MİKAİL
GORBAÇOV
Kaynak:
“Çocuklar soruyor, Nobel'liler cevaplıyor”, Bettina Stiekel, Çeviren Elif Günçe,
İş Bankası yayınları
Sevgili dostum!
Nobel Ödülü'nü kimin icat ettiğini biliyor musun?
Kendisi de büyük bir bilim adamı ve kaşif olan İsveçli
Albert Bernhard Nobel'di bu. Suni ipeği keşfetti ve gaz lehimini. Ama en büyük
icadı dinamitti ve yalnızca çok akıllı bir adam olmakla kalmayıp, aynı zamanda
çok da becerikli olduğu için, dinamit üreten bir fabrika kurdu. Buradan bütün
dünyaya dinamit sattı ve böylece çok zengin oldu.
Ölümünden kısa bir süre önce Alfred Nobel'in aklına bir şey
geldi: Vasiyetini hazırladı ve vasiyetinde o muazzam servetinin neredeyse
tamamını ölümünden sonra bir vakfın kurulmasında kullanılmak üzere ayırdığı
yazıyordu. Bu vakfın görevi, her yıl beş büyük ödülü beş büyük adama ve kadına
dağıtmaktı: Bunlardan üçü fizik, kimya ve biyoloji ya da tıp alanındaki en
büyük keşif ya da buluşlara ayrılmıştı. Bir tanesi "en mükemmeli ideale en
yakın olandır" dediği edebi eserlere verilecekti ve bir diğer ödül de,
dünyanın herhangi bir yerinde barışı sağlamayı başaranın olacaktı - örneğin o
zamana kadar birbirini sevmeyen ve aralarında savaşın sürdüğü iki halk arasında
barışı sağlayanın. Çok, çok sonra, 1968'de bunlara İsveç Devlet Bankası'nın
300. yıldönümü dolayısı ile bağışladığı Ekonomi Ödülü de katıldı. Bu ödüllerin
hepsi, İsveç Bilim Akademisi tarafından verilmektedir, yalnızca Barış Ödülü
hakkında Norveç Parlamentosu'nda bir komite karar vermektedir.
Belki de sevgili dostum, tüm bunların çok tuhaf ve
çelişkili olduğunu düşünüyorsundur şimdi. Dinamit ile, yani ölümcül bir silahla
zengin olmuş bir adam, dünyaya insanlığı daha akıllı ve mutlu kılacak şeyler ve
eserler için ödüller armağan ediyor - Albert Einstein'ın Görecelilik Kuramı ya
da Boris Pasternak'ın Doktor ]ivago adlı eseri gibi. "Dinamit
Kralı"nın -Alfred Nobel kendi çağında yaşayan insanlarca böyle anılırdı-
üstüne üstlük bir de Barış Ödülü dağıtıyor olması ise, sana tamamen anlamsız
geliyordur herhalde. Ben ise bunu hiç de çelişkili bulmuyorum. Alfred Nobel çok
geniş vizyona sahip bir adamdı işte - ve ölümünden kısa bir süre önce, kendi
hatalarından ders almaya hazırdı, bunu çok az insan yapabilir. Savaşın değil,
barışın insanlığın kaderi olması gerektiğini anlaması geç oldu, fakat çok geç değil.
Tıpkı daha sonra Nobel Barış Ödülü'nü alan dahi Rus fizikçi Andrey Saharov
gibi. O, akıl almaz derecede acımasız olan nükleer silahları yaratanlardan
biriydi. Fakat daha sonra nükleer silahsızlanmanın en sert ve en kesin
savunucularından biri oldu ve hatta bu arada kendi sağlığını ve özgürlüğünü
bile tehlikeye attı.
Ama peki nasıl Nobel Ödülü sahibi olunur? Bu soruyu
cevaplandırabilmek için, belki de biraz daha farklı sormak gerekir. Şöyle
düşünmeli: Bugüne kadar kimler Nobel Ödülü sahibi olmuştur? Mutlaka adını
duymuş olduğun ya da duyacak olduğun -örneğin fizik dersinde- en ünlüleri
alalım ele. Orada karşına pek çok Nobel Ödülü sahibinin adı çıkar, Wilhelm
Röntgen, -bir röntgen aletinin ne olduğunu biliyorsundur sanırım- Marie Curie,
Nils Bohr ya da Enrico Fermi örneğin. Hepsi şüphe götürmez bir biçimde modern
fiziğin atalarıdır. Ya da başka bir bilim alanına bakalım: Biyoloji ya da tıp
alanına. Bu disiplinler ile sıkı bir ilişki içinde olan adamların isimleri İvan
Pavlov, Robert Koch ya da Alexander Fleming'dir. Peki Romain Rolland, George
Bemard Shaw, Thomas Mann ve Ernest Hemingway'in kitaplarını okudun mu hiç?
Okumadıysan, mutlaka bir gün okuyacaksındır - sadece, hepsi o büyük
kitaplarından dolayı Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldıkları için değil, bu kitaplar
gerçekten büyük oldukları için.
Evet, bunlar yalnızca birkaç isimdi. Ama sanıyorum, benim
ne demek istediğimi anladın sen: Bugüne kadar yalnızca insanlığın bilgisini
olağanüstü bir katkı ile zenginleştirmiş olan, doğanın yeni, o ana kadar bilinmeyen
yasalarını ya da insan hayatının ya da ruhun akıl almaz sırlarını keşfetmiş
olan adamlar ve kadınlar Nobel Ödülü sahibi olabilmiştir. Yani hepimize
gerçekten yeni ufuklar açmış olan insanlar.
Bugüne kadarki Nobel Ödülü sahipleri arasında -bunu artık sen
de anladın- insanlara barışı getirmiş olan pek çok siyasetçi ve bilim adamı da
vardı. Tabii bunu Alfred Nobel özellikle çok iyi düşünmüştü: Çünkü hiçbir şey
barış kadar zor anlaşılamaz - ve insanlar için çok daha zor olan, ona
ulaşmaktır. Pek çok Nobel Barış Ödülü sahibini şahsen tanıyorum. Hepsi de -tüm
dünyada silahlı savaşları sonlandırmak için, hala öylesine anlamsızca düşman
olan insanlar arasında barışı ve karşılıklı saygıyı sağlamak için hiçbir
çabadan kaçınmayan harika, fedakar insanlardır. Bu hiçbir zaman kolay ya da
basit değildir, karmaşık bir fizik formülünü oluşturmak ya da çözümsüz bir tıp
problemini çözmek kadar zordur. Nobel Barış Ödülü sahiplerinin bazıları,
sabırlarını ve yüce gönüllülüklerini hayatları ile ödemek zorunda kaldılar.
Martin Luther King ve İzhak Rabin gibi. Ya da zorluklarla boğuştular. Tıpkı
hayatının onlarca yılını Güney Afrika'daki ayrımcılığa adamış olan Nelson
Mandela gibi. Hiçbir şey, hatta hapishane ve sürgün bile onu fikirlerinden
vazgeçirememiştir.
Ben kendimi tüm bu insanlarla karşılaştırmak istemem. Ama
Nobel Ödülü'nün kendilerine verildiğini öğrendiklerinde, bu onlar için de en az
benim için olduğu kadar büyük bir sürpriz olmuştur. Neden mi? Çünkü ne
yaptılarsa, insanlar için yapmışlardı, takdir ve hatta ödül peşinde oldukları
için değil. Fakat böyle olunca, böylesi bir onura daha da çok sevinmek, elbette
anlaşılır bir şeydir. Çünkü bu, insanlar için gerçekten de bir şeyler elde
etmiş olmanın sevincidir - ve her şeyden önce, kendi anladığımızı onların da
anlamış olmasından duyulan sevinçtir.
Ne anladığımı bilmek ister misin, dostum? Artık dünya
siyasetinin meşru araçları olarak savaşlara ve şiddete yer olmadığını, artık
kimsenin kimseyi silahları ile tehdit edemeyecek olduğunu. Bu nedenle SSCB
Komünist Partisi'nin Genel Sekreterliği'ne ve böylece Rus Devlet Başkanlığı'na
seçildiğim andan itibaren, benim için en önemli soru şuydu: Nükleer silahlanma
yarışına son vermek için ne yapılabilirdi? Uzun zamandan beri insanlığın
üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanan nükleer felaket nasıl sonsuza kadar
uzak tutulabilirdi? Kelimenin tam anlamıyla seçildiğim gün hayallerimi gerçeğe
dönüştürmeye başlamak zorundaydım, çünkü hemen ertesi gün Cenevre'de silahların
sınırlandırılması ile ilgili Sovyet-Amerikan pazarlık turlarından biri daha
başlayacaktı. Yıllardır bir araya geliniyor ve bir arpa boyu bile yol
alınamıyordu, sadece pazarlık yapmış olmak için pazarlık yapılıyordu. Bu
nedenle ben, artık sonuçların ortaya çıkması gerektiğini açıkladım - ve bunda
ne kadar ciddi olduğumu göstermek için de, kısa bir süre sonra son derece
tehlikeli olan orta menzilli silahların Avrupa'da konuşlandırılmasına tek
taraflı olarak koşulsuz şartsız son vermeye hazır olduğumuzu Amerikalılara
bildirdim. Bunu, dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ile uzun ve çok gizli bir
yazışma trafiği ve sonra kendisi ile Cenevre' de yaptığımız bir toplantı
izledi. Görüşmelerimizin sonunda dünyada artık eskiye göre çok daha az silah ve
o güne kadar düşman olan iki sistem arasında çok daha fazla güven vardı.
Başkalarına barışı getiren, kendisi de barışa kavuşacaktır.
Bu da benim için çok önemli bir ders oldu o günlerden kalan. Çünkü o zamanlar
ancak bütün dünyada görülen rahatlamanın ışığında Sovyetler Birliği'ndeki
demokratik değişimlere -Perestroika ve Glasnost'a- başlayabildik. Evet, buna
bugün hala inanıyorum: Modern bir devlet, kendi halkının çıkarlarını dünya
toplumlarının çıkarları ile uyumlu hale getirmeye çalışmalıdır mutlaka. Bu
bizim ülkemizde uzun süre farklıydı. Kendimizle ancak, başkalarını tehdit etmekten
vazgeçtiğimiz için, tehdit altında hissetmediğimiz zaman yaşamın en iyi ve en
mükemmel planlardan çok daha zengin ve karmaşık olduğunu düşününce ile
barışabildik. Komünizmin insanları 70 yıl boyunca içine tıktığı şema da bir tür
zorbalıktı aslında ve bu sona erdiğinde Stockholm'de biri telefonun ahizesini
kaldırdı ve beni aradı.
Şimdi öğrendin mi, nasıl Nobel Ödülü sahibi olunduğunu,
dostum? Ve belki şimdi sen de bu ödülün sahibi olmak istiyorsundur. Bunu
gerçekten istiyorsan, başarırsın. Sadece daima meraklı kalmalı, bir cevabı asla
bütün cevapların sonuncusu olarak kabul etmemelisin - ve her şeyden önce insana
inanmalısın, onun yenilenme, dayanışma ve şiirsel güzellik yeteneğine. Ve günün
birinde Nobel Ödülü sahibi olduğunda, seni Nobel Ödülü sahiplerinin düzenli
olarak toplandığı o konferanslardan birine götüreceğim. Sen ve ben orada
diğerleri ile insanları nasıl biraz daha soğukkanlı, bilimi nasıl biraz daha
devrimci, edebiyatı nasıl biraz daha ilginç yapabileceğimiz hakkında
konuşacağız ve o zaman birdenbire anlayacaksın ki, Nobel Ödülü sahibinin işi
aslında onu aldığında başlar.
MİKAİL
GORBAÇOV, 2.3.1931'de doğdu. 1990'da Soğuk Savaş'ın sonlandırılması
için girişimlerinden dolayı Nobel Barış Ödülü'nü aldı. Moskova'da yaşıyor ve
kendisi tarafından kurulan Sosyoekonomik ve Siyasi Araştırmalar Vakfı'nın
başkanlığını yürütüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder