Temel atma töreni
M. Hakkı Yazıcı
Yenilerde Domodedova Havalimanı’nın yeni
uluslararası terminal binası T2'nin açılış töreni yapıldı.
Daha buna benzer çok sayıda açılış ve temel
atma töreni var haberler arasında.
Şeremetova Havalimanı Terminal D binasını da
bizimkiler yapmıştı seneler önce.
Yaptırımlar nedeniyle alışveriş merkezlerinden
çekilen yabancı mağazaların yerini Türk markaları alıyor. Yeni yeni mağazalar
açılıyor.
Bunlar iyi haberler.
Şirketlerimizin, emeği geçen
vatandaşlarımızın güzel haberleri bizi sevindiriyor, gururlandırıyor.
Eskiden, 1960’larda
savaş karşıtlarının, Hippilerin “Savaşma, seviş” anlamında bir sloganı vardı: “Make
love, not war!”
Aman nazar değmesin, Ruslarla Türkler arasında
sanki bu sloganı takip edermiş gibi bir ilişki var senelerden beri.
Ruslar ve Türkler arasındaki ilişkiler
tarihlerinin büyük bölümünde gergin olmuş.
İki millet arasında geçen 12 savaş bu gerçeğin
kanıtı. Ancak bugün Rusların ve Türklerin pek çok ortak noktası ve büyük bir
işbirliği var.
Bu durumu destekleyen en önemli unsur kuşkusuz
gelişen ekonomik ilişkiler.
Dış ticarette, turizmde, enerjide, inşaatta...Yani
hemen hemen her alanda...
İnşaat sektörü ekonomik
ilişkilerin motoru adeta.
***
Türk müteahhitlik sektörü dünyadaki ekonomik
durgunluk ve siyasi gerginliklere rağmen büyümeye devam ediyor.
2022’de Türk firmaların ülke dışında aldığı
müteahhitlik işleri 19,1 milyar doları aşmış. 133 ayrı ülkede müteahhitlik
işleri gerçekleştirilmiş.
En çok müteahhitlik projesi alınan ülkeler
sıralamasında ise Rusya başı çekiyor.
Türk inşaat firmalarının Rusya pazarında özel
bir yeri var. Rusya’da 100 civarında büyük Türk inşaat firması faaliyet
gösteriyor.
Yapılan bir araştırma Türk müteahhitlerinin
1972 yılından beri yurt dışında aldıkları işleriyle ilgili olarak ortaya
çarpıcı bir tablo çıkarmış.
Bu tabloya göre Rusya yüzde 20.4'lük payla ilk
sırada.
Buna göre "1 numaralı pazar" olan
Rusya'da Türk inşaatçılar 1980'lerin sonundan bugüne kadar 97,9 milyar dolarlık
projeyi hayata geçirilmiş.
Yani Rusya'da alınan inşaat işlerinin parasal
büyüklüğü artık yüz milyar dolara dayanmış.
Ancak bu daha da yüksek olabilirdi.
Ukrayna'ya düzenlenen özel askeri operasyon ve
Rusya’ya özellikle Batılı ülkeler tarafından getirilen ambargo ve yaptırımlar,
bu ülkedeki projelerin de azalmasına ya da ertelenmesine neden oldu.
Bazen eski günleri arıyor gibi de oluyoruz.
Bu yüzden yeni temel atma törenleri haberlerini heyecanla
izliyoruz.
***
Ofiste bizim Serkan’ın yine gevezelik
günündeydik.
Hem yeni haberleri, hem de eski anıları,
yaşanılan komik olayları bir arada konuşuyoruz.
Yapılan o kadar iş, onca
yaşanmışlıklar olur da hatırlanacak anılar, hoşluklar olmaz mı hiç ?!
Serkan, Karadenizli bir inşaat
mühendisi olan, sevdiğimiz müşterek arkadaşımızın, Bülent’in anlattığı, şantiyesinde
çalışanların matrak hikayelerini aktarıyordu.
Bazıları yaşadıkları fıkra tadındaki gerçek
olaylardı, bazıları ise belki bildik fıkralardı, ama yeniden dinlemek hoşumuza
gidiyordu.
Araya ben de girip bildiğim bir kaç tanesini
anlattım.
İgor’la, Yulia bile güldü.
***
Moskova’da büyük bir Türk inşaat firmasında
çalışan bu arkadaşımızdan, Bülent’ten daha önce de bahsetmiştim belki
hatırlayacaksınız. Senelerden beri Rusya’daki çok önemli projelerde
çalışmışlığı vardır.
Şantiyelerin kralıdır. Altından kalkamayacağı
iş yoktur.
Sabahın erken saatlerinden akşamın geç
saatlerine kadar işte koşturduğu halde, okumaya, bir şeyler öğrenmeye de her
nasılsa vakit bulur. Sanata düşkündür.
Bülent’e onun konuşmasını taklit ederek, dam üstünde saksağan der gibi bir soru
sormuştum bir keresinde:
“Ula Bülent,
de bakayum; 19. yüzyıl Klasik Rus yazarları hakkında ne söyleyebilursun?
Tolstoy, Dosto, Gogol, Çehov falan...”
Hemen cevaplamıştı:
“Hepsi ölmüştür daaa!!!”
İşte böyle de matrak bir arkadaş.
***
Bülent’le Moskova’da arabayla bir yere giderken
ikide bir parmağıyla bazı binaları, iş ve alışveriş merkezlerini gösterip “Bak
burayı biz yaptık, bak şurayı da biz yaptık” diye gösterir.
Düşününce yapılan işlerin hacmı, büyüklüğü,
kalitesi bize heyecan veriyor. Moskova, tarihi dokusunu titizlikle koruyan çok
önemli metropollerden. Bunu turist gözüyle bile gezseniz hemen anlayabilirsiniz.
Ancak 1990’lı yıllardan başlayarak Türkler Rusya’da hiç küçümsenmeyecek büyük
işlere imza attılar. Şehrin dokusuna katkıda bulundular.
İnşaat, arkasından bankacılık, yeme içme
sektörü, mağazacılık, ticaret gibi pek çok sektörde birbirini takip eden,
destekleyen başarılı işler yapıldı.
Başarısız olanlarını da kuşkusuz üzülerek
hatırlıyoruz.
Ama olumlu yan kesinlikle daha belirgin.
Ancak düşündüğümde yukarıda bahsettiğim nedenlerle bana ne
yazık ki o eski ivmeyi biraz kaybettik gibi de geliyor bazen. Eskiden daha çoktuk, daha
aktiftik gibi sanki.
Ekonomik gerçeklerden mi, yoksa bizim pozisyon
kaybetmemizden, Rusların da işi öğrenip bize proje kaptırmadıklarından mı artık
bilemiyorum.
Yani, acaba demeden de edemiyorum.
O yüzden de şimdilerde Türklerin
başlattığı her yeni proje, her yeni temel atma töreni ve açılış bana heyecan
veriyor.
***
Neyse ilgiyi dağıtmadan gelelim Bülent’in
anektodlarına.
Rusya’da inşaatlarda bizimkiler genellikle Türk
işçilerini tercih ederler. Ancak işçilerin, yapı ustalarının seçimi de ayrı bir
ustalık ister. Birini sadece hemşerindir diye işe alırsan başına da iş alırsın.
Bülent, rica minnet üzerine, kıramamış, yine
bir hemşerisini, Dursun’u işe almış.
İnşaat büyük bir konut kompleksi imiş. Artık
işin sonuna gelinmiş çevre düzenlemeleri yapılıyormuş. Proje sanki kocaman bir
kasaba inşaatı. İçinde yollar var. Parklar var.
Bülent, hemşerisini yolların çizgilerini
boyamakla görevlendirmiş.
Dursun, verilen bir kutu boya ve fırça ile işe
koyulmuş.
Bir gün Bülent, kontrol için gelip Dursun’un
günlük yaptığı işin yazılı olduğu çizelgeye bakmış:
İlk gün 500 metre, ikinci gün 300 metre, üçüncü
gün 150 metre, dördüncü gün 100 metre. İlginç!...
Bülent:
“Dursun, ha bir gel buraya da,” demiş. “Gün
gittikçe tembelleşiyorsun galiba uşağım?”
Dursun, cevap vermiş:
“Haşa amirum. Elimden gelduğunce hızlı
çalışayrum, ama boya kutusundan iyuce uzaklaştum!..”
***
O, yani bizim Dursun, Bolşoy Tiyatrosu’na
gitmiş, ertesi gün de Bülent’e gelip anlatmış:
Dursun, “Ula Balşoy, Balşoy deyip duruyorlar,
bi de biz gorelim da nasul bi şeymuş,” demiş, Bolşoy Tiyatrosu’nda bir bale
izlemeye gitmiş.
Gittiği “Kuğu Gölü” balesi imiş.
Hayatında ilk kez gittiği bu bale gösterisini
merakla izlemeye başlamış.
Balerinlerin parmaklarının uçlarında dans
ettiklerini görmüş. Kızların haline bakmış,..Bakmış,.. Acımış:
“Ula kizcağuzlar uzun görünmek içun parmak
uclarunda yürüceğuz diye heder oldiler. Haçan taha uzun poylu kizlar
seçseydular bari!...”
***
Anlatılan bir fıkrayı daha aktaralım da tatlı
bitsin:
Karadeniz’de sahilde kalabalık bir grup
toplanmış birbirlerini iskeleden denize atıyorlarmış.
Bunları gören İdris meraklanıp yanlarına
sokulmuş.
Kalabalıktan biri “Yakalayın ula şu Temel’i!”
diye bağırarak, birini işaret ettikten sonra, hep birlikte onun arkasından
koşturup, yakalıyorlar; ellerine, bacaklarına sarılıp, sallayıp denize
atıyorlarmış.
Cup diye denize düşen kahkahalarla gülerek,
kıyıya yüzerken, kalabalıktan biri bu defa bir başkasını işaret edip,
“Yakalayın şu Temel’i!” diye bağırıyormuş, kovalayıp yakaladıklarını
yine denize atıyorlarmış.
Bir, iki, üç, dört,.. böyle devam ediyormuş
olay.
Yüzüp, karaya çıkanlar da diğerlerinin arasına
karışıp, yine bir başkasını yakalayıp denize atıyorlarmış.
Meğer yakalanıp denize atılanların hepsinin
isimleri Temel imiş.
Bir gırgır, bir şamata ki görmeye, izlemeye
değer.
İdris’in çok hoşuna gitmiş.
“Ula beni de atın uşaklar,” demiş.
“Adın ne?” diye sormuşlar.
“İdris,” deyince “Olmaz, seni
atamayız,” demişler.
“Niye, ama uşağım?” diye sormuş, sitemle.
“Olmaz, çünkü bu Temel atma töreni” diye cevap
vermişler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder