Moskova

Moskova

27 Ağustos 2015 Perşembe

Rusya'nın 'ilk başkenti' Staraya Ladoga



Rusya'nın Leningrad Bölgesi'nde, Volkov nehri kıyısında bir köy olan Staraya Ladoga köyü 753 yılında kurulmuştu.

Çoklu etnik yapılı Staraya Ladoga 8 ve 9. yüzyıllarda önemli bir ticaret merkezi halindeydi.

Bu köy 862 yılında İskandinav kökenli Vareglerin lideri Rurik tarafından başkent ilan edilmişti.

Rurik'ten sonra gelen nesiller Kiev Rusları'nın (Kiev Knezliği) temellerini atmıştı.

Staraya Ladoga, bu özelliği nedeniyle zaman zaman 'Rusya'nın ilk başkenti' olarak anılıyor.

Her devrin modası: Rus bahriyeli kostümü 'telnyaşka'

Kaynak: http://tr.sputniknews.com/

Rusya Deniz Kuvvetleri bahriyelileri, geleneksel olarak ‘telnyaşka’ isimli mavi-beyaz çizgili’ bluzları giyerler. 

Farklı renkleri de bulunan bu bluzları Rus Hava İndirme Kuvvetleri ve Deniz Piyade Birlikleri de kullanıyor. 

Geçmişi 19. yüzyıl Rusya İmparatorluğu Deniz Kuvvetleri’ne dayanan bu çizgili bluzlar, o dönemden bu yana tarihteki serüvenine devam ediyor. Günümüzde kültürel bir sembol haline gelen telnyaşkalar, moda dünyasına da yansıyor.



Rus mutfağının 12 eşsiz lezzeti



İtalya’nın pizzası, Çin’in noodle’ı, Meksika’nın fajitası, Türkiye’de de biliniyor. Peki, dünya mutfağının eşsiz lezzetlerini bir arada bulunduran Rus mutfağı, Türkiye’de yeterince biliniyor mu? Ne yazık ki zaman zaman ‘Amerikan salatası’ olarak dahi adlandırılan ‘Rus salatası’ dışında, Rus mutfağının lezzetleri pek bilinmiyor. Oysa Ramazan sofralarının vazgeçilmezi olan kompostonun, kuru fasulye ve pilav ikilisinin vazgeçilmezi olan cacığın Rusya’da da alternatifleri var. İşte tüm Rusların ‘ben bunlarla büyüdüm’ diyebileceği geleneksel Rus mutfağı harikaları.

Smetana:
Rusya’nın sofralarının da süt ürünlerinin de padişahı smetana isimli labne benzeri, zaman zaman krema, zaman zaman da krem peynir formundaki bir ürün. Ruslar bu ürünü neredeyse tüm yemeklerinde kullanıyor, hatta sulandırarak içecek olarak da tüketiyor.

Blinı:
Bildiğimiz, sıradan krepler olan ‘blinı’lar Rusların olmazsa olmazı. Blinılar, Rus sofralarında genellikle reçel ve smetana isimli krem peynir benzeri bir süt ürünü ile tüketiliyor. Ruslar blinıları ayrıca yufka gibi kullanarak, börekler yapıyor. Fakat ‘efsane’ anlamına gelen 'blina' sözcüğünün çoğul hali de benzer şekilde telaffuz ediliyor. Her ne kadar bu krepler de birer ‘efsane’ olsa da, karıştırılmamasını öneririz.

Kvas:
Kışın -30 dereceye varan soğuklara dayanan Ruslar, yaz aylarının sıcağına nasıl dayanıyor dersiniz? İşin sırı kvasta. Eski doğu slav dilinde ‘maya’ anlamına gelen ve arpadan yapılan düşük alkollü kvas, vodkadan sonra belki de en yaygın Rus içeceği. Öyle ki, Rusya’da sudan daha çok tercih edilen kvasın tarihi yüzyıllar öncesine dayanıyor. Kvas adına ilk kez 989 yılından kalma eski Rus tarih kayıtlarında rastlanıldığı belirtiliyor.

Kompot:
Rusların, soğuk kış günlerine yazı getirmek için de eşsiz bir çözümü var. Rusya’da, Türkiye’de de olduğu gibi yazın eşsiz meyvelerini kaynatıp şişeleniyor ve buna Türkiye’deki komposto sözcüğünün benzeri olan ‘kompot’ adı veriliyor. Her mevsim içilen ve her türlü meyveden yapılan kompot, votkayı seyreltmek için de kullanılıyor.

Havyar:
Ülkemizde ‘zengin yiyeceği’ olan havyar, Rusya’da adeta bir ‘tereyağı’ mahiyetinde. Rusya’da her keseye uygununu bulabileceğiniz havyarın oldukça fazla çeşidi bulunuyor ve bunlar birçok yemekte kullanıyor.

Vareniki:
Rusya, hem tatlı, hem mantı sevenler için ‘vareniki’ gibi müthiş bir seçim sunuyor. Etli versiyonuna ‘pelmeni’ denilen varenikiler, hem tatlı olarak, hem de ana öğün olarak tüketiliyor. Vareniki hamurlarının içine yabanmersini, vişne gibi meyveler koyuluyor. Üzerine de arzu edilirse 'smetana' ekleniyor.

Uha:
Uha çorbası, balıkseverler için müthiş bir seçenek. Mercanbalığı, yayınbalığı, mersinbalığı gibi birçok balıkla yapılabilen uha çorbasına maydonoz, soğan, patates, dereotu, havuç, buğday, kısacası evde çorbanın tadını bozmayacak ne kadar kök sebze varsa koyabilirsiniz. Çorbanızı öncelikle Rusların vazgeçilmezi olan karabiber ve rezene tohumuyla tatlandırabilir, sonra da dilediğiniz baharatı ekleyebilirsiniz.

Borşç çorbası:
Evet, Ruslar kış aylarında göğüslerini gere gere eksi 30 derece hava soğukluğuna karşı koyabiliyorlar. Çünkü Rusların sofralarını içerisinde kırmızı pancar, lahana gibi sebzeler barındıran oldukça faydalı borşç çorbası süslüyor. Özellikle kök sebzeler olan lahana ve pancardan yapılan bu çorbaya, fasulye, havuç, patates, soğan, domatesin yanı sıra et de eklenebiliyor. Arzu edildiği takdirde, soğuk veya sıcak servis edilen bu çorba, smetana ile de tatlandırılabiliyor.

Medovuha:
Rusya’da, hem içki içmeyi, hem de tatlıyı sevenler için de bir seçenek var. ‘Bal birası’ olarak tanımlayabileceğimiz bu tatlı içeceğin tarihi pagan kültüre kadar uzanıyor. Su, alkol, bal ve çeşitli tatlandırıcıların karışımından oluşan bu içecek, Rusya’da oldukça ilgi görüyor. İlk önceleri klasik yöntemlerle fermente edilen bal, geçmişte Avrupa’ya ihraç ediliyor ve lüks bir içecek olarak görülüyordu. 14. yüzyılda damıtma mekanizmalarının icadıyla, içeceğin modern versiyonu ortaya çıktı. 17. yüzyılda popülarite bakımından votkaya denk olan içeceğin antik tarifleri Büyük Petro döneminde kaybolmuştu ve bu tarifler günümüzde de aranmakta.

Okroşka:
Türkiye’deki ‘cacık’a benzetebileceğimiz soğuk yenilen okroşka çorbası adını, Rusçada ‘küçük küçük doğramak’ anlamına gelen ‘kroşit’ kelimesinden alıyor. Özellikle salatalık ve taze soğanın küçücük bir şekilde doğrandığı çorbanın tarihi 18. yüzyıla dayanıyor. Su, jambon, haşlanmış yumurta, patates, dereotu ve soğanın bulunduğu çorbaya isteğe bağlı olarak Rus sofralarının sultanı ‘smetana’ da ekleniyor.

Draniki:
Türk mutfağındaki karşılığı ‘patates mücveri’ diyebileceğimiz draniki, Rusların ünlü yemeklerinden. Rendelenmiş patates, un ve yumurta karşımı kızartıldıktan sonra leziz draniki'ler haline geliyor. Rusya’da bazı fastfood restoranlarında da satılan bu yemek, kvas ve bira ile tüketilebiliyor. Draniki'ler, isteğe bağlı olarak smetana ile tüketilebiliyor. Ruslar draniki'lerle aynı görünümdeki peynirden yapılma sırniki’leri de oldukça yaygın olarak sofralarında bulunduruyor.

Sala:

Türklerin en uzak olacağı Rus yiyeceği kuşkusuz ‘sala’ olacaktır. Zira sala, genellikle domuzların olmak üzere, sığır hayvanlarının belinden alınan hayvansal yağ salamura edilerek yapılıyor. Yapılış sürecinde rezene tohumu veya biberiye gibi baharatlarla tatlandırılan bu yiyecek, Rusya’da kış ve votka sofralarının vazgeçilmez mezesi halinde. İsteğe göre üzerinde bir deri katmanıyla da tüketilen sala, tuz ve karabiber eşliğinde, dilimlenerek servis ediliyor.

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Konstantin Çiolkovskiy Uzaybilim Tarihi Müzesi


Kaynak: http://deligaffar.com/

Kaluga’daki Konstantin Çiolkovskiy Uzaybilim Tarihi Müzesi.

Yapının ön yüzündeki roket biçimi dikkat çekiyor. Arka tarafta Sovyet ve Rus roketlerinden oluşan bir de roket parkı var.

Temeline ilk harcı 13 Temmuz 1961’de Yuri Gagarin koymuş. Ünlü uzaybilimci Sergei Korolev ve Gagarin müzenin tasarımında bizzat çalışmışlar.

Müzeye adını veren Konstantin Çiolkovskiy (1857-1935), roket ve uzay biliminin öncülerinden biri ve yaşamının büyük bölümünü Kaluga’da geçirmiş.

Müzede uzaya gönderilen ilk insanlı aracı, ilk uzay istasyonu MİR’i, iptal edilen Sovyet Uzay Mekiği projesi Buran’ı ve uzayın keşfine dair daha pek çok ilgi çekici şeyi görmek mümkün. 

Müze uzaybilim enstitüsü olarak da faaliyet gösteriyor.

Moskva’nın 180 km güney batısında yer alan Kaluga, Sovyetler Birliği döneminden beri uzay araştırmalarının önemli bir merkezi. Bunun için kentin armasının altında “Uzaybilimin Beşiği” (Колыбель космонавтики) yazıyor.

Rus kütüphanesi Türk edebiyatı zengini


Kaynak: http://gazetem.ru/


Osmanlı döneminden günümüze Türk edebiyatının nadide kitapları, Rusya Devlet Kütüphanesi Doğu Medeniyetleri Merkezi'ndeki Türkiye koleksiyonunda bulunuyor.

Rusya Devlet Kütüphanesi, Türk edebiyatının ilk ve nadide eserleri olma niteliği taşıyan kitapların zenginliğiyle dikkat çekiyor.

Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki üst düzey yöneticilerin imzalarının ve notlarının görüldüğü bazı tarihi olaylara ilişkin belgeler de koleksiyonun parçaları arasında yer alıyor.

Kütüphanenin Doğu Medeniyetleri Merkezindeki Türkiye koleksiyonunun tarihi, kütüphanenin kurulduğu 1828 yılına dayanıyor. Türk yetkililerin Rusya'ya hediye ettiği ve aralarında Osmanlı Dönemi'nde basılan ilk 17 kitaptan 16'sı bulunuyor. 

Kütüphanenin en zengin bölümlerinden biri olan Türkiye koleksiyonunda şu anda 15 bin kitap, 17 bin 500 dergi ile 10 yıllık gazetelerin arşivi yer alıyor.

Rusya Devlet Kütüphanesi'nin koleksiyonunda 1729 yılında İbrahim Müteferrika tarafından sadece bin adet basılan ilk kitap da bulunuyor. Bu, İsmail el-Cevheri’nin 10. yüzyılda yazdığı ve 16. yüzyılda "Vankulu" ismiyle tanınan Müderris Mehmed bin Mustafa el Vani tarafından Türkçeye çevrilmiş iki cilt şeklindeki "Kitab-ı Lügat-ı Vankulu" eseridir. İlk basılı kitap olmanın yanı sıra, basıldığı dönemde büyük ilgi gören ve hızlıca satılan eser, döneminin eğitimli kişileri tarafından başucu kitabı olarak rağbet görmüştü.

Kütüphanedeki bir başka nadide kitap ise Müslüman ülkede yayınlanan ilk resimli kitap özelliğini taşıyan ve Emir Muhammed bin Hasan-ül Mes’udi’nin yazdığı "Tarih-i Hind-i Garbi" kitabıdır. Dinde resmedilmesi yasak olmasına rağmen, insan ve hayvan resimleriyle süslenen bu kitabı İbrahim Müteferrika'nın o dönemde nasıl yayınlayabildiği halen sır niteliği taşıyor. 
Katip Çelebi'nin "Cihannüma" eseri de koleksiyonun önemli parçalarından birini oluşturuyor. Kitabın orijinal baskısında hiçbir resim bulunmamasına karşın, Rusya İmparatorluğuna hediye edilen kitapta elle çizilmiş çok sayıda resim ve harita bulunuyor.


Doğu Medeniyetleri Merkezi, günümüzde Türkiye Kültür Bakanlığı ve Türkiye'nin Moskova Büyükelçiliği ile işbirliği yaparak kitap koleksiyonunu daha da zenginleştiriyor. (AA)

Ruslar artık daha az okuyor


Emrah Kınay, St. Petersburg, Haberrus

Rusya Kamuoyu Araştırma Vakfı'nın (FOM) yaptığı araştırmaya göre Rusların 10-15 yıl öncesine göre daha az okuduğu ortaya çıktı. Buna karşılık her 3 Rusya vatandaşından biri her gün kitap okuyor. Gençler yabancı yazarları daha çok okurken yaşlılar daha çok Rus yazarları tercih ediyor.

Ankete katılanlar “Arkadaşlarınız ve yakınlarınız 10-15 yıl öncesine göre daha çok mu, yoksa daha az mı okuyor?” sorusuna yüzde 65 daha az, yüzde 7 ise daha çok cevabını verdi. Ankete katılanlara ne sıklıkla kitap okudukları da soruldu. Buna göre Rusların yüzde 35’i her gün kitap okuyor. Her 5 kişiden biri ise hiç kitap okumuyor.

Rusların okuduğu kitapların büyük bir kısmını edebi eserler oluşturuyor. Edebi eserleri Rusların yüzde 43’ü okurken, diğer eserleri okuyanların oranı yüzde 29 olarak belirlendi. 

Ayrıca ankete katılanlara hangi tür kitapları okudukları soruldu. Yüzde 35 ile tarihi romanlar ilk sırayı, yüzde 29 ile polisiye ikinci sırayı aldı. Fantezi-masal kitapları ve aşk romanları ise yüzde 21 oranla üçüncü sırayı paylaştı.


Ankete göre klasik ve çağdaş edebiyat birbirine üstünlük kuramadı. Rusların yüzde 25’i klasik edebiyat, yüzde 25’i çağdaş edebiyat, yüzde 22’si ise her ikisini okumayı tercih ediyor. Bunun dışında elektronik ortamda kitap okuma imkânı olan kişilerin yüzde 60’ı kitabı kâğıt üzerinde okurken, yüzde 40’ı ise elektronik ortamda okumayı tercih ediyor.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

19 Ağustos: Rusya'nın kaderinin değiştiği gün


Cenk Başlamış


Bugün 19 Ağustos... Bu tarih büyük olasılıkla çok az kişiye, hatta Rusların bile hayli azına bir anlam ifade ediyor. Bu kadar önemli sonuçları olan bir olayın bu kadar çabuk hafızalardan silinmesi gerçekten çarpıcı...

19 Ağustos 1991, Sovyetler Birliği'ni yıkıma götüren süreçte sondan bir önceki dönüm noktası olmuştu. Bir pazartesi gününe denk gelen 19 Ağustos'ta "Kremlin Şahinleri" olarak bilinen bir grup üst düzey yetkili, Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov'un Kırım'da tatilde bulunmasından faydalanarak darbe yaptı. Aslında daha doğru tanım, "darbe girişiminde bulundu" olmalı çünkü ne darbeciler ne de darbecilerin emirlerine gönülsüz uyan asker ne yapacaklarını biliyordu. Sabah saatlerinde bir grup darbeci basın toplantısı düzenlediğinde, sözcü konumundaki Devlet Başkanı Yardımcısı Gennadiy Yanayev'in titreyen elleri darbe girişiminin geleceği hakkında ilk fikri de veriyordu. Herkes darbecilere "aşırı komünist" diyordu ama aslında onlar sadece ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen tutucu üst düzey yöneticilerdi...

Aynı dakikalarda, muhalefet lideri Boris Yeltsin, "Beyaz Ev" olarak bilinen Rusya Parlamento binasının önünde bir tankın üzerine çıkmış, halka darbeye direnme çağrısı yapıyordu. 10 milyonluk bir kent olan Moskova'da bu çağrıya yaklaşık 20 bin kişi uydu ve parlamento binası önünde direniş başlattı. Hem bu direniş hem ne yapacaklarını bilmeyen darbecilerin kararsızlığı hem de Rus ordusunun deneyimsizliği ve isteksizliği sonucu 21 Ağustos Çarşamba öğleden sonra iktidara el koyma planı çöktü. Bazı komutanların Yeltsin'in safına geçmesinin ardından darbeciler tutuklandı ve Gorbaçov Kırım'dan döndü.

Ama o günden itibaren  güç Yeltsin'in eline geçmeye ve Gorbaçov'un iktidarı her dakika erimeye başladı. Gorbaçov siyasi rakibi olarak gördüğü Yeltsin'i yok etmek için çok uğraşmış ve onu Komünist Parti'deki görevlerinden uzaklaştırmıştı. İntikam saatinin geldiğini gören Yeltsin Gorbaçov'u her fırsatta küçük düşürdü, aşağıladı.

Sovyetleri tarihe gömen son gelişme, Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya'nın Bağımsız Devletler Topluluğu adında bir ülke kurulduğunu açıklaması oldu. Sovyetlerin parçalandığını ve elinde iktidar kalmadığını kabul etmek zorunda kalan Gorbaçov 25 Kasım 1991'de, yani darbe girişiminden sadece üç ay sonra istifa etti ve Sovyetler Birliği resmen tarihe karıştı.

74 yıllık bir ülke, iki buçuk gün süren bir darbe girişiminin ardından yıkıldı. Darbelerin yeniden çok konuşulduğu bu dönemde insan ister istemez, "19 Ağustos'ta aşırıların yönlendirdiği Rus ordusunun darbesi başarıya ulaşsaydı acaba ne olurdu" diye düşünüyor. 

Tabii, bu sorununun yanıtını artık hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz...