Gözüne bir kitap ilişti raflarda. Uzanıp aldı.
Tolstoy'un 1886'da yazdığı “İnsan ne ile yaşar?” adlı
bir kitaptı.
Tanıtım yazısını okudu. Sonra sehpanın üzerine bıraktı.
“Çok hoş bir kitaptır bu. Bu kitaptaki üç hikayeden birinde
‘İnsana ne kadar toprak lazım?’ başlıklı hikayede konuştuğumuz konu çok güzel
anlatılıyor. Açgözlülüğün insanın başına ne felaketler getirebileceğini anlatan
ibretlik bir hikayedir. Tolstoy, gözünü toprak hırsı bürüyen bir insanın, hırsı
sonucu iki metrelik bir çukurla biten hazin öyküsünü anlatıyor. Lise
çağındaki her insan evladının okuması gerektiğini düşünüyorum.”
“O çağlarda okunursa daha sonraki yaşamında insanlar hata
yapmaz mı diyorsun yani?”
Gülümsedi.
“Hikayenin kahramanı köylü Pahom, ‘Bizim tek sıkıntımız,
yeterli toprağımızın olmayışıdır. Eğer istediğim kadar toprağım olsaydı,
şeytandan bile korkmazdım,’ diyor.”
“Çok toprağı olsa hayatının bütün dertleri sona erecekmiş
yani.”
“Bir gün bir yabancı gelmiş uzaklardan. Volga'nın öbür
tarafından geldiğini ve orada çalıştığını söylemiş. Laf lafı açmış ve adam
birçok insanın oraya göçüp yerleştiğini anlatmaya başlamış. Kendi köyünden olan
insanların da oraya göçtüklerini, kütüklerini oraya yazdırıp yirmi beşer dönüm
toprak aldıklarını söylemiş. Toprak o kadar verimliymiş ki, ekilen çavdarlar
bir at boyu yükseliyormuş. Hatta o kadar kalınlaşıyormuş ki, beş tanesi bir
deste yapıyormuş!
''güneş batana kadar çevirebildiğin toprak senindir.''
cümlesi bilgece söylenmiş bir söz, Başkurtların cömertliği ve vericiliği de
aynı şekilde. sahiplenmek için çabaladıklarımızın belli bir süre sonra bize
sahip olduğunu anlatan çok güzel bir hikaye.
Başkurtların reisi, Pahom'a, gözünün gördüğü her yeri bir
şartla alabileceğini söyler. Şartı şudur: Pahom bir noktadan almak
istediği toprağı küçük çukurlar kazarak işaretleyecektir ancak, akşama kadar
istediği genişlikte araziyi kazarak başladığı noktaya gelmek zorundadır.
Yarış sabah güneşin doğuşuyla başlar ve batışıyla da biter.
Pahom güneşin doğuşuyla hoşuna giden merayı büyük bir hızla
işaretlemeye başlar. Yolun yarısı geçmiştir ki güzel bir mera daha
görür. “Burayı da arazimin içine katarsam iyi olur, verimli bir alan”
der. Sağa doğru koşu alanını daha da fazla genişletir. Güneşin
batmasına az kalmıştır. Ayakları yara içindedir, çok yorulmuştur ama ne
olursa olsun başladığı yere güneş batmadan yetişmelidir. Hırs gözünü
bürümüştür. Hızını arttırır, var gücüyle koşar. Alkışlar içinde güneş
batmadan başladığı yere yetişir. O yorgunlukla yığılır kalır. Uşağı
seslenir ama cevap alamaz. Ağzından kan gelmiş ve ölmüştür efendi Pahom.
Yarışın başladığı ve bittiği noktaya, hemen olduğu yere gömülür uşağının
ağzından ibret verici o son sözü söyler bize Tolstoy: “Onun İhtiyaç
Duyduğu Üç Arşın Kadar Bir Topraktı…''
“Dik gömülecekse bir metrekare çok bile çok. Öyle değil
mi?”
“Öykünün özeti bu…”
“Evet, maalesef böyleyiz. Hayatımıza daha fazlasını katmak
için çabalarken hayatımızdan ömür dakikalarımız azalıyor… Koşuşturmalar içinde
hayattan keyif alamıyoruz. Bir durup, düşünmeli…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder