Daça olarak adlandırılan
yazlık evler, ülke ruhunun -ve Rusya'daki kültürel uçurumun- sergilendiği
yerler. Rusya'da herkesin bir "daça" öyküsü vardır. Bu,
gökyüzünde asılı kalan güneş sayesinde geç saatlere kadar top oynanan, semaver
ateşi güzel koksun diye kozalak toplanan veya uzun mu uzun yemyeşil ladinlerin
kuşattığı buz gibi bir gölette yüzülen çocukluk anılarında kalmış bir öykü
olabilir.
Sessiz
ama romantik bir öykü de olabilir. Mevsim sonunda solan ya da kök salıp
evliliğe kadar uzanan bir ilk aşk mesela. Ya da dokunaklı bir öyküdür söz
konusu olan, hatta kişinin kendini kurtarmasıyla sonuçlanan.
Yaşlıca
bir kadın, işten eve geldiğinde kocasını en yakın arkadaşıyla yatakta bulduğu
günü anlatıyor. Kocasını evden kovmuş önce. Sonra da, önünde uzanan (ve kocasız
geçecek olan) emeklilik yaşamını düşündüğünde, şimdi ne yapacağım diye sormuş
kendi kendine. Bu sorusuna 500 rubleye aldığı, yakınında mantar toplayabileceği
bir orman, bir göl ve bir de bahçesi olan daça yanıt olmuş. "Daça benim
hayatımı kurtardı," diyor.
Elinizdeki,
Rusya'nın trajik tarihinden yansıyan kederle örülmüş bir öykü de olabilir.
Nataliya Ivanova'nın genç yaşta iki çocukla dul kalan anneannesininki gibi.
Anneannesi yeniden evlendiğinde, ikinci eşi Moskova yakınlarında bir daça satın
almış. Ve eşi Stalin'in çalışma kamplarından birinde yitip gidince, o da
ömrünün sonuna dek bu daçada kalmış. Asla bir şey dikmemiş. Çiçek bile.
"Gitgide sıklaşan çimen hariç," diye anlatıyor Moskova'da yaşayan
editör-yazar Nataliya. "Çocukluk fotoğraflarımdan birinde, çimenler boyumu
aşıyor."
Acı
ya da tatlı, hüzün dolu veya eğlenceli... Öykü daima yazın geçiyor. Ne de olsa
daça, yazlık ev.
Boris
Vişnyekov'un da daça öyküleri var. Onunkiler kaba kuvvet ve caka satmayla
örülü. Bir defasında, Rusya'nın kuzeybatısında, Valday adlı kentin
yakınlarındaki daça sitesinde içki içip teypten bangır bangır müzik çalan bir
grup gençle kavga etmiş. "Birkaçını aldım, tuttum göle daldırıp daldırıp
çıkardım. Onların anladığı tek dil bu çünkü, güç gösterisi," diyor. Bir
defasında da iri yarı bir maganda, daça adabını hiçe sayıp köpeğinin gölde
yüzmesine izin vermiş. "Damadım güreşçi. Onu çağırdım yanıma. Sorun
halloldu."
Boris,
daçasında olmadığı zamanlarda taksi şoförlüğü yapıyor. Bir gün yolda hızla
giderken, büyük kentlerde yaşayan daçalıların araba kapılarını açıp çöplerini
fırlatıp attıkları çukuru gösterdi bana. "Rusya'da durum işte bu hale
geldi," diye homurdandı. Ama Boris'in bir planı var. Suçluları yakalamak için
bir foto kapan kuracak.
Buz mavisi gözleri, basket topu yutmuş gibi kocaman bir göbeği ve
insanda Moskova'dansa Hawaii'deymiş gibi bir duygu yaşatan, kısa kollu, rengârenk
desenli türlü türlü gömleğiyle 63 yaşındaki bu adam, o ana dek benim için
sadece taksi şoförü Boris'ti. Sonra diğer kimliğini keşfettim. O, bir yandan da
Valday'da bin kadar daçadan oluşan Nyertsı sitesinin yoğun çalışan lideri,
Başkan Boris.
Boris'in krallığını oluşturan daçalar diyarı, Rusya'ya özgü bir
şey. Her üç Rus'tan birinin daçası var. Bir milyon kadar daçanın bulunduğu
Moskova çevresinde cuma akşamları başlayan daça trafiğinde bir araba uzun
saatler boyunca kıpırdamaksızın kalabiliyor.
Çar Deli Petro'nun St. Petersburg dışındaki toprakları saray
erkânına dağıtmaya başlamasından itibaren daçalar, Rus kültürünün dokusuna
işlemiş. ("Daça" sözcüğü Rusçada "vermek" fiilinden
türemiş.) Rusya'da yazları sergilenen dramın (veya komedinin) sahnelendiği yer
daça. Bu topraklarda yaz değerli ve kısa. Kışsa bitmek bilmiyor. İnsanların,
St. Petersburg çevresindeki tayganın üzerinde ürün yetiştirmek için kısacık
dört ayı var. (Bu süre Batı Avrupa'da sekiz ayı bulabiliyor.) Rusya
topraklarının beşte biri Kuzey Kutup Dairesi'nin üzerinde. Yarıdan fazlasının
altında buzu çözülmeyen toprak alt tabakası var. Özetle baharın ve ardından
yazın gelişi, bu topraklarda bir tür peri masalı tadında. Toprağın buzu gibi,
ruhların da buzu çözülmeye başlıyor.
National Geographic Türkiye'nin Temmuz 2012 sayısından
alınmıştır.
Fotoğraf: JONAS BENDIKSEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder