Kaynak: http://www.cokgezenlerkulubu.com/
İlk metro, Stalin’in emriyle 15 Mayıs 1935’te açılıyor.
11 kilometre boyunca Sokolniki – Smolenskaya arasında 13 hattı birbirine
bağlayan bu demiryolu şu anda 313 km, 188 durakta, dünyanın Seul’dan sonra en
çok kullanılan ikinci büyük metrosu statüsünde; renklerle ayrılmış 12 hatta
günde ortalama 7 milyon kişinin kullanımında. Sayılara gel! Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin en şaaşalı projelerinden biri olarak
düşünülen metro durakları avizeler, mermerler, heykeller, duvar resimleriyle
bu dönemde tanışıyor, şu anda yerin altında müze faaliyeti gören çeşitli
duraklar, komünist rejimin Moskova’ya kazandırdıklarından.
Hangi
metro durağına bakmalı?
Komsomolskaya: 1935’te
açılmış olan bu durağın limon sarısı sütunları, Barok stilinde, Rusya’nın
asırlardır süregelen barış ve özgürlük savaşlarını simgeleyen mozaiklerle
bezeli.
Arbatskaya: Daha
önce Almanlar tarafından tahrip edilen istasyon yerine 1953’te, atom
bombalarına karşı bile korunabilmek amacıyla inşa ediliyor. 250 metre eninde,
41 metre deriliğinde olmasının en önemli nedeni bu. Etrafındaki kırmızı
mermerler, devasa abajurlar ve çiçek motifleriyle dekore edilmiş duvarlar,
küçük bir sarayda olduğun duygusunu verecek. Şaşırma!
Belorusskaya: Bir
zamanlar Belarus (Beyaz Rusya) ve Avrupa’ya giden trenlerin durağı olduğu
için bu ismi alıyor. Ana salonunda Vladimir Lenin’in bir heykeli var. Ama
benim asıl dikkatimi pembe-siyah mermerle dekore edilmiş duvarları çekti.
Diyorum, bütün metro istasyonları başlı başına galeri.
Novoslobodskaya: 1952
yılında yapılmış olan istasyonda Letonyalı sanatçılar E. Veylandan, E.
Krests, and M. Ryskin tarafından yapılmış 32 cam panel bulunuyor. Ama buranın
mihmandarı, platformun sonunda karşına çıkacak Pavel Korin’in “Dünyada Barış”
isimli mozaikleri.
Mayakovskaya:
Moskova’nın (bilirkişilere göre) en güzel metro istasyonuna hoşgeldin. Sovyet
şair Mayakovsky’nin anlattığı gelecekten ilham alan bu istasyon İkinci Dünya
Savaşı sırasında bir sığınak olarak kullanılmış, 7 Kasım 1941’deki devrim
sırasında Stalin konuşmasını bu koridorlarda, binlerce kişiye yaptığı yer
olmuş. Trenden indiğinde, tavanda göreceğin mozaikler “24 Saat Moskova
Gökyüzü” temasıyla Alexander Deyneka’nın elinden çıkmış.
Elektrozavodskaya: Tavanında
318 ampul, duvarlara resmedilmiş savaş dönemini aydınlatıyor. Özellikle boş
olduğu saatlerde görüntü, nefes kesici.
Shosse
Entuziastov: Sarı mermerin her tonuna dokunabiliyor,
platformun sonundaysa A. Kuznetsov’un “Özgürlük Ateşi” isimli heykelleriyle
burun buruna geliyorsun.
Park
Kultury: 1980 Moskova Olimpiyatları’nda en çok kullanılan
istasyon Park Kultury.Çıkışında ünlü yazar Moxim Gorky’nin mozaiği var.
Teatralnaya: Bolşoy
Tiyatrosu’nun durağının içi komünist rejim gelince yıkılan Christ the Saviour
Katedrali’nin mermerleriyle yapılmış. Kristal lambalar, bronz çerçeveli
resimlerle dekore edilmiş girişi görünce kendini az sonra tiyatrodaki
izleyicilerden birine dönüşecek gibi hissetmen olası. Duvarlarda Kazakistan,
Ukrayna, Gürcistan, Özbekistan gibi bir zamanlar S.S.C.B üyesi ülkelerin
geleneksel dansçılarının kabartmaları bulunuyor.
Kievskaya: İstasyon,
Ukrayna’da yapılan yarışmanın kazananları tarafından tasarlanıyor. A.V.
Myzin’in mozaikleri Rusya-Ukrayna arasındaki birlik ve beraberliği simgelemekte.
2006’da Fransız Hector Guimard’nun ünlü Art Nouveau girişinin reprodüksiyonu
buraya getiriliyor. Karşılığında Ivan Lubennikov Paris-Madeleine istasyonuna
kendi eserini yolluyor.
Ploshchad
Revolyutsii: Metrodan çıktığın anda geçtiğin ark var
ya, işte bu istasyonda o arkın her iki tarafında çocukları, sporcuları,
çiftçileri, askerleri, avcıları, işçileri, kısaca proleterya kesiminden
herkesi sembolize eden heykeller var. Sınır kapısında duran görevlinin
köpeğinin burnunu okşamanın iyi şans getireceğine inanılıyor.
Metro
hakkında birkaç şey:
Şehir merkezine doğru gidiyorsan bir erkek sesi,
sıradaki durağın adını anons ediyor, şehrin merkezinden uzaklaşıyorsan kadın
duyuyorsun. Rusça’yı anlamadığın durumlarda bu bilgi yönünün doğru olup olmadığı
konusunda sana ipucu olabilir.
Metro haritasına bakacak olursan şehrin tam merkezini
içine alacak şekildebir yuvarlak göreceksin. Bunun nedeni, planlar
tamamlandıktan sonra üzerine konulmuş kahve fincanı. Sunuma bu şekilde
gidiliyor ve kabul ediliyor, daha sonra da yapımına karar veriliyor. Burada
da yine doğru yönde olduğunu anlaman için ufak bir ipucu var. Saat yönüne
gittiğinde erkek, tersine yol aldığında kadın sesi duyuluyor.
Metro durağına geldiğinde olduğun yerin adını trenden
göremiyorsun. Bunun sebebini kesinlikle anlamadım, dolayısıyla mantıkla
açıklayabileceğim hiçbir şey söyleyemiyorum. Parmakla hesap yapacak,
ya da yanlış durakta inip bir sonraki treni bekleme yoluna gideceksin.
Metro 5:30-1:00 arasında açık. Tüm hatlar
olmasa da genellikle şehir merkezinde dolaşacağını düşünüyorum ve bu konuda
sorun yaşamayacağına inanıyorum.
Moskova’da 2-3 günden fazla kalacaksan en iyisi bir kart
almak. 11 sefer binmene imkan veren kartlar 300 Ruble /18 TL. Sakın
önünde turnike açık diye bedava geçmeye kalkma seni her an takip eden bir
görevli yanda bekliyor.
|
Moskova

19 Mayıs 2015 Salı
MOSKOVA METROSU MÜZE GİBİ!
Etiketler:
Gezi,
Metro,
Moskova,
Şehir,
Turistik Moskova
Moskova yürüyerek gezilir mi?
MOSKOVA MUHTARI
http://www.moskovalife.com/
Mayıs tatilinde Paris’ten dönen bir arkadaş dedi ki: “Bir
kez daha anladım. Bazı şehirleri yürüyerek gezip dolaşmak mümkün. Ama Moskova
kesinlikle bu kategoride bir şehir değil. Vasıtasız olmaz!” Bence doğru.
Ama eksik. Sadece “vasıtasız” değil, “rehbersiz” de olmaz!
Yani bileti alıp, bir de rehber kitap edinip Avrupa’ya,
Asya’ya, pek çok memlekete gidip kendi başınıza gezip gelebilirsiniz. Ama bana
kalırsa Moskova’ya değil!
Neden mi?
Geçen hafta Türkiye’den gelen arkadaşlarımı gezdirirken
fark ettim: 2015 yılında Moskova metrosunda hala istasyonların adı Latin
harfleriyle yazmıyor! 2015 yılında hala Moskova’da yollarda İngilizce tabela
sayısı milyonda bir!
Yani dürüst olmak gerekirse, atılan adımlar yetersiz ve
hala Moskova yabancıların deyişiyle “tourist friendly” yani turist dostu bir
şehir değil...
Bu arada “vasıtasız dolaşılmaz” meselesine gelince.
Gerçekten de Moskova’nın görmeye değer yerleri son derece
geniş bir alana yayılı. Yürüyerek dolaşayım derseniz günün yarısı anlamsız-gereksiz
yerleri nefes nefese geçmekle heba olur. Alan büyük, binalar büyük, parklar
büyük, mesafeler büyük. Yaşayanlar için bence bu eksi değil ama turistler için
öyle.
Bu” mesafe meselesi”ne canlı bir örnek vereyim.
Moskova’ya ilk geldiğimde bir randevum vardı. Diyelim
Prospekt Mira No 16’da. Hava güzeldi. Taksiye binmiştim. Daha yarım saat vardı
randevuma. No 6’yı görünce, “Daha çok vakit var, erken gidip bekleyeceğime bu
güzel havada yürüyerek gideyim” diye taksiyi durdurup indim. Hay inmez
olaydım!!
Ben nereden bileyim Moskova’da binaların bu kadar büyük
olduğunu, her birinin cephesinin birkaç yüz metre olabileceğini! Yürü yürü
numara değişmiyordu. O kadar büyüktü binalar. Erken gitmekten korktuğum
randevuya kan ter içinde, 15 daika gecikerek vardım.
Onun için birileri bana “Moskova’ya yalnız geleceğim, Rusça
bilmiyorum ama ben elimde rehberle yürüye yürüye tüm şehir gezerim. Zaten
Avrupa’da hep böyle yaptım” diyenlere bıyık altında gülüyorum. Moskova’yı
yürüyerek gezmek, okyanusu yüzerek geçmeye benzer çünkü...
12 Nisan 2015 Pazar
İnsanlığın uzayda 54. yılında Yuri Gagarin'i anmak
Yuri Gagarin, bir sohbetinde, uzaydaki ilk insanlı yolculuğu tamamladıktan
sonra dünyaya dönerken ıslıkla Şostakoviç'in 1951'de bestelediği "Anavatan
Duyar" adlı ezgiyi çaldığını söyler:
"Anavatan duyar, anavatan bilir, oğlunun gökyüzünde uçtuğu yeri..."
***
Gagarin, 1934'te Klushino'daki bir kolektif çiftlikte dünyaya geldi. Dört kardeşin üçüncüsüydü. İkinci Dünya Savaşı'nı gördü. Kardeşleri Naziler tarafından esir alındı. Savaştan sonra öğrenimine devam ettiği teknik okulda bir hobi olarak başlayan havacılık eğitiminin ardından Sovyet Hava Kuvvetleri'nde pilot oldu.
"Anavatan duyar, anavatan bilir, oğlunun gökyüzünde uçtuğu yeri..."
***
Gagarin, 1934'te Klushino'daki bir kolektif çiftlikte dünyaya geldi. Dört kardeşin üçüncüsüydü. İkinci Dünya Savaşı'nı gördü. Kardeşleri Naziler tarafından esir alındı. Savaştan sonra öğrenimine devam ettiği teknik okulda bir hobi olarak başlayan havacılık eğitiminin ardından Sovyet Hava Kuvvetleri'nde pilot oldu.
Sovyetler
Birliği 1960 yılı başında kozmonot seçmek üzere bir tarama programı
başlattığında 3000 başvurunun arasından seçilen ilk 20 kişiden biriydi.
NASA'nın aksine, kozmonotlarını 30 yaşın altında genç pilotlardan seçen Vostok
programının altı kozmonotundan biri oldu. "Vostok 1" uçuşuna
seçilmesinde, kokpitte avantaj sağlayan 1.57'lik boyunun yanı sıra, güler
yüzlü, sıcak kanlı bir mizacı olması ve basit bir çocukluk geçirmesinin önemli
rol oynadığı söylenir.
Bir
yılı aşkın bir uçuş eğitiminin ardından 11 Nisan 1961'de Vostok 1 uçuşu için
geri sayım başlar.
12
Nisan 1961'de, 108 dakika süren yörünge yolculuğunun ardından dünyaya dönerken
bir ıslık tutturur. Anavatanı aşağıda onu beklemektedir.
***
***
Henüz
15 yıl önce, Berlin'de Reichstag'ın kubbesine zafer bayrağını diken Kızılordu
erinin yüreğiyle, kozmosa Sovyetler Birliği’nin bayrağını taşır Gagarin.
Uçuştan önce yaptığı konuşmada, atılan bu büyük adımın, tüm insanlık için eşit ve özgür bir gelecek kurmaksızın uzay boşluğunda yitip gideceğini ifade eder:
"... Kozmoza ilk adım atacak kişi olmanın tarifsiz mutluluğunu yaşadım. Doğayla yüz yüze, benzeri görülmedik bir karşılaşma. Ama bunun ardından, omuzlarıma binen devasa sorumluluğu düşündüm, kaç kuşağın hayalini kurduğu şeyi ilk gerçekleştirecek, insanlığın kozmoza açılan yolunda ilk adımı atacak kişi olmanın sorumluluğunu...
Uçuştan önce yaptığı konuşmada, atılan bu büyük adımın, tüm insanlık için eşit ve özgür bir gelecek kurmaksızın uzay boşluğunda yitip gideceğini ifade eder:
"... Kozmoza ilk adım atacak kişi olmanın tarifsiz mutluluğunu yaşadım. Doğayla yüz yüze, benzeri görülmedik bir karşılaşma. Ama bunun ardından, omuzlarıma binen devasa sorumluluğu düşündüm, kaç kuşağın hayalini kurduğu şeyi ilk gerçekleştirecek, insanlığın kozmoza açılan yolunda ilk adımı atacak kişi olmanın sorumluluğunu...
Bu bir
kişiye ya da onlarca kişiye karşı değil, bir kolektife karşı da değil, tüm
Sovyet halkına, tüm insanlığa, onun bugününe ve yarınına karşı bir
sorumluluk..."
***
***
Yuri
Gagarin, 50 yıl önce bugün, dünyaya uzaydan bakan ilk insan oldu.
Vostok'un penceresinden bakarken gördüğü, denizler ve karalardan ibaret yerküre değil, üzerinde yaşayan insanın geleceğiydi.
Vostok'un penceresinden bakarken gördüğü, denizler ve karalardan ibaret yerküre değil, üzerinde yaşayan insanın geleceğiydi.
Takip
eden aylarda Binbaşı Yuri Gagarin, Sovyet Hava Kuvvetleri'nin üniforması
üzerinde, dünyayı dolaştı, yolculuğu anlattı.
Sovyet
Uzay Programı'nın eğitim merkezi Yıldız Şehri'nde genç kozmonotları eğitti;
gelecek projeler için uzay araçlarının tasarlanmasında görev aldı.
Bir
daha uzay yolculuğuna çıkmadı.
27
Mart 1967'de savaş pilotu olarak bir Mig 15'le eğitim uçuşu yaparken uçağının
düşmesi sonucu yaşamını yitirdi.
Adı
bir meydana, bir şehre ve ayda bir kratere verildi.
***
***
Çiftçi
bir ailenin kolhoz'da doğan 3. çocuğu, 1.57 boyundaki bu ufak tefek insan, Yuri
Gagarin, insanlık tarihinin en büyük savaşının yükünü taşıyor adında.
Gagarin,
insanlık adına çok büyük deneyimi yaşamış ve bundan da çok etkilenmişti.
Gagarin,
bu uzay deneyiminin ardından nasyonalist, enternasyonalist olmayı da aşıp “kozmozist”
mi olmuştu acep?
8 Nisan 2015 Çarşamba
Rusya'nın tarihteki 7 farklı ismi
Ebubekir Şahin, St.Petersburg
Haberrus
Günümüzde Rusya, kapladığı alan itibariyle dünyanın en
büyük ülkesi.
Bir Ucu Amerika’ya diğer ucu Çin'e uzanan bu devasa ülkenin
adı, önceleri farklı isimlerle anılıyordu.
Hyperboreios
Bazı tarihçilere göre, Rusya toprakları bir dönem efsanevi
Hyperboreios halkına ev sahipliği yaptı. İlginç olan, orta çağa ait bir çok
haritada, Hyperboreios toprakları Rusya’nın Kuzey bölgesinde yer alıyordu.
Sarmatya
MÖ 6-4 yüzyıllarda Orta Asya'dan Ural Dağlarına, ardından
Güney Rusya ve Kuzey Kafkasya'ya, sonrasında ise Balkanlara kadar yayılmış olan
bir İrani halk olan Sarmatlar, araştırmacılara göre Türk ve bazılarına göre ise
bir kısmı Türk öbür kısmı İrani olan bir halk idi.
Diğer yandan, Rusların büyük ilim adamı Mihail Lomonosov,
Rus Devletinin köklerinin Sarmat geleneğinde aranmasının gerektiğini işaret
etmişti.
Tartarya
Avrupalılar 19. Yüzyıla kadar Rusya topraklarını Tartarya
olarak adlandırdı. Birçok Rus araştırmacı da, Tartarya isminin Tatar halkından
geldiğini savunmuştur. Ancak Rus araştırmacıların tersine, Avrupalılar bu ismi
Yunan mitolojisi'nde, yeraltında bir yer veya cehennem olan Tartarus ya da
Tartaros’tan ilham alarak koymuşlardır.
Gardariki
Vikingler Rusya’ya geldiklerinde, ülkedeki kasaba ve
kalelerin çokluğundan dolayı “Gardariki” (kentler ve kaleler ülkesi) ismini
verdiler. Ancak, anti Nomanist teze göre Vikingler büyük bir kültür taşıyıcısı
olmadıklarından, ülkeye verdikleri adda kalıcı olmadı.
Büyük
İsveç
1178 – 1241 yılları arasında yaşayan ünlü tarihçi Snorri
Sturluson, Rusya’nın Avrupa topraklarını Büyük İsveç Krallığı olarak
adlandırmıştı.
Slaviya
Ünlü Arap gezgini İbn Havkal, Sûretü'l-arz adlı eserinde
Rusya ve Ruslara da yer vermiştir. Başkenti Salau olarak belirtilen şehrini
birçok tarihçi, ünlü Büyük Novgorad şehrinin yakınında bulunan Slovensk
olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca, bazı Arap kaynaklarında Rusya toprakları
Artaniya ve Kuyabiya olarak adlandırılmıştır.
Moskovya
Birçok tarihçiye göre, günümüzde ülkeye başkentlik yapan
Moskova’nın adı Hz. Nuh’un torunlarından biri olan Meşeç’ten gelmektedir. Ancak
bunu reddeden tarihçilerin sayısı azınsanmayacak kadar çoktur.
Etiketler:
Kültür,
Rusya,
Rusya Coğrafyası,
Tarih
7 Nisan 2015 Salı
Rusya'nın bilinmeyen bazı gerçekleri

Rusya hakkında şu bilgileri daha önce duymuş muydunuz?
Rusya'nın yüzölçümü kısa zaman önce gezegen kategorisinden
çıkarılan Pluton'dan daha büyük. Rusya'nın yüzölçümü 17 milyon kilometrekare.
Pluton'unki ise 16,6 milyon kilometrekare.
II. Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği 1 milyondan
fazla kadını silah altına almış ve keskin nişancı, makinalı tüfek birliği, tank
mürettebatı gibi aktif cephe görevlerinde kullanmıştır.
Rusya'nın nüfusu 1993 yılından bu yana 6,6 milyon kişi
azaldı. Rusya'nın 2010 yılı itibariyle 141 milyon olan nüfusunun 2050 yılında
126 milyona gerilemiş olması bekleniyor.
Günde 9 milyon yolcu Moskova metrosuyla seyahat ediyor. Bu
Londra ve New York metrolarının günlük toplam yolcu sayısından fazla.
Rusya 1868 yılında Alaska'yı ABD'ye 7,2 milyon dolara
sattı. Bu da hektar başına 2 sentten az bir fiyata denk geliyor.
Dünyadaki bütün tatlı suyun beşte biri Rusya'daki Baykal
Gölü'nde bulunuyor.
Rusya'da gaz, likit petrol gazı ve rafine ürünlerin
taşındığı boru hatları uç uca eklendiğinde dünyanın etrafını altı kez
dolaşıyor.
Bir efsaneye göre Rusya'da kimsenin yerini bilmediği ve
haritalarda da yer almayan 15 gizli şehir bulunuyor…
Rusya'da erkek nüfusundan 9 milyon kişi fazla kadın nüfusu
bulunuyor.
Batı Sibirya'da bulunan Megion bölgesi valisi, Megion'da
"bahane üretilmesini" yasakladı.
6 Nisan 2015 Pazartesi
Rusya'nın 'saklı' müzeleri...
Kaynak: http://www.moskovalife.com/
Yazar ve sanat müzeleriyle bilinen Rusya'nın, geri planda kalmış onlarca müzesi var. Yılan Müzesi, Freud Müzesi ve Mit ve Batıl İnanç Müzesi bunlardan yalnızca birkaç tanesi... Kuzey Ekspresi, Rusya'nın saklı kalmış 8 müzesini gün yüzüne çıkarıyor.
Yazar ve sanat müzeleriyle bilinen Rusya'nın, geri planda kalmış onlarca müzesi var. Yılan Müzesi, Freud Müzesi ve Mit ve Batıl İnanç Müzesi bunlardan yalnızca birkaç tanesi... Kuzey Ekspresi, Rusya'nın saklı kalmış 8 müzesini gün yüzüne çıkarıyor.
Rusya'da havalar giderek soğuyor. Moskova dahil ülkenin
birçok kentine ilk kar çoktan düştü. Rusya'da sonbahar artık son demlerini
yaşıyor. Sonbaharı andıran günler, çok yakında yerini karlı ve ayazlı günlere
bırakacak. Bu havalar da müze gezintileri için birebir...
Rusya'nın sanat ve yazar müzeleri, birbirinden değerli, ama
Rusya'da bu müzeler dışında da görülmeye değer bir dizi müze var. RS FM
programlarından Kuzey Ekspresi, Rusya'nın çok iyi ısıtılan ve hak ettiği kadar
ünlü olmayan 8 müzesini gün yüzüne çıkarıyor.
FREUD
VE DÜŞLERE AÇILAN BİR YOL
Bunlardan biri, Petersburg'daki Sigmund Freud Düşler
Müzesi... Ayna ve gölgelerle dolu bu müze, modern psikanalizin öncüsü Sigmund
Freud'un "Düşlerin Yorumu" kitabından ilham alır. Kitabın 100'üncü
basım yıldönümü olan 1999'da açılan müze, 19'uncu yüzyıldan kalma bir binada,
Peterburg Psikanaliz Enstitüsü'nün iki odasını kaplıyor. Ve Londra ile
Viyana'daki müzelerle birlikte, dünyadaki üç Freud müzesinden biri.
Freud'un yıllarca yaşadığı Viyana ve Londra'daki müzelerden
farklı olarak, Petersburg müzesinin, Freud'un yaşadığı belli bir yerle ya da
ona ait eşyalarla ilgisi yok: müze yalnızca Freud'un düşüncelerine ve düşlere
ayrılmış.
Petersburg Freud müzesinde, somut objeler yok. Burası bir
psikanaliz müzesi ve yalnızca sözcük, görüntü, düşünce, duygu ve hayal
parçalarından oluşuyor. Müzenin içindeki tüm görülür ve görülmez duvarlar,
tavan ve zemin, hareket edebiliyor ve sizi kendi fantezilerinizle biçimlenen
bir yolculuğa götürüyor.
Freud'a göre düşlerimiz, uyku sırasında zihnimizde belirten
anlamsız görüntüler değil; bizi, dünya ve benliğimizle ilgili bilgiler
hazinesine, yani bilinçaltımıza götüren bir yoldu. Müzeyi ziyaret edenler de
kendilerini bilinçaltlarına götüren bu yolu bulabiliyor.
Petersburg'daki "Sigmund Freud Düşler Müzesi"
yalnızca Salı, Cumartesi ve Pazar günleri açık. Müzeye en yakın metro istasyonu
Gorkovskaya ve müze bileti 2 dolar.
OSTAP
BENDER MİZAH VE YERGİ MÜZESİ
Romanda, ana karakterlerden biri olan Vorobyaninov'un
kayınvalidesi, ailesine ait mücevherleri Bolşevikler el koymasın diye, aileye
ait yemek masası takımının 12 sandalyesinden birinin içine sakladığını söyler.
Bu 12 sandalye, ailenin diğer kişisel eşyalarıyla birlikte Komünistler
tarafından çoktan götürülmüştür. Vorobyaninov, profesyonel bir dolandırıcı olan
Ostap Bender'le, her biri ayrı bir yere dağılmış 12 sandalyenin peşine düşer;
okurları da trajikomik bir hikayenin içine sürüklerler.
Bu hikayenin bir bölümü, eski bir tüccar evine kurulan
Ostap Bender Yergi ve Mizah Müzesi'nde yeniden canlandırılır.
BU
MÜZEDE DOKUNMAK SERBEST: SOVYET ATARİ OYUNLARI MÜZESİ
Sırada, zaman makinası gibi bir Moskova müzesi var.
Moskova'daki Sovyet Video-oyunları Müzesi, 1970'li yılların Sovyet
atari-oyunlarından oluşan bir koleksiyon barındırıyor. Müze giriş bileti, 8
dolar. Bu biletle müzedeki 15 farklı makinada oyun da oynanabiliyor. Müzedeki
en popüler oyunlar Avto-ralli, Goradki ve Savaş Gemisi. Aynı müzeden,
Petersburg ve Kazan'da da birer tane var.
ESKİ
KREMATORYUM BİNASINDA BİR CENAZE MÜZESİ
Rusya'nın en ürkütücü müzelerinden biri, Novosibirsk'deki
Cenaze Merasimi Müzesi... Eski bir krematoryum binasına kurulan bu müzede,
dünyanın dört bir yanından toplanan cenaze arabaları, tabutlar ve post-mortem
fotoğraflar sergileniyor.
Tasarımcıların elinden çıkmış cenaze giysileri ve ölü
insanların yüzünden alınmış alçı maskelerin de sergilendiği müzede geniş bir
tabut koleksiyonu da var. Bu koleksiyonun en orijinal parçalarından biri, balık
formunda bir tabut. Bu tabut, Ganalı heykeltraş ve tabut ustası Erik Adjetey
Anang tarafından, müze için özel olarak yapılmış.
DÜNYANIN
TÜM YILANLARI, BİRLEŞİN!
Ve tüyler ürpertici bir müze daha!.. Rusya'nın Tver
Bölgesi'ndeki Privoljskaya kasabası, "Yılan Müzesi"ne ev sahipliği
yapıyor. Kasabanın eski adı, 1960'lar öncesinde Gadovo'ydu. Çünkü
"Gad", eski Rusçada yılan anlamına geliyordu. Eskiden burada sürüyle
yılan yaşardı.
Yine eski günlerde Rusya'nın bazı bölgelerinde, su yılanı
beslemenin eve bolluk getirdiği ve fareleri evden uzak tuttuğuna inanılırdı.
Privoljskiy de bu bölgelerden biri. Privoljskiy kasabasındaki Yılan Müzesi'nde
demir, taş, tahta ve kumaştan yapılma bir sürü farklı yılan türü sergileniyor.
RUSYA HALKININ BATIL İNANÇLARINA DAİR HER ŞEY…
Tver Bölgesi'nden, Volga nehri kıyılarındaki Ugliç kentine
uzanalım. Ugliç büyüler, eski tanrılar ve gizli ayinlerle dolu Rusya Mit ve
Batıl İnanç Müzesi'ne ev sahipliği yapıyor. Rus halkının gizli kalmış yönlerini
göz önüne seren bu müzede; şamanlar, eski inançlar, Slav kültürüne özgü fal
bakma yöntemleri ve koruyucu olduğuna inanılan objeler sergileniyor.
Rus peri masallarını da dinleyebileceğiniz bu müzede,
masallarındaki kötü ruhların, bal mumundan yapılma figürleri de var.
MOSKOVA
YAHUDİ MÜZESİ VE TOLERANS MERKEZİ
Moskova'da 2012 yılında açılan Yahudi Müzesi, kentin en iyi
müzelerinden biri olmanın yanı sıra, dünyadaki en geniş Yahudi müzelerinden de
biri.
1990'lı yıllarda bir yangın sonucu kullanılamaz hale gelen
8,500 metrekare genişliğinde bir otobüs garajına inşa edilen müze, Yahudilerin
ve özellikle Rus Yahudilerin hikayesini, modern bir yaklaşımla anlatıyor. Video
ve kısa film gösterimleri, grafikler, fotoğraflar ve kişisel yaşam öyküleriyle
örülen müze salonları, kronolojik bir sıra izliyor. Ziyaretçiler, Sovyetler
Birliği'nde Yahudi olmanın, ne demek olduğunu ve birçok Yahudi’nin, Sovyetler
Birliği'ni neden ve nasıl terk ettiğini görüyor.
Moskova'daki Yahudi Müzesi yalnızca Holokost'u, pogromları
ve çekilen acıları anlatan bir müze değil. Müze, Yahudilerin hikayesini, daha geniş
bir açıdan bakarak, mücadeleleri ve başarılarıyla bir arada anlatıyor. Müzede
sergilenen objelere, birçok müzenin aksine dokunulması serbest. Hatta objelere
dokunmak, tarihle bağ kurulması için özellikle tavsiye ediliyor. Müzede turlar,
İngilizce ve İbranice olarak da düzenleniyor.
Yahudi Müzesi, Moskova'nın kuzeybatısında, Marina Roşa
mahallesinde yer alıyor. Buraya Novoslobodskaya metro istasyonu yanından kalkan
19 numaralı tramvayla gidilebilir.
TULA
VE SEMAVERLERİ
Son olarak, Moskova yakınlarındaki semaver diyarı Tula'ya
uzanalım. Tula'daki Semaver Müzesi, inanılmayacak kadar geniş bir semaver
koleksiyonuna sahip. Müzede; 70 litrelik dev semaverlerden, yalnızca üç damla
su alabilen minyatür semaverlere kadar değişik boy ve süslemelerde bir dizi semaver
var.
Tula'nın bir semaver cenneti olduğunu, Rus edebiyatının
usta öykü yazarı Anton Çehov da esprili bir biçimde anlatır. Rus yazara göre,
bir adamın Paris'e karısıyla birlikte gitmesi ne kadar anlamsızsa, Tula'ya
kendi semaverini götürmesi de aynı derecede anlamsızdır.
Kedi söğüdü pazarı
Kaynak:
turkrus.com
Hafta sonunda Rus Ortodoksları, ellerinde “verba”,
Türkçesiyle “kedi söğüdü” dallarıyla, Paskalya’nın müjdecisi olan “Вербное
воскресенье”i yani “Kedi Söğüdü Pazarı”nı kutladı.
40 günlük büyük orucun sona erip Paskalya bayramının
kutlanacağı gelecek hafta sonu öncesinde, “kedi söğüdü Pazarı”nda kiliseler
ayin yapanlarla doldu taştı. Katolikler hafta sonunda büyük orucu tamamlayıp
Paskalyayı kutlarken, Julyen takvimine uygun olarak Rusya’da Paskalya bir hafta
sonra kutlanacak.
Bu arada “Kedi Söğüdü Pazarı”nın anlamı ve önemi üzerine TürkRus.Com
yazarı Kaan Akoba’nın daha önce kaleme aldığı bir yazıyı hatırlamakta yarar
var:
“... Rus
Ortodokslar da, bizdeki ramazan ayının muadili olarak 7 hafta süren ve belirli
yiyeceklerden uzak kaldıkları пост (post), oruç ibadetlerini bitirip, yine
bizim ramazan bayramı karşılığı пасха (pasha), paskalya kutlamaları yapacaklar.
Rus
Ortodokslar, Paskalya'nın kutlanacağı pazar gününden önceki pazar günü de, yani
oruç tutmaya başladıktan sonraki altıncı haftanın pazar gününü yine kutsal
olarak sayıp, Вербное воскресение (Kedi Söğüdü Pazarı) olarak kutlarlar.
Bu
bayramın kaynağının Hazreti İsa'nın, Kudüs'e girişinde inananları tarafından
palmiye dalları ile karşılanması olduğu rivayet edilir. İşte o zamanlarda
ellerde karşılama amacıyla tutulan palmiye dalları, günümüzde bu inanca sahip
olan grupların yaşam alanlarına bağlı olarak, farklı simgelerle uygulana gelir.
Örneğin, yurdumuzda Hatay'ın Samandağı ilçesinde yaşayan Ortodoks Hristiyan
vatandaşlarımız 'Çiçek Bayramı Ayini'ni 'zeytin dalları' ile karşılarlarken,
Rusya'da yaşayanlar ise ülkelerinin iklimi nedeniyle bu geleneğe, söğüt
ağacının bir türü olan kedi söğüdünün henüz çiçek açmamış tomurcuklarının
olduğu ve tüylü bir kediye benzetildiği için de 'kedi söğüdü' diye anılan
dallarıyla katılırlar.”
Yazının tamamı:
Kedi
söğüdü pazarı / Kaan Akoba
Sonrasında Rusya'ya gelip de insanlarla zamanla
kaynaştığımda ise, yazları sıcak yerlere gitmek için hiçbir fırsatı kaçırmayan
ancak, aslında kendi ülkelerine özgü soğuğu da çok sevdiğini öğreneceğim
Rusların, o dondurucu kış günlerinde hiç de kutup ayıları gibi ortalarda
dolaşmadığını görecektim.
Her normal insan evladı gibi Rusların da üşüdüğünü ve
evlerinden sokağa çıktıktan sonra metroya, tramvaya, otobüse, özel araçlarına
kısacası en yakın kapalı mekanlara kendilerini bir an önce atmak için hızlı adımlarla
koşarcasına yürüdüklerini gördükçe, ben de onlara ayak uydurarak sanırım, uzun
kış mevsimine, kar fırtınalarına, donduran soğuklara, daha kolay alıştım
diyebilirim.
Kış aylarında, büyük şehirlerin özellikle de ana
caddeleri dışında kalan yerlerde, apartmanların önlerinde, sokak aralarında,
taşıtlar için otopark sorunu yaza göre katlanarak artar. Yağan kar biriktikçe
birikir, taşınması geciktikçe de, araç park edilebilecek alanların daha da
azalmasına neden olur. Sırf bu sebeple kışın arabasını satıp da yazın yeniden
araba alan çok insan bilirim, o derece sıkıntı verici bir durumdur.
Ayrıca sorun sadece park etmekle sınırlı kalsa gene
iyidir. Eriyen karların delik deşik ettiği çukurlarla dolu ana yollardan ara
sokaklara girildiğinde, çatısında birikmiş karları temizlemeye çalışırken yola
yığıp, trafiği engelleyen insanların yol açtığı sorunlar, sürekli gidip
gelmekten derinleşmiş tekerlek izlerine gömülüp tampon bırakılan çukurlar...
Kısacası, en kolay çalınabilecek harcama
kalemlerinden olduğu için, Rusya'nın aslında bütçeden milyonlarca ruble yapım
ve onarım payı ayrılan yolları; yüzlerce üniversite öğrencisine doktora unvanı
kazandıracak kadar hikaye çıkabilecek ölçekte bir konudur.
''Hayrola ne oldu Kaan, araban nerede?
Her sene en az iki kez kara saplanan arabamı çekici
ile kurtarmaya alışmış birisi olarak bu sene artık yeminliydim, karların
yumuşayıp erimeye başlayacağı, araçların en çok gömülüp kara takılacağı
günlerde, aracımı biraz uzaktaki otoparka bırakıp yürüyecek, çekicilerin her
yıl benim sayemde biraz daha yükselen kişisel gelirlerine, en azından bu kış
olsun, katkı yapmayacaktım.
''Senin gibi jeep'imiz yok ki, gaza basıp gidelim.
Sokağa giremediğim için dün otoparka bırakmıştım, şimdi oraya almaya
gidiyorum'' dedim. Bu kış, o her yıl yaşamaya alıştığımız sürecin, artık iyice
sakız gibi uzayarak devam etmesi ise, sonunda insanların canını cidden sıkmaya
başladı. Tam güneş çıkıp karlar erimeye başlayacakken bir bakıyordun gece ayaz
yapmış, ardından da kar başlamış. ''Neyse'' deyip geçecekken, bu kez de hoop
gene güneş çıkıyor, tekrar karlar erimeye başlıyordu... İşte kışın sürekli 'sil
baştan' yapması dememin sebebi buydu, başka bir şekilde söylemek gerekirse;
baharın geliyor gibi yapıp da bir türlü gelmemesi.
Tanya, bir kaç senedir otuzlu yaşlarının sonlarından,
kırklı yaşlarının başlarına geçmeyi bir türlü beceremeyen, Rusya'nın 'Sosyal
Devlet' olma olanaklarından da sonuna kadar yararlanmaya kararlı tipik bir Rus
kadını. Devlet bir kaç sene önce çıkan bir yasaya dayanarak, üç çocuğu
dolayısıyla kendisine, şehrin dışında ama içinde iyi kötü bir ev de olan dört
dönüm bir arsa alabilmesi için, yüzlerce bin ruble nakit parayı hesabına
yatırdı. Ayrıca yaşadıkları bölgedeki anaokullarında da yer olmaması sebebiyle
kendisine, çocukları için yine her ay düzenli olarak ödeme yapıyor.
Özetlemek gerekirse, Rusya Federasyonu'nun azalan
nüfusu nedeniyle, doğumları teşvik etmek için çıkartılan ne kadar yasa varsa
Tanya hepsinden de faydalandı. Yani Tanrının ona bahşettiği doğurganlığı, hem
bir aile saadetine, hem de nakde çevirebilmeyi gayet güzel becerdi.
''Sen nereye gidiyorsun böyle?'' dedim.
''Hafta sonundaki bayram için kilisenin önünde bir
yer açacağım, arkadaşlarla orayı hazırlıyoruz''.
Orucun Arapça karşılığı, 'savm'dır. Savm, bir şeyden
uzak durmak, kişinin kendini engellemesi manasındadır. Hani günlük
konuşmalarımızda da 'başımızdan savmak' diye kullanırız ya, işte o.
Bu yıl 15 nisan'da Rus Ortodokslar da, bizdeki
ramazan ayının muadili olarak 7 hafta süren ve belirli yiyeceklerden uzak
kaldıkları ???? (post), oruç ibadetlerini bitirip, yine bizim ramazan bayramı
karşılığı ????? (pasha), paskalya kutlamaları yapacaklar.
Rus Ortodokslar, Paskalya'nın kutlanacağı pazar
gününden önceki pazar günü de, yani oruç tutmaya başladıktan sonraki altıncı
haftanın pazar gününü yine kutsal olarak sayıp, ??????? ??????????? (Kedi
Söğüdü Pazarı) olarak kutlarlar.
Bu bayramın kaynağının Hazreti İsa'nın, Kudüs'e
girişinde inananları tarafından palmiye dalları ile karşılanması olduğu rivayet
edilir. İşte o zamanlarda ellerde karşılama amacıyla tutulan palmiye dalları,
günümüzde bu inanca sahip olan grupların yaşam alanlarına bağlı olarak, farklı
simgelerle uygulanagelir. Örneğin, yurdumuzda Hatay'ın Samandağı ilçesinde
yaşayan Ortodoks Hristiyan vatandaşlarımız 'Çiçek Bayramı Ayini'ni 'zeytin
dalları' ile karşılarlarken, Rusya'da yaşayanlar ise ülkelerinin iklimi
nedeniyle bu geleneğe, söğüt ağacının bir türü olan kedi söğüdünün henüz çiçek
açmamış tomurcuklarının olduğu ve tüylü bir kediye benzetildiği için de 'kedi
söğüdü' diye anılan dallarıyla katılırlar.
Tanya da, bir gün öncesinden ormana gidip
arkadaşlarıyla yüzlerce ufak dal kesmiş ve pazar günü de kilisenin önünde gidip
bunları gelecek ziyaretçilere satmayı planlıyormuş.
Bu arada, Rusya'nın nüfusuna katkıları ve bu
doğurganlığının karşılığında da devletin kendisine yaptığı ödemeler nedeniyle
hükümet bütçesinin sürekli olarak açık vermesi ile ilgili sıklıkla şakalar
yaptığımdan, ayrıca da efsanevi hikayelere merakımı bildiğinden olsa gerek,
bana konuya ait pagan birkaç olayı da ayaküstü anlatmayı ihmal etmedi.
Rusya'da çooook eski zamanlarda yaşayan ve
doğurganlığı ile çevresinde tanınan bir kadın, sonunda hızını alamayıp 'toprak
ana' ile rekabete girmeye kalkmış, 'Kim daha doğurgandır?' diye. Tabi sonunda
Toprak Ana, gazabını göstermekte tereddüt etmemiş ve kadını kedi söğüdü ağacına
çevirmiş.
İşte şimdi derler ki, o yüzden bu söğüt ağacının
herhangi bir dalını alıp ne şekilde olursa olsun toprağa gömdüğünüzde, bir süre
sonra mutlaka tomurcuklanır, yeşerir ve büyür. Yani o derece verimlidir ki,
kolayca çoğalır. Ancak sadece bu bayram gününde asla söğüt dikmemek gerekirmiş.
Çünkü bu kurala uyulmayıp da dikilecek söğüt, bir küreğin sapı olabilecek kadar
kalınlaşınca, onu toprağa diken kişi ölür ve mezarı da bu kürekle kazılırmış.
Sonra, köylerde otlamaktan dönen hayvanları
ahırlarına sokarlarken de, hafiften bu söğüt dallarıyla dürtüp, ardından
hayvanlar içeri girince de dalı, çatının arasına koyarlarmış ki, hayvan bütün
sene otlamaktan dönerken ahırını bulmakta sorun çekmesin ve sağlıklı, güçlü, verimli
ayrıca da doğurgan olabilsin.
İnanış dedik ya, kilisede ayine katıldıktan sonra
söğüt dalıyla eve dönüldüğünde evin
reisi(!), bu dalla evde yaşayan
bireyleri hafif dokunuşlarla pataklıyormuş gibi yaparken bir yandan da,
''Ben dövmüyorum, söğüt dövüyor'' diye de
mırıldanırmış.
Bunun da sebebi, söğüt dalının dokunduğu kişiye; güç,
bolluk ve bereket verdiğine inanmalarıymış. Ardından da bu dal, evin girişinin
hemen sağ tarafında bulunan ikonların olduğu yere
konurmuş.
Yıl boyunca önemli bir iş öncesinde de, gerekli gören ev
sakinleri 'yardım etsin' diye tomurcukları yutarlarmış. Özellikle
kadınların da, tomurcuk yuttuklarında mutlaka hamile kalacaklarına inanılırmış.
Bir sonraki 'Kedi Söğüdü Pazarı'na kadar hükmü olan
evdeki dal, süresini tamamladığında mutlaka bir suya bırakılırmış ama durgun
bir göl değil de dere, nehir gibi bir akarsu olması gerekliymiş...
İşte 'Kedi Söğüdü'nün öyküsü de bu. Eğer pazar
gününüzü başınızı biraz da paganist efsanelerle ağrıttıysam kusura bakmayın,
nihayetinde bir asprin alırsınız, bir kaç dakikaya hiç bir şeyiniz kalmaz
ancak, hazır söğüt demişken son olarak bir iki şey daha söylemek isterim.
Anadolu'da da, söğüt ağacı altında uyumanın,
halsizliğe ve başağrısına iyi geldiği yönünde bir inanç vardır. Ayrıca
asprin'in hammaddesi de olan söğüt ağacının yaprakları ve kabuklarının da ilk
defa, Anadolu'da Selçuklu Devleti zamanında yapılan şifahanelerde, ağrı kesici
olarak kullanılmaya başlandığını düşünürsek, aslında her olayın insanlık
tarihinin birbirinin devamı olan basamakları olduğunu sanırım daha kolay
anlayabiliriz.
akoba66@yahoo.com
7.4.2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)