Kaynak:
https://turkrus.com/
Rusya ve Türkiye'de "ortak tutkular" ne diye sual
edilecek olsa, ilginçtir ki listeye yazılacaklardan biri de, iki ülke
vatandaşlarının çekirdeğe (semeçki) duyduğu tutku!
Rusya'da bu sevgi o kadar yoğun ki, çekirdeği "milli
çerez" sayanların sayısı hiç de az değil. Hatta Çeboksarı'da
"Çekirdek Çitleten Babuşka" heykeli bile var! Bununla birlikte-tıpkı
Türkiye'de olduğu gibi- çevre kirliliğinin sebeplerinden biri alarak görülen
çekirdekten ve çekirdek çitleme alışkanlığından ölümüne nefret edenler de
az değil.
Peki, ana vatanı Amerika kıtası olan ayçiçeği bitkisi ve
çekirdekleri Rusya'ya nasıl geldi?
Rus topraklarına ayak basan pek çok yenilik gibi çekirdeğin
hikayesinde de başrol, Türkiye'de "Deli Petro" diye bilinen, bu unvan
akıl almaz projeleri yüzünden "çılgınlıkla" özdeşleştirilip verilen
Çar Petro'ya ait. Yenilikçi çar 1698'de çekirdeği meşhur Hollanda seyahatinden
dönüşte getirmiş. Ayçiçeğinin dekoratif bitki olmaktan çıkıp bir gıda ürününe
dönüşmesi ise sonraki yüzyıllarda. Örneğin Rusya'da ilk ayçiçek yağı
atölyesinin kuruluşu 1829'a tarihleniyor.
Çekirdek çitlemek ise uzun süre bir köy eğlencesi olarak
kaldı. Bu eğlenceyi tüm Rusya'ya yayan ise 1917 Ekim Devrimi oldu. Dönemin
tanıkları Petrograd'da insanların mitinglerde kitle halinde çekirdek çitleyip
konuşmacıları dinlediklerini aktarıyor.
Peki, Rus kültürünün ve sanatının temsilcileri bu halk
eğlencesine nasıl bakıyordu?
Sonradan Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülecek olan yazar
İvan Bunin devrim yıllarının halk kitlelerini "çekirdek kabuklarını yere
tüküren fatihler" olarak adlandırıyor.
Rus edebiyatının bir diğer yıldız yazarı Mihail Bulgakov da
çekirdekten hazzetmeyenlerden. Yazarın meşhur "Köpek Kalbi"
anlatısının başkahramanı Profesör Preobrajenski'nin antikahraman Şarikov'a en
çok kızdığı konuların başında apartman dairesinin içinde çekirdek çitlemesi ve
kabukları yere atması gelir.
Yazarın çekirdek nefreti hikayelerinde de kendine yer
bulmuş. "Bloknottaki Başkent" öyküsüne bakılırsa "Moskova'ya
cennet çekirdeğin ortadan kalktığı gün gelecek".
Her ne kadar Ekim Devrimi'nin getirdiği hissiyatı
paylaşmayan entelektüel çevrelerde çekirdek çitleme alışkanlığı adeta devrimci
halk kitlelerinin sembolü gibi görülse de Sovyet rejiminin de bu alışkanlığa
pek hoş görüyle baktığı söylenemez. Komünist Partisi'nin çocuk örgütlenmesi
üyeleri piyonerlerle ilgili şu slogan yeterince açıklayıcı: "Piyoner
çekirdek çitlemez".
Ne var ki halkın çekirdek tutkusu her türlü engeli aşmasını
bildi. Ne entelektüellerin tepkisi ne Sovyet rejimi ne de Perestroyka yılları
bu alışkanlığı öldürebildi.
"İyi ki öldüremedi" demek gerek belki de. Zira
Türkiye'de ağırladığımız Rusyalı misafirlerimizin çekirdek gördüklerinde
gözlerinde beliren parıltıdan ve "Semeçki!" nidasından şikayet etmek
için hiçbir sebebimiz yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder