"Колыбе́льные ми́ра" (Dünyadan Ninniler)
adıyla 2005 yılında Metronome Studio tarafından Rusya'nın da desteğiyle, 20'den
fazla milletin 'kendi dilleri'nde ninnilerinin derlendi. Bu şahane ninniler
Elizaveta Skvorcova yönetiminde harika animasyonlarla taçlandırıldı.
Animasyonlar yapılırken dikkat edilen en önemli nokta; söz
gelimi ninnide anlatılan hikayenin görselleştirilmesinin yanı sıra ait olduğu
kültür, etnik yapı ve yaşam şeklinden de detaylar ve görsel ögelerle
desteklenmesi. Ki bu da her şeyi çok daha leziz kılıyor.
II.
Dünya Savaşı’nın en ağır kuşatmalarından Leningrad Kuşatması, kentin son kara
bağlantısının da kesilmesiyle 8 Eylül 1941’de başladı.
Şimdiki adı St. Petersburg olan Leningrad’ın düşürülmesi,
Hitler’in Sovyetler Birliği’ni istila etme planındaki üç stratejik hedeften
biriydi. Kentin politik, askeri ve endüstriyel önemi Nazilerin Sovyetler
Birliği’nde ilk olarak buraya göz dikmesine neden olmuştu.
Naziler,
kente ve çevre yerleşimlerine ulaşan ikmal hatlarını kesmişti. Fakat sert
Sovyet direnci nedeniyle taarruzlarından sonuç alamıyorlardı.
Kızıl Ordu için Leningrad hayati düzeyde önem taşıyordu.
Kentteki yaşamı ve savunmayı sürdürebilmek için Sovyetlerin kullanabildiği tek
ikmal ve tahliye yolu Ladoga Gölü’nün üzerinden geçiyordu. İkmal malzemeleri
kış aylarında donmuş gölün üzerinde kara taşıtlarıyla sağlanıyordu.
Geçen
bir yılın sonunda kentin sakinleri tam anlamıyla açlıktan kırılıyordu.
Kışın sıcaklıklar -35 dereceye kadar düştüğünde, insanlar
kaynatılmış deri kayışlardan yapılmış çorbaların yanı sıra atlar, kediler,
köpekler, hatta sokakta donmuş cesetlerden alınan insan etiyle beslenmeye
çalışıyordu.
9
Ağustos 1942 akşamı, Leningrad’ın cephe hattına alelacele yerleştirilmiş
hoparlörlerden bir müzik sesi duyuldu.
Kenti ağır topçu silahlarıyla aralıksız bombalayan ve bir
yıldır kuşatma altında tutan Nazi kuvvetleri, Sovyet yaylım ateşiyle geçici
olarak susturulmuştu. Amaç, Almanların olası engellemelerinin önüne geçmek ve
müziğin sesinin duyulması için sessizlik sağlamaktı. Ayrıca cephedeki askerler
yayınlanacak konseri radyodan dinlemeleri konusunda teşvik edilmişti.
Konser,
Şostakoviç’e ait 7. Senfoni’nin Leningrad prömiyeriydi ve açlıktan neredeyse
ölmek üzere olan müzisyenlerden oluşan bir orkestra tarafından icra ediliyordu.
Konser, orkestra şefi Karl Eliasberg’in önceden kaydedilmiş
bir anonsuyla başladı:
Yoldaşlar! Şehrimizin
kültürel tarihinde yer alacak büyük bir olay gerçekleşmek üzeredir. Birkaç
dakika içinde, harikulade vatandaşımız Dmitri Şostakoviç’in ‘Yedinci
Senfoni’sini duyacaksınız. Kendisi bu müthiş besteyi düşman Leningrad’a delicesine
saldırdığı esnada yapmıştır… Faşist domuzların bütün Avrupa’yı bombaladığı ve
Avrupa’nın da Leningrad’ın sonunun geldiğini düşündüğü esnada. Ama bu
performans ruhumuzun, cesaretimizin ve savaşa hazır olduğumuzun şahididir.
Dinleyiniz, yoldaşlar!
Dünya tarihinin en olağanüstü konseri için o günün
seçilmesinin nedeni Hitler’in bu tarihte Leningrad’ı ele geçireceğini ilan
etmiş olmasıydı. Prömiyer daha gerçekleşmeden orkestranın üç üyesi açlıktan
hayatını kaybetmişti. Şef Eliasberg şehirde kalan orkestra üyelerinin
evlerini teker teker gezerek bir araya toplamıştı. Bir görgü tanığı, bir deri
bir kemik müzisyenleri yırtık pırtık konser kıyafetleriyle gören izleyicilerin
gözlerinin dolduğunu hatırlıyordu.
Şostakoviç,
senfonisiyle Leningrad’ın acısını notalara dökmüş ve tüm Sovyet halkına dayanma
gücü vermişti.
Hitler’in askerlerinin kenti ablukaya aldığı ve kent
nüfusunu açlığa mahkum etme niyetinde olduğu düşünülürse, bu olağanüstü bir
meydan okuma eylemiydi. Daha önce hiçbir müzik parçası psikolojik savaşın
böylesine etkili bir aygıtı olmamıştı. Konser, yorgunluk ve açlıktan bayılan
müzisyenlere bağırarak destek çıkan seyircilerin gözyaşları ve alkışlarıyla
sona erdi. Yarattığı muazzam propaganda etkisinin yanı sıra Leningrad halkının
morali üzerinde de olumlu bir etki bıraktı.
Kanlı
kuşatma tam bir yıl daha sürecek ve yaklaşık bir milyon sivil hayatını
kaybedecekti.
Tam 872 gün süren kuşatma, Nazilerin defedilmesiyle 27 Ocak
1944’te sona erdi. Konsere ait hiçbir film, fotoğraf veya kayıt maalesef
günümüze ulaşmadı. Ancak savaştan sonra, esir alınan Alman subayları senfoniyi
duyduklarında kenti asla düşüremeyeceklerini anladıklarını itiraf etmişti. Bir
Alman askeri ise konsere ilişkin “Kahramanların senfonisini dinler gibiydik,” demişti.
Tolstoy kendini yazarak eğitti, kendisiyle yazarken
hesaplaştı. Geride bıraktıklarının büyüklüğüne ve ehemmiyetine bakılırsa, büyük
günah saydığı şehvetini bastırmış veya bastırmamış olsun (14 çocuğun
babasıydı), sıkı çalışma yönteminin faydasını gördü.
1850 yılı yazar için zor bir yıldı. Geleceğin zaferlerini
görmenin imkânsız, geçmişteki tüm yenilgilerin ise gün gibi ortada olduğu
zamanlardı. Birkaç yıl önce Kazan Üniversitesi’nden atılmıştı. Hocaları onun
için “öğrenmeye hem aciz hem gönülsüz” diye yazmışlardı.
Atılmasının ardından,
Tolstoy St. Peterburg ve Moskova’da bolca kafayı çekti ve vahim kumar
borçlarına battı.
Yine de Tolstoy’un zevk ve eğlence düşkünü bir zengin
çocuğundan daha büyük tutkuları vardı. Kendini geliştirmek için mücadele etti.
1847 yılında, zührevi bir hastalığın ardından kaldığı bir hastane koğuşunda
günlük tutmaya başladı. Savaş ve Barış’ın gelecekteki yazarı, Jean-Jacques
Rousseau’nun etkisiyle, günlüğünü kendini keşfetmek için bir vasıta olarak
görüyordu. İlk yıllarda belirli aralıklarla yazdı. Daha sonra, 1850 yılında
günlük tutma işini farklı bir düzeye çıkardı. “Gündelik Uğraşlar Defteri” adını
verdiği günlüğünde, biraz psikoterapi, biraz edebi keşif, biraz anlatının
sınırlarını araştırma, biraz da doğrudan mazoşizm ile kendine gün içindeki her
hareketinin izahatını veriyordu.
Sayfaları iki sütuna bölmüştü. “Gelecek” sütununda ertesi
gün yapmayı planladıklarını listeliyordu. “Geçmiş” sütununda ise her bir
hatasını tembellik, açgözlülük vs. gibi bir günahla etiketleyerek, planlarını
ne kadar izleyebildiği konusunda kendini merhametsizce yargılıyordu. Örneğin,
günlüğünün 24 Mart 1851 tarihli sayfasında şunlar yer alıyordu:
Epey geç kalktım ve okudum, yazmaya vaktim olmadı. Poiret
geldi, kaçamak konuştum, ama onu postalamadım (tembellik ve ödleklik). Ivanov
geldi, onunla uzun süre sohbet ettim (ödleklik). Koloshin votka içmek için
geldi, ona eşlik etmedim (ödleklik). Ozerov’larda boşuna tartıştım (tartışma
alışkanlığı) ve konuşmam gerekenler hakkında konuşmadım (ödleklik).
Beklemishev’e gitmedim (hâlsizlik). Jimnastik yaparken ipte yürümedim
(ödleklik) ve canım acıdığı için bir hareketi daha yapmadım (korkaklık).
Gorchakov’larda yalan söyledim (yalancılık). Novotroitsk meyhanesine gittim
(onursuzluk). Evde İngilizce çalışmadım (istikrarsızlık). Volkonsky’lerde doğal
değildim ve dikkatim dağınıktı, gece bire kadar ayaktaydım (dikkat dağınıklığı,
gösteriş düşkünlüğü ve karakter zayıflığı).
10’dan 11’e önceki günün günlüğü ve okuma. 11’den 12’ye
jimnastik. 12’den 1’e İngilizce. 1’den 2’ye Beklemisheve ve Beyer. 2’den 4’e.
At sırtında. 4’ten 6’ya akşam yemeği. 6’dan 8’e okuma. 8’den 10’a yazma:
Hafızayı ve üslûbu geliştirmek için yabancı bir dilden Rusçaya çeviri. Günü tüm
izlenimler ve bunların düşündürdükleriyle yazmak.
Tolstoy’un kendini geliştirme sistemi gündelik hatalarını
bir bir saymaktan ibaret değildi. Tembellik, kararsızlık, şehvet
düşkünlüğü gibi sütunlarla ahlaki kusurlarının çetelesini tuttuğu “Acziyet
Defteri” adında bir defteri de vardı. “Hayatın Kuralları”, “Gelişen İradenin
Kuralları” ve “1 Ocak’a Kadar Moskova’da Kart Oynamanın Kuralları” gibi
defterlerini saymaya gerek var mı?
Rusya’da bugün toplum hangi katmanlara ayrılmış durumda?
FOM adlı kamuoyu araştırma kuruluşu, yaptığı ankete dayanarak Rusya toplumunu
altı farklı tabakaya ayırdı:
1-Yatırımcılar:
Anket katılımcılarının sadece yüzde 1’i bu gruba dahil.
Çoğu (yüzde 57) birikimlerini değerli kağıtlara yatırıyor, üçte biri kredi
kullanıyor. Varlıklı kişiler. Birçoğunun evde hizmetçisi var, yurt dışına
tatile gidiyor, spor salonunda spor yapıyorlar, beyaz eşya, otomobil gibi
pahalı ürünleri satın almak konusunda sıkıntı yaşamıyorlar.
‘Yatırımcılar’, kriz döneminde genellikle değerli
varlıklarını satıyor, dairelerini satışa çıkarıyor veya kiraya veriyor ya da
yurt dışına göç ediyor. Bu kesimde girişimcilerin ve üst düzey yöneticilerin
oranı ortalamanın üç kat üzerinde. Dörtte üçü 45 yaşın altında, üçte biri 30
yaşın altında. Çoğu Moskova ve St.Petersburg’da yaşıyor.
2-
Seyahatçiler
Anket katılımcılarının yüzde 13’ü bu gruba dahil. Yurt dışı
seyahatlerine para yatırıyorlar. Yüzde 50’si döviz sahibi. Son 2-3 yılda üçte
biri banka kredisi kullandı. Yüzde 20’si fitness salonuna gidiyor. Çoğu
girişimci, uzman ve alt düzey yönetici. Aralarında Moskovalı ve
St.Petersburglular çoğunlukta.
3-
Keyifçiler
Ankete katılanların yüzde 16’sı bu gruba dahil. Seyahat
etmeyebilirler, ancak güzellik salonları ve fitness salonları olmazsa olmazları.
Gelir seviyeleri ilk iki grubun oldukça altında. Yüzde 50’sinin büyük beyaz
eşya satın alacak durumu yok. Dörtte biri uzman, üçte biri işçi. Çoğu 30 yaşın
altında.
4-
Borç alanlar
Yüzde 19’luk kesim. Büyük çoğunluğu kredi ile hayatını
sürdürüyor. Yüzde 81’i son birkaç yılda banka kredisi kullandı. Üçte biri işçi.
Çoğunluğu kırsal kesimde ve taşrada yaşıyor.
5-
Küçük burjuvalar
Ankete göre Rusya toplumunun çoğunluğu (yüzde 44) bu gruba
dahil. Yüzde 45’i her gün internet kullanıyor, yüzde 29’u bilgisayar başında
çalışıyor, yüzde 21’i otomobil kullanıyor, yüzde 22’si banka kartlarını sık
kullanıyor. Genelde yatırım yapmıyorlar, seyahat etmiyorlar, güzellik ve
spor salonlarına gitmiyorlar, kredi almıyorlar. Krizde tüketimi azaltıyorlar.
Üçte biri kırsal kesimde, geri kalanı şehirlerde yaşıyor.
6- Aykırılar
Yüzde 7’lik kesim. Cep telefonları da dahil olmak üzere,
hiçbir çağdaş tüketim pratikleri yok. Bu, genelde ekonomik durumlarından çok,
yaşam tarzlarından kaynaklanıyor. Çoğu köylerde yaşıyor. Büyük çoğunluğu (yüzde
69) emekli vatandaşlar.
Rusya'da birçok kurum, 'Ruslar, nasıl eğleneceklerini iyi
biliyor' sözünü haklı çıkaracak 1 Nisan şakaları yaptı. Sputnik de bu
şakalardan en çok konuşulanları derledi.
İşte Rusya'da en iyi 1 Nisan şakalarından bir derleme:
SLOGANI,
‘KÖMÜR BALIĞI DENİZİN KRALI' OLAN BANKA
Rus federal balıkçılık ajansı Rosrıbolobstvo, sadece
balıkçılık sektörüne ve balıkçılıkla ilgilenen kişilere finansal hizmetler
sunacak bir banka ‘kurulacağını' duyurdu. Adının 'Rosrıbbank' olacağı söylenen
bankanın sloganlarından birinin ‘Kömür balığı denizlerin kralı, ringa da
kraliçesi' olduğu açıklandı.
‘AY'DA
RUS KOZMONOTLAR VAR'
Rus kozmonotlar da 1 Nisan'da bir hayli ‘eğlendi.' Rus
federal uzay şirketi Roscosmos, Uluslararası Uzay İstasyonu'na (UUİ)
gönderilmesi planlanan kargo gemisinin altı gün gecikeceğini çünkü kargo
gemisine, ‘Rusya'nın Ay üssündeki kozmonotlara' yiyecek taşımak gibi yeni bir
görev verildiğini belirtti.
‘BİRDEN
BİRE STALİN'
Moskova metrosu yöneticileri de 1 Nisan için bir şaka
düşündü. Moskova metrosunun Arbatskaya istasyonunda Sovyet lider Josef
Stalin'in bir portresi belirdi. Yetkililer, ‘duvardaki çatlağın üstünü örtmek
için' buraya Stalin'in portresini yerleştirme kararı aldıklarını söylediler.
Metro istasyonunda birden bire Stalin portresinin ortaya çıkması ardından,
Ruslar sosyal medyada ‘BirdenbireStalin' etiketiyle onlarca mesaj paylaştı.