Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
İnsani Gelişme Endeksi (İGE) Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı tarafından hesaplanıyor ve insani gelişmenin şu üç temel boyutuna
yoğunlaşıyor: Uzun ve sağlıklı yaşam, bilgiye erişim ve iyi bir yaşam
standardı. Endeks temel vurgusunu ise ekonomik büyümeye değil, insanların ve
onların yeteneklerinin nihai kriter olması gerektiği üzerine yapıyor.
Adı geçen Kuruluşun sayfasında ifade edildiği üzere söz konusu endeksin, kişi başına
benzer milli gelir düzeyine sahip ülkelerin nasıl farklı insani gelişme
sonuçları elde edebileceğini ve ulusal politika seçimlerini sorgulamak için de
kullanılması mümkün.
Mülkiye’nin efsane hocalarından Prof. İsmail Türk, “Politika mümkün olanı yapma
sanatıdır,” derdi. Hiç kuşku yok ki politika dediğimiz şey aynı zamanda
tercihleri ve öncelikleri de gündeme getiren bir kavram. Bunu belirleyen şey de
koşullar, ideolojiler ve yöneticilerin kapasitesi.
Dolayısıyla ekonomik büyüme olup olmadığı kadar yanında neyi getirdiği ve neyin
tercih edildiği de önem taşıyor. Fakat uluslararası karşılaştırma yaparken
ülkelerin son derece farklı tarihsel, kültürel ve sosyolojik koşullardan
geldiğini unutmamak gerekiyor.
Örneğin Sanayi Devrimi'ne baktığımızda Avrupa’daki hızlı sanayileşme ile
birlikte düşük ücretler, sağlıksız çalışma koşulları ve yoksulluğun at başı
gittiğini görüyoruz. Fakat sonrasında, zenginleşme, sosyal bilinç ve
politikalar yaşam standardındaki yükselmeyi beraberinde getiriyor.
Rusya’da ise sanayileşme emarelerinin belirdiği fakat çelişkilerin sürdürülemez
hale geldiği 20. yüzyıl başlarında Bolşevik Devrimin meydana gelmesi bambaşka
bir hikaye çıkarıyor ortaya. Komünist sistem temelinde herkese iş, barınma,
sağlık ve eğitim hakkı sunuluyor. Bugün sistemin başarısı ve insanların yaşam
standardı konusunda farklı tartışmalar olsa da yapılan bazı anketler Sovyetler
dönemine olan özlemin arttığını gösteriyor.
1990’lardaki çöküşse büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor ve Rusya sıfırı
görüyor deyim yerindeyse.
Bu noktada, 2015 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan Svetlana Aleksiyeviç’in
"İkinci El Zaman" adlı kitabından birkaç satır aktarmak
istiyorum:
“Bir anlatıcıdan: Gorbaçov’u eleştirsem
de iyi karşıladım… O… şimdi anlaşılıyor ki o da bizim gibi hayalperestmiş. Düş
görüyormuş. Böyle denebilir. Ama hazır değildim Yeltsin’e. Gaydar’ın
reformlarına. Bir günde paralar uçup gitti. Paralar… ve hayatımız…Bir anda
değersizleşti. Aydınlık gelecek yerine şöyle demeye başladık: Zenginleşin,
parayı sevin…”
“Genç bir anlatıcıdan: Kapitalizmi annem ve babam sipariş etmedi… Bu sipariş
benim, benim gibilerin, hapiste kalmak istemeyenlerin. Gençlerin, güçlülerin,
bizim için kapitalizm ilginç bir şey; heyecanlı bir macera, risk…Sadece para
değil, Bay Dolar değil…”
İşte bugünkü Rusya söz konusu hikayenin hem avantajlarına hem de
dezavantajlarına sahip bir şekilde kalkınmasını artırmaya çalışıyor.
Dolayısıyla Rusya ile ilgili rakamlara bakarken 90’larda dibi gören ve yeniden
yükselmeye çalışan bir ülke olduğunu hatırda tutmak gerekiyor.
Bu girizgâhtan sonra İnsani Gelişme Endeksi (İGE) 2020 Raporunda Rusya’nın
nasıl bir yere sahip olduğuna bakıldığında şu hususların öne çıktığını
görüyoruz:
1. Söz konusu endekste ilk üç sırayı Norveç, İrlanda ve İsviçre alıyor.
Almanya 6, İngiltere 13, ABD ise 17. sırada yer alıyor. Listede Rusya 52,
Türkiye ise 54. sırada. Bu noktada vurgulanması gereken Rusya’nın 2010 yılında
65. sırada iken 10 yılda 52. sıraya yükselmiş olması.
2. Yaşam beklentisinin en yüksek olduğu ülkeler, Japonya, Singapur, Hong
Kong, Avustralya gibi ülkeler. Örneğin yaşam beklentisi Japonya’da 84,6. Bu
rakam Rusya’da 72, Türkiye’de 77 seviyesinde. Rusya’nın bu konuda son yıllarda
hızlı bir ilerleme sağladığını söylemek mümkün. Zira 2010 yılındaki yaşam
beklentisi 67 seviyesindeydi.
3. Genelde gelişmiş ülkelerde okul yılının orta değeri (medyan) 13-14
aralığında seyrediyor. Bu rakam Rusya’da 12, Türkiye’de ise 8 yıl seviyesinde.
Rusya’nın eğitim göstergeleri hem kadınlar hem de erkeklerde Avrupa ülkelerine
yakın şekilde. Dolayısıyla bu alanda önemli bir dezavantaj söz konusu değil.
Eğitimin niteliğine ilişkin tartışmalarsa önemini koruyor elbette.
4. İGE kişi başı gelir sıralamasında Norveç, İsviçre ve İrlanda ilk
sıraları alıyor. Rusya 49, Türkiye ise 54. sırada yer alıyor. Rusya özellikle
2014 yılından itibaren baş gösteren sorunlar ve kurdaki değer kaybı nedeniyle
önemli bir kayıp yaşamış durumda. Hali hazırda 11 bin dolar civarında kişi başı
gelir rakamı söz konusu. Dolayısıyla Rusya’nın söz konusu endeksteki en önemli
zayıflığı gelir ve bunun paylaşımı konusu.
5. Gelir dağılımındaki duruma bakıldığında, örneğin Norveç’te en fakir
yüzde 40’ın milli gelirden aldığı payın yüzde 23, en zengin yüzde 10’un yüzde
21, en zengin yüzde 1’in aldığı payın yüzde 9 olduğu görülüyor. Rusya ile
ilgili dikkat çeken husus en fakir yüzde 40’ın gelirden 18, en zengin
yüzde 1’in gelirden yüzde 20 pay alması. Türkiye’de ise en zengin yüzde 1
gelirden yüzde 23 pay alıyor.
6. Rapordaki kadın erkek eşitsizliğini değerlendiren endekse göre
İsviçre 1., Danimarka 2. sırada yer alıyor. ABD 40. sırada, Rusya 50.,
Türkiye ise 60. sırada bulunuyor. Peki bu nasıl oluyor? Yani kadınları her
yerde aktif olarak gördüğümüz Rusya’nın sıralaması neden böyle? Bu başlığın alt
kırılımlarına bakıldığında doğumda anne ölümleri, parlamentodaki kadın oranı,
iş gücü, eğitim gibi şeyler var. Rusya’yı bu sıralamada gerileten özellikle
kadınların parlamentodaki oranı. Bu oran örneğin İsveç ve Finlandiya’da yüzde
47 iken Rusya’da yüzde 16 seviyesinde.
7. Sonuç olarak, Rusya’nın söz konusu endeksteki durumunun ilerlemesi için
öncelikle yapısal sorunlar çözülerek gelirin artırılması, adil kazanç, dağılım
ve vergilendirme, yoksul kesimin durumunun düzeltilmesi, kadınların siyasette
daha aktif rol alması gibi konular önem taşıyor kanımca.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder