Pablo
Neruda
Kaynak:
https://oggito.com/
Sovyet
edebiyatında pek çok iyi ve pek çok kötü kitabın yazıldığı kırk yıllık süre
içinde Mayakovsky, benim fikrime göre, etkileyici ve hep yükselen bir şair
olmayı sürdürmüştür.
Büyük edebiyat münazaralarının zamanla kökleşmiş bir
düşmanı olduğumu söylemeye çalışmıyorum ama tartışmanın benim özüm olmadığını
itiraf ederim. Edebiyat tartışmalarının ateşli bir hayranıyım. Benim özüm
şiirdir.
Bir tartışmaya girmeden Mayakovsky hakkında konuşmak
güç olsa da büyük şair, tüm bunları aşarak gökyüzünün sonsuzluğuna doğru bir
kartal gibi yükselse de (kendi hayal uçuşunda kayarak belki) ben ne verimli
yaşamın ne de şanssız ölümünün üzerinde durmak isteğindeyim. Sevgiyle ve sade
bir biçimde söz etmek istiyorum ondan.
Mayakovsky, Parti’yi ve etkin işçi sınıfını şiirinde
birleştirip bunlardan büyük bir şiir yaratan ilk şairdir. Bu, üstün bir devrimdir
ve evrensel edebiyat alanında Baudlaire ya da Whitman’ınkine denk bir destektir
çağdaş şiire. Bu vesileyle, Mayakovsky’nin desteğinin kuramsal değil, şair
tavrıyla kendini gösterdiğini vurgulamak isterim. Muhtevadaki yenilik,
düşüncemizi besleyici bir unsur olarak sindirilmedikçe hiçbir zaman düşüncemize
yönelik dış uyarıcı olmaktan öteye geçemez.
Mücadelenin acımasız konuları, kardeşliğin yinelenen
konuları, Mayakovsky'nin şiirinde yol alır. Şiirin içinde bu konular harikulade
silahlar haline gelir, kırmızı portakal çiçekleri açar.
Bu, tüm şiir politik olmalı ve taraf tutmalı anlamına
gelmez ama Mayakovsky nedeniyle, bugünün gerçek şairi gerçek şiirin pek çok
yolları arasından yeni bir yol seçebilecektir.
Mayakovsky söndürülemez bir ateşe sahipti. O verimli
bir şairdir. Ben bunu, Federico Garcia Lorca’da olduğu gibi seziyorum ve
şiirinin ulaştığı olgunluğa karşın o hâlâ söylenecek pek çok şeye, yaratacak ve
şarkısını söyleyecek malzemeye sahipti. İkisi de entelektüel güçlerinin doruk
noktasındayken ölen bu genç şairlerin çalışmaları, bana göre ancak dağlarla
ölçülebilen dev boyutlardadır. Kendilerini aşan anahtarlar yalnızca
kendilerindeydi ve bizim şanssızlığımız, bu anahtarlar ne yazık ki, acıklı
biçimde İspanya ve Rusya toprakları altına gömülerek kaybolmuştur.
Mayakovsky, kelimeleri canlılığı cürete vardıran bir
şairdir. Her hüneri, bir ustaya gerekli her türlü yardımı çağırdığı an,
görkemli biçimde ödüllendirildi. Onun şiir, tıpkı fosfor gibi, parlamasını
sürdüren umulmadık görüntülerin kataloğudur. Sık sık hareket edici ve saldırgan
ama aynı zamanda en derin insancıl duygularla doldurulmuştur. Şiirin organik
olarak hem babası hem de çocuğu olan Mayakovsky, hem sert hem de sevecen bir
insandır.
Tüm bunlara onun hiciv eğilimi de eklemek gerekir.
Mayakovsky’nin bürokrasiyi hedef alan taşlamaları harap
edicidir ve bugün Rus sahnelerinde sürekli artan bir başarıyla
sergilenmektedir. Onun küçük burjuvaziye yönelen iğneleyici saldırısı
acımasızdır ve nefretin bir ifadesidir. Aynı görüşte olmayabiliriz, bir
sistemin kötülükleriyle bozulmuş insanlara yönelik bu acımasızlıktan
tiksinebiliriz ama büyük hicivciler daima hep en abartılı biçimde yazmışlardır.
İşte Swift, işte Gogol.
Sovyet edebiyatında pek çok iyi ve pek çok kötü kitabın
yazıldığı kırk yıllık süre içinde Mayakovsky, benim fikrime göre, etkileyici ve
hep yükselen bir şair olmayı sürdürmüştür. Onu, ülkemizin her köşesinden
görüyoruz. Bu genç devin başını, ellerini, ayaklarını görüyoruz. O, tüm
benliğiyle, başıyla, elleriyle, bedeniyle yazdı. Akılla, incelikle, bir
mücadeleye adanmış bir askerin tüm gücüyle yazdı.
Bu saygı ve düşün günlerinde sevgi ve gururla, Ekim
Devrimi’nin bu yıldönümünde yolun kenarında bir an duruyorum ve büyük
kardeşimiz Mayakovsky’nin şiiri ve kişiliği önünde eğiliyorum.
Benzersiz şarkılarını söyleyebileceği bu günlerde, anısını
bir gül, tek bir kırmızı gülle selamlıyorum.
Kaynak:
Pablo Neruda, Şiir Boşuna Yazılmış Olmayacak, Nesrin Arman,1984, De Yayınevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder