Yenilerde YKB Yayınları arasında yayımlanan okunmasını salık verdiğimiz bir kitabın tanıtım yazısını aşağıda aktarıyoruz. Büyülü Koro, Türkçede şimdiye dek böylesine derli toplu bir inceleme yayımlanmadığı için, önemli bir boşluğu dolduran, alanında bir başvuru kaynağı niteliğinde:
Büyülü Koro
Kategori: Tarih
Yazar: Solomon Volkov
Çeviren: Sabri Gürses
Sayfa: 336
Ölçü: 16.5 x 24 cm
ISBN: 978-975-08-1807-3
YKY'de 1. Baskı: Temmuz 2010
Solomon Volkov Büyülü Koro’da, Tolstoy’dan Gorki’ye, Soljenitsin’den Chagall, Kandinski, Stravinski ve Balanchine’e uzanan Rus Kültürü’nü inceliyor. Kültür-siyaset ilişkisi hiçbir zaman basit olmadığı halde, Volkov, 20. yüzyıl Rusyası’nda kültür ve siyasetin karmaşık ve muazzam biçimde sarmal bir yapı gösterdiğini gözler önüne seriyor: son yüzyılda Çar II. Nikolay rejiminden Gorbaçov’un perestroyka’sına kadar Rusya’da gerçekleşen çeşitli siyasal hareketlerin Rusya’daki kültür çevrelerini nasıl etkilediğini mercek altına alıyor. Tarihin akılda kalan, derin izler bırakan bir döneminin insana dair hikâyesini basit, doğrudan ama etkili bir anlatımla aktarırken, XX. yüzyıl Rus kültür tarihinin büyük geçit törenine büyülü bir çağrı sunuyor.
Kültür ve politika hiçbir zaman birbirinden ayrılmamıştır ve ayrılmayacaktır (tersine inananlar da politik bir açıklama yapmaktadır). Bunun parlak ve trajik bir örneği Rus kültürünün XX. yüzyıldaki kaderidir: İnsanlık, böylesine büyük bir ülkenin, yıkıcı savaşlardan, sarsıcı bir devrimden ve şiddetli bir terörden geçmiş bir ülkenin topraklarında, kültür yaşamının çok uzun bir süre bütünüyle politikleştirilmesine yönelik kasıtlı bir deneyi belki de, tarihte ilk kez gerçekleştirdi.
Bu kitap tam da bunu anlatıyor ve bütün dillerde kendi türünde ilk kitaptır: Rusya’da geçmiş yüzyılda çeşitli alanlarda yaşanan kültürel ve politik etkileşim üzerine çalışmalar gün geçtikçe artıyor, ama bu sorunun birleştirilmiş bir sunumu bugüne dek yapılmadı.
Liderler ve kültür – bu konu beni Sovyet dönemindeki çocukluğumdan beri etkilemiştir. İlk koleksiyonum gençlik yılları için sıradan şeyler olan oyuncak askerlerden ya da posta pullarından değil, Yosef Stalin 1953 yılının Mart ayında öldükten sonra gazetelerde yayımlanan ve merhum diktatörü kültür adamlarıyla, Maksim Gorki ya da Moskova Sanat Tiyatrosu’ndaki sanatçılar gibi kişilerle gösteren resimlerden oluşuyordu. İşte bu çalışmanın psikolojik kökleri bu kadar geçmişe uzanıyor. Ve daha sonra da, bir gazeteci olarak, Sovyet Besteciler Birliği üyesi, Sovyetskaya Muzika (Sovyet Müziği) dergisinin eski bir editörü ve ulusal kültürün önde gelen birçok kişisiyle görüşen biri olarak, sürekli onun politik yönleriyle, o zamanlar en önemli şey sayılan yönleriyle ilgilendim. Tanık olduğum bu sıcak gerçeklik duygusunu burada da aktarmaya çalışacağım.
Bu tarihin bir başka önemli özelliği de, yazarın, müzik, bale, tiyatro, sanat piyasası sorunları gibi Rus kültürü için bütünleşik olan, ama başka tarihçilerin kısmen “çevresinden dolandığı,” yardımcılarının desteğine başvurduğu ve bu sırada sayısız kaba saba hatalar yaptığı sorunlara, eğitimi ve ilgileri nedeniyle çok yakın olmasıdır. Herhalde, diğer tarihçiler bütün bu besteciler, dansçılar, ressamlarla çok fazla ilgilenmemektedir.
Okurun da göreceği gibi, benim için Nikolay Rimski-Korsakov (ve onun öğrencileri İgor Stravinski ve Sergey Prokofyev), Mihail Vrubel, Mihail Fokin, Fedor Şalyapin, Pavel Filonov, Andrey Tarkovski, Alfred Şnitke gibi ustalar, Moskova Sanat Tiyatrosu, yüzyıl başındaki dinsel müzikteki “yeni eğilim,” Dyagilyev’in “Rus sezonları,” Rus avangardının “amazonları” (ve hâlâ yeterince incelenmemiş olan “ikinci avangard”) gibi kültürel dönüm noktaları da önemli. Bütün bu edebi olguları politik ve sosyal bir bağlama yerleştiriyorum. Anna Ahmatova’nın geniş çağrışımlar uyandıran metaforik bir betimlemesini kullanacak olursak, bu sıradışı güce ve güzelliğe sahip sesler bir araya gelerek bir “Büyülü Koro” oluşturuyorlar.
Ama Rusya’nın –Batı’da onun hakkında böyle düşünülmese bile– sözmerkezci bir ülke olduğunu, bu yüzden de kültür yaşamının ana sahnesinde doğal olarak, Lev Tolstoy, Maksim Gorki ve Aleksandr Soljenitsin gibi yazarların bulunduğunu unutmak güç. Bunların her biri kendince, daha sonraları Soljenitsin’in bir aforizmasında kristalleşecek olan bir fikri, Rusya’da büyük yazarın ikinci bir hükümet olduğu fikrini gerçekleştirmeye yöneldi. İktidarı etkilemeye çalıştılar, bu sırada iktidar da onları yönlendirmeye çalıştı. Bu devlerin hiçbiri kendi programını tümüyle gerçekleştirmeyi başaramadı, ama üçü de kendi kişisel politikleşmiş mitlerini yarattı ve Rusya’nın toplumsal yaşamında onların mitlerinin oynadığı büyük rolü tam olarak değerlendirmek imkânsızdır. Politik karışıklıklar geçmiş yüzyılın Rus kültürünün rezonansını birçok kez güçlendirdi, ama ayrıca Rus kültürü bunun bedelini fazlasıyla ödedi: Sayısız ölü, mahvolan hayatlar ve sanatsal felaketler. Yetmiş yıl süresince Demir Perde onu metropol ve göçmen (émigré) diye iki parçaya ayırdı. Bu parçalar çok yakın bir zamanda yakınlaşmaya başladı ve bu karmaşık, acılı süreç de kitabımda yer almaktadır. Rus kültürünün başka bir hastalıklı ideolojik bölünmesi olan “şehirliler” ve “köylüler” bölünmesi de bütün XX. yüzyılı katederek bugüne dek uzandı. Bazen çağdaş Rusya’nın bu çatışması hâlâ yükseliyormuş, düşman taraflar arasında herhangi bir zengin diyalogu olanaksız kılıyormuş gibi görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder