Moskova

Moskova

15 Ocak 2014 Çarşamba

Rusya’da halkın çoğunluğu Sovyetlerin yıkılmış olmasından üzüntü duyuyor



Rusya kamuoyu araştırma şirketi Levada’nın yaptığı çalışmaya göre halkın yüzde 57’si Sovyetler Birliği’nin dağılmasından memnun değil.
Rusya’nın 45 ayrı yerleşim biriminde 1600 kişi ile görüşülerek yapılan çalışmaya göre halkın yarıdan fazlası ülkenin bu yıkımdan kaçınmak için çaba sarf etmediğine inanıyor.
Halkın yüzde 13’ü cevaplamak da zorluk çekerken, yüzde 30’a göre Sovyetler Birliği’nin dağılması o kadar da pişman olunacak bir konu değil.
Yaşlı insanlar gençlere göre Sovyetler Birliği’ne daha çok özlem duyuyor. 55 yaş üzeri vatandaşların yüzde 86’sı Sovyetlerin dağılmasından pişman olduğunu ifade ederken, 25-39 yaş arası vatandaşların yüzde 37’si Sovyetler Birliği’nin dağılmasından memnun değil.
Halkın yüzde 29’una göre birliğin dağılması kaçınılmaz olarak görülürken, yüzde 53’üne göre dağılmaktan kaçınılabilirdi.
1917’de Bolşevik Devrimi’nin ardından kurulan Sovyet Rusya’sı 30 Aralık 1922’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni oluşturdu. Birlik resmi olarak 26 Aralık 1991’de dağıldığını ilan etmişti.


Ria Novosti’nin düzenlediği “Açık Ders” panelinde konuşan eski Sovyet lideri Mihail Gorbaçov , Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının kendi hatası olmadığını söylemiş, “Sovyetler Birliği’nin merkeziyetçi yapısının değişmesi ve modernize edilmesinin gerekliliğine inandım. Ben her zaman birliğin korunmasından yanaydım. Birliğin yıkılması ile ilgili bana yönelik suçlamaların hiç biri doğru değil. Bunlar sorumsuzca ve haklı olmayan ithamlar.” demişti..
Glastnost (Açıklık) ve Perestroyka (Yeniden yapılanma) politikaları ile Birliğin sonunu getirdiği eleştirilerine cevap veren Gorbaçov, 1991 başarısız askeri darbesinin ardından Rusya’nın ilk devlet Başkanı Boris Yeltsin’in ‘yıkıcı tutum’ içinde olduğunu iddia etmişti.

11 Ocak 2014 Cumartesi

Moskova'da romantizm

Москва Кремль Новый Год Рождество праздник елка ярмарка настроение подарки украшения центр гирлянда гирлянды иллюминация



© Collage: The Voice of Russia
Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Moskova’da romantik tatil geçirmenin sırları...

Deneyimli rehber Marta Ageyeva , dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Moskova’da romantik tatil geçirmenin sırlarını anlatıyor…

“Moskova, romantik bir tatil için birçok olanak sunuyor. Benim özel önerim ise, kapalı alanlar yerine şehrin sokaklarının, bulvarlarının tercih edilmesi olacak. Moskova’ya romantik bir tatil için gelen çiftler, zamanlarını müzelerden çok şehrin büyülü bulvarlarında geçirmeli. İki yanı ağaçlarla çevrili, ışıklarla süslenmiş bir Moskova bulvarında el ele dolaşmak gibisi yoktur. Şehrin 10 bulvarından her biri değişik bir stilde dizayn edilmiştir, bu yüzden her bulvarı görmek ayrı bir zevktir. Bulvarların yakınında mutlaka küçük, hoş dekorlu kafeler olur. Bu kafeler biraz soluklanmak ya da kış aylarında ısınmak için bire birdir…

Moskova bulvarları, en az 18’inci yüzyıldan bu yana, romantik buluşmalara fon hazırlar. Bu yüzden çok özel yerlerdir. Klasik bir Rus filmi ya da romanında, bulvarlardan birinde ağacın gölgesine iliştirilmiş ahşap bir bankta diz dize oturan sevgililere sık sık rastlanır… Bana göre bu geleneği devam ettirmeliyiz…”

ŞEHRİN KALBİ BULVARLAR

Moskova bulvarları gibisini başka şehirlerde bulmak mümkün değildir. Bir zincirin halkaları gibi birbiri ardına dizilmiş bulvarlar; meydanlar ve yollarla kesilir. İçinde 10 bulvar ve bir dizi meydanı barındıran, “Bulvar Halkası” denilen bölgenin uzunluğu 9 kilometredir. Bu bulvarlar bölgesi Moskova’nın tam merkezinde, şehrin turistik yerlerinin hemen yanında yer alır. Buralarda gezinirken bilindik yerlerin dışında; eski avlular ve binalar gibi şehrin bilinmeyen güzellikleriyle karşılaşmak mümkün olur. Bulvar gezintisinde karşılaşacaklarımızı, bize yine Marta anlatıyor…

“Bulvarlar, şehrin kalbidir… Diyelim ki Nikitski Bulvarı’nda geziniyorsunuz; köşeden dönüp birkaç sokak ilerlediğinizde, karşınıza Kremlin Sarayı çıkar. Rojdestvenski Bulvarı’nda gezindiğiniz sırada, Moskova’nın en eski kadın manastırlarından biri olan Rojdestvenski, biraz ötenizde kalır. Pokrovski Bulvarı yakınlarında ise, tarihî Kitay-Gorod mahallesinin eski avluları, güzelim binaları ve kadim kiliseleri bulunur. Bu yerler, gerçek Moskova ruhunun hissedilebildiği özel yerlerdir…”

Moskovalılar eskiden “bulvar” yerine “gulvar” derlerdi. Bu sözcük, Rusçada “gezmek” anlamına gelen “gulyat” fiiline benzetilerek üretilmiş. Buradan da kolayca anlaşılacağı gibi, bulvarlar eskiden beri gezinti yapma yeri olarak görülmüştür. Moskova’nın “Bulvar Halkası”, içinde farklı uzunluklarda 10 bulvarı barındırıyor. En uzunlarından biri, neredeyse 1 kilometre olan Tverskoy Bulvarı. Yalnız, Tverskoy Bulvarı’nda eskiden her isteyen gezinemiyordu… Bunun nedenini yine rehberimiz anlatıyor…

“Tverskoy Bulvarı’na eski zamanlarda yalnız özel kartlarla girilebiliyordu. Bu kartlar sadece soylu ailelerde bulunurdu. Bu uygulama 18-19’uncu yüzyılların ortalarında görülüyordu. Kartlarını gösterenler, bu 1 kilometrelik özel alana girebiliyorlardı. Bu uygulama elbette ki geride kaldı. Moskova bulvarları günümüzde herkese açık alanlardır.”


EVLİLİK TEKLİFİ İÇİN BENZERSİZ ATMOSFER

Moskova’da geçirilen zaman, unutulmaz bir tatile dönüşebilir. Romantik gezintiler için çok hoş manzaralar sunan Moskova, unutulmaz bir evlilik teklifi için de benzersiz bir atmosfer sağlıyor…
“Dediğiniz doğru... Evlilik tekliflerinin organize edilmesine, biz de yarım ediyoruz. Bazı gençler, sevgililerine yıldızlara olabildiğince yakın bir yerde evlilik teklif etmek istiyor. Bu nedenle Ostankino Kulesi’nin tercih edildiğini, birçok kez gördüm. 540 metre uzunluğundaki Ostankino, 1976 yılına kadar tam 9 sene boyunca dünyanın en yüksek kulesi olarak kaldı. Bugün hâlâ Avrupa’nın en yüksek kulelerinden biri olan Ostankino’da yaklaşık 2 yıl önce açılan bir seyir alanı ve restoran bulunuyor… 

Burası evlilik teklifi için hoş bir yer gerçekten…

Moskova’nın romantik yerlerinden bahsederken, köprülerden söz etmemek olmaz. Moskova nehri üzerindeki köprülerden biri olan Patriarşi Most, Kurtarıcı İsa Katedrali’nin önünden diğer kıyıya uzanır. Bu köprü üzerinden tablo gibi bir Moskova manzarası görülür… Burası gençlerin dizleri üzerine çöküp sevdikleri kadına evlenme teklif ettikleri yerlerden biridir.

Bizim önerimiz olan ve beğenilen bir diğer yer ise, Moskova çatıları… Buralarda iki kişilik küçük bir sofra kurmak, mum ve keman eşliğinde romantik bir yemek yemek mümkün… Böyle bir atmosferde evlenme teklif etmek, gençlerin sık olarak tercih ettiği bir seçenek.”

7 TEPE ÜZERİNE KURULU ŞEHİR

Moskova da, aynı İstanbul gibi, 7 tepe üzerine kurulu bir şehir. Bu nedenle burada Moskova’yı tepeden görebileceğiniz bir dizi nokta bulunuyor. Bu noktalardan en popüleri, ünlü Vorobiyovı tepeleridir. Moskova Nehri’nin kıyılarında yer alan bu tepeye yerleştirilen dürbünler sayesinde şehrin hoş köşelerini ve Troitskaya Kilisesi’ni görmek mümkün oluyor. Moskova’nın diğer romantik noktalarını, bize rehberimiz Marta Ageyeva anlatıyor…

“Moskova’nın romantizme uygun noktalarından bir diğeri, ZİL kültür merkezi. Bu açık hava kültür merkezi, tenhalığı ve kuytu köşeleriyle, romantik bir hava yakalanmasına olanak sağlıyor. Burası eskiden Moskova’nın dışında kalıyordu. Şehrin bittiği, köylerin başladığı bir noktada bulunuyordu. Sonraları şehir yetkilileri, şehrin merkezinde bulunan buluşma noktalarını Moskova’nın biraz daha uzak bölgelerine kadar genişletme kararı aldı. Böylece ZİL; buluşmaların, toplantıların yapıldığı, içinde kafeleri olan ayrı bir merkez hâline geldi. Burada bulunan eski gözlemevinin tepesine çıktığınızda, şehri beklenmedik bir açıdan görebilirsiniz. Bu manzarayı seyrederken birer kadeh şampanya içebilir, sonra sevgilinizle birlikte sinema salonuna inip, romantik bir film izleyebilirsiniz…”

MOSKOVA BULVARLARINDA GEZİNTİ

KAYNAK: MOSKOVA 24 TV

ROMANTİK DÜŞLER, AİLE SIRLARI...

Moskova deyince akla; trafik ve sürekli koşturma hâlinde bir şehir görüntüsü geliyor. Moskova’nın romantik yüzünden çok az söz ediliyor. Oysa Moskova mistik öykülerin, aile sırlarının ve romantik düşlerin kenti… Moskova bu şekilde nefes alıp veriyor. Eski evlerin yüzü de bu ruhu yansıtıyor. Moskova’nın bu yönünü, rehberimiz anlatıyor…

“Moskova’nın, hep bir koşturmacanın sürdüğü, kaba, katı bir şehir olarak algılanması, bizim de hoşumuza gitmiyor. Bunu kırmaya uğraşıyoruz. Akşam saatlerinde Moskova’da gezindiğinizde birçok yumuşak, romantik görüntü çıkar karşınıza… Tretyakovskaya sanat galerisi yakınlarında, Lujkov Köprüsü’nün başladığı noktaya, “Barış Bankı” denilen bir oturak yerleştirdiler. Özellikle gece saatlerinde, birbirlerine küs olan sevgililer, akıllarına birden esivermiş gibi burada buluşuyorlar. Akşam saatlerinde yolunuz buradan geçerse, bankın üzerine oturmuş, birbiriyle sohbet eden ya da yalnızca birbirine sokulup öpüşen çiftler görebilirsiniz… Şehrin üzerine karanlığın çökmesiyle birlikte, insanların içinde bir barışma isteği uyanıyor anlaşılan…”

GECE SESSİZ VE DİNGİN

Moskova’nın üzerine gece çökünce, bütün o hayhuy durulunca, ortaya sessiz, dingin bir şehir çıkıyor. Özellikle bu durum, insanlara çok romantik geliyor. Marta Ageyeva’ya göre, günün bu loş saatlerinde romantizmi yakalamak için büyük bir uğraşa gerek yok. Sevgilinizle yapacağınız kısa bir tramvay ya da troleybüs gezisi bile size son derece romantik gelebilir. Bu, aynı zamanda oldukça ucuz bir zaman geçirme seçeneğidir. Rehberimizi dinliyoruz…

“Moskova tramvay ve troleybüslerini, elbette unutmamak gerekir. Sabah ve gündüz saatlerinde yoğun bir trafik oluyor. Ama gece gelip de herkes evlerine çekildiğinde neredeyse bomboş kalan Moskova’yı, tramvay ya da troleybüslerle gezebilirsiniz. Hem de 1 euro’dan bile az bir bedel ödeyerek… Eğer şansınız yaver giderse ve başka binen olmazsa, bu araçlarda sevgilinizle yalnız bile kalabilirsiniz. Böylece sanki bütün tramvayı kendinize tutmuşsunuz gibi olur ve Moskova’nın eşsiz gece manzaraları eşliğinde romantik bir gezinti yaparsınız.

Moskova gecelerini daha da romantik hâle getiren bir diğer yer ise, Moskova Gökevi’dir. Şehir merkezinde bulunan gökevinde, özellikle bahar ve yaz aylarında gece seansları düzenleniyor. Gökevinin çatısına çıkıp sevgilinizle yıldızları seyredebilir, daha sonra sinema salonlarından birinde yıldızlar hakkında gösterilen çeşitli çekimleri izleyebilirsiniz. Yıldızları görmek ve onların hikâyesini dinlemek, gerçekten eşsiz bir deneyim…”

BEMBEYAZ KAR ÖRTÜSÜ

Moskova’nın yeni yıl zamanları, şehrin bembeyaz karlara bürünmüş görüntüsü de çok romantiktir. Güneş ışınlarının karın üzerine değmesiyle oluşan pırıltılar, karın pamuk taneleri gibi usul usul gökyüzünden süzülmesi; özel anlarınız için büyülü bir fon oluşturur. Şehir merkezindeki her ağaç, her bulvar, her sokak yeni yıl süsleriyle sarılıdır… Her köşede Rusya’ya özgü yeni yıl adetlerinden bir iz görmek mümkün olur. Şehri büyülü bir yeni yıl havası sarar. Moskova’nın bu eşsiz günlerini bize rehberimiz Marta anlatıyor…

“Yılın bu döneminde Tverskaya Sokağı boyunca uzanan ışıklar, insanın âdeta gözlerini kamaştırır. Buna bir de rengârenk yeni yıl panayırlarının eklendiğini düşünün… Merkezdeki neredeyse her meydanda böyle panayırlar kurulur. Ufak tefek ahşap kulübelerde satılan sıcak yeni yıl şarabının tadına bakmak, buralardan Rusya’ya özgü hediyelik eşyalar almak mümkün oluyor. Panayırlar yeni yıl havasına ayrı bir sıcaklık katıyor. Bulvarlarda gezinirken bir meydana vardığınızda, birden karşınıza sıcak çikolata içebileceğiniz küçük bir kulübe çıkıyor…”

PATEN OLMADAN OLMAZ

Kış aylarında moskova’nın sunduğu en romantik olanaklardan biri, hiç şüphesiz buz pateni yapmak… Buz pateni yapmayı bilip bilmemeniz hiç önemli değil. Çok eski zamanlardan kalma bu Rus geleneğini denemekten keyif alacağınızdan eminiz. Moskova’nın en eski buz pateni pistlerinden birisi, Ermitaj Bahçesi’nde bulunuyor. Bu tarihî bahçede çarlık ailesi buz pateni yapmayı çok severmiş… Bu buz pateni pistinde, eski zamanın bıraktığı izler arasında romantik anlar yaşamak mümkün. Sözü yine rehberimize bırakıyoruz…

“Ermitaj Bahçesi’nde bulunan buz pisti, dünyadaki en sıra dışı, en hoş pistlerden biri. Bu yıl Moskova’nın bu köşesinde özel bir dekor hazırlandı. Buz pistinin üstünde Paris, New York ve Tokyo’ya ait önemli yapıların dekorları kuruldu. Buz pistinde her yer ışıl ışıl, her yerden değişik detaylar sallanıyor ve siz pist üzerinde süzülürken aslında Moskova’da olduğunuzu biliyorsunuz, yine de kendinizi başka bir şehirde gibi hissediyorsunuz… Buz pistleri, Moskova için yeni yıl döneminin vazgeçilmez bir parçası. Her pistin kendine özgü, hoş bir özelliği var…”
Moskova’nın güzellik sırlarından biri, yüz yıllarca değişmemiş olan romantik noktalarıdır. Klasik bir romanda karşılaştığınız romantik bir an’a sahne olan yer, Moskova’da bugün de karşınıza çıkabilir.
Bu romantik gelenekler uzun yıllardan beri korunuyor. Unutulmaz romantik günler yaşayabileceğiniz Moskova; eski tarihi, gelenekleri ve canlılığıyla sizleri bekliyor...

Kaynak: rsfmradio.com

10 Ocak 2014 Cuma

Hiç kimsenin dilinizi bilmediği bir ülkede yabancı bir dil bilmiyorsanız ve ısrarla kendi dilinizi konuşmaya kalkarsanız derdinizi anlatabilir misiniz?

Rusça kuşkusuz dünyanın önemli ve güzel dillerinden. Ama hiç kimsenin Rusça bilmediği yabancı bir ülkede ısrarla Rusça konuşmaya kalkarsanız başınıza ne gelir? Derdinizi anlatabilir misiniz?

Tabii ki zor iş. Tıpkı bizim lisan bilmeyen Türklerin yabancı ülkelerde yaşadıklarına benzer komik haller yaşanır.

Aynı aşağıdaki videolarda olduğu gibi:









Pehlivan İvan Poddubnıy - Efsanevi, yiğit, bahadır Rus güreşçisi

Kaynak:

Rusya’da hiçbir şeyden korkmayan ve çok güçlü insanlar, yüzyıllardır ‘‘Bogatır – Yiğit, Kahraman’’ olarak adlandırılırlar.

Biz de Türkçe'de yiğit , kahraman, atak, gözünü daldan budaktan esirgemeyen, savaşlarda gücü ve yılmazlığıyla üstünlük kazanan kişilere “bahadır” derizKökeni Farsçadır. 

20. yüzyılın başlarında tüm Dünya, bu kahraman yiğitlerden biri olan efsane güreşçi İvan Poddubnıy’ı tanıdı.

1871 yılında Ukraynalı fakir bir köylü çocuğu olarak dünyaya gelen Poddubnıy, ailesindeki tüm erkekler gibi uzun boylu ve çok güçlü bir fiziksel yapıya sahipti. Dünya Şampiyonu olduktan sonra verdiği bir röportajda, ‘‘Dünya’da benden daha güçlü tek bir insan var. O da babamdır’’ demiştir.

Gençlik yıllarında köyündeki tüm genç kızların ilgisini çeken yakışıklı İvan, zengin bir toprak ağasının kızına yürekten bağlanmıştı. Bu konuyla ilgili olarak yaptığı girişim ise maalesef başarısızlıkla sonuçlanmış, kibirli ve zengin toprak ağası, kızının fakir İvan ile evlenmesi fikrini duymak bile istememiş. Kalbi kırılan İvan, doğup büyüdüğü toprakları terk etmiş, Sivastopol ve Feodosiya limanlarında 3 yıl boyunca hamal olarak çalışmış.

Çalıştığı dönemde bir gün sirke giden İvan, burada izlediği palyaçoların, jonglörlerin, akrobatların ve güreşçilerin gösterilerinden oldukça etkilenmişti. O dönem popüler sirk atraksiyonlarından biri olan güreş, çok ilgi görmekte ve sporcuların mücadeleleri halk tarafından büyük bir hayranlıkla izlenmekteydi. Sirkteki maçlar esnasında sık sık seyirciler de mindere davet edilir ve sporcularla karşı karşıya gelmeleri sağlanırdı. Gittiği sirkte yapılan çağrıya kayıtsız kalamayan İvan, mindere çıkma cesareti göstermiş ancak kaybetmişti. Sirk minderinde şanssız bir şekilde kaybettiği bu maç, İvan’ı sadece kamçılamıştı. Güreş konusunda çok ciddi bir şekilde çalışmaya başlayan İvan, ağırlıklar ve halterler ile durmadan antrenmanlar yapıyor, içki ve sigarayı ise tamamen hayatından çıkartıyordu.





Eski liman işçisi, kısa bir zaman içerisinde profesyonel bir güreşçi oldu.

İvan Poddubnıy, karşısına çıkan tüm rakiplerini deviriyor, ardı ardına yeni zaferler kazanıyordu. Gazeteler bu yeni spor yıldızının fotoğraflarını basıyor, halk ise idol olarak kabul ettiği Poddubnıy’ı hayranlıkla bağrına basıyordu. İvan Poddubnıy’ın kazandığı zaferler, 1903 yılında Petersburg Atletizm Derneği’nin kurucusu olan Georgiy Ribolyer’in dikkatini çekti. İvan Poddubnıy ile iletişime geçen Ribolyer, kendisine Fransa’da düzenlenecek olan Dünya Güreş Şampiyonası’nda Rusya’yı temsil etmesini teklif eder.

Poddubnıy Paris’i de sallamıştır. Hiç kimsenin tanımadığı bu Rus Aslanı, finale kadar karşılaştığı 11 ünlü güreşçiyi devirmiştir. Finalde halkın sevgilisi, genç ve yakışıklı Fransız güreşçi Raoul le Boucher ile karşılaşan Poddubnıy, maç esnasında bir türlü istediği hamleleri yapamaz. Fransız güreşçi her seferinde ellerinin arasından kayıp kurtulur. Boucher’in maçtan önce vücuduna zeytinyağı sürdüğü ise daha sonra anlaşılır. Bu, kurallara göre yasak bir eylem olsa da hakem heyeti Poddubnıy’ın itirazını kabul etmez ve Dünya Şampiyonu unvanını kurnaz Fransız’a verir.

İvan, rövanşı iki yıl sonra Petersburg’daki turnuvada alacaktır. Boucher, bu sefer dürüst bir şekilde yapmak zorunda kaldığı maçta İvan Poddubnıy tarafından tabir – i caizse hallaç pamuğuna çevrilip, resmen hezimete uğrayacaktı. Kızgın Rus Yiğidi, maç esnasında Fransız rakibini hem mindere vuruyor, hem de söyleniyordu: ‘‘Bu yaptığın hile için! Bu da zeytinyağı için!’’. Fransız Boucher’i Rus Yiğidi İvan’ın elinden hakemler zor kurtarıyordu.

Poddubnıy turnuvanın finalinde karşılaştığı bir başka Fransız güreşçi Poul Ponse’yi 2 saatlik zorlu bir maçın ardından deviriyordu. Sonradan verdiği demeçte bu maçla ilgili olarak konuşan İvan, rakibin çok zorlu olduğunu ve maç esnasında yorgunluktan dolayı birkaç saniyeliğine bilincini kaybettiğini, etrafındaki seyircilerin bağırtıları sayesinde kendine geldiğini belirtiyordu. Halk yeni Dünya Şampiyonu’nu selamlıyordu. Mütevazi bir şekilde evine dönen İvan Poddubnıy’in yolculuğu adeta bir geçit törenine dönmüştü. Yolun her iki tarafını dolduran halk, Şampiyonu zafer çığlıkları ve alkışlarlara karşılıyordu.

Yaklaşık 40 yıl boyunca farklı turnuva ve müsabakalarda boy gösteren Poddubnıy, karşısına çıkan tüm güreşçileri devirdi. 1926 yılında 55 yaşında olan Poddubnıy, bu tarihte gittiği ABD’de de sansasyon yarattı. Ülkenin en güçlü güreşçileri ile maçlara çıkan İvan, oğlu yaşındaki sporcuları kolayca yenmişti. Kendisine Amerika’da kalması için çok büyük miktarlarda paralar önerilse de İvan bu teklifleri reddederek vatanına geri dönmüştür. Başarılarla dolu bir spor hayatının ardından Poddubnıy ancak 70 yaşında mindere veda etmiştir.

Poddubnıy hayatının son yıllarını eşi ile birlikte Karadeniz’in kuzeyinde yer alan Azak Denizi’nin kıyısında küçük bir şehir olan Yeysk’te geçirmiştir.

Kent, 2. Dünya Savaşı esnasında Alman işgaline uğramış, dünyaca ünlü sporcuya Almanya’ya yerleşmesi teklif edilmiştir. Ancak Poddubnıy, bu teklifi de ‘‘Ben Rus güreşçisiyim ve öyle de kalacağım!’’ sözleriyle reddetmiştir.

İvan Poddubnıy 1949 yılında hayata veda etmiştir. Mezarının olduğu yere dikilen heykelinin üzerinde şu ifadeler yazılıdır: ‘‘Rus Yiğidi İvan Maksimoviç Poddubnıy’’.


3 Ocak 2014 Cuma

1 Ocak 2014 Çarşamba

İki şiir arası yalnız bir yılbaşı gecesi

Hakan Aksay / T24

Bilirsiniz, bir şarkı veya şiir yapışır bazen dudaklarınıza. Bir türlü kurtulamazsınız. Hem merhemdir yaranıza, hem de onu kurcalar durur.
O zaman da öyle olmuştu. “16 yaşında bir çocukken bunu nasıl yazabilmiş!” diyerek kıskandığım bir şairin dizelerini mırıldanıp duruyordum sürekli:
“Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi ta içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Maziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.” 
*      *      *
Bundan on yıl kadar önceydi. Yaklaşan yılbaşı benim için kâbusa dönüşmüştü. Ne yapsam da 31 aralıktan 2 ocağa geçsem diye düşündüğüm bile oluyordu. Ama kurtuluş yoktu. Emir büyük yerdendi: Yılbaşı kutlanacaktı!
Ruslar böyledir işte! Kutlamalara taparlar! Hele yılbaşı şenliklerine! Telaşı neredeyse eylülden başlar (ama alışverişi 31 aralıkta yaparlar, o ayrı konu). Kutlama heyecanından stres üretme becerisinin bir kısmı “yeni yıla nerede, nasıl, kiminle gireceğiz?” sorusunda yatar, gerisi de hazırlığında.
O yıl, benim için kötü bitiyordu. Bir dostumu kaybetmiştim. İşlerim iyi gitmiyordu. Ve kız arkadaşımla hızla sona doğru yaklaşıyorduk. Bu kara yıl biterken birkaç yerden ısrarla “yılbaşını mutlaka birlikte kutlayalım” teklifleri yağıyordu.
Ben kendimi iyi hissetmezken, neredeyse takvimlerin emrine girmiş milyonluk bir ordunun “Mutlu olunacak! Ol!” komutunun hedef menziline girmek istemiyordum. Aralık ayı tükendikçe iyice köşeye sıkışıyordum.
*      *      *
En kötüsü de, can çekişen ilişkiye riskli bir cerrahi müdahale kararı alan kız arkadaşımın teklifiydi. Yeni yılı, önceden tanışmadığım annesi ve babasıyla birlikte karşılamamızı öneriyordu; böylelikle hem sorunlarımızı çözecek, hem de ileri bir aşamaya sıçrayacaktık. Yani bir taşla iki kuş vuracaktık. Ama ben kuşlara taş atacak halde değildim ki…
Yavaş yavaş yaklaşan o gün aniden çıkıp geliverdi. Hazırlıksızdım, kararsızdım, cesaretsizdim. Kendimden nefret etmeye yakın bir ruh haliyle eve kapandım ve durmadan çalan telefonlara bakmadım.
Akşama doğru kapım yumruklandı. Açtım. Sarı saçları bir aslan yelesi gibi rüzgârlanan, yeşil gözleri hiddet dolu bir kız içeri daldı. Ve bana sert bir ültimatom verdi. Sözlerini bitirdiğinde benim sessizliğimi duyma fırsatı buldu. Yanıma yaklaşıp elimi tuttu. Ailesiyle birlikte geçireceğimiz yılbaşının “bizim için son şans olduğunu” bu kez sakin ve ricacı bir sesle tekrarladı. Sonra yeni yılın bize bir “mucize” sunacağına inandığını söyledi.
Birden üzerimdeki gerginliğin kaybolduğunu hissettim. Galiba onun sözünü ettiği “mucize” şimdi gerçeğe dönüşüvermişti. Elimi sımsıkı tutan kız, o an ayrıldığımızı fark etmemişti. Bendeki rahatlığı hayra yorarak bir şeyler daha anlattı. Bir adresle bir süre vererek ayrıldı.
Camdan onun giderek uzaklaşan siluetini izledim. Sonra giyinip dışarı çıktım. Arabama bindim ve Moskova’nın karlı yollarına attım kendimi.
*      *      *
Bilenler bilir, eskiden beri taksiden fazla “korsan araba” vardır Rusya’da. Halk, daha ucuz diye onları tercih eder. Benim sağ şeritten yavaş gittiğimi görenler el kaldırmaya başladı. İşte yılbaşı gecesinin kaderi burada belli olmuştu. “Korsan taksicilik” yapacaktım sabaha kadar. Ama kimseden para almayacaktım. Henüz sakalları fazla ağarmamış bir Noel Baba olarak kısa yolculuklar hediye edecektim insanlara. Onlar da bana kendi öykülerini. Artık gönüllerinden ne kadar koparsa...
Önce ellerinde çiçekler ve paketler olan telaşlı insanları bir yerlere götürdüm. Mutluydular. Sorularıma gülerek cevaplar verdiler, güzel şeyler anlattılar. Kimisi sevdiğine gidiyordu, kimisi ailesinin yanına, kimisi arkadaş ortamına. İşinden söz eden de vardı, sevgilisini öven de, politikacılara küfreden de. Herkes kendi üslubuyla geçen yılın bilançosunu çıkarıyordu.  
Kendilerinden para almadığımı görünce şaşırıyorlardı. Beni akrabalarıyla ya da arkadaşlarıyla birlikte düzenledikleri yılbaşı partisine davet edenler oldu. Böyledir işte Ruslar! İlla yol ücretini ödeyeceğim diye ayak direten olmadı.
Hayır, yalan söyledim size! Bir istisnası oldu bu gecenin: Arabanın arka koltuğuna kurularak bana tam bir şoför muamelesi yapan (e, şofördüm ben de aslında ya!), sorduğum bütün soruları geçiştirip sohbete asla yanaşmayan, beyaz kürklü, alımlı, kendini beğenmiş bir kadın. Ben para almadığımı söylediğimde “Aa, olmaz öyle şey! Hayatta kimseye borçlu kalamam” türü cümleleri kafama fırlatan bu güzel kadından normal yol ücretinin üç katını talep ettim. O da hiç ikiletmeden istediğim parayı bana uzatıp kapıyı çarptı. Ne yapacağımı bilemeden birkaç dakika utançla elimdeki paraya baktım.
Gece ilerledikçe arabama çakırkeyif ve sarhoş insanlar binmeye başladı. Onların muhabbeti bir başkaydı. Bazılarıyla yolculuk sonuna doğru neredeyse kan kardeşi oluyorduk. “Haydi, bize gidip yeni yılı biraz da birlikte kutlayalım!” davetleri sıklaşıyordu. Bunlardan birini korumalı lüks bir villaya götürmüştüm. Bir diğerini otobüs durağında donmak üzereyken arabama almıştım; hüzünlü gözlerle bakıp “sana verecek param yok” demişti yolun başında; ama yolun sonunda bana “bir şişe votka ve biraz salam” vaat ederken parlıyordu aynı gözler.
“Müşterilerim” arasında bir şarkıcı, bir eski milletvekili, iki fahişe, birkaç Afrikalı öğrenci, bir de “kiralık katil” vardı (o kendini öyle tanıttı, ben de üzerine gitmedim, neme lazım!)… Birinin kimin nesi olduğunu bir türlü öğrenemedim, çünkü çok sarhoştu ve hep uyuyordu; zar zor evine götürmem yetmedi, bir de kendisini uyandırıp asansöre kadar eşlik etmem gerekti; artık asansörden çıkabildi mi, yoksa hâlâ orada mıdır, onu bilemem.
*      *      *
Sonuncusu uzun boylu, kederli ve ketum bir adamdı. Fazlasıyla içmiş, ama sarhoş olamamıştı. Öyküsünü merak ettiğim için yolu bilerek uzattım. Sonunda açıldı. Çok âşıkmış. Ama ilk aylardan sonra anlamadığı bir şeyler olmuş ve sevgisine cevap alamamaya başlamış. Deli gibi sevdiği kadının çok kaprisli olduğunu, kendisini durmadan aşağıladığını, hatta kovduğunu, ancak bir türlü ondan vazgeçemediğini anlattı.
Bu gece kalabalık bir grup olarak düzenledikleri yılbaşı eğlencesi sırasında kadın başka bir erkekle beraber olmayı seçmiş ve adama birkaç şişe alkolün unutturamadığı kahredici bir yalnızlık bırakmış. Onu dinlerken iri yarı adamların güçsüzlüğünün bana daha trajik geldiği hissine kapıldım.
Öykü tamamlandığında adamın evinin önündeydik. Uzun bir sessizlik oldu. Sonra yüzüme baktı. Nedense bana “Sen ne dersin?” diye sormasından korktuğum için bakışlarımı kaçırdım. “İşte böyledir hayat!” diyerek çıktı arabadan. Sonra döndü, cama eğilerek zoraki bir gülümseme eşliğinde bana “Yeni yılın kutlu olsun, şoför yoldaş!” dedi.
“Yoldaş” ha! Bu da güzel! Teşekkür edip yola çıktım. Hava aydınlanmaya başlıyordu.
Evime kırdım direksiyonu. Gecenin başına doğru geri sarmayı denedim film şeridini. Kimleri gördüm bu gece! Nasıl da arabamdan geçti koskoca Rus halkı! Bir ansiklopedi yazıldı sanki şuracıkta! Ne kelimeler sindi bu koltuklara, camlara! Ne anılar kaldı bana!
Dün akşama kadar geri geldim yorgun hafızamda. Karla kaplı bir penceredeki hayatın karanlığına karışan ve bir daha dönmeyecek olan güzel bir gölge canlandı aklımda. Ve sisler arasında kaybolan bir çift yeşil göz…
*      *      *
Gerçekten de kıskanıyordum şu şairleri! Ben umutsuzluklarımdan umut devşirdiğim anları hiçbir zaman bu kadar ustaca anlatmayı becerememiştim. Ama adam daha 23 yaşında neler yazmıştı:
"Ne kadar güzel şey;
Yolun üstündeki bina
Yıkıldığı zaman
Bilinmeyen bir ufuk görmek.
Kırık taşlara bakıp
Işıklı bir asfalt düşünmek
Acaba yalnız
Şairlere mi mahsus?”