Samih
Güven
Kaynak:
https://samihguven.blogspot.com/
Yılbaşı ertesi, gece yağan karla süslenmiş, o sessiz halini
seyretmek istiyordum Moskova'nın. Trafiğin olmadığı, mekanların kapalı olduğu,
caddelerden tek tük araçların geçtiği, sabah mahmuru, gece yorgunu halini.
Sabaha kadar havai fişekler patlamıştı. Meydanlar,
restoranlar, barlar dolup taşmıştı dün gece. Öpüşenler öpüşmüştü
yeterince. Eş dost hasret giderip güzel saatler geçirmişti. Belki de daha yeni
uyumuştu çoğu.
Evin hemen yakınındaki park karla örtülmüştü. Banklar
bomboştu. Köpeklerini gezdiren bir kaç yaşlı vardı görünürde.
Moskova Nehri bütünüyle donmamıştı henüz. Suyun kıpırtısını
duyabiliyordum. Yaprak yaprak kabaran, parıldayan ve ağır ağır ilerleyen
haliyle şehrin susmuş haline aldırmıyordu. İyice yanaşmıştım. O sesi
biliyordum. Yine de sesten çok sessizliği güçlendiren bir özellik gibiydi bu.
Parktaki serçelerin hareketliliği, kanat çırpışları da her
zamankinden daha dikkat çekiciydi. Onlar da sessizliği büyütüyordu
varlıklarıyla.
Moskova’da ileri yaşına rağmen yalnız yaşayan çok yaşlı
vardı. Nerdeyse doksan derecelik açıyla pazar arabalarını sürükleyen yaşlı
kadınlarla karşılaşıyordum çokça. Parktaki o yaşlıları düşündüm biran. Neden
erken kalkıyorlardı? Erken yattıkları için mi? Geceden umutları kalmadığı için
mi artık? Kalan zamanı daha mı iyi değerlendirmek istiyorlardı? Ya da sabahı mı
seviyorlardı? Sabahın sevilecek nesi var? Bilmiyorum. Biliyorum belki de. Ben
de sabahın güzel olduğunu düşünmüyor muyum?
Çünkü umuttur sabah. Ferahlıktır serin esintiler.
Karanlığın son bulmasıdır. Hele bir sabah olsun denir ya. Bu gece sabah olur mu
denir ya hani. Sanki sabah olunca her şey değişecektir ve ellerimizde
şekillenecek yeni bir dünya başlayacaktır. Ya da bir mucize doğacaktır.
Zaman mı veriyor hükmü? Her şey kendi dinamikleri içinde
döngüsünü tamamlıyor, zaman bütün bunların tanığı yalnızca. Bir şeye karışmaz,
bir şeyin şöyle ya da böyle olmasını istemez o. Her şey onu çevreleyen koşullar
içinde bir yere evrilir veya evrilemez. Zaman bir yerden bir yere varmaktır
sadece. A noktasından B noktasına. Yaşlılık ta böyle mi?
Yürümeye devam ediyorum nehrin kenarında. Yanlarından
geçerken göz göze geldiğim ve diğerlerinden daha duyarlı olduklarını bildiğim o
yaşlı insanları düşünmeye devam ediyorum bir yandan.
Ne anlatıyor yüzlerindeki ifade. Çaresizlik mi, yorgunluk
mu, geldikleri noktanın dehşeti mi, hayal kırıklığı mı, baş edememek mi,
güçsüzleşen bedenin, ağrıların, sönmüş arzuların belirtisi mi?
Bir yılbaşı ertesi neden bunları düşünüyorum bilmiyorum.
Ama o sessiz şehirde karşıma çıkan durum buydu. Yüzleştiğim bu insanlardı.
Eğlence yorgunu, uyuyan, sıcak sarılmaların sarhoşu olmuş insanlardan
değillerdi.
Otobüs durağında da birkaç yaşlı insanla karşılaşıyorum
yalnızca. 9b numaralı otobüs. Şehrin merkezinde çember bir hattın (kaltso)
üzerinde dolaşan, bir saat sonra bindiğiniz noktada inebileceğiniz bir
güzergah. Metroya inip çıkmanın sıkıntısını yaşayan yaşlıların tercih ettiği ve
genelde tenha olan bir otobüs bu.
Bu yüzden bedavaya şehir turu atabileceğiniz, otobüste
kitap okuma gibi bir alışkanlığınız varsa bunu kolaylıkla
gerçekleştirebileceğiniz bir imkan. Yürüyüş sonrası işte bu otobüse binip
dolaşmaya başlıyorum yaşlıların arasında. Sonrasında kahve içecek bir yer
bulabilir miyim, emin değilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder