübesine, bilgisine, görgüsüne
güvenir, ama en çok da mali, idari konulardaki mevzuatın çok sık değişmesinden
dertli.
İgor, “Bu işler çok iyi takip
edilmeli, mutlaka uzman danışmanların desteği alınmalı, mali müşavirine,
avukatına verilecek cüzi paralardan tasarruf etmeye kalkmamalı, yoksa sonra
acısı fena çıkar,” diyor. “Bazen şirketlerde yöneticiler, bu işlere zamanında
pek önem vermezler, ancak bir gün gelir küçücük bir ihmal ve bilgisizlik
nedeniyle altından kalkılamayacak cezalarla karşı karşıya kalırlar.”
“Sadece bu da yetmez. Şirketin
faaliyetleriyle ilgili doğru bilgiler de paylaşılmalı danışmanlık alınan
uzmanla,” diyorum.
“Evet, haklısın.”
Meğer farkında olmadan anlattığım
konuyla ilgili doğru bir şey söylemişim.
Mihail Sergeyeviç, mutfaktan çayını
alıp, geldi.
Biraz dertli gibi görünüyordu.
“Hayrola Mişa, biraz sıkıntılı gördüm
seni, kötü bir şey mi var?” diye sordu İgor.
Mihail, başını salladı, anlatmaya
başladı.
Meğer danışmanlık için sözleşme
imzaladığı şirketin sahibi ihtiyacı olan bilgileri paylaşmaya yanaşmıyormuş.
Ücret ödemelerinin, diğer ödemelerin, satışların,
tahsilatların önemli kısmı resmi değilmiş. Her şey ayan beyanmış, ama bunları kendisine
destek vermesi için sözleşme yaptığı danışmanından da saklıyormuş.
Banka hesapları, muhasebe kayıtları,
sözleşmeler, her şey muamma.
Mihail deliye dönmüş.
“Adeta bilmece çözüyorum,” diyor, “Karanlık
bir kuyu gibi şirket, Kazimir Maleviç’in ‘Siyah Kare’ isimli tablosu gibi
aynen, adam batacak farkında değil,” diye isyan ediyor,”
Bana dönüp, “Tretyakov Galerisi’nde
sergilenen Kazimir Maleviç’in “Siyah Kare” isimli tablosunun hikayesini biliyor
musun?” diye sordu.
Bilmiyordum. Merak ettim.
Kısaca anlattı:
“Siyah Kare,
Süprematist Meydan”, ünlü Rus ressam Kazimir Maleviç'in 1915'te
yaptığı bir tabloymuş. Kazimir Maleviç'in sanat tarihindeki en şok edici ve
etkili resimlerden biri imiş.
Ne anlama geliyordu ve dünya çapında
nasıl bir etki yaratmıştı?
“Sanat tarihçileri, eleştirmenler
çokça yazmışlar. Ancak o ayrıntıları konuşmak çok zaman alacak. Hiç
girmeyelim,” dedi.
Sonra konuya bağlayacağı anektodu
anlatmaya başladı:
“Meğer bir Arap Şeyhi, Maleviç’ten
karısının tablosunu yapmasını istemiş.
Parasıyla değil mi, o da kabul etmiş.
Resmin yapılacağı gün Arap şeyhi
karısıyla gelmiş.
Kadının giydiği kara çarşafın, siyah
burkanın altında gözleri dahil hiçbir yeri görülmüyormuş.
Kadın üzerindeki giysiyi çıkarmayı
reddediyormuş.
Maleviç, şaşırmış kalmış.
Israr etmiş, kocasından destek
istemiş, olmamış.
Sonunda içini simsiyah boyadığı bir
kare yapmış. Şeyhe vermiş.
Şeyh şaşırmış, “Bu ne?” demiş.
“Karınızın tablosu,” diye cevap
vermiş.
“İlginç bir anektod,” diyor İgor.
“Bu doğru mu?” diye soruyorum.
Mihail, “Yok, doğru değil. Ben, biraz
önce anlattığım durumu anlatmak için uydurdum,” diyor.
***
Zavallı Mişacığın durumunu anlıyorum.
Ben, hep bizimkiler böyle yapar
sanıyordum, ama çok örneği varmış meğer.
Burada da öyle…
Şaşılacak bir şey yok, zaten geçmişi öyle
asırlara dayanmış kaç şirket sayabiliriz ki?
Kurumlaşamayan, inatla eski
alışkanlıklarını sürdüren, küçüklerin biraz irisi ya da orta boy şirketlerin
genel hastalığı bu.
Biraz başarı elde eden patronlar,
yanlarında çalıştırdıkları yöneticileri, danışmanları dinliyormuş gibi yapıp
kendi bildiklerini okuyorlar.
Dışarıdan alınabilecek hizmetleri
gereksiz masraf kabul edip reddediyorlar.
Ticari, teknik danışmanlar, mali
müşavirler, avukatlar işler sarpa sarıncaya gerekli değil onlar için.
Son model arabalarına harcadıkları
paraya acımazlar, ama bu türden profesyonel destekleri lüzumsuz sayarlar.
Bu daha çok patron şirketlerinde, aile
şirketlerinde görülen bir durum.
Şirketler, ezkaza büyür, artık
yönetilmesi için profesyonel ellere ihtiyaç duyulduğu zaman kurumsallaşma
zorunlu olarak gündeme geliyor. Tabii o zamana kadar batmazlarsa.
Bu değişimi yaşayanlarsa genellikle daha
büyük başarılara ulaşıyor haliyle.
***
Mihail, başka bir olayı anlatmaya
başlıyor:
Yine tanıdığı bir iş insanı, eşin
dostun da ısrarı ve tavsiyeleriyle Moskova trafiğinde bunalmaktan kurtulmak,
biraz daha az yorulmak için sonunda şoför kullanmaya karar vermiş.
İlan verip bir şoför bulmuşlar.
Şoför, senelerdir bu işi yapmış, orta
yaşlı, efendiden bir adammış.
Bir önceki işvereni yaşlı birisiymiş.
Adamcağız ölünce işsiz kalmış.
Trafik kurallarına tamı tamına uymanın
işinin gereği olduğunu bilen, arabasına bakan, her daim tertemiz tutan bir
şoförmüş.
Yeni patronu yeni şoföründen
memnunmuş, ama kendisinin de şoförlüğü var ya, hem de iddialı olanlarından ya,
hiç rahat durmuyormuş.
“Sağdan git, sola yanaş, vitesi
değiştir, sinyal ver, daha yavaş, daha hızlı,..” diye durmadan müdahalede
bulunuyormuş.
Şoför, sakin ve tahammüllüymüş. Hiç
sesini çıkarmadan yeni işvereninin dediklerini bir patron talimatı olarak kabul
edip, uyuyormuş.
Neyse, zaman içinde aralarında dostluk
oluşmuş. Birbirlerine alışmışlar, ama bizimkinin huyu değişmemiş. Karışmaya
devam ediyormuş.
Bir gün şoför dayanamamış, “Efendim,
madem daha iyi biliyorsunuz arabayı siz niye kullanmıyorsunuz? Bana ne
ihtiyacınız var?” diye isyan etmiş.
Bizimki, önce şaşırmış, sonra, “Tamam,
sağa çek,” demiş, direksiyona geçmiş.
Şoför de arkaya oturmuş.
Garip bir durum ortaya çıkmış.
Patron arabayı kullanıyor, şoförü
arkada yayılmış, gazete okuyor.
Bu bir kaç gün böyle devam etmiş.
Sonunda patron olayın saçmalığını kabul edip, çok zorunlu olmadıkça karışmamaya
karar vermiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder