SUAT
TAŞPINAR
Kaynak:
http://www.turkrus.com/
Türkiye-Rusya ilişkilerinde “toplumun nabzını” tutmak için
en şaşmaz göstergelerimizden biri, TürkRus.Com’a gelen okur emailleridir.
“Tebrik" için pek arayan soran olmaz ama “tenkit”, hatta “tehdit”
için epeyce mektup gelir. Bunlar bir yana, e-mailler genelde iki konuda
yoğunlaşır: 1- Derdini ummana dökmek isteyenlerin yazdıkları: Vize sorunundan
bölünmüş ailelere, hukuki sorunlar için yardım isteyenlerden burs ya da
sponsorluk isteyenlere kadar… 2- İş yapmak isteyen ya da iş arayanların
bilabedel “danışmanlık hizmeti” talep ettiği mektuplar: “Türkiye’den tekstil
almak isteyen tüm Rus şirketlerinin bilgilerini acilen biz YOLLAYIN” diyenler
ya da “Rusya’da çalışmak istiyorum, ne iş olsa yaparım, telefonum budur” diyen
vatandaşlar… Bunlar bizim için artık “hayatın normalleri”dir.
Son dönemde, Türkiye’deki şirketlerden “aklına Rusya
gelenler” yine mektup yağdırmaya başladı... “Gök gürlemezse kul Allah demez”
misali, Türkiye’de işler sarpa sarmaya başladıkça, Rusya yeniden “akıllarına
düşmeye” başladı.
Rusya, 1990’ların başından itibaren Türkiye’nin hep ekmek
kapısıydı. Tekstilden inşaata, turizmden perakendeye her sektörde bu ülkenin
etinden, sütünden faydalandık. Kurumsal şirketlerin uzun soluklu varlıkları bir
yana, çoğunluk “saldım çayıra, mevlam kayıra” usulü, karanlıkta el yordamıyla
ilerledi. Bir dönem oluk oluk akan petrol dolarları sayesinde Rusya’da öylesine
"kolay para” kazanıldı ki, çoğunluk küpünü, ışık hızıyla doldurdu. Daha
doğrusu kimisi işine gücüne yatırım da yaptı, pazarda kalıcı oldu; kimileri gün
bulduğunu gün yedi. Müzik çaldıkça herkes dans etti.
Çoğunluk, pazarın güllük gülistanlık olduğu, paraların
kulaktan fışkırdığı bu “hayal gibi” yıllarda kazandığı akla hayale
sığmayan paraları “kendi kerameti”ne yordu. Sütliman denizde yol almak kolaydı,
ne zaman ki krizler patlak verdi, kimin “marifetli kaptan” olduğu dalgalı
denizde anlaşıldı. Kimilerinin teknesi alabora oldu. Kimileri iş işten
geçtikten sonra kerametin kendinde değil, Rusya’nın “paralı günlerinde” olduğunu
anladı. O yüzden maalesef son yıllarda sıfırı tüketen de, iyi günlerde bir
kenara bir şeyler atmadığına yanan da, Rusya’ya mecburen veda eden de az değil.
Neylersiniz, hayat ders vermeden imtihan yapan bir öğretmen işte...
Son dönemde Türkiye ekonomisi de zorlu viraja girince,
“Yandım Allah” diye aklına Rusya gelip rotayı buraya kırmaya çalışanlar arttı.
Ama bir kere Rusya, eski "kolay Rusya" değil. Bolluk günleri geride
kaldı. Akla ziyan karlarla “şıppadanak” zengin olma devri kapandı. Doğanın
yasasına uygun olarak, her boşluk dolduruldu. Rekabet çetinleşti. Baştan
çıkarıcı karlılık kalmadı. Krizde "dükkanı çevirmek" bile başarı
oldu. Bir koyup üç alma çoktan devri bitti. Pek çok alanda işi
başkalarından öğrenen Ruslar, bizi “çırak çıkarmayı” başardı. Biz hala “Niye
bizden domates almıyorlar?” diye sızlanırken, dünyaya silahtan çok tarım ürünü
satmaya başlayan bir Rusya doğdu. Daralan pazar, gerileyen reel gelirler, yerli
üretimin yaygınlaşması da cabası.
Türkiye’de işleri iyiyken, geleceği güvence alma,
“alternatif pazar” yaratma adına Rusya’ya gelip bir çivi çakmayanlar, şimdi iç
pazarda daralan talep yüzünden rotasını kuzeye çevirme telaşındalar, ama biz bu
filmi görmüştük… Hem de bir değil, iki değil; defalarca… Üstelik çoğu
hala 90’lı yılların Rusyası’nın olduğunu sanıp, taşın altına elini koymadan,
kendilerinden şişirilmiş fiyatlarla, peşin paraya yüklü mal satın alacak “saf
müşteri” peşinde. Bilmiyorlar ki, bedava peynir sadece fare kapanında olur!
Yıllar geçiyor, hemen her şey (iyiye ya da kötüye doğru)
değişiyor, ama ne hikmetse Türkiye’de belli bir müteşebbis profilinin “Rusya’ya
bakışı” değişmiyor. İşleri bozulunca Rusya’yı hatırlıyorlar. Hala vermeden
almaya çalışıyorlar. Ama ne Rusya o eski Rusya, ne pazar o eski pazar… Çiçekli
bir bahar değil, hazan mevsimindeyiz. Yarın daha iyi olabilir, ama bugün işimiz
çok zor...
İyi zamanlarda bu memlekete gelip pazara tırnaklarını
geçirenlerin bile iş yapmakta zorlandıkları bir dönemde “Rusya’yı fethetme”
düşleri görenlere acı bir tebessümle bir tek şey söyleyesi geliyor insanın:
“Daha önceleri neredeydiniz?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder