Moskova

Moskova

12 Şubat 2025 Çarşamba

Aleksandr Puşkin'in son düellosu


Kaynak: https://www.gw2ru.com/


Rusya'da her 10 Şubat gününde  Aleksandr Puşkin hüzünle anılıyor.

Büyük şair 10 Şubat (eski takvime göre 29 Ocak) 1837’de gerçekleşen bir düello sonucu hayatını kaybetmişti. 

Şair 20'den fazla düelloya girişmişti, ancak 8 Şubat 1837'de gerçekleşen bu düelloda ölümcül şekilde yaralandı ve bir gün sonra öldü.

Ölümü ulusal bir trajediye dönüştü.

O lanet günde hava yeni kararıyordu. Dört kişi, öğleden sonra saat dörtten biraz sonra, St. Petersburg'daki Chyornaya ('Kara') Nehri'nin sol kıyısına yeni varmışlardı.

Aleksandr Puşkin, saldırganı (Georges d'Anthès adında genç bir Fransız) ve iki yardımcı.

O zamanlar, o bölge St. Petersburg'un dış mahallelerinin ücra bir köşesiydi; kışın, sadece boş yazlık evler ve her tarafta diz boyu kar vardı. 

Önceki düellolarında, hevesli bir atıcı olan Puşkin her zaman gibi neşeli bir ruh halinde olurdu. 'Atış' hikayesindeki kahramanı gibi kiraz çekirdeklerini yere tükürürdü.

Ama bu sefer durum sanki öyle değildi.

Şimdi, onun ve genç karısının onuru zedelendiği için depresyondaydı. 

St. Petersburg'un tüm asil sosyetesi, Puşkin'in bir boynuzlu koca olduğu ve karısı Natalia Goncharova'nın d'Anthès ile ilişkisi olduğu gerçeğiyle ilgili konuşuyordu.

Şair, kendisiyle alay eden isimsiz mektuplar bile aldı. Bu yüzden, artık dayanamıyordu ve genç Fransız'ı düelloya davet etti. 

Fakat konu fazla uzatılmadı.

D'Anthès, Puşkin'in baldızıyla evlendi ve Çar I. Nikolay bizzat Puşkin'i bir görüşme için çağırdı.

Bundan sonra, şair düellodan vazgeçti.

Ancak, müstehcen şakalar durmadı.

Ateşli öfkesiyle ünlü Puşkin, St. Petersburg'a, d'Anthès'i evlat edinen babası,  Hollanda elçisi olan Baron Heeckeren'e çok saldırgan bir mektup gönderdi.

Bunu duyan d'Anthès öfkelendi ve şairden düello istemek zorunda olduğunu düşündü.

Dönülmez bir yola girilmişti.

Sadece 20 adımlık bir mesafeden birbirlerine ateş edeceklerdi.

Bu, her iki rakip için de neredeyse kesin bir ölüm demekti. 

Düellocular paltolarını karların üzerine attılar.

Gözlemciler ve Puşkin'in arkadaşları, son ana kadar rakiplerin uzlaşacağını umuyorlardı.

Ya da rastgele bir tanığın potansiyel olarak kanlı olayı iptal etmeye yardımcı olacağından.

O zamanlar düellolar yasaktı ve Çar düellolara katılanları sert bir şekilde cezalandırıyordu. 

Ancak, düellocular bir araya geldi...

Bariyerin bir adım önünde, d'Anthès önce ateş etti. Kurşun Puşkin'in karnına isabet etti ve şair düştü. Silah elinden düştü ve kara düştü.

Yardımcılar yaralı şaire doğru koştular, ancak o, onları geri püskürttü. 

"Hala ateş edebilirim!" dedi, teslim olmaya yanaşmadan.

Ona başka bir tabanca uzattılar.

Kurallara göre yasaktı. Ancak, olan biteni fark eden d'Anthès itiraz etmedi.

Puşkin son vasiyetini etti ve ateş etti.

Kurşun düşmanının göğüs bölgesine isabet etti, ancak d'Anthès bir şekilde zarar görmeden ayakta kaldı. Zincir zırh giydiğine dair söylentiler vardı, ancak bu pek mümkün değildi, çünkü biri bunu ifşa ederse, herhangi bir asilzade için büyük bir utanç ve onursuzluk olurdu.

Aslında, d'Anthès'in hayatını kurtaran üniformanın demir bir düğmesiydi.   

Yaralı Puşkin akşam saat yedi buçukta Heeckeren'in arabasıyla evine getirildi.

Şairin uyluk kemiğinin ezilmiş olduğu ve çok kan kaybettiği ortaya çıktı. 

Sonunda ölmeden önce yaklaşık iki gün geçirdiği bir kanepeye yatırıldı.

Tüm bu süre boyunca, şairin karısı başında hıçkırarak ağladı ve söylentinin yayılmaya başladığı bütün şehir, iyi bir haber için sersemlemiş bir halde bekledi. 

Rusya'nın büyük şairi 10 Şubat'ta saat 14:45'te hayatını kaybetti.

Ondan önce, hayatta kalamayacağını anlayarak d'Anthès'e bir af notu göndermeyi ihmal etmedi. 

Puşkin'in ölümüne çok üzülen I. Nikolay, onun tüm ailesiyle ilgilendi: Tüm borçlarını ödedi ve dul eşine ve kızlarına evlenmelerinden önce birer maaş bağladı. Ancak Çar, yasak olduğu halde düello yapan şair için onurlu bir cenaze töreni düzenlememeye karar verdi. 

Ayrıca cenaze alayı sırasında meydana gelebilecek halk ayaklanmalarını da istemiyordu, çünkü insanlar şairin ölümünden yetkilileri ve yüksek sosyeteyi sorumlu tutuyordu.

Bu nedenle, Pskov Bölgesi'ndeki Puşkin'in Mihailovskoe Malikanesi yakınında gizli bir cenaze töreni düzenlendi.

11 Şubat 2025 Salı

Çin Yeni Yılı ve Panda Katyuşa

 


Çin Yeni Yılı ve Panda Katyuşa

 

M. Hakkı Yazıcı

mhyazici@yandex.ru

 

Kaynak: https://medyagunlugu.com/author/m-hakki-yazici/


Bizim kızlar; Yuliya ile İrina, önceki haftanın daha ilk gününden hafta sonu programları yapmaya başlamışlardı.

İgor, buna kızıyor, ama tatsızlık olmasın diye sesli dillendirmiyordu.

Benim yanımdan geçerken “Yahu, biz ne zaman ciddi ciddi çalışıp, para kazanan bir firma haline geleceğiz?” diye mırıldandı.

***

Yuliya, Moskova Hayvanat Bahçesi’nde Çin Yeni Yılı ve Panda Katyuşa’nın bir yaşına girmesi nedeniyle bir kampanya olduğundan bahsetmişti.

Rusya'da, Moskova Hayvanat Bahçesi'nde doğan bu türün ilk yavrusu olan Panda Katyuşa, Çin ve Rusya arasındaki dostluğun bir simgesi haline gelmişti.

***

Moskova Hayvanat Bahçesi'ni ziyaret edenler bir dev pandayı ilk kez 1950'li yıllarda görmüşlerdi.

1957 yılında Çin hükümeti, Ekim Devrimi'nin 40. yıldönümü dolayısıyla Pin-Pin adlı bir erkek pandayı Sovyetler Birliği'ne armağan etmişti.

Tarih ilginç.

Stalin 4 yıl önce ölmüş, ancak iki ülke arasında yaşanan uzun sürecek anlaşmazlık henüz başlamamıştı.

Sonrasında dönemin iki büyük sosyalist devleti olan Çin ve Sovyetler Birliği (SSCB) arasında 1960-1989 yılları arasında Marksizm-Leninizm'e dair teorik ve ideolojik tartışmalardan kaynaklanan ciddi bir diplomatik ayrılık başladı. 

Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Josef Stalin'in 1953 yılındaki ölümünden sonra Nikita Hruşçov tarafından başlatılan Destalinizasyon ve “barış içinde bir arada yaşama” politikaları sonucunda doktriner ayrılıklar kısmen başlamış, 1969'da zirveye ulaşmış ve farklı yollarla 1980'lerin sonuna kadar sürmüştü.

Kriz henüz başlamadan, Ağustos 1959'da Çin’den Moskova'ya ikinci bambu ayısı gelmişti. Bu, "Bambu Ev" pavyonuna yerleştirilen An-An adlı yine erkek bir pandaydı.

Sonra küslük dönemi başladı. Enternasyonel kardeşlik ve Panda diplomasisinin yerini düşmanlık aldı.

Sonra…

Daha sonra Sovyetler Birliği dağıldı. Bambaşka bir dünyaya gözümüzü açtık.

Gorbaçov’un önayak olduğu Perestroyka ve Glasnost hayalleri de bir pandanın ömründen az olmuştu.

Konular değişti.

Yani, “Yorgan gitmiş, kavga bitmişti.”

***

Rusya ve Çin arasındaki ilişkilerin normalleşmesi döneminde Moskova Hayvanat Bahçesi’ne yeni pandalar geldi.

Bunlardan Katyuşa’nın annesi dişi panda Dinding 30 Temmuz 2017'de doğmuştu. Babası Zhui ise ondan bir yaş büyüktü, 31 Temmuz 2016'da doğmuştu.

Pandalar 29 Nisan 2019'da Moskova'ya nakledildi ve yenilenmiş "Çin Faunası" koruma kompleksine yerleştirildiler.

Pandaların farklı kişilikleri vardı.

Dinding, hem çok zeki, hem de meraklıydı, ama en çok ağaçların üzerinde dinlenmeyi seviyordu.

Erkek Zhui de akıllı, sosyal ve aktifti, oynamayı seviyordu.

Hayvanlar ayrı ayrı tutuluyor, ama birbirlerinin seslerini ve kokularını çok iyi tanıyorlardı.

Her iki panda da sağlıklı bir şekilde büyüdü ve 24 Ağustos 2023'te önemli bir olay gerçekleşti - bir bambu ayısı yavrusu doğdu.

Bu güzel izdivaç ilk meyvesini vermişti.

Bu, yalnızca Moskova Hayvanat Bahçesi'nde değil, aynı zamanda Rusya genelinde ilk kez bir pandanın doğumuydu.

Doğduğunda bebek panda sadece 150 gram ağırlığındaydı ve yaşamının 42. gününde gözlerini açtı.

Hayvanat bahçesi yetkilileri, Dinding’in harika bir anne olduğu kanaatindeydi.

Şimdi ona bir isim lazımdı.

İnternet üzerinden yapılan oylama sonunda seçilen minik pandanın ismi  3 Ocak'ta açıklandı.

Moskova Hayvanat Bahçesi'ndeki yavru pandaya Katyuşa adı verildi.

İsim oylamasına 380 bini aşkın “Aktif Vatandaş” katılmıştı.

Oylama öncesinde önerilen 10 isimden üçü öne çıkmıştı: Çinliler tarafından da sevilen "Maşa ve Ayı" çizgi filmi nedeniyle Maşa ismi, Moskova kelimesinin ilk hecesinden türetilen Mo Mo ve Katyuşa.

Katyuşa seçeneği oyların çoğunluğunu alarak, 6 puanlık bir farkla, %29’luk oy oranıyla kazandı.

Çin halkı da sevimli küçük pandaya verilen Katyuşa ismini benimsedi.

“Bebek Katyuşa güçlü ve sağlıklı bir şekilde büyüyor" diyorlardı.

Bu minik panda yavrusu geçmiş dönemde gerilen, kötüleşen Rusya-Çin ilişkilerinin yeniden dostluğa dönüşmesinin de bir simgesiydi artık.

***

Hayvanat bahçesinde yaşamını sürdüren, değerli nadir hayvanların; balık baykuşu, potto, cüce su aygırı, tayra, binturong, altın maymunu, bal porsuğu, bulutlu leopar, dev karıncayiyen, sakallı fok, kartal papağanı, sekreter kuşu ve diğerlerinin, ayrıca tabii ki pandaların manevi annesi, yüzü gibi yüreği de güzel Moskova Hayvanat Bahçesi Genel Müdürü Svetlana Vladimirovna Akulova, hemen her gün Telegram kanalında heyecanla Katyuşa ile ilgili bilgileri paylaşıyordu.

Yulia, Katyuşa’nın yünden örülmüş oyuncak bir ayıyla oynadığını gösteren paylaşılan bir fotoğrafına bakıp, “Kerata ne kadar sevimli, değil mi?” diyor.

Bu arada Moskova Hayvanat Bahçesi'nin Basın Servisi, gazetecilere yaptığı bir açıklamada, Katyuşa’nın Çin'e götürülmesi gerektiği bilgisini vermişti.

Bu haberi okuyunca bizim kızların ikisi birden, “Olamaz!” diye çığlığı bastılar.

Haberin kendisi oldukça üzücüydü. Çünkü sadece başkentteki hayvanat bahçesi çalışanları değil, Moskovalılar ve başkentin misafirleri de bu sevimli pandaya alışmışlardı.

İrina, “Daha zaman var, ama şimdiden üzülüyoruz. Panda Katyuşa dört yaşına geldiğinde tarihi vatanı Çin'e gidecek; ancak hayırlı bir iş için. Yeni bir panda bebek için ona bir damat bulacaklar ki, Dinding gibi o da anne olabilsin,” diyerek teselli buluyor.

***

Yulia, “Hayatım, mutlaka Katyuşa’yı görmeye gitmeliyiz. Yoksa bu ara bunu yapmazsak sonradan çok pişman olacağız,” diyor.

Moskova Hayvanat Bahçesi, Çin Yeni Yılı'nın kutlandığı mekanlardan biri haline gelmişti. Bir dizi tematik etkinlik hazırlanmıştı: geziler, konferanslar, ustalık sınıfları, performans ve film gösterimleri.

Dev panda kostümü giyerek gelenler veya Katyuşa'nın adını taşıyan Ekaterina adlı konuklar Hayvanat Bahçesi’ne ücretsiz girebileceklerdi.

Aslında bu bir fırsattı.

İrina, “Ay, çok hoş!” diye çığlığı basıyor. “Parasından değil, ama hayatım, fikir güzel. Hadi biz yapalım bu işi. Benim annem çok beceriklidir. İki günde diker kostümleri.”

Kızlar hemen faaliyete geçiyorlar.

Öğleden sonra İrina, Serkan otururken gidip arkasından belini, omuzunu karışlıyor, boyunu, kilosunu soruyor, not alıyor.

Serkan’ın olaydan haberi yok. Şaşkın şaşkın bakıyor.

Bana dönüp, “Ne iş abi?” diye soruyor.

“Bilmiyorum,” diyorum. “Hayırlı bir iş için olmasın?”

Birden gözleri parlıyor.

***

İki gün sonra İrina, annesinin diktiği panda kostümlerini ofise getirdi.

Serkan, kostümleri gördükten sonra durumu ancak anladı.

İrina, bir plastik paketten çıkardığı kostümlerden birini Serkan’a uzatıp, “Bu da senin,” dedi.

Serkan’ın tepkisi sert oldu. Erkek adamın bu tür sululuklara alet olmaması gerekiyordu.

Onu yumuşatıp, ikna etme işi de yine bana düşmüştü.

Neyse ki çabuk ikna oluyordu. Paketi alıp, giyip, denemek için tuvalete gitti.

Panda kostümü ile tuvaletten çıktığında onu ilk gören o gün de ofiste misafirimiz olan İrina’nın kedisi Barsik oldu.

Zavallı kedicik korkusundan masaların altına kaçtı.

Ben görünce kahkahalarla gülmeye başladım.

Kızlar da kendilerini tutamadılar, gülmeye başladılar.

Aslında İrina’nın annesi başarılıydı. Provasız dikilen kostümler fena değildi.

Bu sırada bir müşteri ziyaretinden dönen İgor, içeri girdiğinde Serkan’ı bu durumda görünce şaşkınlıktan neredeyse baygınlık geçirecekti.

***

Neyse…

Bizimkiler hafta sonunda Hayvanat Bahçesi’ne gitmişler, iyi vakit geçirmiş ve çok mutlu olmuşlardı.

Sabah ofise girer girmez, daha “Günaydın” demeden beni kapı girişinde yakalayıp, anlatmaya başladılar.

Serkan, “Çok sükse yaptık abi, bildiğin gibi değil,” dedi.

Gazetelerden birinde basılan bir resmi gösterdi.

“Bu panda kostümlü benim, ama yüzüm görünmediği için tanıyamazsın.”

Susmadan devam ediyor, “Çok güzel ve ilginç hayvanlar abi. Bir panda günde ortalama 12 saat yemek yermiş.”

“Vay maşallah!”

“Covid karantinasında da insanlar stresten panda gibi yemek yiyorlardı. Belki bu yüzden buna ‘pandemi’ deniyordu.”

Kurduğu alakaya şaşırıp, gülüyorum.

Kostümleri dikerken İrina, annesiyle konuşuyormuş.

“Anne, biliyor musun, bir pandanın 16 dişi, köpek balığının 100 dişi, insanın 32 dişi oluyormuş,” dediğinde kadıncağız eksilen dişlerinin görünmesini istemediği için ağzını eliyle kapatarak gülerken “Vay canına, galiba ben bir pandayım!” demiş.

İgor, ablasının dişçi oğlu Pavel Zubov’u kastederek “Anneni bizim Paşa’ya götür,” diyor ona.

Kızlar yine neşeli.

İgor ise işlerden dolayı endişeli.

Önce kızlara, sonra bana bakıp, “Nesli tükenmekte olan memeli türleri neler biliyor musun?” diye soruyor.

Ben, “Bilmem,” deyince kendi cevaplıyor:

“Amur kaplanları, dev pandalar ve uyluklarında dövme olmayan kadınlar.”

Serkan, etkinliğin fotoğraflarını gösteriyor.

İgor, yine laf sokuşturuyor:

“Bir panda hafta sonu ne yapar?”

Cevabı yine kendinde:

“İnstagram için siyah beyaz fotoğraf çekimleri.”

***

Çin Yeni Yıl’ı belki de Çin’den sonra en coşkulu bir şekilde Rusya’da kutlanmıştı.

Bu daha da derinleşen kadim dostluğun önemli bir işaretiydi belki de.

Yılan Yılı nihayet hoş gelmişti!

İklim değişikliğinden bahseden İLK kişi bir Sovyet bilim insanıydı!


Aleksandra Guzeva

Kaynak: https://www.gw2ru.com/

 

Grigory Avsyuk, 1917 Bolşevik Devrimi'nden önce doğdu ve askeri bir topograf olmak istiyordu. Moskova Jeodezi Enstitüsü'nden mezun olduktan sonra, 1930'larda Arktik'e seyahat etti. Daha sonra, Kuzey Deniz Rotası Ana Müdürlüğü'nde çalışmaya gitti.

Birkaç kez Uzak Kuzey'e keşif gezilerine çıktı ve hatta iki kışı bir kutup istasyonunda geçirdi.

“Arktik tundrada köpekli kızaklarla geziler yapan [Avsyuk], kutup buzlarıyla tanıştı. O zamandan beri buz, önce deniz buzu ve sonra buzul buzu, araştırmasının ana konusu oldu,” diye yazdı meslektaşı Alexander Drozdov.

Buz, evrimi, erime süreçleri ve hareketi üzerine çalışmalar yaptı. Havacılar için özel hava yolu haritaları ve şemaları yaptı. Pilot Valery Chkalov'un Kuzey Kutbu'ndaki efsanevi kesintisiz uçuşunu planlarken ona yardımcı olan genç jeodezist'in verileriydi. 

Avsyuk aynı zamanda buzul erimesi ile iklim değişikliği arasındaki bağlantıyı anlayan ilk kişilerden biriydi. Bu sorun, bugün dünyayı endişelendiriyor.

Ve Sovyet buzul biliminin, doğal buz biliminin babalarından biri oldu. SSCB Bilimler Akademisi'nde Buzul Bilimi Bölümü'nü kurdu ve yönetti ve dağ buzulları üzerinde ilk gözlem istasyonlarını başlattı.

Kronolojik sırayla Rus çarları, imparatorları ve başkanlarının TAM listesi



Moskova Çarlığı'nın kurucularından günümüz Cumhurbaşkanı'na.

 

Yaklaşık 9. yüzyıldan itibaren Rus topraklarını yöneten Rurikid hanedanı büyük ihtimalle Rurik tarafından kurulmuştur. Knyaz (prens) yani siyasi lider gücüne sahip ilk savaş komutanı olarak kabul edilir.

Ancak Rurik birleşik bir devletin lideri değildi - halefleri de öyleydi, Kiev Prensleri oldular ve Kiev Rus'unu yönettiler. 

9.-12. yüzyıllarda var olan ve 11.-12. yüzyıllarda Rurikid prensleri arasındaki rekabet nedeniyle dağılan bir ortaçağ devletiydi. 

Moğol -Tatarlar 13. yüzyılda Rus topraklarına saldırdığında, Orta Rusya, Ukrayna ve Belarus'un mevcut topraklarında 20'den fazla küçük devlet (düklük) vardı. 

Rusların Altın Orda Moğol-Tatar devletinden siyasi ve askeri bağımsızlık kazanması neredeyse iki yüzyıl sürdü. Rus topraklarındaki ilk birleşik devlet,  Büyük Prens III. Ivan yönetimindeki Moskova Büyük Dükalığıydı. 

Rurikidler: 

III. İvan (1462-1505) 

Moskova Büyük Dükalığı, III. İvan'dan (1440-1505) çok önce kurulmuştu; ancak 1480 yılında Altın Orda'ya vergi ödemeyi bırakan ve Moskova'nın Moğol-Tatarlardan bağımsızlığını ilan eden oydu.

1497'de Moskova Büyük Dükalığı'na bağlılık yemini eden veya onun tarafından fethedilen topraklar için birleşik bir mevzuat olan Sudebnik'i (Kanunlar Kanunu) yarattı. Ayrıca günümüze kadar ayakta kalan kırmızı tuğlalı Moskova Kremlin'in inşasını emretti.

Esasen III. İvan Rusya'nın kurucusu sayılabilir.

 

III. Vasili (1505-1533)

İvan'ın oğlu III. Vasiliy (1479-1533), Moskova'nın hükümdarlığı altında Rus topraklarının merkezileşmesini tamamladı. Korkunç İvan IV'ün babasıydı.

 

Korkunç İvan IV (1547-1584) 

IV. İvan (1530-1584) , 1547'de Tüm Rusya Çarı olarak taç giyip çarlık makamına atanan ilk kişi oldu. 1550 tarihli Kanunlar Kanunu'nda Rus yasalarını yeniden ele aldı, İngiltere ile diplomatik ilişkiler kurdu ve Rusya'nın topraklarını iki katına çıkardı.

Zamanı ayrıca 'oprichnina' olarak bilinen bazı asil Moskova boyar ailelerine karşı baskılarıyla da biliniyordu. Bu, onun 'Korkunç' olarak bilinmesinin nedenlerinden biridir.

 

Fyodor İvanoviç (1584-1598)

Korkunç İvan'ın üçüncü oğlu Fyodor (1557-1598)'un devlet yönetiminde yer aldığı bilinmiyordu. Günlerinin neredeyse tamamı dua etmeye, manastırları ziyaret etmeye, teoloji ve kutsal metinleri incelemeye vb. adanmıştı.

Dmitry Volodikhin de dahil olmak üzere bazı tarihçiler, Fyodor'un babası IV. Ivan'ın muhtemelen zehirlendiği gibi zehirlenme ihtimalinden kaçınmak için siyasetten kasıtlı olarak uzaklaştığını savunuyor. Fyodor'un yönetimi sırasında Rusya, Fyodor'un ölümünden sonra çar olan karısının kardeşi Boris Godunov tarafından yönetiliyordu.

 

Boris Godunov (1598-1605)

Çar Fyodor'un kayınbiraderi Boris Godunov (1552-1605), muhtemelen Moskova ile Avrupa arasında kültürel bağlantılar ve iş birliği kurmaya çalışan ilk Rus hükümdarıydı. Ancak, dümende uzun süre kalmadı ve belirsiz koşullar altında öldü.

Sahte Dimitri I (1605-1606)

Kimliği günümüzde bile tartışılan bir sahtekâr olan Sahte Dimitri I (16. yüzyıl - 1606), IV. İvan'ın bir cinayet girişiminden mucizevi bir şekilde kurtulan son oğlu Dimitri olarak kendini tanıttı.

Dmitry, Polonya-Litvanya Birliği'nin yardımını kullanarak, Sorunlar Zamanı'nda Moskova tahtını ele geçirdi. Çar olarak taç giydi ve dolandırıcılığı nedeniyle Moskova halkı tarafından idam edilmeden önce yaklaşık bir yıl hüküm sürdü.

 

Vasili IV Şuiski (1606-1610)

Rus tahtındaki son Rurik hanedanı olan Vasili Şuyski (1552-1612), Vasili Şuyski'nin bizzat başlattığı Sahte Dmitriy I'e karşı ayaklanmanın ardından çar oldu.

Ancak, Shuisky Rus halkı arasında güvenilir değildi. Devam eden ayaklanmaları durduramadı ve 1610'da Moskova boyarları tarafından tahttan indirildi ve zorla keşiş olarak tıraş edildi; iki yıl sonra Polonya'da bir tutuklu olarak öldü.

 

Romanovlar: 

Mihail Fyodoroviç (1613-1645)

Romanov hanedanının ilk çarı olan Mihail Fyodoroviç (1596-1645), 1613'teki Zemski Sobor'da (halk meclisi) çar olarak seçildi. Onun döneminde Moskova Çarlığı, sıkıntılı Zamanlar'dan sonra toparlanma sürecine girdi.

 

Aleksey Mihayloviç (1645-1676)

İkinci Romanov, Aleksey Mihayloviç (1629-1676), Rusya'nın Avrupa ile ticaretini ve işbirliğini teşvik etti ve Avrupa'lı askerleri ve mühendisleri Rusya'ya davet etti. 1649 tarihli Konsey Kanunu'nu (Sobornoye Ulozhenie) tanıttı ve Büyük Petro'nun babasıydı.

 

Fyodor Alekseeviç (1676-1682)

Tahta geçen Aleksey Mihayloviç'in oğlu Fyodor (1661-1682) zayıf bir sağlığa sahipti ve zamanının çoğunu yatakta geçiriyordu. Kısa saltanatı sırasında bir nüfus sayımı yapıldı ve Rus ordusu incelendi ve değerlendirildi.

 

I. Petro ve V. Ivan (1682-1689)

Fyodor'un ölümünden sonra Rusya aynı anda iki çar tarafından yönetildi: Petro (1672-1725) ve üvey kardeşi İvan V (1666-1696) . Ablaları Sofya'nın naipliği altındaydılar.

 

Büyük Petro (1689-1725)

1689 yılında Çar Petro (1672-1725), Sofya'nın naipliği altındaki kardeşiyle birlikte yürüttüğü ortak saltanatı sona erdirerek ülkeyi tam anlamıyla Çar olarak yönetmeye başladı.

Petro, Rus tarihindeki en büyük reformlardan bazılarını başlattı - siyasette, ekonomide, kültürde, vb. Büyük Kuzey Savaşı'nda (1700-1721) İsveç'i yenerek Rusya'yı Avrupa'nın askeri süper gücü yaptı.

Bundan sonra Rusya bir İmparatorluk ilan edildi ve Petro ilk Rus İmparatoru oldu.

 

I. Katerina (1725-1727)

Büyük Petro'nun halefiyet yasası, hükümdarın kendi ölümünden önce halefini seçmesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak Büyük Petro öldüğünde bir halef belirtmemiştir.

Karısı İmparatoriçe Catherine I (1684-1727), Peter'ın eski en yakın yardımcısı ve arkadaşı olan Aleksandr Menshikov liderliğindeki bir grup yüksek rütbeli devlet adamı tarafından tahta çıkarıldı. Ancak Catherine siyaseti kontrol etmedi - Menshikov, bu dönemde fiilen Rus hükümdarıydı.

 

II. Petro (1727-1730)

Büyük Petro'nun torunu II. Petro (1715-1730), henüz 11 yaşındayken tahta çıktı ve 14 yaşındayken çiçek hastalığından öldü.

Petro'nun devlet işlerine ilgi gösterecek zamanı yoktu ve fiilen bağımsız bir şekilde devleti yönetmedi; devlet onun yerine Yüksek Özel Sovyet (Konsey)'deki devlet adamlarının elindeydi.

 

Anna İoannovna (1730-1740)

Anna (1693-1740) , Büyük Petro'nun üvey kardeşi olan Ivan V'in kızıydı. Petro II öldükten sonra, Yüksek Özel Konsey Anna'yı iktidarının belirli kısıtlamalarıyla egemen olmaya davet etti. Ancak, taç giydikten sonra Anna Yüksek Özel Konsey'i dağıttı ve bağımsız olarak yönetmeye başladı.

Sağlam siyasi duruşu ve akıllı yönetimi, Rusya'nın 1735-1739 savaşında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı ayakta kalmasına yardımcı oldu. Saltanatı ayrıca Rus sarayında tanıttığı acımasız kırsal eğlenceleriyle de ünlüydü - Anna deneyimli bir nişancıydı ve bir keresinde bir buz sarayında bir soytarı düğünü yapılmasını emretti.

 

VI. İvan (1740-1741)

Anna ölünce tahtını, yeğeni Anna Leopoldovna'nın (1718-1746) 1 yaşındaki oğlu VI. Ivan'a (1740-1764) bıraktı ve Ivan Rusya'nın naibi oldu.

Ivan VI, Büyük Petro'nun kızı Elizabeth tarafından tahttan indirilmeden önce bir yıldan az bir süre "hüküm sürdü". Ivan hayatının geri kalanını gözaltında geçirdi ve hapishane hücresinden kaçma girişimi sırasında öldü.

 

Elizabet Petrovna (1741-1761)

Büyük Petro'nun kızı Elizabeth (1709-1762), Rus tahtındaki son Rus'tu. 20 yıllık saltanatı başarılı dış politikasıyla (Rusya, İsveç'e karşı savaşlarda ve Yedi Yıl Savaşı'nda yerini korudu), sanat ve bilimin gelişmesiyle ve nüfusun vergi yükünü daha da artırmasıyla ünlüdür.

 

III.Petro (1761-1762)

III. Petro (1728-1762), Büyük Petro'nun torunuydu ve Elizabeth'ten sonra tahtın varisiydi. 1742'den itibaren Rusya'da yaşadı. Karısı Katerina tarafından tahttan indirilmeden önce sadece yarım yıl, Aralık 1761'den Haziran 1762'ye kadar hüküm sürdü. III. Petro, darbeden kısa bir süre sonra öldürüldü.

 

Büyük Katerina (1762-1796) 

II. Katerina’nın (1729-1796) yönetimi, İmparatorluğun toprak genişlemesinden siyasi gelişmeye ve Katerina’nın teşvik ettiği bilimlerin yayılmasına kadar birçok nedenden dolayı ona 'Büyük' ​​unvanını kazandırdı. Ancak Katerina, Avrupa devletlerinden büyük borçlar aldı ve saltanatının sonunda İmparatorluk muazzam bir dış borçla baş başa kaldı.

 

I.Paul (1796-1801)

Katerina ve Peter III'ün oğlu Paul, annesinin ölümünden sonra 42 yaşında Rus İmparatoru oldu. Kısa süren iktidarı sırasında askeri alanda ve Rus siyasetinde birçok büyük reform başlattı. Paul'ün iç ve dış politikasına karşı olan üst düzey devlet adamlarından oluşan bir parti tarafından gerçekleştirilen bir darbede öldürüldü.

 

I. Aleksandr (1801-1825)

Aleksandr’ın saltanatı bir yandan kültür ve sanatın gelişmesiyle, diğer yandan da 1812 Vatanseverlik Savaşı ile damgasını vurdu. Rusya, sınırlarını işgal eden Napolyon Bonapart önderliğindeki Fransa'nın Büyük Ordusunu yendi ve Moskova'yı fethetmeye kadar gitti.

Aleksander, 1825'te Güney Rusya'daki Taganrog kasabasında aniden öldü. Bundan sonra, bir grup aristokrat askeri subayın önderlik ettiği Aralıkçılar İsyanı olarak bilinen bir darbe girişimi 14 Aralık 1825'te gerçekleşti. Ancak bir sonraki İmparator olan I. Nikolay, askeri güç kullanarak isyanı bastırdı.

 

I. Nikolay (1825-1855)

Paul I'in üçüncü oğlu olan Nikolay I (1796-1855), Rusya'da demir yolu inşaatına başladı ve bu da ülkenin sanayileşmesini büyük ölçüde artırdı. Rus yasalarının kanunlaştırılması ve mali reform, saltanatının başarıları arasındaydı ancak ordudaki güçlü yolsuzluk, Rusya'nın sonunda 1853-1856 Doğu (Kırım) Savaşı'nı kaybetmesine yol açtı. Nikolay I, savaş bitmeden önce öldü.

 

II. Aleksandr (1855-1881)

I. Nikolay'ın oğlu II. Aleksandr (1818-1881), 1861'de köylülerin kurtuluşunu, kapsamlı bir askeri reformu, yeni türde kendi kendini yöneten köy topluluklarının tanıtımını ve daha fazlasını içeren Rusya'da büyük reformlar başlattı.

Ancak, serflerin özgürleştirilmesi toplumsal bir bozulmaya yol açtı ve terörist gruplar ortaya çıktı. İmparator Aleksandr'ın canına kıymak için beş girişim oldu ve 6. girişim ölümcül oldu - 1 Mart 1881'de İmparator bir terörist bombacı tarafından öldürüldü.

 

III.Aleksandr (1881-1894)

Aleksandr III'ün (1845-1894) saltanatı, Aleksandr II'nin oğlu, barışçıllığıyla ünlüydü - Aleksandr III döneminde Rusya hiçbir savaşa katılmadı. Bu arada iç politikası kesinlikle muhafazakardı. Ancak yine de devlet polisi ve istihbarat organları, Rus toplumunda halihazırda yürürlükte olan devrimci faaliyetleri bastıramadı.

SSCB'nin gelecekteki kurucuları olan Lenin ve Stalin'in devrimci faaliyetleri III. Aleksandr döneminde başladı.

 

II. Nikolay (1894-1917)

Nicholas II (1868-1918) son Rus İmparatoruydu. Politikaları başarılı olmadı ve Rus toplumunu büyük ölçüde sarsan 1905 Devrimi'ne yol açtı. Devrimden sonra, ilk resmi Rus parlamentosu olan Devlet Duması kuruldu, ancak olayların gidişatını değiştirmedi.

1917'de, I. Dünya Savaşı'na girdikten üç yıl sonra, II. Nikolay'ın Rus tahtından çekilmesiyle Rus İmparatorluğu sona erdi . Nikolay ve ailesi daha sonra Yekaterinburg'da bir grup Bolşevik tarafından öldürüldü.

 

Geçici Hükümet

1917'de Rus İmparatorluğu'nun çöküşünden 1918'de Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti'nin kurulmasına kadar Rusya'nın resmi bir lideri yoktu.

Rusya Geçici Hükümeti'nin başbakanı olan Aleksandr Kerenski (1881-1970), ülkenin gayrı resmi liderliğini geçici olarak yürüttü; ancak hükümeti, 7 Kasım (25 Ekim) 1917'de Ekim Devrimi'yle Bolşevikler tarafından devrildi.

 

SSCB liderleri: 

Vladimir Lenin (1918-1924)

Vladimir Lenin (1870-1924), Bolşevik Partisi'nin (Rus Sosyalist Demokrat İşçi Partisi) lideri ve kurucusu, 1918'de Rusya'da iktidarı ele geçirdi. Halk Komiserleri Konseyi Başkanı olarak devletin lideri oldu - Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti hükümeti ve 1922'den itibaren SSCB hükümeti. SSCB, Rus İmparatorluğu'nun eski topraklarının çoğunu kapsayan yeni kurulan sosyalist federatif devletti. Vladimir Lenin, 1924'te bir beyin hastalığına yakalandıktan sonra öldü.

 

Joseph Stalin (1924-1953)

Gori, Gürcistan'da Iosif Dzhugashvili (1878-1953) olarak doğan Stalin , devrimci harekete erken yaşta katıldı - işçi grevleri örgütledi, Çarlık polisi tarafından takip edildi ve sürgünde zaman geçirdi. 1917'de Vladimir Lenin'in en yakın yardımcılarından biri ve yeni kurulan Bolşevik partisinin Merkez Komitesi üyesiydi.

Lenin'in ölümünden sonra Stalin, Rusya'daki tüm gücü yavaş yavaş kendi elinde topladı ve SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri ve SSCB Bakanlar Kurulu Başkanı oldu. Bu statüde sınırsız güç kullandı ve aslında 1953'teki ölümüne kadar SSCB'yi tek başına yönetti.

Onun yönetimi, yönetici seçkinlere ve sıradan insanlara karşı sert baskılarla da damgalandı. Aynı zamanda, beş yıllık planlar ve kolektifleştirme gibi sorunlu politikalar yürürlükteydi ve bu da Rusya'yı ve ekonomisini geri döndürülemez şekilde değiştirdi.

 

Georgi Malenkov (1953-1955)

Georgi Malenkov (1901-1988), SSCB Bakanlar Kurulu Başkanlığı görevinde Stalin'in halefiydi; ancak kısa süre sonra Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Birinci Sekreteri Nikita Kruşçev liderliğindeki bir parti grubu tarafından görevden alındı.

 

Nikita Kruşçev (1953-1964) 

1955'te Georgy Malenkov hükümetteki tüm pozisyonlardan alınıp sürgün edildikten sonra, Nikita Kruşçev (1894-1971) SSCB'nin lideri oldu. 1956'da, SSCB genelindeki birçok Stalin anıtının kaldırılmasına ve 'Çözülme' (Ottepel') olarak bilinen iç politikaların geçici olarak serbestleştirilmesine yol açan sözde 'Stalin kişilik kültü'nü kınadı . Kruşçev, 1964'te Leonid Brejnev liderliğindeki bir parti grubu tarafından görevden alındı.

 

Leonid Brejnev (1964-1982)

Leonid Brejnev'in (1906-1982) SBKP Merkez Komitesi Genel Sekreteri olduğu dönem, 'Durgunluk Dönemi' veya Rusçada Zastoi olarak biliniyordu. Soğuk Savaş tüm hızıyla devam ediyordu ve bu da Varşova Paktı ülkeleri ile Batı Avrupa ülkeleri arasında kültürel bir ablukaya neden oluyordu. SSCB'nin içinde insanlar ekonomik eşitsizlik ve ideolojik baskı ile mücadele ediyordu - yetkililer yabancı edebiyat, film ve müzik de dahil olmak üzere Komünist ideolojiye uymayan her şeyi yasakladı.

Leonid Brejnev'in ülkeyi bunaklığına sürüklediği söylentisi vardı. Son yıllarında, muhtemelen ağır ilaçlardan dolayı, konuşma ve hareketlerini koordine etmede zorluk çekiyordu.

 

Yuri Andropov (1982-1984)

Yuri Andropov'un (1914-1984) CPSU'nun CC Genel Sekreteri olarak nispeten kısa süresi, Komünist Parti içindeki şiddetli iç rekabetle damgalandı. Andropov, göreve başladıktan beş ay sonra ölümcül bir şekilde hastalandı ve gerçekten herhangi bir etki bırakacak zamanı olmadı.

 

Konstantin Çernenko (1984-1985)

Bir sonraki Genel Sekreter Konstantin Çernenko (1911-1985) görev süresinin çoğunu hastanede geçirdi.

 

Mihail Gorbaçov (1985-1991)

Chernenko'dan sonraki Genel Sekreter olan Mihail Gorbaçov (1931-2022) , SSCB'deki siyasi ve sosyal iklimi yeniden düzenlemek için çağrılan 'glasnost' ('tanıtım') ve perestroyka ('yenileme') kavramlarını önerdi . Ancak, SSCB'nin iç ekonomik sorunları bu noktada o kadar kritikti ki artık birliği ve istikrarı koruyamazdı.

1990-1991'de SSCB dağıldı ve birçok eski cumhuriyet Moskova'dan bağımsızlıklarını ilan etti. 1990-1991'de Mihail Gorbaçov, Birliğin bozulmadan kalması için siyasi sistemi değiştirme çabasıyla kısa bir süre SSCB'nin tek Başkanı olarak görev yaptı. Sonunda SSCB dağıldı ve Rusya Federasyonu kuruldu.

 

Rusya Federasyonu: 

Boris Yeltsin (1991-1999) 

1991'de, daha önce Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nde üst düzey bir yetkili olan Boris Yeltsin (1931-2007), Rusya Federasyonu'nun ilk Başkanı oldu. Sovyet sonrası Rusya'nın siyasi duruşunu ve iklimini oluşturan birçok yararlı ve tartışmalı reforma imza attı. 31 Aralık 1999'da görevinden istifa etti ve yerine seçtiği halefi Başbakan Vladimir Putin geçti.

 

Vladimir Putin (1999-2000 Geçici Cumhurbaşkanı, 2000-2008 Cumhurbaşkanı) 

Boris Yeltsin'in görev süresinin son yılında Başbakan olarak görev yapan Vladimir Putin (d. 1952), 31 Aralık 1999'da Rusya'nın Geçici Başkanı oldu. 26 Mart 2000'de Vladimir Putin Rusya Başkanı seçildi. 2004'te yeniden başkanlığa seçildi ve ikinci döneminde dört yıl daha görev yaptı.

 

Dmitri Medvedev (2008-2012) 

Dmitry Medvedev (d. 1965) 2008 yılında Vladimir Putin'in yerine Rusya Devlet Başkanı seçildi. Görev süresi ekonomik kalkınma ve aynı zamanda mali kriz ve durgunlukla geçti.

 

Vladimir Putin (2012-günümüz)

Vladimir Putin, 2012 yılında Dmitry Medvedev'in yerine Rusya Devlet Başkanı olarak yeniden seçildi. 2018 yılında, Rusya Devlet Başkanı olarak dördüncü dönemini yapmak üzere yeniden seçildi. 2024 yılında, başka bir başkanlık dönemi için yeniden seçildi.

10 Şubat 2025 Pazartesi

'Pasternak'ı okumadım ama kınadım': Sovyet ifadesinin ardında ne var?



Aleksandra Guzeva

Kaynak: https://www.gw2ru.com/

 

İnsanların okumadıkları bir romanı eleştirmesi nasıl mümkün olabilir? Sovyet zamanlarından beri güncelliğini yitirmeyen, popüler bir deyime dönüşen olguyu açıklıyoruz.

Boris Pasternak, tüm zamanların en önde gelen Rus yazarlarından biridir. Bu gerçeğe ve uluslararası üne sahip olmasına ve artık Rusya'da kesinlikle hayranlık duyulmasına rağmen, Sovyet döneminde istenmeyen adamdı. 

Ünlü bir şair nasıl dışlanmış birine dönüştü

Boris Pasternak daha çok şair kimliğiyle tanınır ve sembolist şiirleri Rus edebiyatının Gümüş Çağı'nın bir parçası olarak kabul edilir; bu dönem Rusya'nın en verimli ve yetenekli şairlerinin yetiştiği dönemdir. 

Pasternak, Bolşevik Devrimi'nden sonra birçok yazar ve ailesinin çoğu üyesinin yaptığı gibi ülkeyi terk etmedi. Şiir yazmaya devam etti ve Sovyet yetkilileri tarafından tanındı. 1920-30'larda en iyi Sovyet şairlerinden biri olarak kabul edildi ve Sovyetler Yazarlar Birliği'nin saygın bir üyesiydi. Hatta Joseph Stalin bile onun figürünü ve yeteneğini takdir etti - ve büyük ihtimalle Pasternak'ın Stalin'e yaptığı kişisel ricadan dolayı, bunun ardından birkaç kişi hapisten serbest bırakıldı. 

Ancak, Stalin'in iktidarının gücüyle, 1930'ların sonlarından itibaren, Sovyet propagandası Pasternak'ın yaptığı gibi felsefi ve "gerçek hayattan kopuk" sözler değil, vatansever ruh yükselten şiirler gerektiriyordu. Bu yüzden, şiirleri o andan itibaren yayınlanmayı bıraktı ve çevirilere ve düzyazıya yönelmeye başladı. 

Doktor Jivago davası

Yaklaşık 10 yıl çalıştıktan sonra, 1955'te Pasternak, Rus dilinde yazılmış en iyi romanlardan biri olan Doktor Jivago'yu tamamladı. Biçimsel olarak, Devrim'den sonra Rusya'da gerçekleşen İç Savaş hakkında bir kitap, ancak özünde, insanlar, aşk ve ölüm, yaşamın anlamı ve evrenin kendisi hakkında bir roman. Ve Sovyet döneminde kesinlikle uygunsuz, çünkü roman Bolşevikleri iyi bir ışık altında göstermiyor ve bunun yerine ne kadar barbarca davrandıklarını ve birçok hayatı nasıl mahvettiklerini gösteriyor. 

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Doktor Jivago'nun yayınlanması yasaklandı ve Nikita Kruşçev de dahil olmak üzere medya ve yetkililerden bir olumsuzluk dalgası yükseldi. Ve daha sonra olanlar, Pasternak'ı bir Sovyet yazarı olarak kelimenin tam anlamıyla "öldürdü". 

Pasternak kitabı Batı'ya taşımayı başardı ve 1957'de 'Doktor Jivago' İtalya'da yayınlandı. Daha sonra CIA, ajansın kitabı gün yüzüne çıkarmakta yer aldığı  belgeleri ifşa etti. Bu, onların Sovyet devletine karşı bir diğer propaganda "silahı"ydı.

1958'de Pasternak, edebiyat dalında Nobel Ödülü'nü kazandığı duyuruldu. Sovyet yetkilileri, akademinin kararından dolayı tamamen çılgına döndüler ve bunu Sovyetler Birliği'ne karşı politik bir adım olarak algıladılar. 

Pasternak'a karşı kampanya SSCB'de başladı. Hain ilan edildi ve Yazarlar Birliği'nden ihraç edildi, bu da o zamanlar eserinin artık hiç yayınlanamayacağı anlamına geliyordu. Resmi Sovyet yazarları tam bir zorbalık kampanyası düzenledi. Tüm resmi medya, romanın devrime ve Sovyet iktidarına iftira olduğunu yazdı. Hatta proleterlerin kendilerine gönderdiği ve romanı kınadığı iddia edilen mektuplardan bile alıntı yaptılar. 

Ama mesele şu ki, hiçbiri romanı okuma şansına sahip değildi. Çünkü Sovyetler Birliği'nde yayınlanmamıştı. Bu yüzden, bu mesajların çoğu "Pasternak'ı okumadım ama onu kınıyorum" veya "Bu romanı okumadım ama kötü" sözleriyle başlıyordu.

Parti komiteleri, fabrikalar ve enstitüler, Pasternak'ı topluca kınadıkları toplantılar düzenlediler. Hatta bazıları Pasternak'ın Sovyet vatandaşlığından çıkarılmasını bile önerdi. Sonunda, Nobel Ödülü'nü alenen reddetmek zorunda kaldı. 

Zorbalık kampanyası yazarın sağlığını bozdu ve 1960 yılında kanserden öldü. Roman ilk kez 1988 yılında SSCB'de resmi olarak yayımlandı. 

Herkesin okuması gereken 100 ANA Rusça kitap


Aleksandra Guzeva

Kaynak: https://www.gw2ru.com/


Bu listede dünya klasiklerinin tanınmış başyapıtlarının yanı sıra, her okuyucunun büyük bir keşif yapacağı daha az bilinen hikayeler, novellalar, tiyatro oyunları ve şiirler de yer alıyor!

Rusya Bilimler Akademisi'ne bağlı Rus Edebiyatı Enstitüsü (Puşkin Evi), özellikle 'Rusya'ya Açılan Kapı' için Rusya ve Rus kültürüne ilgi duyan herkesin mutlaka tanıması gereken eserlerin bir listesini hazırladı. 

Rus edebiyatının Rusya'daki ve yurtdışındaki kanonları farklıdır. Önemli yazarlar ve eserler yurtdışında sıklıkla kaybolur, özellikle şiir, genellikle çeviride kaybolur. 

Enstitü müdürü Valentin Golovin'e göre, listeyi derlerken edebiyat bilimcileri kendilerine "insanlığın uzun zamandır ebedi yoldaşları olan isimlerin listesini mümkün olduğunca genişletme" görevini verdiler. Ayrıca "yeni, sadık çeviriler sayesinde kendilerini bu listeye yerleştirme şansına sahip olanları da dahil etmeye" çalıştılar.

 

1. Nikolay Karamzin. ' Bir Rus Gezginin Mektupları ' (1790'lar)

18. yüzyılın sonunda Nikolai Karamzin yaklaşık bir yıl boyunca Avrupa'yı dolaştı. Rusya'ya döndüğünde gördüklerini mektup türünde (Rus edebiyatının ilklerinden biri) anlattı. Fransız Devrimi de dahil olmak üzere çok şey gördü. 

'Mektupları' edebiyat dergilerinde birkaç kez basıldı ve inanılmaz derecede popüler oldu. Edebiyat bilginleri, bunların bir tür olarak Rus romanının ve genel olarak modern Rus edebiyatının temellerini attığına inanıyor. Ayrıca, Rus gezginlerin Avrupa'ya karşı tutumunu değiştiren yazılarıydı.


2. Alexander Griboyedov. 'Zekanın Vay Hali' (1822-1824)

Bu manzum komedi, Rus tiyatrosunda gerçek bir devrim yarattı: Basit bir dille yazılmış olan oyun, 18. yüzyıl klasisizminin tüm kurallarını yıktı ve ilk gerçekçi oyun oldu. 'Woe from Wit' adlı oyun hâlâ Rusya'daki tiyatrolarda düzenli olarak sahneleniyor ve karakterlerin isimleri artık slogan haline geldi. 

Olay, 1812'de Napolyon'a karşı yapılan Vatanseverlik Savaşı'ndan 10 yıl sonra Moskova'da geçer. İlerici görüşlere sahip genç bir adam olan Alexander Chatsky, yurtdışından eve döner. Genç sevgilisi Sofia'yı ziyaret etmeye gider ve babasına evlenme teklif etme niyetindedir. Ancak, Sofia'nın herkesin gözüne girmeye çalışan, pek de hoş olmayan başka bir adama aşık olduğu ortaya çıkar. Bu arada "yeniden doğan" Chatsky, kendi ülkesinde yabancı gibi hisseder ve herkesle kavga eder...

 

3. Aleksandr Puşkin. Şiir koleksiyonu

Başlıca Rus şair yaklaşık 360 şiir yazmış ve çocukluğunda kafiyeli dizeler yazmaya başlamıştır. Puşkin'in yazmayacağı bir olgu veya yaşam durumu bulmak neredeyse imkansızdı.

'Harika Anı Hatırlıyorum' (1825) adlı şiiri, Rusçada aşk hakkında yazılmış en iyi şiirlerden biri olarak kabul edilir (bu arada, 210 dile çevrilmiştir!). 'Peygamber' (1826), şiirin amacı hakkında güçlü, neredeyse İncilvari bir ifade haline gelirken, 'Hatırlama' (1828) inanılmaz derinlikte bir pişmanlıktır.   


4. Aleksandr Puşkin. 'Yevgeni Onegin' (1823-1830)

Bu şiirsel roman, yalnızca Puşkin'in eserinin zirvesi olarak değil, aynı zamanda tam bir "Rus yaşamı ansiklopedisi" olarak da kabul edilir. Yazar, laik St. Petersburg ve eski Moskova tasvirleriyle, taşra arazisinin ve kırsal yaşamın gerçekçi bir resmini çizer.

Başkentten genç bir aristokrat olan Onegin bir köye gelir. Hemen sıkılır ve eğlence arar, ancak kendini gerçek bir dramanın içinde bulur: Komşunun kızı olan Tatyana ona olan aşkını itiraf ederken, tesadüfen en yakın arkadaşı olan Lensky adlı bir diğer komşusu, Tatyana'nın cilveli kız kardeşi için Onegin'i düelloya davet eder...

Puşkin'in şiirsel büyücülüğü ve kesin yapısı ve uyağıyla 'Onegin kıtası'nın icadı nedeniyle eserin çevrilmesi neredeyse imkansızdır. Rusya dışında, daha çok bir opera olarak, özellikle Pyotr Çaykovski'nin 1877-78'deki eseri olarak takdir edilmektedir.

 

5. Alexander Puşkin. 'Boris Godunov' (1825)

Puşkin'in "operalaştırılacak" eserlerinden bir diğeri de Modest Mussorgsky tarafından. Bir oyun olarak sayısız kez sahnelendi ve sinemaya uyarlandı. Shakespeare'in tarihçelerinden esinlenen dramada Puşkin, Rus tarihinin en gizemli bölümlerinden birini anlatıyor: Korkunç İvan'ın ikinci oğlu Çareviç Dmitri'nin öldürülmesi, Sıkıntı Zamanı ve sahtekâr Sahte Dmitri'nin ortaya çıkışı. Puşkin sayesinde Boris Godunov, halk bilincinde Çareviç Dmitri'nin öldürülmesinin kışkırtıcısı olarak hatırlanıyor ve bunun için kader tarafından cezalandırıldı.

 

6. Aleksandr Puşkin. 'Bronz Atlı' (1833)

Bu şiirsel hikaye St. Petersburg'a bir övgüdür. "Seni seviyorum, Peter'ın eseri" eserdeki en ünlü alıntılardan biridir. Hikayenin adı, şehrin sembolü haline gelen Büyük Petro'ya ait ünlü atlı anıtın takma adından gelir. Eser şehrin mimari zarafetini övse de, ana olay örgüsü trajik bir gerçek yaşam olayı etrafında döner: Şehri yerle bir eden 1824 Büyük Sel'i. Yine Eugene adlı başkahraman, gelininin evinin süpürüldüğünü ve onun öldüğünü keşfeder. Delirir ve şehirde dolaşarak yıkımı gözlemler ve eleştiriyi hoş karşılamayan şehrin kurucusuna lanet okur...

 

7. Aleksandr Puşkin. 'Kaptanın Kızı' (1836)

'Kaptanın Kızı', 18. yüzyılda Rusya'yı kasıp kavuran Yemelyan Pugachev liderliğindeki köylü ayaklanmasıyla ilgili tarihi bir romandır. Ama bundan da öte, onur, görev ve aşk hikayesidir.

Genç Petya Grinev, uzak bir sınır kalesinde görev yapmaya gider. Yolda, bir yabancı yoğun bir kar fırtınasında yolunu bulmasına yardım eder. Minnettarlık göstergesi olarak, Grinev ona koyun postundan paltosunu verir, bu hareket daha sonra hayatını kurtarır, çünkü yabancının Pugachev'den başkası olmadığı ortaya çıkar. Roman, yalnızca şu kehanet dolu cümle için bile okunmaya değer: "Tanrı bizi böylesine anlamsız ve acımasız bir Rus isyanını görmekten korusun."

 

8. Mihail Lermontov. Şiir kitabı ('Şeytan', 'Mtsyri' vb.).

Lermontov, Puşkin'den sonra en ünlü ikinci Rus şair olarak kabul edilir. İyi ve kötü, özgürlük ve esaret arasındaki karşıtlık etrafında dönen romantizm tarzındaki birçok güzel dize ve şiiriyle tanınır. 

Şiirsel şöhreti, idolü Aleksandr Puşkin'in ölümünden sonra yazdığı 'Şairin Ölümü' şiirinden sonra geldi. Yetkilileri Puşkin'in ölümüyle suçlamak Lermontov'a çok pahalıya mal oldu: Kafkasya'ya sürgüne gönderildi; ancak, bu yerin eserleri üzerinde büyük bir etkisi olduğu ortaya çıktı. Dağ manzaraları, çalkantılı nehirler ve yerel güzellikler birçok romantik eserin yanı sıra 'Şeytan' (1839) ve 'Mtsyri' (1838-39) gibi ana şiirlerine ilham kaynağı oldu.

 

9. Mikhail Lermontov. 'Maskeli Balo' (1835)

Bu şiirsel oyun, kumar ve kıskançlığa o kadar saplantılı olan bir asilzade hakkındadır ki, bunun sonucunda kendi karısını öldürür. Lermontov eserini sahnede görmeyi hayal etti, ancak şairin yaşamı boyunca sansür, oyunun sahnelenmesine izin vermediği gibi, basılmasına da izin vermedi. Tiyatrolar, yazarın ölümünden sadece 20 yıl sonra ilk kez dramayı sahneledi ve o zamandan beri onlardan ayrılmadı. 

 

10. Nikolay Gogol. 'Dikanka Yakınlarındaki Bir Çiftlikte Akşamlar' (1829-1832)

Bu kısa öyküler, o zamanlar Rus İmparatorluğu'nun (günümüzde Ukrayna) kıyısındaki küçük bir köyde geçer. Gogol, Ukraynaca sözcükleri yoğun bir şekilde kullanır, hatta kendi sözlüğünü ve yerel geleneklerin resimlerini sunar. Öykülerde, yerel gelenekleri ve halk yaşam biçimini anlatır. Öyküler, neşeli 'Noel'den Önceki Gece'den kan donduran 'Korkunç Bir İntikam'a kadar son derece çeşitlidir. Aynı zamanda, kötü ruhlar, şeytanlar ve cadılar, her biri kendi kişiliğine sahip, düzgün bir şekilde oluşturulmuş karakterlerdir. Koleksiyon, çağdaşları tarafından sıcak bir şekilde karşılandı: Örneğin Puşkin, Gogol'un canlı dilini ve canlı imgelerini övdü.

 

11.Nikolai Gogol. 'Taras Bulba' (1835)

Bu hikaye, 'Bir Çiftlikte Akşamlar'ın devamı olarak kabul edilen 'Mirgorod' koleksiyonunun bir parçasıdır. Konu açısından bağlantılı değillerdir, ancak ikisi de folklora dayanmaktadır. Dört romandan ikisi daha ünlüdür ve birçok kez gösterilmiştir: 'Viy' ve 'Taras Bulba'. İkincisi, bir Zaporozhian Kazak ve iki oğlu hakkındadır. Aşk ve ihanet hakkında inanılmaz derecede dramatik bir hikayedir.

 

12. Nikolay Gogol. 'Ölü Canlar' (1835)

Düzyazıyla yazılmış olmasına rağmen, Gogol bu eseri bir şiir olarak tanımladı - "cehennem çemberleri" boyunca Dante'nin antik anlamında bir yolculuk, Rusya ve uzun süredir acı çeken halkı hakkında uzun lirik sapmalarla. Eser, Gogol'ün sanatının zirvesi ve Rus ruhunu anlamanın anahtarlarından biri olarak kabul edilir.

Hikaye, bir taşra kasabasına vardığında prestij kazanmak için zengin bir toprak sahibi gibi davranan Pavel Chichikov adlı küçük bir asilzade etrafında dönüyor. Tek sorun, tek bir "ruha", yani serfe sahip olmaması. Bu yüzden, o zamanlar yerel toprak sahiplerinden "ölü ruhlar" satın almayı mümkün kılan Rus bürokrasisinin yardımıyla hileye başvuruyor - devlet sicilinde hala hayatta olarak kaydedilen ölmüş köylüler (o günlerde nüfus sayımları nadir ve en iyi ihtimalle kaba idi). Her biri bir öncekinden daha komik ve grotesk olan toprak sahipleri, Chichikov'un teklifine farklı tepki veriyor...

 

13. Nikolay Gogol. ' Palto ' (1841)

Rus edebiyatında ilk kez bu hikaye, sıradan bir kasabalı olan "küçük adamı" ön plana çıkardı. Akaki Akakievich Bashmachkin, kendini tamamen... kağıtları yeniden yazmaya adamış zavallı bir memurdur. Tüm parasını yeni bir paltoya harcar, ancak palto hemen çalınır. Ancak isyan etmez, bunun yerine sessizce acı çeker ve delirir...

 

14. Nikolay Gogol. 'Hükümet Müfettişi' (1835)

Yolsuzluk, dalkavukluk ve bürokratların sıradan insanlara karşı tutumu hakkında en çok beğenilen Rus komedilerinden biri. Bu oyun hala Rusya ve dünya çapındaki tiyatrolarda düzenli olarak sahneleniyor. Hikayede, küçük bir taşra kasabası St. Petersburg'dan gelen bir hükümet müfettişinden gizli bir ziyaret beklemektedir. Ancak, kasabada bulunan küçük bir memur yanlışlıkla önemli bir misafir olarak tanımlanır. Rüşvet kabul ederek ve hatta belediye başkanının kızını evlendirerek yalaka belediye başkanını ve astlarını sömürmeye karar verir...

 

15. Vasili Zhukovski. Şiir koleksiyonu ( 'Svetlana' , 'On İki Uyuyan Bakire')

Zhukovsky, Rus romantizminin babası olarak kabul edilir. Şair birçok ağıt, şarkı, romans, balad ve epik şiir yazmıştır. En ünlü eserleri 'Svetlana' (1812) ve 'Lyudmila' (1908) şiirleri ile yazarın "iki baladda eski bir masal" dediği 'The Twelve Sleeping Virgins' (1810-1817)'dir. Şairin başlıca edebi değerlerinden biri de artık bir klasik olarak kabul edilen Homeros'un 'Odyssey'inin Rusçaya çevrilmesidir.

 

16. Vladimir Odoevsky. 'Rus Geceleri' (1844)

Bu derin felsefi roman, Rus edebiyatında türünün ilk örneğidir. Okullarda okutulmaz, ancak 19. yüzyıl edebiyatında önemli bir olay haline geldi ve eleştirmenlerden övgü dolu eleştiriler aldı. 'Rus Geceleri' türünü net bir şekilde sınıflandırmak imkansızdır: entelektüeller arasındaki konuşmaların bir tür kaydıdır, her gece farklı konular üzerine düşünürler. 

 

17. Antony Pogorelsky. 'Kara Tavuk veya Yeraltı Sakinleri' (1825-1826)

Kont Aleksey Razumovski'nin gayri meşru oğlu Aleksey Perovski, 'Antony Pogorelsky' takma adı altında saklandı. Askerdi ama edebiyata düşkündü ve Alman romantik hikaye anlatıcısı Ernst Theodor Amadeus Hoffmann'ın büyük bir hayranıydı. Perovski'nin ünlü hikayesini yeğeni ve öğrencisi, geleceğin yazarı ve 'Prens Serebrenni'nin yazarı AK Tolstoy için yazdığına inanılıyor. 

Hikayeye göre Alyosha adında bir çocuk tatillerinde bir pansiyonda kalmaktadır. Tavukları besler ve siyah bir kızla arkadaş olur, siyah olanın ise yeraltı krallığının gizli bakanı olduğu ortaya çıkar... Bu arada AK Tolstoy'un kuzeni Leo Tolstoy da hikayeyi beğenmiştir.

 

18. Yevgeny Baratynsky. 'Top' (1828)

Baratynsky, torunları için parlak arkadaşı Alexander Pushkin'in gölgesinde kaldı. Ancak çağdaşları şiirlerini ve dizelerini çok takdir ettiler ve kafiyelerin kolaylığı ve zarafeti için övgüde bulundular. 'Ball' şiirinde, ilk elden bildiği Moskova sosyal hayatını anlattı.

 

19. Sergei Aksakov. 'Aile Tarihi' (1840-1856)

Aksakov önemli bir halkla ilişkiler uzmanı, tiyatro eleştirmeni, sansürcü ve balıkçılık ve avcılık üzerine ilk yüksek sanatsal "notların" yazarıydı (İvan Turgenyev ünlü "Bir Sporcunun Eskizleri" adlı eseriyle ondan esinlenmişti). 

Ayrıca önemli anıların yazarıydı. 'Aile Günlüğü' üçlemesi sadece bir otobiyografi değil, aynı zamanda toplumsal sistemin ve 19. yüzyıl Sibirya toprak sahibi yaşamının geniş çaplı bir tasviridir.

 

20. Alexei Tolstoy. 'Prens Serebrenni' (1859-1861)

En ünlü tarihi romanlardan biri, Korkunç İvan'ın (1530-1584) saltanatı sırasında 16. yüzyılda yaşanan olayları anlatır. Merkezde, dönemin gerçek karakterleriyle çevrili kurgusal bir Rus prensi olan Gümüş Nikita'nın (Serebrenni) maceraları ve maceraları yer alır. Bunlara çar ve 'oprichniki' maiyeti de dahildir. Kitap gerçek tarihi belgelere dayanmaktadır, bu nedenle hem tarihçiler hem de edebiyat eleştirmenleri tarafından övülmüştür.

 

21. Lev Tolstoy. 'Anna Karenina' (1873-1877)

Bu, Tolstoy'un bir başka görkemli romanıdır. Ancak, 'Savaş ve Barış'tan farklı olarak, yazarın burada odak noktası, dönemi tanımlayan tarihi olaylar değil, aile hayatındaki mutluluk ve mutsuzluğun doğasıdır. Bu tema, yazarın kendi kalbine çok yakındı. Dahası, Tolstoy'un kendisi romanda "yıldız"dır: Tolstoy gibi, köylüleriyle tarlaları sürmek için yüksek sosyeteden çekilen Konstantin Levin'in (Lev, Rusça'da Leo anlamına gelir) kişiliğinde.

 

22. Leo Tolstoy. 'Savaş ve Barış' (1863-1869)

Tolstoy'un opus magnum'u, tüm dünyada bilinen ve sevilen dört ciltlik epik romanı. Birkaç Rus ailesinin hikayesini, en önemlisi İmparatorluk Rusya'sının Napolyon Fransa'sıyla savaşı olmak üzere, önemli tarihi olayların arka planında anlatıyor. Anlatı, hem politik hem de duygusal olarak aşk ve ihaneti, savaşı ve zor kazanılmış barışı kapsıyor. Tolstoy, her biri derinlik ve renkle dolu, kendine özgü sese sahip yüzlerce karakterden (Napolyon'un kendisi de dahil) oluşan bir kadro adına konuşuyor. Fransızların Rus kışından korktuğu kadar romandan da korkanlar için, merhum, büyük Sergey Bondarchuk'un yönettiği Oscar ödüllü Sovyet film uyarlamasını öneriyoruz.

 

23. Leo Tolstoy. 'Sivastopol Taslakları' (1855-1856)

Tolstoy gençliğinde Kafkasya'da birkaç yıl görev yaptı ve 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında yaklaşık bir yılını Sivastopol'da geçirdi. 

Bu onun için zor bir dönemdi ve savaşın tüm dehşetini, Rusça'daki ilk savaş yazışmalarından biri olarak kabul edilen 'Sivastopol Taslakları' adlı eserinde anlattı.

 

24. Leo Tolstoy. Romanlar ve hikayeler ("Kazaklar", "Hacı Murat", "İvan İlyiç'in Ölümü" vb.).

Tolstoy, 'Kazaklar' (1862) ve 'Hacı Murat' (1896-1904) adlı kısa romanları da dahil olmak üzere birçok kez Kafkas temasına yöneldi. Konular, yazarın aşk, onur ve ihanet hakkındaki kurgularıyla harmanlanmış gerçek hikayelere dayanmaktadır. Tolstoy, küçük eserlerinde de ölüm hakkında çokça düşünmüştür: 'İvan İlyiç'in Ölümü'nde (1882-1886), ölümle yüzleşmeye çalışmıştır.

 

25. Ivan Goncharov. 'Oblomov' (1847-1859)

Tuhaf Rus tembelliği hakkındaki bu roman, 'Oblomovshchina' kavramını günlük Rus konuşma diline soktu. Goncharov'un anti-kahramanı Ilya Oblomov, aylaklık etmekten başka bir şey yapmaz. Toprak sahibi bir soyludur, bu da çalışmasına gerek olmadığı anlamına gelir... Çocukluk arkadaşı ve tam zıttı olan girişimci Andrey Stolz, onun için her şeyi yapar. Oblomov'un hayatında uykusundan kısa bir süreliğine uyandığı tek an, aşık olduğu zamandır. Ancak, böyle bir adam gerçekten evliliğe karar verebilir mi? İlginçtir ki, yazar tarafsız kalır, ne tembel Oblomov'un ne de akılcı Stolz'un tarafını tutar.

 

26. Fyodor Dostoyevski. 'Karamazov Kardeşler' (1878-1880)

Dostoyevski'nin son ve tartışmasız en büyük romanı ve inanç, ahlak, görev ve aşk üzerine derin düşüncelerinin özü. Bu anıtsal eser, kısmen teolojik düşünce, kısmen de dedektif hikayesidir: olay örgüsü, ahlaksız Fyodor Karamazov'un oğullarından biri tarafından öldürülmesi etrafında döner. Para ve Freud'u önceden haber veren bir baba-oğul aşk rekabeti temaları anlatıya iç içe geçmiştir. Finalde, tanık ifadesinin okuyucuyu sonuna kadar gerilimde tuttuğu dramatik bir mahkeme sahnesi yer alır.

 

27. Fyodor Dostoyevski. 'Yeraltından Notlar' (1863) 

'Notlar' tür, biçim ve içerik açısından yenilikçi bir eserdi. 20. yüzyılın distopik hikayelerini büyük ölçüde etkileyen varoluşçu bir romandır. Aynı zamanda felsefi bir hikaye ve bir roman-itiraf ve arzularımızın doğası hakkında trajik bir hikayedir. 

 

28. Fyodor Dostoyevski. 'Aptal' (1868)

Dostoyevski, insan ruhunun içinde gizlenen kötülüğü araştırmasıyla bilinir, ancak bu romanda yalnızca olumlu bir karakteri değil, aynı zamanda Mesih benzeri özelliklere sahip neredeyse ideal bir kişiyi tasvir eder. Saf, güvenen, yapmacıksız Prens Mışkin, kendini bir tutku girdabının merkezinde bulur, ancak onu çevreleyen yalancı ve ayyaş kalabalığının üstünden yükselir. Toplum tarafından "düşmüş" bir kadın olarak görülen Nastasya Filippovna'da bile, kahraman yalnızca güzelliği ve iyiliği görür ve ona karşı muazzam bir sevgiyle dolar.

 

29. Fyodor Dostoyevski. 'Suç ve Ceza' (1865-1866)

Yoksul öğrenci Rodion Raskolnikov, geçinmek için zar zor para kazanırken yaşlı bir tefeciden borç para almak zorunda kalır. Dilenci yaşamından bıkmış bir halde kendine felsefi bir soru sorar: Ben titreyen bir yaratık mıyım yoksa buna hakkım var mı? Kendi kaderinin efendisi olduğunu kanıtlamak için bir suç işlemeye karar verir, üstelik sıradan bir suç değil: Yaşlı tefeciyi öldürmek.

Dostoyevski, şiddetin doğasını ve bir insanı aşırı önlemler almaya zorlayabilecek koşulları düşünür: cinayet veya fahişelik, kahramanın sevgilisi Sonya Marmeladova'nın yapmak zorunda olduğu gibi. Roman aynı zamanda hayatın anlamını arama üzerine derin bir ifadedir.

 

30. Ivan Turgenev. 'Bir Sporcunun Eskizleri' (1847-1851)

Turgenev'in bu hikayeleri, aile arazisinde gerçekleşen gerçek olaylara dayanıyordu. Yazar, Rus kırsalından bir dizi karakter ve kişiliği günlük sıkıntılarıyla tanıtıyor. Hikayeler ilk olarak edebiyat dergisi 'Sovremennik'te sırayla yayınlandı, ardından ayrı bir kitap olarak yayınlandı. Eser, kendi döneminde çığır açıcı olarak kabul edildi: Turgenev, Rus halkına bu kadar geniş bir bakış açısı getiren ilk kişiydi.

 

31. Ivan Turgenev. 'Baharın Selleri' (1872)

Sanin adında genç bir adam Avrupa'da seyahat ederken genç bir İtalyan kadınla tanışır ve ona giderek aşık olur. Evlenmeyi düşünerek memleketine iş için gider ve orada asil bir kadın tarafından baştan çıkarılır... 

Turgenev, kadınları zihinsel güç ve ahlaki nitelikler açısından erkeklerden bir kat daha üstün tutan ilk yazarlardan biri oldu. Sözde "Turgenev'in kızı" imgesi, birçok romanında iradesiz, yoksul erkeklerin yanında belirir. 

 

32. Ivan Turgenev. 'Soyluların Yurdu' (1856-1858)

Turgenev, asalet meselelerini, Rusya ile Batı arasındaki çatışmayı ve ahlaki ilkeler sorusunu gündeme getiriyor.  Avrupa'daki hayattan hayal kırıklığına uğrayan Lavretsky, "toprağı sürmek" için Rusya'daki malikanesine geri döner ve burada kısa süre sonra komşusunun kızı Liza'ya aşık olur. Aşkları karşılıklıdır ve Avrupa'da kalan karısının ölümünü öğrendikten sonra ona evlenme teklif eder. Ancak aniden karısının hala hayatta olduğu ortaya çıkar. Kalbi kırık olan Liza, bir manastırda yaşamaya gider...

 

33. İvan Turgenev. ' Babalar ve Oğullar ' (1860-1861)

Arkady Kirsanov adında genç bir adam, arkadaşı Yevgeny Bazarov, nihilist bir öğrenci eşliğinde babasının çiftliğine gider. Bazarov doktor olmak için eğitim görmektedir ve köylülere yardım etmeyi amaçlamaktadır. Tüm otoriteyi reddeder ve her ikisi de liberal görüşlere sahip toprak sahibi babası ve Arkady'nin aristokrat amcasıyla tartışır. Ancak, bir nihilist bile aşka karşı bağışık değildir...

Rus yazarlar daha önce kuşak çatışması konusuna değinmişti (yukarıda bahsi geçen Griboyedov 'Woe from Wit'te), ancak konuyu gerçekten körükleyen Turgenev'in romanıydı. Ayrıca aşırı rafine soylularla alay ederek yeni bir ilerici kahraman tanıttı ve gerçek hayatın tembellikte değil, emekte yattığını belirtti.

 

34. Nikolay Nekrasov. Şiir koleksiyonu (' Rusya'da Kim Mutlu ve Özgür Olabilir? ' ve diğerleri)

Bu bir bakıma Homerosvari bir şiirdir, ancak Rus folkloruna dayanmaktadır. Yedi köylü Rusya'da kimin mutlu ve özgür olduğunu tartışır: bir rahip, bir tüccar, zengin bir toprak sahibi veya çar? Ve mutlu insanları aramak için bir yolculuğa çıkarlar... Ama herhangi birini bulabilecekler mi? Çünkü eser köylülerin korkunç durumunu ortaya koyuyor ve serfliği eleştiriyor (ve ayrıca 1861'de onu kaldıran ve hem toprak sahipleri hem de köylüler için hayatı daha da kötüleştiren reformları). Nekrasov, onu değişiklikler yapmaya zorlayan sansürcülerle sorun yaşıyordu. Nekrasov, dokunaklı bir şekilde anlattığı, kıskanılmayacak durumlarını dile getirdiği Rus kadınlarının kaderiyle de ilgileniyordu.

 

35. Fyodor Tyutchev. Şiir koleksiyonu

Tyutchev ilk şiirlerini Alman Romantizmi etkisi altında yazdı, ancak daha sonra özgün bir şair oldu ve yaratıcılığın doğası üzerine düşündü. Puşkin ile bir polemiğe öncülük etti ve 'Puşkin'in Özgürlük Üzerine Övgüsü' (1820) şiirinde bir şairin insanların kalplerini yumuşatması ve rahatsız etmemesi gerektiğini ilan etti. 

Tyutchev için önemli bir tema da yalnızlık ve insanın evrenle diyaloğuydu. 1866'da en ünlü eserini yazdı: 'Rusya'yı zihninizle anlayamazsınız'.

 

36. Afanasy Fet. Şiir koleksiyonu

 

Bu Romantik şairin ana temaları doğa, aşk, güzellik ve sanattır. Şiirleri ve ağıtları o kadar melodiktir ki birçoğu müziğe uyarlanmıştır. Örneğin, Çaykovski'nin en sevdiği şiir 'Güney Gecesinde Bir Samanlıkta...' (1857) idi. 

Fet, çağdaşları tarafından Goethe'nin Faust'unu, Ovidius'un Dönüşümler'ini, Catullus'un şiirlerini ve daha birçok antik eseri çevirmeni olarak da anılır. 

 

37. Dmitri Grigorovich. 'Gutta-percha Çocuğu' (1882)

 

Çarlık Rusyası'ndaki dilencilerin ve yoksulların acınası varoluşları hakkında yürek parçalayıcı bir hikaye. Kahraman yetim bir çocuktur. Sirkte akrobat olarak çalışır ve esnekliğiyle izleyicileri büyüler. Kaderinin hikayesi, zengin bir aileden gelen ve sirkte bir gösteriyi izlemeye gelen ve kahramanın ölümüne tanık olan Vera adlı bir kızın izlenimleri arka planında geçmektedir. 

 

38. Vladimir Korolenko. 'Kör Müzisyen' (1886) 

Gerçekçi bir yazar ve kısa öykünün ustası olan Korolenko, 'Çağdaşımın Tarihi' adlı çok ciltli anılarıyla, Rusya'daki yaşamı ve 19. yüzyılın sonu - 20. yüzyılın başındaki entelektüel ortamı canlı ve hacimli bir şekilde yansıtmıştır. 'Kör Müzisyen', dünyayı müzik aracılığıyla tanıyan kör bir adamın yaşamı ve duygularının psikolojik analizini içeren en ünlü romanlarından biridir.

 

39. Vsevolod Garshin. 'Kırmızı Bir Çiçek' (1883)

Garshin, 19. yüzyılın ikinci yarısındaki yazarların üzerinde çalıştığı, insan ruhunun ve duygularının derinliklerine nüfuz etme gibi yöntemler geliştirdi. Çağdaşları, Garshin'i bir yazar ve küçük nesir ustası olarak çok takdir ettiler. Eserlerindeki en önemli öykülerden biri, akıl hastalığı olan bir kişinin iç dünyasına inanılmaz bir dalış olan otobiyografik 'Kırmızı Çiçek'tir. 

 

40. Nikolai Leskov. Novellalar ve kısa öyküler ('Mtsensk Bölgesi'nin Leydi Macbeth'i', 'Büyülü Gezgin', 'Peruk Sanatçısı') 

Leskov, Rusya dışında pek bilinmez ve yine de Batı'da, Shakespeare'in katil kahramanına dayanan bu eser bir filme dönüştürülmüştür. Oryol Bölgesi'ndeki Mtsensk bölgesinde yaşayan Katerina Izmailova adlı genç bir tüccarın karısının hikayesidir. Kocası sürekli iş seyahatindedir ve kendini devasa evde yalnız ve sıkılmış halde bulur. Katerina, yakışıklı malikane yöneticisi Sergey'e aşık olur ve kayınpederinin kazara keşfettiği fırtınalı bir aşk ilişkisi yaşarlar... Katerina, sevgilisini kurtarmak için sadece bir cinayet değil, bir cinayet işlemeye karar verir.

Çağdaş eleştirmenler, Leskov'un tüccar hayatının para ve tutkuyla bağlanmış "karanlığını" nasıl Shakespeare boyutlarında bir trajediye dönüştürdüğüne hayran kaldılar.

 

41. Aleksey Pisemski. 'Bin Ruh' (1853-1858)

Vladimir Nabokov bu toplumsal romanı Stendhal'in 'Kırmızı ve Siyah'ına benzetmiştir. Bu, ahlaki bağlamdan ziyade "iş"in hakim olduğu Rus edebiyatındaki erken natüralizmin bir örneğidir. 

Zavallı bir yazar, küçük bir kasabadaki bir okulda çalışmaya gönderilir. Kendisine aşık olan basit bir taşralı kızı reddeden alaycı bir kariyeristtir. Aynı zamanda, genç ve zengin bir toprak sahibiyle karlı bir şekilde evlenir. Toplumdaki konumu ve serveti hızla artar, ancak aniden şüpheler tarafından ele geçirilmeye başlar. Hayatını yeniden düşünür ve adalet için bir savaşçı olur. 

 

42. Nikolai Pomyalovsky. 'Rahip Okulu Eskizleri' (1863)

Pomyalovsky, 19. yüzyılın en önemli Rus realistlerinden biridir, kendi ülkesinde bile küçümsenmiştir. Halktan kahramanların hayatlarını yazmış ve soyluların ve burjuvazinin hayatını olumsuz bir şekilde betimlemiştir. Yazar, genç erkeklerin yurdunda hüküm süren bedensel cezaları, zulümleri ve sert yasaları tasvir etmiştir.

 

43. Mikhail Saltykov-Shchedrin. 'Golovlev Ailesi' (1880)

Karakterlerine karşı hiç merhamet göstermeyen Saltykov-Shchedrin, malikane hayatının kasvetli bir resmini çiziyor. Bu, bir asil ailenin ve hatta tüm Rus soylularının yoksullaşması ve çöküşü hakkında bir roman. Yazar, çok farklı bir "soylular yuvası" sunuyor - aile değerlerinin pastoral bir kalesi değil, toprak sahibi hayatının çöküşü ve ıssızlığı (ilgisizlik ve ikiyüzlülükten bahsetmiyorum bile). Belki de edebiyatta "zehirli" (şimdi söyleyeceğimiz gibi) aile ilişkilerinin ilk örneği. Baskıcı, çabuk sinirlenen bir anne, ailenin parasını israf eden aylak bir oğul, bir süvariyle kaçan bir kız... Roman, çağdaşları arasında büyük ilgi gördü.

 

44. Mihail Saltykov-Şçedrin. 'Bir Kasabanın Tarihi' (1870)

Saltykov-Shchedrin, Rus edebiyatının en büyük hiciv yazarlarından biridir ve sıklıkla Gogol ile karşılaştırılır. Yazar, kurgusal Glupov şehrinin ('Aptalköy') bu kroniğinde, Rusya'nın tamamı ve tarihi hakkında bir hiciv kaleme alır. Roman, birkaç şehir valisinin yönetimini anlatır: hepsi rüşvet alanlar, cahil ve günahkarlar. Okuyucuda maksimum iğrenme uyandırmak için yazar, tüm karakterlere grotesk özellikler verir ve alegoriler ve hayaletler kullanır.

 

45. Anton Çehov. Kısa öyküler

Çehov kısa türünün bir ustası olarak kabul edilir. 'Kısalık yeteneğin kız kardeşidir' aforizmasının yazarı, herhangi bir büyük romanla sanatsal olarak aynı kefeye konulabilecek 500'den fazla öykü yazmıştır. Bir yazar ve oyun yazarı olarak başarısına rağmen Çehov, hayatı boyunca tıp pratiği yapmaya devam etmiş ve karakterlerinin çoğunu geniş hasta yelpazesinden seçmiştir. Çehov, sayılamayacak kadar çok sayıda güzel kısa öykü yazmıştır, ancak 'Koğuş No. 6' (bireysel ve daha tehlikelisi kolektif delilik hakkında), 'Sevgilim' (kocasının çıkarları tarafından alt edilen bir kadın hakkında) ve 'Bir Davadaki Adam' (kendini dış dünyadan soyutlamak hakkında) özellikle kaçırılmaması gereken öykülerdir.

 

46. ​​Anton Çehov. Oyun koleksiyonu ('Üç Kız Kardeş', 'Kiraz Bahçesi', 'Martı')

Çehov, Moskova Sanat Tiyatrosu'nun emriyle birçok oyun yazdı ve prömiyerleri sahnesinde başarıyla gerçekleştirildi. Ve bu oyunlar bugün bile birçok Rus ve yabancı tiyatronun repertuarında yer almaktadır. 'Üç Kız Kardeş' genç hanımlar ve onların ilerici görüşleri hakkındadır. Taşra kasabalarını terk edip Moskova'nın parlak ışıklarına taşınmayı planlarlar, orada çalışacaklar ve değerli işler yapacaklardır. Ancak, yüce hayalleri sadece bu kadardır... 'Kiraz Bahçesi'nde, yoksul bir toprak sahibi borçlarını ödemek için harika bir kiraz bahçesi olan evini satmak zorunda kalır. 'Martı', Rus soylularının çöküşü ve çalışamayan, sadece kendi hayallerinde yaşayan ve genellikle paraları olmayan insanlar hakkında bir başka oyundur.

 

47. Maksim Gorki. 'Aşağıdaki Derinlikler' (1902)

Bu, proleter yazar Gorky'nin en ünlü oyunu ve toplumun alt tabakalarına bir ilahi olarak kabul edilir. Tolstoy, dramayı okuduktan sonra Gorky'ye şaşkınlıkla haykırdı: "Bunu neden yazıyorsun?" Tiyatroya giden halkın, fahişeleri ve alkolikleri, kelimenin tam anlamıyla siğilleriyle birlikte tasvir eden bir evsizler barınağı hakkındaki bir oyunla ilgileneceğini hayal edemezdi. Ancak Tolstoy'un yanıldığı kanıtlandı ve bu sert gerçek yaşam draması, Moskova Sanat Tiyatrosu sahnesinde ve Almanya'da büyük bir başarı elde etti.

 

48. Maksim Gorki. Novella ve kısa öyküler ('Yaşlı Izergil', 'Çocukluk' vb.).

Gorky'nin nesri ve dramaturjisi, içeriğin "alçakgönüllülüğünü", gerçek hayatın kınanmasını vurur. Ancak, 'Yaşlı Izergil' gibi gerçekten büyülü hikayeler de vardır. Tolstoy gibi Gorky'nin de kendi otobiyografik üçlemesi vardır. İlk bölümü olan 'Çocukluk', Nizhny Novgorod'da büyüyen bir çocuğun hayatının inanılmaz derecede canlı ve renkli bir hikayesidir. Anne sevgisi, büyükbaba dayakları, sert darbeler okulu - Gorky bunların hepsini deneyimledi ve Rus taşra hayatını inanılmaz derecede atmosferik bir şekilde anlatıyor.

 

49. Ivan Bunin. Novella ve kısa öyküler ('Hafif Nefes', 'Köy', 'Hayat Kupası', ' San Francisco'lu Beyefendi' , 'Karanlık Caddeler' vb.)  

Edebiyatta Nobel ödüllü Ivan Bunin, kısa, esnek nesrin usta bir ustasıydı. "Her birimizin muhtemelen özellikle değerli bir aşk anısı veya özellikle acı bir aşk günahı vardır," diye yazmıştı. Bunin, ünlü 'Dark Avenues' adlı eserinde tutkuyu, şehveti ve aşkı bambaşka bir seviyeye taşıdı. Bu eser, aşkın perde arkası işleyişine, duyguların geliştirilmesine ve karşıt görüşlerin çatışmasına adanmış kısa öykülerden oluşuyordu.

 

50. Ivan Bunin. 'Arsenyev'in Hayatı' (1929)

 

Bunin'e göre, "klasik Rus düzyazı geleneklerini sürdürdüğü katı sanatsallık" nedeniyle kendisine Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandıran bu romandı. Yazar Konstantin Paustovsky, 'Arsenyev'in Hayatı'nı dünya edebiyatının en dikkat çekici fenomenlerinden biri olarak adlandırdı.

Başkarakter Aleksey Arsenyev, çalkantılarla dolu çocukluğunu ve gençliğini, ayrıca trajik bir şekilde sonlanan ilk büyük aşkını anımsıyor.

 

51. Leonid Andreyev. Novella ve kısa öyküler ('Vasily Feveyiski'nin Hayatı', 'Yahuda İskariyot', 'Kızıl Gülüş' vb.)

Andreyev'in tarzı bir parmak izi gibidir: benzersiz. Nevrotik edebi dünyası düşünceler, kelimeler ve metaforlarla aşırı kalabalıktır. Rus-Japon Savaşı'nın zirvesinde yazılan 'Kızıl Kahkaha'da, 'Gümüş Çağ'ın en yetenekli Rus yazarlarından biri olan Andreyev, savaşın dehşetini ele alır. Bir topçu subayı olan anlatıcı, kendini düşmanlıkların ortasında bulur. Savaşın anlamsızlığı için bir tür kanla ilişkili metafor olan ürkütücü bir "kırmızı kahkaha" tarafından takip edilir. Savaş aynı anda "korkunç nekrotik buz", "kırmızı hava", "dirilen ölüler", "kırmızı kahkaha" ve son olarak gerçek, katil deliliktir. Savaş için derin bir fiziksel tiksinti uyandırabilecek tek bir antimilitarist hikaye varsa, şüphesiz o da 'Kızıl Kahkaha'dır.

 

52. Leonid Andreev. 'İnsanın Hayatı' (1906)

Sembolist yazar yeni bir drama biçimi bulmaya çalıştı. Oyun, herhangi bir kanon olmadan, serbest bir üslupla yazılmıştır. İnsan yaşamını doğumdan ölüme kadar şematik olarak tasvir eden birkaç sahne içerir.

 

53. Dmitri Merezhkovsky. 'Leonardo da Vinci' (1901)

Merezhkovsky, Rus 'Gümüş Çağı' edebiyatının önemli bir figürüydü ve ilk Sembolist yazarlardan biriydi. 'Leonardo da Vinci' romanı 'Mesih ve Deccal' üçlemesinin bir parçasıdır. Sadece büyük ustanın hayatını değil, aynı zamanda tüm Rönesans'ı da anlatır. Yazar, sanatın, dinin ve Orta Çağ'ın yerini alan yeni hümanist değerlerin gücünden bahseder. 

 

54. Fyodor Sologub. 'Küçük Şeytan' (1892-1902)

Sembolist Sologub, baş kahramanı "küçük, gri, etekli Nedotykomka" imgesinde tasvir etti. Hayatı zehirler ve kahramanı delirtir, Peredonov adında kötü ve kıskanç bir taşra öğretmenidir. Terfi almayı hayal eder, ancak gerçeklikle bağını kaybeder. Kitap büyük bir başarı elde etti, Sovyet döneminde bile yeniden basıldı ve birkaç sinema uyarlamasının kaynağı olarak hizmet etti.

 

55. Alexander Blok. Sözler ve şiirler ('İntikam', ' On İki' )

Blok, 'Gümüş Çağ'ın en ünlü ve önemli şairlerinden biridir. İnce bir söz yazarı ve sembolist olan Blok, birçok parlak şiirin yanı sıra, başlangıçta coşkuyla kabul ettiği 1917 Bolşevik Devrimi'ne kasvetli bir yanıt bıraktı. Şair, 'Oniki' (1918) şiirinde devrimi bir kıyamet olarak tasvir eder ve onun yerine yeni bir dünya ortaya çıkar. Başlığın on ikisi, yeni inancın 12 havarisi olarak tasvir edilen 12 Kızıl Muhafız'dır ve yeni çağa insan hayatlarını kolayca feda ederler. Kızıl Muhafızların önünde, "beyaz güllerden bir çelenk içinde" yürüyen İsa Mesih'tir. Şiirdeki Mesih imgesinin farklı yorumları vardır. Bazıları Mesih'i devrimi kutsayan ve ona liderlik eden biri olarak görürken, diğerleri Kızıl Muhafızların onu sürgün ettiğini ve inancını yok ettiğini düşünür.

 

56. Andrey Bely. ' Petersburg ' (1913)

Filozof Nikolay Berdyaev, Andrey Bely hakkında "O, varlığının özüne kadar Rus'tur; içinde Rus kaosu kıpırdanır," demiş ve sembolist yazarı Gogol ve Dostoyevski geleneklerinin varisi olarak adlandırmıştır. Boris Pasternak, Bely'yi Marcel Proust'a benzetmiş ve James Joyce'u "Andrey Bely'nin bir müridi" olarak adlandırmıştır. Ulysses gibi, modernist 'Petersburg' da bilinç akışı tekniklerini kullanır ve şehrin 1703'te I. Petro (Büyük) tarafından kurulmasına gönderme yapar; St. Petersburg, 1905 Rus Devrimi'nin arka planında kendi başına sanatsal bir birim haline gelir.

 

57. Vladimir Mayakovski. Şarkı sözleri ve şiirler ('Pantolonlu Bir Bulut', 'Tamam!', vb.)

"Sesimle dünyayı sarsarak ve sırıtarak, Yanından geçiyorum, — yakışıklı, Yirmi iki yaşında."

Mayakovski 1914 tarihli 'Pantolonlu Bir Bulut' şiirinde kendini böyle tasvir eder. O, başlıca proleter şair ve en sıra dışı ve orijinal Rus yazarlarından biriydi. Şiirde kelimenin tam anlamıyla devrim yaratmış, geçmişin eski dili ve cilalı salon şiirinin aksine tamamen yeni biçimler, kafiyeler ve anlamlar yaratmıştır.

 

58. Osip Mandelstam. Şiir koleksiyonu

Mandelstam 20. yüzyılın en önemli şairlerinden biridir ve en karmaşık olanı da değildir: şiirleri alt metinlerle ve antik çağa atıflarla doludur. Ancak yaşamı boyunca, her şeyden önce diğer meslektaşları Alexander Blok'un gölgesinde kalmıştır. Sovyet döneminde şiirleri uzun yıllar yasaklandı ve çalışmalarına olan ilginin yeniden canlanması, anti-Stalinist 'Yaşıyoruz ama kaldığımız toprağı hissedemiyoruz...' adlı şiirinin yayınlanmasıyla oldu. Efsanevi şair arkadaşı Anna Akhmatova, onun eserini "suçlu bakışların usta bir metresi" ve 20. yüzyılın en iyi aşk şiiri olarak adlandırdı.

 

59. Aleksey Remizov. 'Gölet' (1905)

Remizov, Rus kültürünün 'Gümüş Çağı'nın en parlak modernistlerinden biriydi, ancak ana eserleri şiirle değil düzyazıyla yazılmıştı. Eserleri klasik türlerin hiçbir çerçevesine uymuyordu, ancak akademisyen Dmitry Likhachev'in dediği gibi, özel bir türler topluluğuna aitti. 

'Gölet', ana odak noktasının olay örgüsü değil, kahramanın zihninin değişme süreci ve dünya görüşü olduğu ilk Rus varoluşçu romanı olarak adlandırılır. Remizov, bu başkalaşımı gerçeklik ve sembolizm arasında denge kurarak aktarır.

 

60. Alexei Remizov. 'Stella Maria Maris' (1928)

Bu koleksiyondaki hikayeler Rus folkloru olarak stilize edilmiş ve neredeyse şarkı gibi okunuyor. Yazar, bunlarda iyi bilinen İncil hikayelerini yeniden işliyor: dünyanın yaratılışı, Mesih, Yahuda'nın ihaneti ve Petrus'un inkarı, Calvary'ye Giden Yoldaki Bakire hakkında. Ve yazar bunları halkın dilinde anlatıyor.

 

61. Marina Tsvetaeva. Şiir koleksiyonu

Yaratıcılık Tsvetaeva'yı çocukluğundan beri çevreliyordu: babası bir sanat tarihçisiydi, Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi'nin kurucusuydu, annesi ise bir piyanistti. Bu, şiirlerinin imgelerini ve müzikalitesini, gerçek trajedilerle dolu zor bir biyografiyle birlikte etkiledi. 'Çok erken yazılmış şiirlerim...', 'Ellerimden - elle yaratılmış bir şehir değil', 'Hastalığınızın benden kaynaklanmadığına sevindim', okunması gereken tanınmış şaheserlerinden sadece birkaçıdır.

 

62. Vladimir Nabokov. 'Hediye' (1938)

Nabokov'un Rusça'daki son romanı, birçok kişi tarafından sanatının zirvesi olarak kabul edilen bir tur de force'tur. Felsefi bir bakış açısından, her katmanı derin bir varoluşsal anlamla doyurulmuş bir tür edebi düğün pastası olan bir meta-romandır. Nabokov, 'Hediye'nin epigrafı olarak, bir Rus dilbilgisi ders kitabından görünüşte basit bir alıştırma ödünç aldı: "Meşe bir ağaçtır. Gül bir çiçektir. Geyik bir hayvandır. Serçe bir kuştur. Rusya bizim anavatanımızdır. Ölüm kaçınılmazdır." Nabokov'un zamansız romanında bize söylenen, hayatın doğum ve ölüm arasında kısa bir ara oyun olduğu ve 1.000 çelişkili önemsiz şeyden oluştuğudur.

 

63. Vladimir Nabokov. 'Savunma' (1930)

Bu, satrançla o kadar meşgul olan ve giderek gerçeklikle tüm bağını kaybeden bir Rus satranç oyuncusu hakkında ustaca yazılmış bir roman. Ve sonunda, tüm romanın bir şekilde bir satranç partisi olduğu ortaya çıkıyor... Nabokov'un kendisi büyük bir satranç tutkunuydu ve satranç problemleri yazmıştı.

 

64. Boris Zaitsev. 'Passy'deki Ev' (1933)

Zaitsev, devrimden sonra göç eden ve aslında anavatanında unutulmaya terk edilen 'Gümüş Çağ'ın en parlak yazarlarından biridir. 'Passy Evi' adlı romanında, Paris'teki Rus göçmenlerinin hayatını ayrıntılı olarak anlatır ve bir Rus erkeğinin yabancı bir ülkedeki yerini yansıtır.

 

65. Ivan Shmelev. 'Rabbin Yazı' (1927-1948)

Yazar bu otobiyografik romanı yirmi yıldan fazla bir süre göç ederken yazmıştır. Rusya'daki yaşamı, tüccar bir ailede geçirdiği çocukluğu hatırlar ve devrimin arifesinde Çarlık Rusyası'ndaki yaşamın ve zamanla çözülen gerçekliklerin ayrıntılı bir tasvirini yaratır. Romanın başlığı Eski Ahit'ten bir cümleye göndermedir. Ve Shmelev tüm anlatıyı kilise yılı takvimi içinde çerçeveler ve Ortodoks bayramları ve gelenekleri üzerinde ayrıntılı olarak durur.

 

66. Mikhail Osorgin. 'Moskova'nın Parçalanmış Kalbi: Sivtsev Vrazhek' (1928)

Kitabın başlığı Moskova'nın merkezini ve Arbat sokaklarını bilenlere tanıdık gelecektir. Kronik romanın olayları Sivtsev Vrazhek Caddesi'ndeki bir evin etrafında gelişir . Bir ornitolog profesör, torunuyla birlikte orada yaşamaktadır ve torunu yavaş yavaş küçük bir kızdan yetişkin bir kadına dönüşmektedir. Osorgin de romanını göç ederken yazmıştır. Kitap yayımlandıktan hemen sonra birçok dile çevrilmiş ve Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da büyük başarı elde etmiştir.

 

67. Mark Aldanov. 'İntihar' (1956)

Aldanov hayatını devrimci olayları kavramsallaştırmakla geçirdi: Fransız Devrimi ve Napolyon hakkında bir dizi kitap yazdı ve ayrıca Rusya'daki Bolşevik darbesi ve lideri Vladimir Lenin hakkında yazdı. İkincisi, tarihi roman 'The Suicide'ın merkezi figürüdür. Lenin figürüne dair oldukça sıra dışı bir bakış açısıdır ve Aldanov, onu tasvir etme konusunda genel olarak kabul görmüş Sovyet geleneğiyle açıkça polemiğe girmiştir. 

 

68. Gaito Gazdanov. 'Claire'de Bir Akşam' (1929)

O zamanlar genç bir göçmen olan yazarın ilk romanı Paris'te yayımlandı ve Rusça konuşan halk tarafından iyi karşılandı. Olayları, izlenimleri ve insanları yansıtan bir seyahat romanı ve anı romanıdır. Kahraman, kayıp çocukluğunu aramaya çıkar, kayıp arkadaşlarını ve akrabalarını, ilk aşkını hatırlar ve Rus İç Savaşı'nı düşünür. Eleştirmenler Marcel Proust'un etkisine dikkat çekse de yazar, Fransız modernistini okumadığını itiraf etti.

 

69.Boris Poplavsky. 'Apollon Bezobrazov' (1930)

Genç bir adamken, Poplavsky Rus İç Savaşı sırasında ailesiyle birlikte Fransa'ya göç etti. Kısa yaşamı boyunca (32 yaşında öldü), birkaç Sembolist şiir ve roman koleksiyonu yazdı. 'Apollon Bezobrazov' zengin imgelerle doludur ve izlenimci bir tarzda yazılmıştır. Gerçek bir olay örgüsünden daha fazla duyguya sahiptir. Yazar, en önemli temaların kahramanın Tanrı ile ilişkisi ve ölüm olduğunu düşünür.

 

70.Anna Akhmatova. Şarkı sözleri ve şiirler ('Kahramansız Şiir', 'Requiem')

Bu yazar, tüm yüzyılın şiir dilini şekillendiren figürlerden biridir. Zengin imgelerle dolu inanılmaz derecede derin şiirleri, sonraki nesillerin edebiyatçılarını etkilemiştir ve hala milyonlarca hayranı vardır. İlk şiirleri dramatik aşk deneyimlerini yansıtırken, geç dönem şiirleri halkın ve ülkenin kaderiyle ilgilidir. Akhmatova, kocasının vurulmasından ve oğlunun hapsedilmesinden, Leningrad Kuşatması'ndan ve şiirlerinin yayınlanmasının uzun yıllar yasaklanmasından sağ kurtulmuştur. 

 

71. Yevgeny Zamyatin. 'Biz' (1920)

Zamyatin, kehanet dolu distopik başyapıtında, birey üzerinde tam kontrol ilkeleri üzerine kurulu totaliter bir devleti ustalıkla tasvir eder. Roman, her şeyin Zaman Tableti tarafından yönetildiği, insanların hayatlarını ve isimlerinin, tıpkı bir toplama kampında olduğu gibi, 'D-503' veya 'O-90' gibi harfler ve sayılarla değiştirildiği uzak bir gelecekte geçer. OneState'in tüm vatandaşları gece gündüz sıkı bir programa uymak zorundadır; hatta sevişme bile sıkı bir şekilde düzenlenir.

Zamyatin'in 'Biz'i, tüm korkutucu gerçekçiliğine rağmen ironi ve alegoriye yer bulur. "Yürüyoruz - milyon başlı bir beden; ve her birimizde, büyük olasılıkla moleküllerin, atomların ve fagositlerin yaşadığı o mütevazı neşe vardır." Zamyatin'in romanı, yazarın yaşamı boyunca Rusya'da hiç yayınlanmamış olmasına rağmen, en az dört edebi dehanın (George Orwell, Kurt Vonnegut, Aldous Huxley ve Vladimir Nabokov) dünya görüşünü şekillendirmiştir. Distopya ilk olarak 1924'te İngilizce olarak tamamıyla yayınlanmıştır.

 

72. Isaac Babel. 'Kızıl Süvari' , 'Odessa Hikayeleri'

'Kızıl Süvari' Rusya'daki İç Savaş hakkında bir dizi korkutucu ve oldukça gerçekçi hikayedir. Kızıl Süvari şefi Semyon Budyonny ve diğer Bolşevikler bu çalışmadan öfkelenmişti. Ancak, yetkili Maksim Gorki, Babel'i savundu ve kısa hikaye koleksiyonunun sanatsal özelliklerini övdü. Yazarın en ünlü eseri, "yiğit" Yahudi gangsterler ve liderleri Ben Krik hakkındaki 'Odessa hikayeleri' koleksiyonudur. Odessa'da doğan Babel, zamanının çoğunu çekiç ve örs arasında geçirdi, bir tür statükoyu korurken Yahudi kökleriyle temas halinde kalmaya çalıştı. Mizah, Babel'in karakterlerinden uzaklaşmasını, onlarla kaynaşmamasını ve dostça bir zeminde kalmasını sağladı.

 

73. Boris Pilnyak. 'Sönmeyen Ay'ın Hikayesi' (1926)

Konu ilgi çekici. Parti liderliği Kızıl Ordu komutanı Gavrilov'a hiç ihtiyacı olmayan bir tıbbi operasyon dayatıyor. Doktorlar da bunun farkındalar ancak müdahale etmekten korkuyorlar. Cerrahın bıçağı altında, asker kloroform zehirlenmesinden ölüyor...

Sovyet sansürü, Joseph Stalin'in kendisi tarafından organize edildiği söylenen ünlü Bolşevik Mihail Frunze'nin ölümüne dair ipuçları gördüğü için bu noveleti yasakladı. Pilnyak, önsözde hikayesinin Frunze ile hiçbir ilgisi olmadığını ve "okuyucunun gerçekleri ve yaşayan insanları aramadığını" söylese de. Pilyak, cüretkar hikayesi yüzünden çok acı çekti: Bir zamanlar en çok yayınlanan yazar her yerden kovuldu ve ardından tutuklanıp Troçkistler ve yabancılarla ilişki kurmak suçlamasıyla kurşuna dizilerek idam edildi.

 

74. Mihail Bulgakov. 'Beyaz Muhafız' (1925)

Bulgakov, Kiev'de (o zamanlar Rus İmparatorluğu'nun bir parçasıydı) kalabalık bir ailede doğdu. Çocukluğunun sıcak manevi atmosferi, ustaca yazdığı 'Beyaz Muhafız'da yansıtılmıştır. Bu, yalnızca en iyi Tolstoy geleneklerinde yazılmış olağanüstü bir tarihi roman değil, aynı zamanda bir "Rus Forsyte Destanı"dır - kendilerini Ekim Devrimi'nin hemen ardından gelen kanlı iç savaşa yakalanmış bulan Rus entelektüellerden oluşan bir aile ve onların arkadaşları ve akrabaları hakkındadır.

 

75. Mihail Bulgakov. 'Köpek Kalbi' (1925)

1920'lerin ortalarında geçen novela, benzeri görülmemiş bir deney yapan Preobrazhensky adlı zeki bir cerrah ve profesöre odaklanıyor. Evsiz bir sokak köpeğine insan hipofiz bezi nakleder. Sonuç olarak köpek bir insana dönüşür, ancak korkunç derecede küstahça davranır: içki içer, sigara içer, küfür eder ve profesörün dairesinde kendi dairesiymiş gibi davranır. Bu hikaye, proleterlerin "yeni gücü" ile Sovyet sistemine dair harika bir hicivdir. Ancak sansürcüler bunu takdir etmedi, bu yüzden (resmi olarak) SSCB'de ancak 1987'de yayınlandı.

 

76. Mihail Bulgakov. 'Usta ve Margarita' (1940)

Bulgakov'un en büyük romanı, yazarın ölümünden 26 yıl sonra, 'Kruşçev Yumuşama'sının ardından 1966'ya kadar gün yüzüne çıkmadı. Şeytan ve şeytani maiyetinin 1930'ların Moskova'sını nasıl ziyaret ettiğini anlatan hicivli ve doğaüstü bir hikayedir. Bu metafizik eserde, Bulgakov'un Şeytanı (şeytan için kullanılan eski bir Cermen ismi olan Woland olarak adlandırılır) kararsız bir figürdür, "ebediyen kötülüğü arzulayan ve ebediyen iyilik yapan o gücün bir parçasıdır." Woland yeni kötülüğe karşı çıkar: bürokratik, kişiliksiz, Sovyet. Romandaki tek kurtuluş, hayatta olduğu gibi, aşk ve özveridir. Faust gibi, Margarita ruhunu satar ve sevdiği adam olan Üstadı kurtarmak için bir cadı olur. Kitap ayrıca şu aforizmayla da bilinir: "El yazmaları yanmaz."

 

77. Mihail Şolohov. 'Ve Don Durgun Akardı' (1928-1940)

Sovyet yazar Mihail Şolohov, 'Ve Durgun Akardı Don'u 22 yaşındayken yazdı. 1965'te, 20. yüzyıl Rus edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen bu dört ciltlik romanıyla Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü. Birinci Dünya Savaşı ve Rus İç Savaşı sırasında Don Kazaklarının hayatı hakkında kapsamlı bir tarihi destan, ter ve kan, şiddet ve zulüm, acı ve şehvetle doludur.

 

78. Ilya Ilf & Evgeny Petrov. 'On İki Sandalye' (1927), 'Küçük Altın Buzağı' (1931)

Rusya'nın en ünlü yazar ikilisi, alıntıları Rusya'da aforizma haline gelen iki fantastik roman yarattı. Ostap Bender adında çekici bir haydut ve saf yardımcısı Kisa Vorobyaninov, devrimden sonra kaybolan ailenin yemek odası setindeki 12 sandalyeden birinde saklı olan elmasları aramak için yola çıkarlar. Yol boyunca onları gerçekten muhteşem maceralar beklemektedir! Devam filminde Bender, adil veya haksız yollarla (çoğunlukla haksız yollarla) milyoner olmaya ve Rio de Janeiro'ya taşınma çocukluk hayalini gerçekleştirmeye çalışır. Yapması gereken tek şey, yakalanması zor milyoner Alexander Koreiko'yu bulup ona şantaj yapmaktır. Ne ters gidebilir ki?

 

79. Mihail Zoşçenko. Kısa öyküler koleksiyonu ('Hamam', 'Aristokrat Hanım' vb.)

Nadir bir mizah anlayışına sahip olan Zoshchenko, yazarın eserini beyaz kurşun üretimiyle eş tutmuştur: ikisi de zehirlidir. Sovyet edebiyatındaki Gogolian geleneğinin bir devamı olan Zoshchenko, Rusya'da ünlüdür, ancak yabancı okuyucular tarafından pek iyi bilinmemektedir. En iyi öykülerinin çoğunu 1920'lerde yazmış ve devrimin ideallerinin küçük burjuva değerleriyle nasıl yer değiştirdiğini göstermiştir. Zoshchenko'nun öyküleri genellikle basit bir dille yazılmış, paradoksal ve her zaman çok komik kısa anekdotlardır.

 

80. Daniil Kharms. Kısa öyküler ve kısa romanlar

Kharms, yaşamı boyunca yetişkin bir yazar olarak popüler değildi (ve özellikle Sovyet otoriteleri arasında) ve esas olarak tekerlemeler yazarı olarak biliniyordu. Sadece küçük bir edebiyat uzmanları çevresi tarafından bilinen eserlerinin büyük kısmı, SSCB'de yayınlanamadı çünkü Kharms, absürdizm ve sürrealizm Rus edebiyat geleneğinin kurucularından biriydi. 'Yaşlı Kadın' (1939) öyküsü, Rus edebiyatının en gizemli ve gizemli eserlerinden biri olan ve Camus ve Sartre'ın varoluşçuluk Avrupa geleneğini yansıtan nesir ustalığının zirvesini temsil ediyor.

 

81. Andrey Platonov. 'Çevengur' (1928)

Şair Joseph Brodsky, Platonov'u Proust, Kafka ve Beckett ile aynı kefeye koydu. Platonov, bu ve diğer eserlerinde, Sovyet ideolojisinin bürokratik saçmalıklarını açığa vurarak, sosyalist bir toplum inşa etme konusundaki ütopik Sovyet planını ustaca hicvediyor. 'Chevengur' (Platonov'un tamamlanmış tek romanı), NEP (Yeni Ekonomi Politikası) döneminde Sovyet yaşamına perde arkasından bir bakış . Chevengur, komünizmin rekor bir hızla inşa edildiği ütopik bir şehir. Sonuç, Stalinist kolektifleştirmeye tanık olan Platonov'un şeytani bir zekâ ve soğukkanlılıkla anlattığı yaklaşan bir felakettir. Roman aslında yayınlanması planlanmıştı, ancak ideolojik nedenlerle sansürcüler tarafından son dakikada yasaklandı ve Platonov'un sosyalizmi inşa etme kavramını tehlikeye atarak "tekneyi salladığını" belirtti. Roman, 1988'e kadar tam olarak yayınlanmadı.

 

82. Andrey Platonov. 'Temel Çukuru' (1930)

Bu, SSCB'de komünizmin "faydaları" hakkında konuşan, Kafkaesk boyutlarda kasvetli ve rahatsız edici bir romandır. Vahşi doğanın bir yerindeki bir grup insan, bir gün herkesin geleceğin şehrinde "mutlu sonlar" yaşaması için "ortak bir proleter evinin" temellerini kazmaktadır. Platonov, işçilerin, köylülerin ve memurların tüm iyiliğinden sıyrılıp gece gündüz bitmeyen, anlamsız bir inşaat projesine odaklandıkları açlık ve ölümü tasvir eder.

1929-30'da yazılan 'Vakıf Çukuru', insanlığa olan umudu ve inancı yok eden Stalinizm ve baskıcı bürokrasiye yönelik keskin bir hicivdir. George Orwell'in '1984'ünü önceden haber veren ve yankılayan Platonov, insan duygusundan ve hissinden yoksun kolektivizmin çarpık yüzünü gösterir.

 

83. Alexander Tvardovsky. 'Vasily Terkin' (1942-1945)

'Bir Asker Hakkında Bir Kitap' – bu, Tvardovsky'nin Büyük Vatanseverlik Savaşı (Rusya'da II. Dünya Savaşı'nın daha iyi bilindiği şekli) hakkındaki ana eserlerinden biri olan şiirine verdiği bir alt başlıktır. Her bölüm, tipik bir asker, neşeli ve aynı zamanda savaşta korkusuz imajını temsil eden kahramanın cephe hayatından bir örnektir. Şiir yaygın bir şekilde popüler oldu ve alıntılara dağıtıldı. Pasternak'tan Bunin'e kadar diğer yazarlar tarafından da sıcak karşılandı. 

 

84.Boris Pasternak. 'Doktor Zhivago' (1945-1955)

Birinci Dünya Savaşı, Bolşevik Devrimi ve ardından İç Savaş, Rusya için bir felakete dönüştü ve tüm bir neslin hayallerini gömdü. Pasternak, olağanüstü modernist romanı 'Doktor Jivago'da, yalnızca yıkıcı savaşı, devrimin yıkıcı gücünü ve umutların yıkılmasını değil, aynı zamanda insan ruhunun direncini de geniş vuruşlarla resmeder. Ölümden daha güçlü, söndürülemez bir aşkın hikayesi olan 'Doktor Jivago', belki de Batı'da 20. yüzyılın en iyi bilinen Rus romanıdır. Pasternak, 1958'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandığı (ancak reddetmek zorunda kaldığı) kitap üzerinde 10 yıl çalıştı.

 

85. Viktor Nekrasov. 'Cephe Hattı Stalingrad' (1946)

II. Dünya Savaşı'nın hemen ardından Viktor Nekrasov'un 'Front-line Stalingrad' (kelimenin tam anlamıyla 'Stalingrad Siperlerinde') adlı novelası büyük yankı uyandırdı. Bu eserden sonra insanlar, "siper gerçeğini" gösteren 'teğmen nesri' hakkında konuşmaya başladılar. Birçok yazar eseri ve özellikle gerçek olaylara yakınlığını övdü. 'Znamaya' edebiyat dergisinde yayınlanan hikaye, Joseph Stalin tarafından bizzat okundu ve ardından yazar 'Stalin Ödülü'nü aldı.

 

86. Vasily Grossman. 'Yaşam ve Kader' (1959)

"Savaşta oğlunu kaybeden bir anne karşısında herkes kendini suçlu hisseder; insanlık tarihi boyunca insanlar kendilerini haklı çıkarmaya çalışmış ama boşuna uğraşmışlardır," diye yazmıştır 'Hayat ve Kader' adlı sürükleyici romanın yazarı. Bu roman, Eylül 1942'den Şubat 1943'e kadar süren muazzam 'Stalingrad Muharebesi'nin fonunda geçiyor. 'Hayat ve Kader', tünelde ışık belirtisi göstermeyen, savaşın zorlukları hakkında amansızca kasvetli bir hikaye.

 

87.Varlam Şalamov. 'Kolyma Masalları' (1954-1973)

'Kolyma Hikâyeleri' diğer kamp düzyazılarından, özellikle Solzhenitsyn'in 'Gulag Takımadaları'ndan (iki yazar ateşli bir yazışma sürdürdü) çarpıcı biçimde farklıdır. Shalamov'un odak noktası, bireyselliği ve kişiliği ezmeyi ve sıklıkla bir kişiyi fiziksel olarak yok etmeyi amaçlayan ceza kamplarında insan bedenine ve ruhuna neler olabileceğidir. Gulag'da geçirdiği 19 yıl yüzünden kendi sağlığı mahvolmuş olmasına rağmen, yine de tarihin en acımasız baskıcı sistemlerinden birinin acımasız ve korkutucu derecede gerçekçi bir anlatımını gelecek nesillere bıraktı.

 

88. Konstantin Paustovsky. Romanlar ve kısa öyküler

Paustovsky'nin lirik nesri ona Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilmesini sağladı, ancak bu ödülü hiç almadı. En ünlü romanlarından biri olan 'Altın Gül' (1955), yaratıcılığın doğasına ve yazarın eserine adanmıştır. Ve I. Dünya Savaşı ve devrim hakkındaki otobiyografik romanı 'Bir Yaşamın Hikayesi'ni (1946-1963) okuduktan sonra, ünlü aktris Marlene Dietrich Paustovsky'nin hayranı oldu ve 1964'teki Moskova ziyareti sırasında ona alenen eğilerek tüm dünyayı şok etti.

 

89. Evgeny Schwartz. 'Sıradan Mucize' (1954)

Büyücülük bir ayıyı genç bir adama dönüştürür, sonra da prensese aşık olur. Ama prensesin öpücüğünden sonra tekrar bir canavara dönüşür... Schwartz'ın oyunlarının çoğunda metaforun ardında anti-totaliter bir mesaj okunuyordu, ama bu eser (ve sinema uyarlaması) en çok mutlu sonla biten güzel bir peri masalını andırıyor.

 

90. Arkady & Boris Strugatsky. 'Pazartesi Cumartesi Başlıyor' (1964)

Sovyetler Birliği'nin önde gelen bilimkurgu yazarları olarak kabul edilen ve birkaç nesil boyunca idol haline gelen Strugatsky kardeşler, Sovyet ütopyasının gelecekte nasıl görüneceğini düşündüler. Bu mizahi öyküde, bir Leningrad programcısı belirli bir kuzey enstitüsünün müzesine girer ve orada gerçek sihrin gerçekleştiğini görür. Sovyet araştırma enstitülerini ironik bir şekilde eleştiren Strugatsky kardeşler, bilimsel gerçekliklere Rus halk masallarından karakterler eklediler. Konstantin Bromberg'in 'The Magicians' (1982) adlı filmi bu öyküye dayanmaktadır.

 

91. Alexander Vampilov. 'Ördek Avı' (1967)

Zilov adında bir Sovyet entelektüeli hayattan bıkmıştır ve ruhsal bir kriz yaşamaktadır. Bu arada, arkadaşları onunla dalga geçmeye karar verir ve eve taşınma partisi için ona bir cenaze çelengi gönderir. Zilov, herkesi anma törenine davet ederek, hayatından anılarını anlatır... Mucizevi bir şekilde sansürü aşan drama, 1970'lerden beri Rus tiyatrolarında gösterimdedir. Eleştirmenler Zilov'u Dostoyevski'nin karakterlerine ve aynı zamanda Lermontov'un 'Zamanımızın Kahramanı'ndaki Grigori Peçorin'ine benzetmektedir.

 

92. Vasily Shukshin. Kısa öykü koleksiyonu

Sibirya doğumlu Shukshin, senaryo yazarlığı ve film yapımcılığı okumak için Moskova'ya gitti ve sonunda hem en popüler Sovyet yazarlarından biri hem de kırsal Sovyet yaşamı hakkında kısa öykü ustası oldu. Shukshin, köy yaşamını ve köylüleri inanılmaz hacimli ve büyük bir sevgiyle gösteriyor. 

93. Victor Astafiev. 'Lanetli ve Öldürülmüş' (1990-1994)

Astafiev'in birçok eserinin odak noktası II. Dünya Savaşı'dır ve bu roman da bir istisna değildir. Kitap, yazarın kişisel anılarını, savaş öncesi yaşamını, orduya hazırlığını ve askeri ortamdaki ilişkilerini yansıtır. Savaşları ayrıntılı olarak anlatır, vatanseverlik, din ve ahlak hakkında felsefe yapar.

 

94. Valentin Rasputin. 'Matera'ya Veda' (1976)

Bu, Dostoyevski ve Bunin hayranı olan özgün bir gerçekçi yazarın yazdığı Sovyet "kırsal kurgu"sunun bir başka canlı örneğidir. Sibirya'daki Matera köyü, bir hidroelektrik santrali inşa edilmeden önce sular altında kalmak üzeredir. Tüm sakinler acilen yer değiştirmelidir. Herkes, özellikle de değişimleri en çok yaşayan yaşlılar, memleketlerini terk etmeye hazır değildir. Eski yaşam biçiminin ve ilerlemenin çarpışması, yerliler tarafından dramatik bir şekilde algılanmaktadır. 

 

95. Sergei Dovlatov. Kısa öykü koleksiyonu

Dovlatov'un üslubu, özellikle öykülerinde kendini gösteren bir miktar umutsuzlukla otobiyografik bir hicivdir. 'Uzlaşma'da , Sovyet sistemini ve totaliter dönemdeki gazetecilerin çalışmalarını acımasızca alaya alır. 'Puşkin Tepeleri'nde (Dovlatov'un kızı Katherine tarafından İngilizceye çevrilmiştir), lirik kahraman, içki içerken ve kişisel hayatındaki sorunlarla boğuşurken, Puşkin'e olan hayranlığa güler. 'Bavul', kahramanın Sovyetler Birliği'nden Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etmek üzere olduğunu ve yanında sadece küçük bir bavul götürdüğünü anlatır. Yanına aldığı her şey, geçmiş yaşamından bir hatıra olur.

 

96. Aleksandr Soljenitsin. 'İvan Denisoviç'in Bir Günü' (1959)

Hikaye ilk olarak 1962'de 'Novy Mir' ('Yeni Dünya') dergisinde basıldı ve Gulag hakkında ilk Sovyet yayınıydı. Sadece Sovyet toplumunda değil, aynı zamanda tüm dünyada bir öfke yarattı. Köylü kahraman, Nazilerle savaşmaya nasıl gittiğini, yakalandığını, kaçtığını ve eve döndükten hemen sonra çalışma kamplarına gönderildiğini hatırladı. Hikaye, Solzhenitsyn'in bizzat bildiği, kendisi de kamplarda sekiz yıl geçirdiği zorlu Gulag hayatını ayrıntılı olarak anlatıyor.

 

97. Aleksandr Soljenitsin. 'Gulag Takımadaları' (1958-1968)

Sovyet kampları hakkında dünyanın en bilinen kitabının yazılması 10 yıl sürdü. Yedi bölüme ayrılan 'Takımadalar' Gulag'ın tarihini ve uygulamasını anlatıyor. Kitap, çeşitli kamplarda yaklaşık sekiz yıl geçiren yazarın kişisel deneyimlerine ve konuştuğu 250'den fazla tutuklunun hikayelerine dayanıyor. Paris'te ilk cildin yayınlanmasından kısa bir süre sonra (Aralık 1973), Solzhenitsyn SSCB'den kovuldu ve daha önce yayınlanmış tüm eserleri imha edildi (en azından yetkililerin bulabildikleri).

 

98. Andrey Bitov. 'Puşkin Evi' (1964-1971)

Tüm Rusya, "kıvırcık saçlı konuğu" olmadan Puşkin'in Evi'dir. Bitov kitabının başlığını böyle açıklıyor (kıvırcık saçlı konuk aslında şair Aleksandr Puşkin'in kendisidir). Bu, edebiyat, Leningrad (şimdiki St. Petersburg), Stalin'in baskıları ve 'Kruşçev Yumuşaması' hakkında postmodern bir romandır. Ortada, daha çok Puşkin Evi olarak bilinen Leningrad'daki Rus Edebiyatı Enstitüsü'nün bir çalışanı olan bir filolog yer almaktadır. Roman ilk olarak yurtdışında yayınlanmıştır; ancak SSCB'de yalnızca 'samizdat' (resmi olmayan kendi kendine yayınlama) aracılığıyla dağıtılmıştır.

 

99. Yevgeni Yevtuşenko. Şiir koleksiyonu

Dizelerinin resmen yaşayan Rus dilinin bir parçası haline geldiği, atasözüne, hatta klişeye dönüştüğü nadir şairlerden biri: "Rusya'da bir şair, bir şairden daha fazlasıdır"; "Ruslar savaş mı istiyor?"; "Olan şu: Görüyorsun ya, eski dostum beni ziyarete gelmiyor". 

Yevtushenko, şiirlerini sadece evde değil, yurtdışında da (ve yabancı şiir nadiren bu kadar popülerdir) okumak için tüm stadyumları doldurdu. İnanılmaz bir karizmaya ve sanatçılığa sahip olan Yevtushenko, büyük bir izleyici kitlesinin dikkatini kolayca çekebiliyordu. Sovyet döneminde 'Babi Yar' ve 'Bratsk İstasyonu' şiirleri, şiirden uzak olanlara bile tanıdık geliyordu. Ve düzinelerce şiir müziğe uyarlandı, film müziklerinde ve sahnede kullanıldı. 

 

100. Joseph Brodsky. Şiir koleksiyonu

Sadece yedi sınıfa kadar okula devam eden Brodsky, inanılmaz derecede bilgili ve kelime bilgisine sahip bir adamdı. Şiirleri, temelde yeni bir dil ile karakterize ediliyordu. Edebiyat eleştirmeni Samuel Lurie, "Joseph Brodsky'nin hüzünlü metafiziğini yeniden anlatmak imkansızdır" derdi. Şairin eserinin ana teması özgürlük ve ahlaktı. İyiliği listenin başına koydu. Ancak, Sovyet standartlarına göre, şiirlerinin tarzı ve temaları kitleler için anlaşılmazdı, bu yüzden Brodsky zorbalığa uğradı, kınandı ve tembelliği nedeniyle sürgüne gönderildi. Zaten ülkeyi terk etmek zorunda kalmış olan Brodsky, 1987'de "düşünce berraklığı ve şiirsel yoğunlukla dolu, her şeyi kapsayan bir yazarlık" için Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.