Moskova

Moskova

19 Mayıs 2015 Salı

MOSKOVA METROSU MÜZE GİBİ!





Kaynak: http://www.cokgezenlerkulubu.com/

İlk metro, Stalin’in emriyle 15 Mayıs 1935’te açılıyor. 11 kilometre boyunca Sokolniki – Smolenskaya arasında 13 hattı birbirine bağlayan bu demiryolu şu anda 313 km, 188 durakta, dünyanın Seul’dan sonra en çok kullanılan ikinci büyük metrosu statüsünde; renklerle ayrılmış 12 hatta günde ortalama 7 milyon kişinin kullanımında. Sayılara gel! Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin en şaaşalı projelerinden biri olarak düşünülen metro durakları avizeler, mermerler, heykeller, duvar resimleriyle bu dönemde tanışıyor, şu anda yerin altında müze faaliyeti gören çeşitli duraklar, komünist rejimin Moskova’ya kazandırdıklarından.

Hangi metro durağına bakmalı?

Komsomolskaya: 1935’te açılmış olan bu durağın limon sarısı sütunları, Barok stilinde, Rusya’nın asırlardır süregelen barış ve özgürlük savaşlarını simgeleyen mozaiklerle bezeli.

Arbatskaya: Daha önce Almanlar tarafından tahrip edilen istasyon yerine 1953’te, atom bombalarına karşı bile korunabilmek amacıyla inşa ediliyor. 250 metre eninde, 41 metre deriliğinde olmasının en önemli nedeni bu. Etrafındaki kırmızı mermerler, devasa abajurlar ve çiçek motifleriyle dekore edilmiş duvarlar, küçük bir sarayda olduğun duygusunu verecek. Şaşırma!

Belorusskaya: Bir zamanlar Belarus (Beyaz Rusya) ve Avrupa’ya giden trenlerin durağı olduğu için bu ismi alıyor. Ana salonunda Vladimir Lenin’in bir heykeli var. Ama benim asıl dikkatimi pembe-siyah mermerle dekore edilmiş duvarları çekti. Diyorum, bütün metro istasyonları başlı başına galeri.

Novoslobodskaya: 1952 yılında yapılmış olan istasyonda Letonyalı sanatçılar E. Veylandan, E. Krests, and M. Ryskin tarafından yapılmış 32 cam panel bulunuyor. Ama buranın mihmandarı, platformun sonunda karşına çıkacak Pavel Korin’in “Dünyada Barış” isimli mozaikleri.

Mayakovskaya: Moskova’nın (bilirkişilere göre) en güzel metro istasyonuna hoşgeldin. Sovyet şair Mayakovsky’nin anlattığı gelecekten ilham alan bu istasyon İkinci Dünya Savaşı sırasında bir sığınak olarak kullanılmış, 7 Kasım 1941’deki devrim sırasında Stalin konuşmasını bu koridorlarda, binlerce kişiye yaptığı yer olmuş. Trenden indiğinde, tavanda göreceğin mozaikler “24 Saat Moskova Gökyüzü” temasıyla Alexander Deyneka’nın elinden çıkmış.

Elektrozavodskaya: Tavanında 318 ampul, duvarlara resmedilmiş savaş dönemini aydınlatıyor. Özellikle boş olduğu saatlerde görüntü, nefes kesici.

Shosse Entuziastov: Sarı mermerin her tonuna dokunabiliyor, platformun sonundaysa A. Kuznetsov’un “Özgürlük Ateşi” isimli heykelleriyle burun buruna geliyorsun.

Park Kultury: 1980 Moskova Olimpiyatları’nda en çok kullanılan istasyon Park Kultury.Çıkışında ünlü yazar Moxim Gorky’nin mozaiği var.

Teatralnaya: Bolşoy Tiyatrosu’nun durağının içi komünist rejim gelince yıkılan Christ the Saviour Katedrali’nin mermerleriyle yapılmış. Kristal lambalar, bronz çerçeveli resimlerle dekore edilmiş girişi görünce kendini az sonra tiyatrodaki izleyicilerden birine dönüşecek gibi hissetmen olası. Duvarlarda Kazakistan, Ukrayna, Gürcistan, Özbekistan gibi bir zamanlar S.S.C.B üyesi ülkelerin geleneksel dansçılarının kabartmaları bulunuyor. 

Kievskaya: İstasyon, Ukrayna’da yapılan yarışmanın kazananları tarafından tasarlanıyor. A.V. Myzin’in mozaikleri Rusya-Ukrayna arasındaki birlik ve beraberliği simgelemekte. 2006’da Fransız Hector Guimard’nun ünlü Art Nouveau girişinin reprodüksiyonu buraya getiriliyor. Karşılığında Ivan Lubennikov Paris-Madeleine istasyonuna kendi eserini yolluyor.

Ploshchad Revolyutsii: Metrodan çıktığın anda geçtiğin ark var ya, işte bu istasyonda o arkın her iki tarafında çocukları, sporcuları, çiftçileri, askerleri, avcıları, işçileri, kısaca proleterya kesiminden herkesi sembolize eden heykeller var. Sınır kapısında duran görevlinin köpeğinin burnunu okşamanın iyi şans getireceğine inanılıyor.

Metro hakkında birkaç şey:

Şehir merkezine doğru gidiyorsan bir erkek sesi, sıradaki durağın adını anons ediyor, şehrin merkezinden uzaklaşıyorsan kadın duyuyorsun. Rusça’yı anlamadığın durumlarda bu bilgi yönünün doğru olup olmadığı konusunda sana ipucu olabilir.

Metro haritasına bakacak olursan şehrin tam merkezini içine alacak şekildebir yuvarlak göreceksin. Bunun nedeni, planlar tamamlandıktan sonra üzerine konulmuş kahve fincanı. Sunuma bu şekilde gidiliyor ve kabul ediliyor, daha sonra da yapımına karar veriliyor. Burada da yine doğru yönde olduğunu anlaman için ufak bir ipucu var. Saat yönüne gittiğinde erkek, tersine yol aldığında kadın sesi duyuluyor.

Metro durağına geldiğinde olduğun yerin adını trenden göremiyorsun. Bunun sebebini kesinlikle anlamadım, dolayısıyla mantıkla açıklayabileceğim hiçbir şey söyleyemiyorum. Parmakla hesap yapacak, ya da yanlış durakta inip bir sonraki treni bekleme yoluna gideceksin.

Metro 5:30-1:00 arasında açık. Tüm hatlar olmasa da genellikle şehir merkezinde dolaşacağını düşünüyorum ve bu konuda sorun yaşamayacağına inanıyorum.
Moskova’da 2-3 günden fazla kalacaksan en iyisi bir kart almak. 11 sefer binmene imkan veren kartlar 300 Ruble /18 TL. Sakın önünde turnike açık diye bedava geçmeye kalkma seni her an takip eden bir görevli yanda bekliyor.

Moskova yürüyerek gezilir mi?

MOSKOVA MUHTARI

http://www.moskovalife.com/

Mayıs tatilinde Paris’ten dönen bir arkadaş dedi ki: “Bir kez daha anladım. Bazı şehirleri yürüyerek gezip dolaşmak mümkün. Ama Moskova kesinlikle bu kategoride bir şehir değil. Vasıtasız olmaz!” Bence doğru. Ama eksik. Sadece “vasıtasız” değil, “rehbersiz” de olmaz!

Yani bileti alıp, bir de rehber kitap edinip Avrupa’ya, Asya’ya, pek çok memlekete gidip kendi başınıza gezip gelebilirsiniz. Ama bana kalırsa Moskova’ya değil!

Neden mi?

Geçen hafta Türkiye’den gelen arkadaşlarımı gezdirirken fark ettim: 2015 yılında Moskova metrosunda hala istasyonların adı Latin harfleriyle yazmıyor! 2015 yılında hala Moskova’da yollarda İngilizce tabela sayısı milyonda bir!

Yani dürüst olmak gerekirse, atılan adımlar yetersiz ve hala Moskova yabancıların deyişiyle “tourist friendly” yani turist dostu bir şehir değil...

Bu arada “vasıtasız dolaşılmaz” meselesine gelince.

Gerçekten de Moskova’nın görmeye değer yerleri son derece geniş bir alana yayılı. Yürüyerek dolaşayım derseniz günün yarısı anlamsız-gereksiz yerleri nefes nefese geçmekle heba olur. Alan büyük, binalar büyük, parklar büyük, mesafeler büyük. Yaşayanlar için bence bu eksi değil ama turistler için öyle.

Bu” mesafe meselesi”ne canlı bir örnek vereyim.

Moskova’ya ilk geldiğimde bir randevum vardı. Diyelim Prospekt Mira No 16’da. Hava güzeldi. Taksiye binmiştim. Daha yarım saat vardı randevuma. No 6’yı görünce, “Daha çok vakit var, erken gidip bekleyeceğime bu güzel havada yürüyerek gideyim” diye taksiyi durdurup indim. Hay inmez olaydım!!

Ben nereden bileyim Moskova’da binaların bu kadar büyük olduğunu, her birinin cephesinin birkaç yüz metre olabileceğini! Yürü yürü numara değişmiyordu. O kadar büyüktü binalar. Erken gitmekten korktuğum randevuya kan ter içinde, 15 daika gecikerek vardım.

Onun için birileri bana “Moskova’ya yalnız geleceğim, Rusça bilmiyorum ama ben elimde rehberle yürüye yürüye tüm şehir gezerim. Zaten Avrupa’da hep böyle yaptım” diyenlere bıyık altında gülüyorum. Moskova’yı yürüyerek gezmek, okyanusu yüzerek geçmeye benzer çünkü...

12 Nisan 2015 Pazar

İnsanlığın uzayda 54. yılında Yuri Gagarin'i anmak


Yuri Gagarin, bir sohbetinde, uzaydaki ilk insanlı yolculuğu tamamladıktan sonra dünyaya dönerken ıslıkla Şostakoviç'in 1951'de bestelediği "Anavatan Duyar" adlı ezgiyi çaldığını söyler:

"Anavatan duyar, anavatan bilir, oğlunun gökyüzünde uçtuğu yeri..."

***
Gagarin, 1934'te Klushino'daki bir kolektif çiftlikte dünyaya geldi. Dört kardeşin üçüncüsüydü. İkinci Dünya Savaşı'nı gördü. Kardeşleri Naziler tarafından esir alındı. Savaştan sonra öğrenimine devam ettiği teknik okulda bir hobi olarak başlayan havacılık eğitiminin ardından Sovyet Hava Kuvvetleri'nde pilot oldu.

Sovyetler Birliği 1960 yılı başında kozmonot seçmek üzere bir tarama programı başlattığında 3000 başvurunun arasından seçilen ilk 20 kişiden biriydi. NASA'nın aksine, kozmonotlarını 30 yaşın altında genç pilotlardan seçen Vostok programının altı kozmonotundan biri oldu. "Vostok 1" uçuşuna seçilmesinde, kokpitte avantaj sağlayan 1.57'lik boyunun yanı sıra, güler yüzlü, sıcak kanlı bir mizacı olması ve basit bir çocukluk geçirmesinin önemli rol oynadığı söylenir.

Bir yılı aşkın bir uçuş eğitiminin ardından 11 Nisan 1961'de Vostok 1 uçuşu için geri sayım başlar.

12 Nisan 1961'de, 108 dakika süren yörünge yolculuğunun ardından dünyaya dönerken bir ıslık tutturur. Anavatanı aşağıda onu beklemektedir.

***

Henüz 15 yıl önce, Berlin'de Reichstag'ın kubbesine zafer bayrağını diken Kızılordu erinin yüreğiyle, kozmosa Sovyetler Birliği’nin bayrağını taşır Gagarin.
Uçuştan önce yaptığı konuşmada, atılan bu büyük adımın, tüm insanlık için eşit ve özgür bir gelecek kurmaksızın uzay boşluğunda yitip gideceğini ifade eder:
"... Kozmoza ilk adım atacak kişi olmanın tarifsiz mutluluğunu yaşadım. Doğayla yüz yüze, benzeri görülmedik bir karşılaşma. Ama bunun ardından, omuzlarıma binen devasa sorumluluğu düşündüm, kaç kuşağın hayalini kurduğu şeyi ilk gerçekleştirecek, insanlığın kozmoza açılan yolunda ilk adımı atacak kişi olmanın sorumluluğunu...

Bu bir kişiye ya da onlarca kişiye karşı değil, bir kolektife karşı da değil, tüm Sovyet halkına, tüm insanlığa, onun bugününe ve yarınına karşı bir sorumluluk..."

***

Yuri Gagarin, 50 yıl önce bugün, dünyaya uzaydan bakan ilk insan oldu.
Vostok'un penceresinden bakarken gördüğü, denizler ve karalardan ibaret yerküre değil, üzerinde yaşayan insanın geleceğiydi.

Takip eden aylarda Binbaşı Yuri Gagarin, Sovyet Hava Kuvvetleri'nin üniforması üzerinde, dünyayı dolaştı, yolculuğu anlattı.

Sovyet Uzay Programı'nın eğitim merkezi Yıldız Şehri'nde genç kozmonotları eğitti; gelecek projeler için uzay araçlarının tasarlanmasında görev aldı.

Bir daha uzay yolculuğuna çıkmadı.

27 Mart 1967'de savaş pilotu olarak bir Mig 15'le eğitim uçuşu yaparken uçağının düşmesi sonucu yaşamını yitirdi.

Adı bir meydana, bir şehre ve ayda bir kratere verildi.

***

Çiftçi bir ailenin kolhoz'da doğan 3. çocuğu, 1.57 boyundaki bu ufak tefek insan, Yuri Gagarin, insanlık tarihinin en büyük savaşının yükünü taşıyor adında.

Gagarin, insanlık adına çok büyük deneyimi yaşamış ve bundan da çok etkilenmişti.

Gagarin, bu uzay deneyiminin ardından nasyonalist, enternasyonalist olmayı da aşıp “kozmozist” mi olmuştu acep?




8 Nisan 2015 Çarşamba

Rusya'nın tarihteki 7 farklı ismi



Ebubekir Şahin, St.Petersburg
Haberrus

Günümüzde Rusya, kapladığı alan itibariyle dünyanın en büyük ülkesi.
Bir Ucu Amerika’ya diğer ucu Çin'e uzanan bu devasa ülkenin adı, önceleri farklı isimlerle anılıyordu.

Hyperboreios
Bazı tarihçilere göre, Rusya toprakları bir dönem efsanevi Hyperboreios halkına ev sahipliği yaptı. İlginç olan, orta çağa ait bir çok haritada, Hyperboreios toprakları Rusya’nın Kuzey bölgesinde yer alıyordu.

Sarmatya
MÖ 6-4 yüzyıllarda Orta Asya'dan Ural Dağlarına, ardından Güney Rusya ve Kuzey Kafkasya'ya, sonrasında ise Balkanlara kadar yayılmış olan bir İrani halk olan Sarmatlar, araştırmacılara göre Türk ve bazılarına göre ise bir kısmı Türk öbür kısmı İrani olan bir halk idi.
Diğer yandan, Rusların büyük ilim adamı Mihail Lomonosov, Rus Devletinin köklerinin Sarmat geleneğinde aranmasının gerektiğini işaret etmişti.

Tartarya
Avrupalılar 19. Yüzyıla kadar Rusya topraklarını Tartarya olarak adlandırdı. Birçok Rus araştırmacı da, Tartarya isminin Tatar halkından geldiğini savunmuştur. Ancak Rus araştırmacıların tersine, Avrupalılar bu ismi Yunan mitolojisi'nde, yeraltında bir yer veya cehennem olan Tartarus ya da Tartaros’tan ilham alarak koymuşlardır.

Gardariki
Vikingler Rusya’ya geldiklerinde, ülkedeki kasaba ve kalelerin çokluğundan dolayı “Gardariki” (kentler ve kaleler ülkesi) ismini verdiler. Ancak, anti Nomanist teze göre Vikingler büyük bir kültür taşıyıcısı olmadıklarından, ülkeye verdikleri adda kalıcı olmadı.

Büyük İsveç
1178 – 1241 yılları arasında yaşayan ünlü tarihçi Snorri Sturluson, Rusya’nın Avrupa topraklarını Büyük İsveç Krallığı olarak adlandırmıştı.

Slaviya
Ünlü Arap gezgini İbn Havkal, Sûretü'l-arz adlı eserinde Rusya ve Ruslara da yer vermiştir. Başkenti Salau olarak belirtilen şehrini birçok tarihçi, ünlü Büyük Novgorad şehrinin yakınında bulunan Slovensk olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca, bazı Arap kaynaklarında Rusya toprakları Artaniya ve Kuyabiya olarak adlandırılmıştır.

Moskovya

Birçok tarihçiye göre, günümüzde ülkeye başkentlik yapan Moskova’nın adı Hz. Nuh’un torunlarından biri olan Meşeç’ten gelmektedir. Ancak bunu reddeden tarihçilerin sayısı azınsanmayacak kadar çoktur.

7 Nisan 2015 Salı

Rusya'nın bilinmeyen bazı gerçekleri


Rusya hakkında şu bilgileri daha önce duymuş muydunuz?

Rusya'nın yüzölçümü kısa zaman önce gezegen kategorisinden çıkarılan Pluton'dan daha büyük. Rusya'nın yüzölçümü 17 milyon kilometrekare. Pluton'unki ise 16,6 milyon kilometrekare.

II. Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği 1 milyondan fazla kadını silah altına almış ve keskin nişancı, makinalı tüfek birliği, tank mürettebatı gibi aktif cephe görevlerinde kullanmıştır.

Rusya'nın nüfusu 1993 yılından bu yana 6,6 milyon kişi azaldı. Rusya'nın 2010 yılı itibariyle 141 milyon olan nüfusunun 2050 yılında 126 milyona gerilemiş olması bekleniyor.

Günde 9 milyon yolcu Moskova metrosuyla seyahat ediyor. Bu Londra ve New York metrolarının günlük toplam yolcu sayısından fazla.

Rusya 1868 yılında Alaska'yı ABD'ye 7,2 milyon dolara sattı. Bu da hektar başına 2 sentten az bir fiyata denk geliyor.

Dünyadaki bütün tatlı suyun beşte biri Rusya'daki Baykal Gölü'nde bulunuyor.

Rusya'da gaz, likit petrol gazı ve rafine ürünlerin taşındığı boru hatları uç uca eklendiğinde dünyanın etrafını altı kez dolaşıyor.

Bir efsaneye göre Rusya'da kimsenin yerini bilmediği ve haritalarda da yer almayan 15 gizli şehir bulunuyor…

Rusya'da erkek nüfusundan 9 milyon kişi fazla kadın nüfusu bulunuyor.


Batı Sibirya'da bulunan Megion bölgesi valisi, Megion'da "bahane üretilmesini" yasakladı.

6 Nisan 2015 Pazartesi

Rusya'nın 'saklı' müzeleri...



Kaynak: http://www.moskovalife.com/

Yazar ve sanat müzeleriyle bilinen Rusya'nın, geri planda kalmış onlarca müzesi var. Yılan Müzesi, Freud Müzesi ve Mit ve Batıl İnanç Müzesi bunlardan yalnızca birkaç tanesi... Kuzey Ekspresi, Rusya'nın saklı kalmış 8 müzesini gün yüzüne çıkarıyor.
Rusya'da havalar giderek soğuyor. Moskova dahil ülkenin birçok kentine ilk kar çoktan düştü. Rusya'da sonbahar artık son demlerini yaşıyor. Sonbaharı andıran günler, çok yakında yerini karlı ve ayazlı günlere bırakacak. Bu havalar da müze gezintileri için birebir...
Rusya'nın sanat ve yazar müzeleri, birbirinden değerli, ama Rusya'da bu müzeler dışında da görülmeye değer bir dizi müze var. RS FM programlarından Kuzey Ekspresi, Rusya'nın çok iyi ısıtılan ve hak ettiği kadar ünlü olmayan 8 müzesini gün yüzüne çıkarıyor.

FREUD VE DÜŞLERE AÇILAN BİR YOL

Bunlardan biri, Petersburg'daki Sigmund Freud Düşler Müzesi... Ayna ve gölgelerle dolu bu müze, modern psikanalizin öncüsü Sigmund Freud'un "Düşlerin Yorumu" kitabından ilham alır. Kitabın 100'üncü basım yıldönümü olan 1999'da açılan müze, 19'uncu yüzyıldan kalma bir binada, Peterburg Psikanaliz Enstitüsü'nün iki odasını kaplıyor. Ve Londra ile Viyana'daki müzelerle birlikte, dünyadaki üç Freud müzesinden biri.
Freud'un yıllarca yaşadığı Viyana ve Londra'daki müzelerden farklı olarak, Petersburg müzesinin, Freud'un yaşadığı belli bir yerle ya da ona ait eşyalarla ilgisi yok: müze yalnızca Freud'un düşüncelerine ve düşlere ayrılmış.
Petersburg Freud müzesinde, somut objeler yok. Burası bir psikanaliz müzesi ve yalnızca sözcük, görüntü, düşünce, duygu ve hayal parçalarından oluşuyor. Müzenin içindeki tüm görülür ve görülmez duvarlar, tavan ve zemin, hareket edebiliyor ve sizi kendi fantezilerinizle biçimlenen bir yolculuğa götürüyor.
Freud'a göre düşlerimiz, uyku sırasında zihnimizde belirten anlamsız görüntüler değil; bizi, dünya ve benliğimizle ilgili bilgiler hazinesine, yani bilinçaltımıza götüren bir yoldu. Müzeyi ziyaret edenler de kendilerini bilinçaltlarına götüren bu yolu bulabiliyor.
Petersburg'daki "Sigmund Freud Düşler Müzesi" yalnızca Salı, Cumartesi ve Pazar günleri açık. Müzeye en yakın metro istasyonu Gorkovskaya ve müze bileti 2 dolar.



OSTAP BENDER MİZAH VE YERGİ MÜZESİ

Psikanaliz dünyasından, mizahın hafif bir dünyasına geçelim. Rusya'ya bağlı Mari El'in Kozmodemyansk kentinde, Sovyet yazarlar İlf ve Petrov'un yergi-romanı 12 Sandalye'den ilham alan bir müze var. Müzenin adı, Ostap Bender Yergi ve Mizah Müzesi. 12 Sandalye, Bolşevik Devrimi'ni izleyen ilk 10'uncu yılda geçiyor.
Romanda, ana karakterlerden biri olan Vorobyaninov'un kayınvalidesi, ailesine ait mücevherleri Bolşevikler el koymasın diye, aileye ait yemek masası takımının 12 sandalyesinden birinin içine sakladığını söyler. Bu 12 sandalye, ailenin diğer kişisel eşyalarıyla birlikte Komünistler tarafından çoktan götürülmüştür. Vorobyaninov, profesyonel bir dolandırıcı olan Ostap Bender'le, her biri ayrı bir yere dağılmış 12 sandalyenin peşine düşer; okurları da trajikomik bir hikayenin içine sürüklerler.
Bu hikayenin bir bölümü, eski bir tüccar evine kurulan Ostap Bender Yergi ve Mizah Müzesi'nde yeniden canlandırılır.


BU MÜZEDE DOKUNMAK SERBEST: SOVYET ATARİ OYUNLARI MÜZESİ

Sırada, zaman makinası gibi bir Moskova müzesi var. Moskova'daki Sovyet Video-oyunları Müzesi, 1970'li yılların Sovyet atari-oyunlarından oluşan bir koleksiyon barındırıyor. Müze giriş bileti, 8 dolar. Bu biletle müzedeki 15 farklı makinada oyun da oynanabiliyor. Müzedeki en popüler oyunlar Avto-ralli, Goradki ve Savaş Gemisi. Aynı müzeden, Petersburg ve Kazan'da da birer tane var.

ESKİ KREMATORYUM BİNASINDA BİR CENAZE MÜZESİ

Rusya'nın en ürkütücü müzelerinden biri, Novosibirsk'deki Cenaze Merasimi Müzesi... Eski bir krematoryum binasına kurulan bu müzede, dünyanın dört bir yanından toplanan cenaze arabaları, tabutlar ve post-mortem fotoğraflar sergileniyor.
Tasarımcıların elinden çıkmış cenaze giysileri ve ölü insanların yüzünden alınmış alçı maskelerin de sergilendiği müzede geniş bir tabut koleksiyonu da var. Bu koleksiyonun en orijinal parçalarından biri, balık formunda bir tabut. Bu tabut, Ganalı heykeltraş ve tabut ustası Erik Adjetey Anang tarafından, müze için özel olarak yapılmış.

DÜNYANIN TÜM YILANLARI, BİRLEŞİN!

Ve tüyler ürpertici bir müze daha!.. Rusya'nın Tver Bölgesi'ndeki Privoljskaya kasabası, "Yılan Müzesi"ne ev sahipliği yapıyor. Kasabanın eski adı, 1960'lar öncesinde Gadovo'ydu. Çünkü "Gad", eski Rusçada yılan anlamına geliyordu. Eskiden burada sürüyle yılan yaşardı.
Yine eski günlerde Rusya'nın bazı bölgelerinde, su yılanı beslemenin eve bolluk getirdiği ve fareleri evden uzak tuttuğuna inanılırdı. Privoljskiy de bu bölgelerden biri. Privoljskiy kasabasındaki Yılan Müzesi'nde demir, taş, tahta ve kumaştan yapılma bir sürü farklı yılan türü sergileniyor.

RUSYA HALKININ BATIL İNANÇLARINA DAİR HER ŞEY…

Tver Bölgesi'nden, Volga nehri kıyılarındaki Ugliç kentine uzanalım. Ugliç büyüler, eski tanrılar ve gizli ayinlerle dolu Rusya Mit ve Batıl İnanç Müzesi'ne ev sahipliği yapıyor. Rus halkının gizli kalmış yönlerini göz önüne seren bu müzede; şamanlar, eski inançlar, Slav kültürüne özgü fal bakma yöntemleri ve koruyucu olduğuna inanılan objeler sergileniyor.
Rus peri masallarını da dinleyebileceğiniz bu müzede, masallarındaki kötü ruhların, bal mumundan yapılma figürleri de var.


MOSKOVA YAHUDİ MÜZESİ VE TOLERANS MERKEZİ

Moskova'da 2012 yılında açılan Yahudi Müzesi, kentin en iyi müzelerinden biri olmanın yanı sıra, dünyadaki en geniş Yahudi müzelerinden de biri.
1990'lı yıllarda bir yangın sonucu kullanılamaz hale gelen 8,500 metrekare genişliğinde bir otobüs garajına inşa edilen müze, Yahudilerin ve özellikle Rus Yahudilerin hikayesini, modern bir yaklaşımla anlatıyor. Video ve kısa film gösterimleri, grafikler, fotoğraflar ve kişisel yaşam öyküleriyle örülen müze salonları, kronolojik bir sıra izliyor. Ziyaretçiler, Sovyetler Birliği'nde Yahudi olmanın, ne demek olduğunu ve birçok Yahudi’nin, Sovyetler Birliği'ni neden ve nasıl terk ettiğini görüyor.
Moskova'daki Yahudi Müzesi yalnızca Holokost'u, pogromları ve çekilen acıları anlatan bir müze değil. Müze, Yahudilerin hikayesini, daha geniş bir açıdan bakarak, mücadeleleri ve başarılarıyla bir arada anlatıyor. Müzede sergilenen objelere, birçok müzenin aksine dokunulması serbest. Hatta objelere dokunmak, tarihle bağ kurulması için özellikle tavsiye ediliyor. Müzede turlar, İngilizce ve İbranice olarak da düzenleniyor.
Yahudi Müzesi, Moskova'nın kuzeybatısında, Marina Roşa mahallesinde yer alıyor. Buraya Novoslobodskaya metro istasyonu yanından kalkan 19 numaralı tramvayla gidilebilir.

TULA VE SEMAVERLERİ

Son olarak, Moskova yakınlarındaki semaver diyarı Tula'ya uzanalım. Tula'daki Semaver Müzesi, inanılmayacak kadar geniş bir semaver koleksiyonuna sahip. Müzede; 70 litrelik dev semaverlerden, yalnızca üç damla su alabilen minyatür semaverlere kadar değişik boy ve süslemelerde bir dizi semaver var.
Rusya'nın en bilindik kültürel simgelerinden olan semaver, 19'uncu yüzyılda çay saatlerinin kopmaz bir parçası olur. Rusya'nın en becerikli semaver tasarımcıları da hep Tula'dan çıkar ve kent, semaver üretiminin merkezi haline gelir.
Tula'nın bir semaver cenneti olduğunu, Rus edebiyatının usta öykü yazarı Anton Çehov da esprili bir biçimde anlatır. Rus yazara göre, bir adamın Paris'e karısıyla birlikte gitmesi ne kadar anlamsızsa, Tula'ya kendi semaverini götürmesi de aynı derecede anlamsızdır.


Kedi söğüdü pazarı


Kaynak: turkrus.com

Hafta sonunda Rus Ortodoksları, ellerinde “verba”, Türkçesiyle “kedi söğüdü” dallarıyla, Paskalya’nın müjdecisi olan “Вербное воскресенье”i yani “Kedi Söğüdü Pazarı”nı kutladı.

40 günlük büyük orucun sona erip Paskalya bayramının kutlanacağı gelecek hafta sonu öncesinde, “kedi söğüdü Pazarı”nda kiliseler ayin yapanlarla doldu taştı. Katolikler hafta sonunda büyük orucu tamamlayıp Paskalyayı kutlarken, Julyen takvimine uygun olarak Rusya’da Paskalya bir hafta sonra kutlanacak. 

Bu arada “Kedi Söğüdü Pazarı”nın anlamı ve önemi üzerine TürkRus.Com yazarı Kaan Akoba’nın daha önce kaleme aldığı bir yazıyı hatırlamakta yarar var: 

“... Rus Ortodokslar da, bizdeki ramazan ayının muadili olarak 7 hafta süren ve belirli yiyeceklerden uzak kaldıkları пост (post), oruç ibadetlerini bitirip, yine bizim ramazan bayramı karşılığı пасха (pasha), paskalya kutlamaları yapacaklar.

Rus Ortodokslar, Paskalya'nın kutlanacağı pazar gününden önceki pazar günü de, yani oruç tutmaya başladıktan sonraki altıncı haftanın pazar gününü yine kutsal olarak sayıp, Вербное воскресение (Kedi Söğüdü Pazarı) olarak kutlarlar.

Bu bayramın kaynağının Hazreti İsa'nın, Kudüs'e girişinde inananları tarafından palmiye dalları ile karşılanması olduğu rivayet edilir. İşte o zamanlarda ellerde karşılama amacıyla tutulan palmiye dalları, günümüzde bu inanca sahip olan grupların yaşam alanlarına bağlı olarak, farklı simgelerle uygulana gelir. Örneğin, yurdumuzda Hatay'ın Samandağı ilçesinde yaşayan Ortodoks Hristiyan vatandaşlarımız 'Çiçek Bayramı Ayini'ni 'zeytin dalları' ile karşılarlarken, Rusya'da yaşayanlar ise ülkelerinin iklimi nedeniyle bu geleneğe, söğüt ağacının bir türü olan kedi söğüdünün henüz çiçek açmamış tomurcuklarının olduğu ve tüylü bir kediye benzetildiği için de 'kedi söğüdü' diye anılan dallarıyla katılırlar.”

Yazının tamamı:

Kedi söğüdü pazarı / Kaan Akoba

 Sonrasında Rusya'ya gelip de insanlarla zamanla kaynaştığımda ise, yazları sıcak yerlere gitmek için hiçbir fırsatı kaçırmayan ancak, aslında kendi ülkelerine özgü soğuğu da çok sevdiğini öğreneceğim Rusların, o dondurucu kış günlerinde hiç de kutup ayıları gibi ortalarda dolaşmadığını görecektim.

 Her normal insan evladı gibi Rusların da üşüdüğünü ve evlerinden sokağa çıktıktan sonra metroya, tramvaya, otobüse, özel araçlarına kısacası en yakın kapalı mekanlara kendilerini bir an önce atmak için hızlı adımlarla koşarcasına yürüdüklerini gördükçe, ben de onlara ayak uydurarak sanırım, uzun kış mevsimine, kar fırtınalarına, donduran soğuklara, daha kolay alıştım diyebilirim.

 Kış aylarında, büyük şehirlerin özellikle de ana caddeleri dışında kalan yerlerde, apartmanların önlerinde, sokak aralarında, taşıtlar için otopark sorunu yaza göre katlanarak artar. Yağan kar biriktikçe birikir, taşınması geciktikçe de, araç park edilebilecek alanların daha da azalmasına neden olur. Sırf bu sebeple kışın arabasını satıp da yazın yeniden araba alan çok insan bilirim, o derece sıkıntı verici bir durumdur.

 Ayrıca sorun sadece park etmekle sınırlı kalsa gene iyidir. Eriyen karların delik deşik ettiği çukurlarla dolu ana yollardan ara sokaklara girildiğinde, çatısında birikmiş karları temizlemeye çalışırken yola yığıp, trafiği engelleyen insanların yol açtığı sorunlar, sürekli gidip gelmekten derinleşmiş tekerlek izlerine gömülüp tampon bırakılan çukurlar...

 Kısacası, en kolay çalınabilecek harcama kalemlerinden olduğu için, Rusya'nın aslında bütçeden milyonlarca ruble yapım ve onarım payı ayrılan yolları; yüzlerce üniversite öğrencisine doktora unvanı kazandıracak kadar hikaye çıkabilecek ölçekte bir konudur.

 ''Hayrola ne oldu Kaan, araban nerede?

 Her sene en az iki kez kara saplanan arabamı çekici ile kurtarmaya alışmış birisi olarak bu sene artık yeminliydim, karların yumuşayıp erimeye başlayacağı, araçların en çok gömülüp kara takılacağı günlerde, aracımı biraz uzaktaki otoparka bırakıp yürüyecek, çekicilerin her yıl benim sayemde biraz daha yükselen kişisel gelirlerine, en azından bu kış olsun, katkı yapmayacaktım.

 ''Senin gibi jeep'imiz yok ki, gaza basıp gidelim. Sokağa giremediğim için dün otoparka bırakmıştım, şimdi oraya almaya gidiyorum'' dedim. Bu kış, o her yıl yaşamaya alıştığımız sürecin, artık iyice sakız gibi uzayarak devam etmesi ise, sonunda insanların canını cidden sıkmaya başladı. Tam güneş çıkıp karlar erimeye başlayacakken bir bakıyordun gece ayaz yapmış, ardından da kar başlamış. ''Neyse'' deyip geçecekken, bu kez de hoop gene güneş çıkıyor, tekrar karlar erimeye başlıyordu... İşte kışın sürekli 'sil baştan' yapması dememin sebebi buydu, başka bir şekilde söylemek gerekirse; baharın geliyor gibi yapıp da bir türlü gelmemesi.

Tanya, bir kaç senedir otuzlu yaşlarının sonlarından, kırklı yaşlarının başlarına geçmeyi bir türlü beceremeyen, Rusya'nın 'Sosyal Devlet' olma olanaklarından da sonuna kadar yararlanmaya kararlı tipik bir Rus kadını.  Devlet bir kaç sene önce çıkan bir yasaya dayanarak, üç çocuğu dolayısıyla kendisine, şehrin dışında ama içinde iyi kötü bir ev de olan dört dönüm bir arsa alabilmesi için, yüzlerce bin ruble nakit parayı hesabına yatırdı. Ayrıca yaşadıkları bölgedeki anaokullarında da yer olmaması sebebiyle kendisine, çocukları için yine her ay düzenli olarak ödeme yapıyor.

 Özetlemek gerekirse, Rusya Federasyonu'nun azalan nüfusu nedeniyle, doğumları teşvik etmek için çıkartılan ne kadar yasa varsa Tanya hepsinden de faydalandı. Yani Tanrının ona bahşettiği doğurganlığı, hem bir aile saadetine, hem de nakde çevirebilmeyi gayet güzel becerdi.

 ''Sen nereye gidiyorsun böyle?'' dedim.

 ''Hafta sonundaki bayram için kilisenin önünde bir yer açacağım, arkadaşlarla orayı hazırlıyoruz''.

 Orucun Arapça karşılığı, 'savm'dır. Savm, bir şeyden uzak durmak, kişinin kendini engellemesi manasındadır. Hani günlük konuşmalarımızda da 'başımızdan savmak' diye kullanırız ya, işte o.

 Bu yıl 15 nisan'da Rus Ortodokslar da, bizdeki ramazan ayının muadili olarak 7 hafta süren ve belirli yiyeceklerden uzak kaldıkları ???? (post), oruç ibadetlerini bitirip, yine bizim ramazan bayramı karşılığı ????? (pasha), paskalya kutlamaları yapacaklar.

 Rus Ortodokslar, Paskalya'nın kutlanacağı pazar gününden önceki pazar günü de, yani oruç tutmaya başladıktan sonraki altıncı haftanın pazar gününü yine kutsal olarak sayıp, ??????? ??????????? (Kedi Söğüdü Pazarı) olarak kutlarlar.

 Bu bayramın kaynağının Hazreti İsa'nın, Kudüs'e girişinde inananları tarafından palmiye dalları ile karşılanması olduğu rivayet edilir. İşte o zamanlarda ellerde karşılama amacıyla tutulan palmiye dalları, günümüzde bu inanca sahip olan grupların yaşam alanlarına bağlı olarak, farklı simgelerle uygulanagelir. Örneğin, yurdumuzda Hatay'ın Samandağı ilçesinde yaşayan Ortodoks Hristiyan vatandaşlarımız 'Çiçek Bayramı Ayini'ni 'zeytin dalları' ile karşılarlarken, Rusya'da yaşayanlar ise ülkelerinin iklimi nedeniyle bu geleneğe, söğüt ağacının bir türü olan kedi söğüdünün henüz çiçek açmamış tomurcuklarının olduğu ve tüylü bir kediye benzetildiği için de 'kedi söğüdü' diye anılan dallarıyla katılırlar.

 Tanya da, bir gün öncesinden ormana gidip arkadaşlarıyla yüzlerce ufak dal kesmiş ve pazar günü de kilisenin önünde gidip bunları gelecek ziyaretçilere satmayı planlıyormuş.

 Bu arada, Rusya'nın nüfusuna katkıları ve bu doğurganlığının karşılığında da devletin kendisine yaptığı ödemeler nedeniyle hükümet bütçesinin sürekli olarak açık vermesi ile ilgili sıklıkla şakalar yaptığımdan, ayrıca da efsanevi hikayelere merakımı bildiğinden olsa gerek, bana konuya ait pagan birkaç olayı da ayaküstü anlatmayı ihmal etmedi.

 Rusya'da çooook eski zamanlarda yaşayan ve doğurganlığı ile çevresinde tanınan bir kadın, sonunda hızını alamayıp 'toprak ana' ile rekabete girmeye kalkmış, 'Kim daha doğurgandır?' diye. Tabi sonunda Toprak Ana, gazabını göstermekte tereddüt etmemiş ve kadını kedi söğüdü ağacına çevirmiş.

 İşte şimdi derler ki, o yüzden bu söğüt ağacının herhangi bir dalını alıp ne şekilde olursa olsun toprağa gömdüğünüzde, bir süre sonra mutlaka tomurcuklanır, yeşerir ve büyür. Yani o derece verimlidir ki, kolayca çoğalır. Ancak sadece bu bayram gününde asla söğüt dikmemek gerekirmiş. Çünkü bu kurala uyulmayıp da dikilecek söğüt, bir küreğin sapı olabilecek kadar kalınlaşınca, onu toprağa diken kişi ölür ve mezarı da bu kürekle kazılırmış.

 Sonra, köylerde otlamaktan dönen hayvanları ahırlarına sokarlarken de, hafiften bu söğüt dallarıyla dürtüp, ardından hayvanlar içeri girince de dalı, çatının arasına koyarlarmış ki, hayvan bütün sene otlamaktan dönerken ahırını bulmakta sorun çekmesin ve sağlıklı, güçlü, verimli ayrıca da doğurgan olabilsin.

 İnanış dedik ya, kilisede ayine katıldıktan sonra söğüt dalıyla eve dönüldüğünde evin reisi(!),         bu dalla evde yaşayan bireyleri hafif dokunuşlarla pataklıyormuş gibi yaparken bir yandan da,

 ''Ben dövmüyorum, söğüt dövüyor'' diye de mırıldanırmış.

 Bunun da sebebi, söğüt dalının dokunduğu kişiye; güç, bolluk ve bereket verdiğine inanmalarıymış. Ardından da bu dal, evin girişinin hemen sağ tarafında bulunan ikonların olduğu yere konurmuş.    

Yıl boyunca önemli bir iş öncesinde de, gerekli gören ev sakinleri 'yardım etsin' diye tomurcukları yutarlarmış. Özellikle  kadınların da, tomurcuk yuttuklarında mutlaka hamile kalacaklarına inanılırmış.

 Bir sonraki 'Kedi Söğüdü Pazarı'na kadar hükmü olan evdeki dal, süresini tamamladığında mutlaka bir suya bırakılırmış ama durgun bir göl değil de dere, nehir gibi bir akarsu olması gerekliymiş...

 İşte 'Kedi Söğüdü'nün öyküsü de bu. Eğer pazar gününüzü başınızı biraz da paganist efsanelerle ağrıttıysam kusura bakmayın, nihayetinde bir asprin alırsınız, bir kaç dakikaya hiç bir şeyiniz kalmaz ancak, hazır söğüt demişken son olarak bir iki şey daha söylemek isterim.

 Anadolu'da da, söğüt ağacı altında uyumanın, halsizliğe ve başağrısına iyi geldiği yönünde bir inanç vardır. Ayrıca asprin'in hammaddesi de olan söğüt ağacının yaprakları ve kabuklarının da ilk defa, Anadolu'da Selçuklu Devleti zamanında yapılan şifahanelerde, ağrı kesici olarak kullanılmaya başlandığını düşünürsek, aslında her olayın insanlık tarihinin birbirinin devamı olan basamakları olduğunu sanırım daha kolay anlayabiliriz.

akoba66@yahoo.com


7.4.2012