Kaynak:
turkrus.com
Hafta sonunda Rus Ortodoksları, ellerinde “verba”,
Türkçesiyle “kedi söğüdü” dallarıyla, Paskalya’nın müjdecisi olan “Вербное
воскресенье”i yani “Kedi Söğüdü Pazarı”nı kutladı.
40 günlük büyük orucun sona erip Paskalya bayramının
kutlanacağı gelecek hafta sonu öncesinde, “kedi söğüdü Pazarı”nda kiliseler
ayin yapanlarla doldu taştı. Katolikler hafta sonunda büyük orucu tamamlayıp
Paskalyayı kutlarken, Julyen takvimine uygun olarak Rusya’da Paskalya bir hafta
sonra kutlanacak.
Bu arada “Kedi Söğüdü Pazarı”nın anlamı ve önemi üzerine TürkRus.Com
yazarı Kaan Akoba’nın daha önce kaleme aldığı bir yazıyı hatırlamakta yarar
var:
“... Rus
Ortodokslar da, bizdeki ramazan ayının muadili olarak 7 hafta süren ve belirli
yiyeceklerden uzak kaldıkları пост (post), oruç ibadetlerini bitirip, yine
bizim ramazan bayramı karşılığı пасха (pasha), paskalya kutlamaları yapacaklar.
Rus
Ortodokslar, Paskalya'nın kutlanacağı pazar gününden önceki pazar günü de, yani
oruç tutmaya başladıktan sonraki altıncı haftanın pazar gününü yine kutsal
olarak sayıp, Вербное воскресение (Kedi Söğüdü Pazarı) olarak kutlarlar.
Bu
bayramın kaynağının Hazreti İsa'nın, Kudüs'e girişinde inananları tarafından
palmiye dalları ile karşılanması olduğu rivayet edilir. İşte o zamanlarda
ellerde karşılama amacıyla tutulan palmiye dalları, günümüzde bu inanca sahip
olan grupların yaşam alanlarına bağlı olarak, farklı simgelerle uygulana gelir.
Örneğin, yurdumuzda Hatay'ın Samandağı ilçesinde yaşayan Ortodoks Hristiyan
vatandaşlarımız 'Çiçek Bayramı Ayini'ni 'zeytin dalları' ile karşılarlarken,
Rusya'da yaşayanlar ise ülkelerinin iklimi nedeniyle bu geleneğe, söğüt
ağacının bir türü olan kedi söğüdünün henüz çiçek açmamış tomurcuklarının
olduğu ve tüylü bir kediye benzetildiği için de 'kedi söğüdü' diye anılan
dallarıyla katılırlar.”
Yazının tamamı:
Kedi
söğüdü pazarı / Kaan Akoba
Sonrasında Rusya'ya gelip de insanlarla zamanla
kaynaştığımda ise, yazları sıcak yerlere gitmek için hiçbir fırsatı kaçırmayan
ancak, aslında kendi ülkelerine özgü soğuğu da çok sevdiğini öğreneceğim
Rusların, o dondurucu kış günlerinde hiç de kutup ayıları gibi ortalarda
dolaşmadığını görecektim.
Her normal insan evladı gibi Rusların da üşüdüğünü ve
evlerinden sokağa çıktıktan sonra metroya, tramvaya, otobüse, özel araçlarına
kısacası en yakın kapalı mekanlara kendilerini bir an önce atmak için hızlı adımlarla
koşarcasına yürüdüklerini gördükçe, ben de onlara ayak uydurarak sanırım, uzun
kış mevsimine, kar fırtınalarına, donduran soğuklara, daha kolay alıştım
diyebilirim.
Kış aylarında, büyük şehirlerin özellikle de ana
caddeleri dışında kalan yerlerde, apartmanların önlerinde, sokak aralarında,
taşıtlar için otopark sorunu yaza göre katlanarak artar. Yağan kar biriktikçe
birikir, taşınması geciktikçe de, araç park edilebilecek alanların daha da
azalmasına neden olur. Sırf bu sebeple kışın arabasını satıp da yazın yeniden
araba alan çok insan bilirim, o derece sıkıntı verici bir durumdur.
Ayrıca sorun sadece park etmekle sınırlı kalsa gene
iyidir. Eriyen karların delik deşik ettiği çukurlarla dolu ana yollardan ara
sokaklara girildiğinde, çatısında birikmiş karları temizlemeye çalışırken yola
yığıp, trafiği engelleyen insanların yol açtığı sorunlar, sürekli gidip
gelmekten derinleşmiş tekerlek izlerine gömülüp tampon bırakılan çukurlar...
Kısacası, en kolay çalınabilecek harcama
kalemlerinden olduğu için, Rusya'nın aslında bütçeden milyonlarca ruble yapım
ve onarım payı ayrılan yolları; yüzlerce üniversite öğrencisine doktora unvanı
kazandıracak kadar hikaye çıkabilecek ölçekte bir konudur.
''Hayrola ne oldu Kaan, araban nerede?
Her sene en az iki kez kara saplanan arabamı çekici
ile kurtarmaya alışmış birisi olarak bu sene artık yeminliydim, karların
yumuşayıp erimeye başlayacağı, araçların en çok gömülüp kara takılacağı
günlerde, aracımı biraz uzaktaki otoparka bırakıp yürüyecek, çekicilerin her
yıl benim sayemde biraz daha yükselen kişisel gelirlerine, en azından bu kış
olsun, katkı yapmayacaktım.
''Senin gibi jeep'imiz yok ki, gaza basıp gidelim.
Sokağa giremediğim için dün otoparka bırakmıştım, şimdi oraya almaya
gidiyorum'' dedim. Bu kış, o her yıl yaşamaya alıştığımız sürecin, artık iyice
sakız gibi uzayarak devam etmesi ise, sonunda insanların canını cidden sıkmaya
başladı. Tam güneş çıkıp karlar erimeye başlayacakken bir bakıyordun gece ayaz
yapmış, ardından da kar başlamış. ''Neyse'' deyip geçecekken, bu kez de hoop
gene güneş çıkıyor, tekrar karlar erimeye başlıyordu... İşte kışın sürekli 'sil
baştan' yapması dememin sebebi buydu, başka bir şekilde söylemek gerekirse;
baharın geliyor gibi yapıp da bir türlü gelmemesi.
Tanya, bir kaç senedir otuzlu yaşlarının sonlarından,
kırklı yaşlarının başlarına geçmeyi bir türlü beceremeyen, Rusya'nın 'Sosyal
Devlet' olma olanaklarından da sonuna kadar yararlanmaya kararlı tipik bir Rus
kadını. Devlet bir kaç sene önce çıkan bir yasaya dayanarak, üç çocuğu
dolayısıyla kendisine, şehrin dışında ama içinde iyi kötü bir ev de olan dört
dönüm bir arsa alabilmesi için, yüzlerce bin ruble nakit parayı hesabına
yatırdı. Ayrıca yaşadıkları bölgedeki anaokullarında da yer olmaması sebebiyle
kendisine, çocukları için yine her ay düzenli olarak ödeme yapıyor.
Özetlemek gerekirse, Rusya Federasyonu'nun azalan
nüfusu nedeniyle, doğumları teşvik etmek için çıkartılan ne kadar yasa varsa
Tanya hepsinden de faydalandı. Yani Tanrının ona bahşettiği doğurganlığı, hem
bir aile saadetine, hem de nakde çevirebilmeyi gayet güzel becerdi.
''Sen nereye gidiyorsun böyle?'' dedim.
''Hafta sonundaki bayram için kilisenin önünde bir
yer açacağım, arkadaşlarla orayı hazırlıyoruz''.
Orucun Arapça karşılığı, 'savm'dır. Savm, bir şeyden
uzak durmak, kişinin kendini engellemesi manasındadır. Hani günlük
konuşmalarımızda da 'başımızdan savmak' diye kullanırız ya, işte o.
Bu yıl 15 nisan'da Rus Ortodokslar da, bizdeki
ramazan ayının muadili olarak 7 hafta süren ve belirli yiyeceklerden uzak
kaldıkları ???? (post), oruç ibadetlerini bitirip, yine bizim ramazan bayramı
karşılığı ????? (pasha), paskalya kutlamaları yapacaklar.
Rus Ortodokslar, Paskalya'nın kutlanacağı pazar
gününden önceki pazar günü de, yani oruç tutmaya başladıktan sonraki altıncı
haftanın pazar gününü yine kutsal olarak sayıp, ??????? ??????????? (Kedi
Söğüdü Pazarı) olarak kutlarlar.
Bu bayramın kaynağının Hazreti İsa'nın, Kudüs'e
girişinde inananları tarafından palmiye dalları ile karşılanması olduğu rivayet
edilir. İşte o zamanlarda ellerde karşılama amacıyla tutulan palmiye dalları,
günümüzde bu inanca sahip olan grupların yaşam alanlarına bağlı olarak, farklı
simgelerle uygulanagelir. Örneğin, yurdumuzda Hatay'ın Samandağı ilçesinde
yaşayan Ortodoks Hristiyan vatandaşlarımız 'Çiçek Bayramı Ayini'ni 'zeytin
dalları' ile karşılarlarken, Rusya'da yaşayanlar ise ülkelerinin iklimi
nedeniyle bu geleneğe, söğüt ağacının bir türü olan kedi söğüdünün henüz çiçek
açmamış tomurcuklarının olduğu ve tüylü bir kediye benzetildiği için de 'kedi
söğüdü' diye anılan dallarıyla katılırlar.
Tanya da, bir gün öncesinden ormana gidip
arkadaşlarıyla yüzlerce ufak dal kesmiş ve pazar günü de kilisenin önünde gidip
bunları gelecek ziyaretçilere satmayı planlıyormuş.
Bu arada, Rusya'nın nüfusuna katkıları ve bu
doğurganlığının karşılığında da devletin kendisine yaptığı ödemeler nedeniyle
hükümet bütçesinin sürekli olarak açık vermesi ile ilgili sıklıkla şakalar
yaptığımdan, ayrıca da efsanevi hikayelere merakımı bildiğinden olsa gerek,
bana konuya ait pagan birkaç olayı da ayaküstü anlatmayı ihmal etmedi.
Rusya'da çooook eski zamanlarda yaşayan ve
doğurganlığı ile çevresinde tanınan bir kadın, sonunda hızını alamayıp 'toprak
ana' ile rekabete girmeye kalkmış, 'Kim daha doğurgandır?' diye. Tabi sonunda
Toprak Ana, gazabını göstermekte tereddüt etmemiş ve kadını kedi söğüdü ağacına
çevirmiş.
İşte şimdi derler ki, o yüzden bu söğüt ağacının
herhangi bir dalını alıp ne şekilde olursa olsun toprağa gömdüğünüzde, bir süre
sonra mutlaka tomurcuklanır, yeşerir ve büyür. Yani o derece verimlidir ki,
kolayca çoğalır. Ancak sadece bu bayram gününde asla söğüt dikmemek gerekirmiş.
Çünkü bu kurala uyulmayıp da dikilecek söğüt, bir küreğin sapı olabilecek kadar
kalınlaşınca, onu toprağa diken kişi ölür ve mezarı da bu kürekle kazılırmış.
Sonra, köylerde otlamaktan dönen hayvanları
ahırlarına sokarlarken de, hafiften bu söğüt dallarıyla dürtüp, ardından
hayvanlar içeri girince de dalı, çatının arasına koyarlarmış ki, hayvan bütün
sene otlamaktan dönerken ahırını bulmakta sorun çekmesin ve sağlıklı, güçlü, verimli
ayrıca da doğurgan olabilsin.
İnanış dedik ya, kilisede ayine katıldıktan sonra
söğüt dalıyla eve dönüldüğünde evin
reisi(!), bu dalla evde yaşayan
bireyleri hafif dokunuşlarla pataklıyormuş gibi yaparken bir yandan da,
''Ben dövmüyorum, söğüt dövüyor'' diye de
mırıldanırmış.
Bunun da sebebi, söğüt dalının dokunduğu kişiye; güç,
bolluk ve bereket verdiğine inanmalarıymış. Ardından da bu dal, evin girişinin
hemen sağ tarafında bulunan ikonların olduğu yere
konurmuş.
Yıl boyunca önemli bir iş öncesinde de, gerekli gören ev
sakinleri 'yardım etsin' diye tomurcukları yutarlarmış. Özellikle
kadınların da, tomurcuk yuttuklarında mutlaka hamile kalacaklarına inanılırmış.
Bir sonraki 'Kedi Söğüdü Pazarı'na kadar hükmü olan
evdeki dal, süresini tamamladığında mutlaka bir suya bırakılırmış ama durgun
bir göl değil de dere, nehir gibi bir akarsu olması gerekliymiş...
İşte 'Kedi Söğüdü'nün öyküsü de bu. Eğer pazar
gününüzü başınızı biraz da paganist efsanelerle ağrıttıysam kusura bakmayın,
nihayetinde bir asprin alırsınız, bir kaç dakikaya hiç bir şeyiniz kalmaz
ancak, hazır söğüt demişken son olarak bir iki şey daha söylemek isterim.
Anadolu'da da, söğüt ağacı altında uyumanın,
halsizliğe ve başağrısına iyi geldiği yönünde bir inanç vardır. Ayrıca
asprin'in hammaddesi de olan söğüt ağacının yaprakları ve kabuklarının da ilk
defa, Anadolu'da Selçuklu Devleti zamanında yapılan şifahanelerde, ağrı kesici
olarak kullanılmaya başlandığını düşünürsek, aslında her olayın insanlık
tarihinin birbirinin devamı olan basamakları olduğunu sanırım daha kolay
anlayabiliriz.
akoba66@yahoo.com
7.4.2012
Mayıs başında Moskova'ya 2 günlük seyahat planımız var. Bu blogu bulduğum için çok mutlu oldum. Gidene kadar tüm yazıları okurum:)
YanıtlaSil