Ne zaman uluslararası bir sorun çıksa Batılı yorumcular Rusya’nın politikasını çözmeye, neyi neden yaptığını anlamaya çalışır Bu çabalar genelde sonuçsuz kalır çünkü Rusya bu dünyadaki kendine özgü ülkelerden biridir. Zaten Rusların çok sevdiği bir söz vardır: Rusya akılla,mantıkla anlaşılmaz! Görünüşte Rusya’yı yermek için söylenir ama dikkat edenler bu ifadeyi kullananlarda gizli bir gurur farkeder. Acaba, bir ülkenin akılla,mantıkla anlaşılmaması neden gurur verir insana? Gururun nedeni yine Rusların çok övündüğü “Rus ruhu”nda gizli. Onlara göre,”Rus ruhu” o kadar derin ki, yabancılar,özellikle Batılılar anlayamaz. “Rusya akılla anlaşılmaz” aslında 1860’larda yazılan bir şiirin ilk dizesi. Şair Fyodr Tyutçev Rusya için şu dörtlüğü yazmış:
Rusya akıl ile anlaşılamaz
Sıradan ölçülerle ölçülemez
Onun özel bir kişiliği vardır
Rusya’ya ancak inanılabilir
Aslında, yazılmasından 150 yıl sonra bu dizelerin ne anlama geldiği hala tartışmalı. Bir kısım yorumcu, Rus halkının çoğu gibi, bu dizelerin Rusya’yı övmek için yazıldığı görüşünde. Diğerleri ise tersine, Tyutçev’in Rusya’nın, Rusların akılla, mantıkla anlaşılmamasını eleştirdiği görüşünde…
Yeniden “Rus ruhu”na dönersek…
Tabii, sözü edilen “ruh”un da etkisi olabilir ama yabancıların anlayamamasının asıl nedeni Rusya’nın çift kişiliği. Yani,Rusya aynı anda hem Batılı hem de Doğulu bir ülke.TıpkıTürkiye gibi... Dolayısıyla Rusya’ya ya da Türkiye’ye gelen bir Batılı ilk anda kolayca dehşete kapılabilir.
Türklerle Rusların ortak çok noktası var: Batılıların kendilerine karşı hep önyargılı olduğunu düşünürler. Aslında ilginç bir ruh halidir bu; iki halk da hem önyargıdan yakınır hem de Batılıların kendileri hakkında ne düşündüğünü merak eder. İşte bu nedenle,örneğin, New York Times’ın Türkiye’ye “iki tam sayfa ayırması” türü haberler çok hoşumuza gider.
Komsomolskaya Pravda gazetesi de hiç üşünmemiş,Batılıların Rusya hakkında ne düşündüğünü araştırmış. Ama “araştırmış” sözünü hakkını vererek dolu dolu söylemek gerekiyor çünkü yüzyıllar öncesine gitmişler. O zaman ve bugün ne söylendiğini karşılaştırmışlar.
Örneğin,İngiliz misyoner Richard Chensler,“Rus kiliselerinde ayin sırasında din adamlarını dinleyen yok.Millet çene çalıyor” diye yazmış 1553 yılında.Sovyet döneminde Almanya’nın Moskova büyükelçiliğini yapan Andreas Meier Landrut, ”Komünizm yıkılınca kilise yeniden güçlendi.Ancak çoğunluğun kalbini fethedemedi. Kiliseye sadece yaşlılar gidiyor” diye yazmış 1990’larda.
Bavyera’nın Rusya Büyükelçisi Frants Gabriel De Bre 1800’lerde, ”Rusya dünyanın en zengin ülkelerinden biri ama sahip oldukları hammaddeleri satıyor, sonra da bunları işlenmiş olarak satın alıyor”diye yazmış. International Herald Tribune gazetesi, bir süre önce “Rusya para dolu bir çuvalın üzerinde oturuyor”diye benzer bir tespitte bulunmuş.
Bir Alman 1676 yılında,”Ruslar gece gündüz içiyorama utandıkları bu durumdan bir türlü kurtulamıyor”diye yazmış.Alman Büyükelçisi 300 yıl sonra,”Halk neyse,ülkeyi yönetenler de votkaları yuvarlıyor”demiş.
Venedik temsilcisi Marko Foskarino,1557 yılında ”Yabancılar için Rus kadınları elde etmek çok kolay”diye yazmış.İngiliz modacı Robert Carry Williams daha iki yıl önce Rus basınına, ”Kadınlarınızın inanılmaz gözleri var.Elinizi uzattığınız anda da sizinler…”demiş.
Batılıların dün ve bugün Rusya için ne düşündüğü listesi uzayıp gidiyor.Komsolskaya Pravda,”Değişen bir şey yok. Bizim hala soğuktan donduğumuzu,votka komasına girdiğimizi, Tanrıya inanmadığımızı,servetimizi saçtığımızı,kadınlarımızın çok güzel ve çok kolay olduğunu düşünüyorlar”diye konuyu bağlamış...Bağlamış ama en önemlisini yazmayı unutmuş: Anlaşılmamak ya da anlaşılmaz olduğunu düşünmek Rusların çok hoşuna gidiyor.
Not: Bu yazının bir bölümü daha önce BBC Türkçe'de yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder