Moskova

Moskova

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Rusya kadınların elleri üzerinde yükseliyor


Kaynak: http://www.turkrus.com/

Erkek egemen toplumun deyimi olan "elinin hamuruyla erkek işine karışmak", Rusya gerçeklerinde "elinin çamuruyla kadın işine karışma"ya dönüşmüş... Çünkü Rusya toplumunu ayakta tutan temel lokomotif olan kadınların ağırlığı, başarısı, önemi değişik vesilelerle vitrine çıkıyor:

Dünya çapında yapılan bir araştırma, Rusya’da iş yaşamında kadınların ne denli ağırlıkta olduğunu gözler önüne serdi. Grant Thornton şirketinin araştırmasından, şirketlerde yönetici pozisyonlarda en fazla kadının çalıştığı ülkenin Rusya olduğu sonucu çıktı.

Novıye İzvestiya gazetesinin aktardığı araştırma sonuçlarına göre, Rusya’daki “top manager”ların yüzde 43’ünü kadınlar oluşturuyor. Bu oran ABD’de yüzde 22, İngiltere’de yüzde 20, Almanya’da ve Danimarka’da yüzde 14, İsviçre’de yüzde 13, Hollanda’da yüzde 10.

Rusya’da kadın nüfusun fazla oluşu ve aile şirketlerinin fazlalığı bu tablonun ortaya çıkmasında etkili olan faktörler arasında gösteriliyor.

Rusya’da 2012 verilerine göre nüfusun yüzde 54’ünü kadınlar, yüzde 46’sını erkekler oluşturuyor.

İşsizler arasında kadınların payı yüzde 45,8.

İstihdam oranı erkeklerde yüzde 69,2, kadınlarda yüzde 59,2

Rusya'da iş yaşamında kadınların ağırlığı bilinen bir gerçek. İnşaat ameleliğinden tramvay şoförlüğüne kadar her işte erkeklerle omuz omuza çalışan, üstüne üstlük çocukların yetiştirilmesini de "asli iş" olarak üzerine alan kadınlar, "kahramanlık" öyküleri yazıyor. Şirketler, daha az sorunlu ve daha verimli oldukları için bayan işçileri tercih ediyor.  


28 Haziran 2014 Cumartesi

“Gelinler şehrine” yolculuk







Kaynak: http://turkish.ruvr.ru/

"Moskova’nın kuzey-doğusunda bulunan, tekstil şehri olarak da bilinen İvanovo kentinin “gelinler kenti” olduğu söylenir. Bu kentten gelen tekstil ustaları, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında gelip Sümerbank mensucat fabrikalarını kuran eli öpülesi emekçilerdir..." 
( www.moskovalife.com/ )

Söylenilenlere göre, Rusya’nın en güzel kızları asıl İvanova’da yaşarmış.

İvanova, Rusya’da önemli bir tekstil kenti olarak ünlenmiştir. Bu kent, eskiden beri Rus tekstil endüstrisinin merkezi sayılıyor. Bu sektörde çalışanlar genellikle kadın olunca haliyle nüfusun çoğunluğu da kadın oluyor. Kaliteli İvanova basması gerek Rusya’da, gerekse Avrupa’da aranılan bir ürün.

Kent statüsüne İvanova ancak 1871 yılında kavuştu.

14.yüzyılda bu yerleşkede küçük bir köy vardı. Burada yaşayanlar, her biri birer usta olan İvanova kadınlarının elle dokudukları keten bezi için keten yetiştiriyorlardı. 19.yüzyılın ortalarına doğru İvanova Rusya’nın tekstil başkenti haline geldi: burada büyük iplik, dokuma ve konfeksiyon fabrikaları kuruldu. Kentte binlerce genç kadın çalışıyordu. Bu zaman itibariyle İvanova, “gelinler kenti” statüsünü kazandı. Yerli tekstil endüstrisinin zengin ve şanlı tarihini, 500 bin kumaş türünün teşhir edildiği İvanova basma müzesindeki ekspozisyon anlatıyor.

Müze, vaktiyle ünlü İvanovo üreticisi, hami ve koleksyoncu Dmitriy Burılin’e ait olan köşkte bulunuyor. Burılin, ömür boyunca ender şeyleri büyük coşkuyla toplamıştı. Koleksyonunda neler de neler vardı: sikkeler, kitaplar, ikonalar, tablolar, saatler, pipolar. Efsanevi İndiana Jones gibi, Burılin antika eserleri arayarak dünyanın yarısını dolaşmış odu. Koleksyonundaki en çok gönül çeken şey ise, Mısır’dan getirdiği firavun mumyası. 1912 Burılin Amerika’yı ziyaret etmeye niyetlenerek “Titanik” vapuruna bilet almıştı. Mutluluk eseri, bir buz dağına çarptıktan sonra batan gemiye geç kaldı. Koleksyon yavaşça Burılin’in köşkünü tamamen doldurmuştu. Tam bu sırada hami, kendi parasıyla İtalyan Rönesansı stilinde büyük ve güzel bir bina yaptırdıktan sonra toplamış olduğu tüm ender şeyleri burada yerleştirdi. Burılin koleksyonunun bir kesimi Paris’teki uluslararası sergide teşhir edildi. Fransızlar, antika eserleri satması için büyük para teklif etmişlerdi kendisine, fakat hami bu teklifi reddederek koleksyonun kendisine değil, Rusya’ya ait olduğunu kaydetti. Bu yıl sanayi ve sanat Müzesi, 100.kuruluş yıldönümünü kutluyor. İvanovo sakinleri, hemşerilerinin şerefine müzeye Dmitriy Burılin adını verdi.

“Gelinler şehrinde” mimarisi ilginç ve değerli bir çok yapı var. 1930’lu yılların başlarında bir grup İvanova işçisi ünlü Moskova mimarlarından birine sıra dışı istekle başvurdu: kentte dünyada hiç benzeri olmayan bir bina kurmak. Kolay bir iş değildi bu; fakat mimar, avangardın şaheseri olan harika “bir ev-gemi” inşa ederek işi becerebildi. Evin bir yanı geminin burnu şeklinde bükülmüş, geminin kıçını ise 8 katlı bir kule oluşturuyor. Camlı zemin kat ise sanki gemiyi yerden ayırıyormuş. Metal korkuluklara sahip büyük balkonlardan oluşan galeriler, güverteye benzer, küçük balkonlar ise can kurtaran sandallarını andırıyor.

Sovyet Konstrüktivizminin diğer orijinal bir şaheseri “nal ev”. Şekli verilen adı doğruluyor. 1930’lu yıllarda alışılmadık ev Sovyetler Birliği Devlet Güvenlik Servisine aitti. Alacalı bulacalı şekilde eğrilmiş binanın gerçek bir hisar olduğu iddia ediliyor. Binadan değişik taraflara uzun yeraltı galeriler uzanıyor. Katakombların büyük bir kısmı  toprakla kaplı bulunuyor. Bu yüzden onların nereye götürdüklerini ve ne gibi sırlar sakladığını kimse bilmiyor. Bugün “nal ev” sıradan bir konut bina. Sovyet gizli servisinin iyi tahkim edilen “fortundan” eser bile kalmadı.

İvanovo’da pek çok güzel ev, ilginç müze ve tarihi yer var. Bu nedenle de “gelinler şehri” aynı zamanda Rusya’nın en büyük turizm yerlerinden biri olma özelliğine sahip.
Tamamını oku: http://turkish.ruvr.ru/2014_06_16/Gelinler-shehrine-yoldjuluk/

Herkesin bir daça öyküsü vardır Rusya'da...




























Cathy Newman  / National Geographic

Daça olarak adlandırılan yazlık evler, ülke ruhunun -ve Rusya'daki kültürel uçurumun- sergilendiği yerler.  Rusya'da herkesin bir "daça" öyküsü vardır. Bu, gökyüzünde asılı kalan güneş sayesinde geç saatlere kadar top oynanan, semaver ateşi güzel koksun diye kozalak toplanan veya uzun mu uzun yemyeşil ladinlerin kuşattığı buz gibi bir gölette yüzülen çocukluk anılarında kalmış bir öykü olabilir.

Sessiz ama romantik bir öykü de olabilir. Mevsim sonunda solan ya da kök salıp evliliğe kadar uzanan bir ilk aşk mesela. Ya da dokunaklı bir öyküdür söz konusu olan, hatta kişinin kendini kurtarmasıyla sonuçlanan.

Yaşlıca bir kadın, işten eve geldiğinde kocasını en yakın arkadaşıyla yatakta bulduğu günü anlatıyor. Kocasını evden kovmuş önce. Sonra da, önünde uzanan (ve kocasız geçecek olan) emeklilik yaşamını düşündüğünde, şimdi ne yapacağım diye sormuş kendi kendine. Bu sorusuna 500 rubleye aldığı, yakınında mantar toplayabileceği bir orman, bir göl ve bir de bahçesi olan daça yanıt olmuş. "Daça benim hayatımı kurtardı," diyor.

Elinizdeki, Rusya'nın trajik tarihinden yansıyan kederle örülmüş bir öykü de olabilir. Nataliya Ivanova'nın genç yaşta iki çocukla dul kalan anneannesininki gibi. Anneannesi yeniden evlendiğinde, ikinci eşi Moskova yakınlarında bir daça satın almış. Ve eşi Stalin'in çalışma kamplarından birinde yitip gidince, o da ömrünün sonuna dek bu daçada kalmış. Asla bir şey dikmemiş. Çiçek bile. "Gitgide sıklaşan çimen hariç," diye anlatıyor Moskova'da yaşayan editör-yazar Nataliya. "Çocukluk fotoğraflarımdan birinde, çimenler boyumu aşıyor."
Acı ya da tatlı, hüzün dolu veya eğlenceli... Öykü daima yazın geçiyor. Ne de olsa daça, yazlık ev.

Boris Vişnyekov'un da daça öyküleri var. Onunkiler kaba kuvvet ve caka satmayla örülü. Bir defasında, Rusya'nın kuzeybatısında, Valday adlı kentin yakınlarındaki daça sitesinde içki içip teypten bangır bangır müzik çalan bir grup gençle kavga etmiş. "Birkaçını aldım, tuttum göle daldırıp daldırıp çıkardım. Onların anladığı tek dil bu çünkü, güç gösterisi," diyor. Bir defasında da iri yarı bir maganda, daça adabını hiçe sayıp köpeğinin gölde yüzmesine izin vermiş. "Damadım güreşçi. Onu çağırdım yanıma. Sorun halloldu."

Boris, daçasında olmadığı zamanlarda taksi şoförlüğü yapıyor. Bir gün yolda hızla giderken, büyük kentlerde yaşayan daçalıların araba kapılarını açıp çöplerini fırlatıp attıkları çukuru gösterdi bana. "Rusya'da durum işte bu hale geldi," diye homurdandı. Ama Boris'in bir planı var. Suçluları yakalamak için bir foto kapan kuracak.

Buz mavisi gözleri, basket topu yutmuş gibi kocaman bir göbeği ve insanda Moskova'dansa Hawaii'deymiş gibi bir duygu yaşatan, kısa kollu, rengârenk desenli türlü türlü gömleğiyle 63 yaşındaki bu adam, o ana dek benim için sadece taksi şoförü Boris'ti. Sonra diğer kimliğini keşfettim. O, bir yandan da Valday'da bin kadar daçadan oluşan Nyertsı sitesinin yoğun çalışan lideri, Başkan Boris.

Boris'in krallığını oluşturan daçalar diyarı, Rusya'ya özgü bir şey. Her üç Rus'tan birinin daçası var. Bir milyon kadar daçanın bulunduğu Moskova çevresinde cuma akşamları başlayan daça trafiğinde bir araba uzun saatler boyunca kıpırdamaksızın kalabiliyor.

Çar Deli Petro'nun St. Petersburg dışındaki toprakları saray erkânına dağıtmaya başlamasından itibaren daçalar, Rus kültürünün dokusuna işlemiş. ("Daça" sözcüğü Rusçada "vermek" fiilinden türemiş.) Rusya'da yazları sergilenen dramın (veya komedinin) sahnelendiği yer daça. Bu topraklarda yaz değerli ve kısa. Kışsa bitmek bilmiyor. İnsanların, St. Petersburg çevresindeki tayganın üzerinde ürün yetiştirmek için kısacık dört ayı var. (Bu süre Batı Avrupa'da sekiz ayı bulabiliyor.) Rusya topraklarının beşte biri Kuzey Kutup Dairesi'nin üzerinde. Yarıdan fazlasının altında buzu çözülmeyen toprak alt tabakası var. Özetle baharın ve ardından yazın gelişi, bu topraklarda bir tür peri masalı tadında. Toprağın buzu gibi, ruhların da buzu çözülmeye başlıyor.

National Geographic Türkiye'nin Temmuz 2012 sayısından alınmıştır. 

Fotoğraf: JONAS BENDIKSEN

Rusya'da daçan varsa, keyfin var!

Kaynak: http://www.moskovalife.com/

Daça, Rusların geleneksel "yazlığı".

VTsIOM'un dün sonuçlarını açıkladığı son ankete göre, Rusya'da şehirlerde yaşayanların yüzde 46'sı daça sahibi olduğunu söylüyor. 2013'te bu oran yüzde 48 idi. Yuvarlak bir ifadeyle, şehirli halkın yarısının daçası var. 

Anket, genel olarak sahiplerinin yüzde 29’u daçalarını "sadece yazın" kullandıklarını gösteriyor. Büyük şehirlerde bu oran yüzde 44'e çıkıyor. Yüzde 8'lik kitle, şehir dışındaki evlerini "sürekli ikamet için" kullandıklarını söylüyor. Daçada esas olan mülkiyet. Sadece yüzde 1'lik kitle daça kiralıyor.

Daça kiralayanlar genellikle çocuklu genç aileler. Moskova'da en popüler daça bölgeleri Kaşirskoye ile Novorijskoye şoselerinin arasında, batı ve güney batı bölgesinde yoğunlaşıyor.
En ucuz daça kirası Moskova civarında şu an aylık 25 bin rubleden başlıyor. "Business class" havuzlu, süper konforlu daça isterseniz rakam 150 bin rubleye kadar çıkıyor!


Rusların yüzde 76'sı daçasına "elektriçka" denen banliyö trenleri ile ulaşıyor. Daçaların yüzde 52'sinde içme suyu sistemi var. Yüzde 39'unda banyo var. Yüzde 66'lık kitle daçanın tiryakisi olduğunu ve "her fırsatta" gittiğini söylüyor.

23 Mayıs 2014 Cuma

Adını farelerden alan şehir

Adı fareler tarafından verilen kent


Kaynak: http://turkish.ruvr.ru/

1991 yılına kadar Yaroslavl bölgesinde Mışkin adlı kentin varlığını çok az kimse biliyordu. 1991 yılında bu kentte Fare Müzesi açıldı.

Rusça Mış, fare demek.


Şimdilerde Volga nehrinde sefer yapan turistik gemilerin hemen hepsi mutlaka Mışkin’de demir atıyor. Bu kentte bulunan dünyanın tek Fare Müzesi Ruslar tarafından olduğu kadar yabancı turistler tarafından da rağbet görüyor.

Mışkin’de Fare Müzesi bu kentin adının kökeni anısına açıldı. Bu konu ile ilgili birkaç rivayet biliniyor. En eski rivayete göre Moskovalı boyar Mstislavski’nin yaşamında yer aldığı söylenen bir olay bu adın verilmesine neden olmuştur. 

Müzenin müdürü Lübov Greçuhina şunları anlatıyor:
"Şimdi Mışkin kenti bulunduğu yer, çok eski zamanlarda bir ormanlık yerdi. Zengin insanlar bu ormanlarda avlanmayı çok seviyorlardı. Bir gün ayı avına gelen prens Fedor Mstislavskiy bir tek ayıyı vuramadıktan sonra biraç dinlenmeye karar vermiş ve uykuya dalmış. Derken yüzü üzerinden bir fare koşmuş,Prens hemen ayağa kalkmış ve ayakları yakınında zehirli bir yılan görmüş. Fedor Mstislavski yılanı kılıçla öldürmüş ve ölümden kurtulmuş. Ondan sonra prens bu yerde küçük bir şapelin inşa edilmesini emretmiş. Şapel yakınında insanlar yerleşmeye başlamışlar. Ve bu yere Mışkin adı verilmiş. 
Bugün Mışkin, Rusya’nın pek çok küçük kentinden biridir. Topu topu 6 bin nüfuslu kente her yaz 170 bin kadar turist geliyor. Bunun nedeni de Fare Müzesi. Bir yandan fare, kentin neşeli simgesidir. 18. yüzyıldan başlayarak bu kentin armasında farenin görüntüsü bulunuyor. Fare Müzesi siyarete açık olduğu saatlerde Fare Sarayında güzel temsiller veriliyor. Öbür yandan müze enformasyon alanında ciddi faaliyetler yürütüyor. “Fare,bilimin kahramanıdır” bölümünde kobay faresinin dünyanın bilimsel bilgi teorisine yaptığı katkı hakkında bilgiler edinmek mümkündür. Müzede, Moskova Hayvanat Bahçesinin katılımı ile düzenlenen küçük bir hayvanat köşesi var. Bu hayvanat köşesinde değişik tür fareler ve sıçanlar yaşıyor. Ambar ekspozisyonunu küçük değirmen taşlarından ve tahta çıkrıklardan muhasebeciler tarafından kullanılan hesap makinelerine kadar eski zamanlarda Rusyalıların yaşamında önemli rol oynayan eşyalar oluşturdu. Fakat bu eşyaların yanında insan figürleri yerine etnik elbiseli fare figürleri bulunuyor. Mışkin kentinde Fare müzesi ile rekabet edebilen bir tek görülmeye layık yer var. O da Keçe çizme müzesidir. Bu kentte keçe çizmeler 100 yılı aşın bir süredir yapılıyor. Hatta Keçe çizme anıtı dikildi. Mışkin Turizm Merkezi müdürü Svetlana Çistyakova ise kente şöhret kazandıranın hiç te müzelerin olmadığı kanısını belirterek şunu söyledi:
"Tabii kentimize ün kazandıran keçe çizmeler ve fareler değil kentin tarihini özenle koruyan insanlar oldular. Taşralılara özgü saflığımız ve iyi kilpliliğimiz turistleri celbediyor. Mışkin kentinin sakinleri tarafından hemen hemen tüm eski yapılara evin tarihçesini anlatan küçük levhalar yerleştirildi. Böyle evler arasında kentte ilk olarak eletrik ampulü kullanılmasına başlandığı ev ve “çar votkası” olarak adlandırılan meşhur “Smirnovka” votkasının yaratıcısı Petr Smirnov’un doğduğu ev bulunuyor."
Tamamını oku: http://turkish.ruvr.ru/2014_05_22/Adi-fareler-kent/

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Park Muzeon: Moskova'nın "yükselen" değeri


Kaynak: http://www.moskovalife.com/

Moskova nehrinin kıyısındaki, Gorki Park'a komşu Muezon Parkı her daim popülerdi. 

Çünkü burası başketin "gezilmezse olmaz" heykel parkı. Mesela sadece KGB binasının önündeyken sökülen ünlü Dzerjinski'nin (KGB'nin kurucusu, Demir Feliks) buraya kaldırılan ünlü heykelini görmek için bile gelmek farz.

Stalin ve Lenin dahil, SSCB yıkıldıktan sonra kaldırılan pek çok kült heykel de bu parkta sergilendiği için, turistik gezilerin de önemli duraklarından biridir Muzeon.

Ama işin doğrusu, yıllardır bu park ihmal edilmiş, kendi halinde, bakımsız bir parktı. Ta ki Gorki Park (Park Kulturı) ile başlayan "modernizasyon" dalgası bu yıl buraya da vurana kadar.
Bölge tepeden tırnağa yenilendi. Nehir yolu trafiğe kapatıldı. Köşede ressamların eserlerini sattığı meşhur sokak sergisi, daimi bir mekana çevrildi. Çevre düzenlemesiyle bölgenin çehresi değişti. Şehir parklarının nasıl "adam edileceğinin" dersini adlık böylece.

İşte bu bölgenin uzak köşesindeki Muzeon da değişimden nasibini aldı. Sadece makyaj yapılmadı, muazzam bir estetik ameliyatla Moskova'nın en güzel, en özel parklarından biri oldu. Açık hava sinemasından konser alanına, yeni cafelerden şık banklara, bisiklet parkurlarından yeşil alanlara, bambaşka bir park sevenlerini bekliyor.

Havalar güzelleşmişken, Metro Oktybrskaya yakınındaki parka muhakkak gidin. Bölgede park sorunu hala ciddi, ama arkak sokaktan girerseniz paralı, makul park yerleri bulmanız mümkün. Bir kez gidin; eminiz bu yaz daimi mekanlarınızdan biri olacak.


Park Muzeon adresi:
Krımskaya
N
aberjnaya 10

Rusya başkentini nasıl değiştirdi

Rusya başkentini nasıl değiştirdi

Kaynak: http://turkish.ruvr.ru/

Bundan yaklaşık 300 yıl önce,19 Mayısta Rus Çarlarının resmi konutu, eski Moskova’dan çar Büyük Petro’nun isteği üzerine yeni kurulan Sankt-Petersburg şehrine taşınmıştı.

Böylelikle Sankt-Petersburg ülkenin yeni başkenti olmuştu.

Moskova 13. yüzyılda Büyük Moskova Prensliğinin merkezi ve 15. yüzyılın ikinci yarısında birleşik Rus devletinin başkentiydi. 

Ancak Moskova, o zamanın koşulları ve ulaşım olanakları düşünüldüğünde diğer ülkelerle ilişkiler için arzu edilen konumda değildi. 

Çar Büyük Petro Avrupa’ya pencereyi açmak kararlılığındaydı. 

Uzun bir zaman Avrupa ülkelerinde yaşamış olan Büyük Petro, Rusya’nın Avrupa ülkelerinin en iyi deneyiminden yararlanarak Batı komşuları ile ticari ve kültürel ilişkileri geliştirmesi gerektiği kanısında idi. Bu amaca ulaşılması için elverişli bir su yoluna ihtiyaç vardı. Bundan başka çar Büyük Petro Avrupa devletlerinden Rusya’ya gönderilen Büyükelçilerin Avrupa tipi kentte kendilerini daha rahat hissedeceklerinden emindi. 

Büyük Petro Sankt-Petersburg’un Rusya imparatorluğunun Avrupa'ya dönük yüzü haline gelmesini istiyordu.

1703'te Büyük Petro, Rusya’nın Kuzey-Batısında Baltık denizinin kıyısı yakınında Neva nehrinin deltasında Petropavlosk kalesinin temelini attı. Böylece Sankt-Petersburg’un inşasına başlandı. 9 yıl sonra Rus çarının Avrupa’ya ve Baltık bölgesine yöneltim politikasının simgesi haline gelen yeni başkent çarı ile çevresindekileri ve hükümeti kabul etmeye hazır duruma gelmişti. 

19 Mayıs 1712'de Petersburg Rusya imparatorluğunun resmi idare merkezi oldu. Büyük Petro’nun hayali gerçekleşti. Petersburg Avrupa’da gerçek bir “Avrupa kenti” ve mucize kent olarak nitelendirilmeye başlandı. 

İnşa çalışmaları sırasında Batı’nın inşaat alanındaki deneyiminden yararlanılmıştır. Rusya’nın yeni başkenti “Kuzey Venediği” olarak nitelendiriliyordu. O zamanki ünlü mimarlar Trezini, Rastrelli ve de Tomon, Rusya’nın yeni başkenti için hazıladıkları yapı tasarımları ile isimlerini ebedileştirdiler. Kentin tarihsel çehresini belirleyen asıl bu mimarlar oldular. Kayda değer bir husus daha var. Avrupa’daki büyük kentlerden hiçbiri bu kadar kısa bir süre içinde kurulmamıştı. Petersburg bir kuşağın gözleri önünde kurulmuştur.
Çar Büyük Petro’nun ölümünden sonra imparatoriçeler Yelizaveta ile 2. Yekaterina zamanında ataerkil Moskova, görkemli başkent Peterbsburg’dan geri kalıyordu. 

İki kentin görünüşleri arasındaki farklılık Aleksandr Puşkin ve Nikolay Gogol gibi büyük Rus yazarları için ilham kaynağı oldu.
20. yüzyılın başlarında 1 milyon nüfuslu Petersburg kenti büyük bir sanayi, kredi ve borsa merkezi ve dünyada en önemli kentlerden biri haline gelmiştir. 

1917 Ekim devriminden sonra bolşevikler dost olmayan devletlerle sınırların yakın bulunduğunu hesaba alarak ülkenin başkentini yeniden Moskova’ya taşıdılar. Fakat Ruslar alışkanlıkla Petersburg’u kendi Kuzey başkentleri olarak saymaya devam ediyorlar.

Tamamını oku: http://turkish.ruvr.ru/2014_05_19/Rusya-bashkentini-degishtirdi/