Nazım Hikmet'in çok yönlü bir sanatçı olduğunu hepimiz
kabul etmekle birlikte, yazıp çizdiklerini iyi kötü bilen herkes teslim
edecektir ki şairliği kıyas götürmeyecek ölçüde başkadır. Diğer edebi türlerde
yaptığı çalışmalar şiirleri kadar başarılı değildir. Güzel diyaloglar ya da
ilginç bölümleri yok diyemem ama bütünlüklü olarak romanlarının iyi
olmadıklarını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim örneğin. Vakt-i zamanında
Nazım'ın çizgi filmle ilgilendiğini, Sovyetler Birliği'nde bu alanda senaryolar
yazdığını biliyordum. Yıllar önce filmlerine ulaşabilmek için küçük çaplı
araştırmalar, yazışmalar dahi yapmıştım. Nafile tabii. Melih Güneş de filmlerin
peşine düşmüş, Nazım'ın son eşi Vera Tulyakova'nın yardımlarıyla onları gün
yüzüne çıkarmış. YKY'den çıkan, iki ayrı çizgi filmin adını taşıyan Hanene
Huzur Dolsun-Sevdalı Bulut kitabı, animasyonları içeren dvd ve ilgili
dokümanlardan oluşuyor. Tek kelimeyle güzel! Çabayı ve sunumu takdir etmemek
haksızlık olur.
Öte yandan, filmler nasıl derseniz, zamanını aşabilecek
nitelikte değiller dememiz gerekiyor. Döneme özgü Sovyet estetiği ve
siyasetiyle üretilmişler. Filmleri niteliklerinden ziyade Nazım külliyatı
için birer belge olarak görmek ve onunla yetinmek belki daha doğru olur. Kitap,
sadece filmlerden oluşmuyor dedik, film ve senaryolar hakkında Sanat Sovyeti
toplantı tutanakları da derlenmiş. Belgeselci ağırlığı güçlendiren önemli bir
katkı olmuş. Bu tür toplantılarda bürokratik gereklere dayanarak, ideolojik tutarlılığın
sorgulandığını başka örneklerden de biliyoruz. Yıllar içinde farklı film
ve anlatılarla ilgili yayınlanan tutanakları incelediyseniz anlıyorsunuz ki
Sanat Sovyeti sadece filmlerin içeriğini değil üreticilerin geleceğini
belirleyebilmiş. Bu toplantılar, teorik olarak, estetik bir tutarlılık ve
devamlılığı sağlayabilmek adına başlamışsa da giderek siyasi sadakatin arandığı
(ya da bunun daha çok önem kazandığı) ve sorgulandığı yargılayıcı mecralar
olmuşlar. Resmi konuşmalara, ego çatışmalarına, ideolojik hassasiyetlere,
sansür ve manipülasyona ister istemez sık rastlanılmış, çok başvurulmuş. Nazım
nasıl değerlendirilmiş derseniz, genel politik atmosfere bağlı olarak şaire
yakınlaşılmış ya da uzaklaşılmış, Vera'nın işine son verilmesi de bununla ilgili
olmuş. Vera, Nazım'ın ardından anlatıyor: 'Başıma gelenleri sana anlatmadım
(...) belki de beni düşürdükleri durumla seni kışkırtmak, skandal çıkartmanı
tetiklemek, dahası en basit gerçeklerin bile fısıltıyla konuşulduğu ülkeden
gitmeni sağlamaktı amaçları'. Nazım'a sempatiyle yaklaşırken ne konuşulmuş
peki? Doğrusu pek önemli gözükmüyor konuşulanlar. İltifatlar, 'şurası şöyle
olsa sanki daha iyi olacak' türü revizyonlar denebilir bunlara.
Hanene Huzur Dolsun iddialı bir film. Sovyet animasyon
geleneğinde hatırı sayılır yeri olan propaganda filmlerinden biri. Yarım asır
öncesine ait olduğundan günümüz seyircisi ayırdına varmayabilir, resmi Sovyet
sanat politikası gereği barış temalı sayısız animasyon üretilmiştir. Buna göre
kapitalizmin ve emperyal arzuların en önemli sonucu olarak savaş gösterilmiş;
asker, silahlanma ya da atom bombasına karşı işçiler, doğa ve zeytin
ağacı-güvercin sembolleri öne çıkartılmıştır. Daha doğrusu, demokratik dünyada
yaygınlık kazanan savaş karşıtı cepheye propagandif katkılar sağlamışlardır.
Hatta öyle ki barış denildiğinde komünizmi ve Sovyetler Birliği'ni anlayan
radikal sağın refleksleri kısmen doğrudur. Rus dilinin sınırlılıkları nedeniyle
anti kapitalist simge ve semboller film ve animasyonlarla yaygınlaştırılmaya
çalışılmıştır. Nazım'ın senaryosu da bu amaçla yazılmış, söz ya da diyalog
kullanmadan kapitalizmi (onun emperyal büyümesini sağlayan savaşı) eleştirmek
istemişler. Sovyet animasyonlarının yetkin örnekleriyle kıyaslandığında Hanene
Huzur Dolsun için bunu başaramamış demeliyiz. Propaganda anlatılarında olması
şart olan tek etkiye yoğunlaşamamışlar, uzatarak ve uzatırken dağılarak, güç
kaybetmişler.
Sevdalı Bulut, daha serbest bir çalışma. İran
minyatürlerini modelleyerek bir masal anlatmayı denemişler. Kuklalar
kullanılmış, animasyon yine dönemine göre vasat (ile vasat altında)
kalmış. Anlatım devamlılığı aralıklarla sekteye uğramış örneğin.
Yavaşlığı, teknik zafiyetlerle ilgili değil sadece. Naif bir dili var ama
finali güçlendiren bir seyir izleyememişler. Film çocuklar için mi üretilmiş
belirsiz, kötü adamın yenilgisi dahi aşikârlaşmıyor. Kederli, buruk ve kötücül
bir yönseme var film biterken kendini gösteren.
Filmlere niteliklerinden çok Nazım'la ilgili belge sayarak
bakmak lazım demiştim. Şunu da sormak gerekiyor tabii: bu çizgi filmler Nazım'ı
ne kadar yansıtıyorlar? Çok fazla insanın emeği var ama Nazım kendi o coşkun
tarzını ortaya koyabilmiş mi? Yazdıklarıyla kendini hissettirebilmiş mi? Nazım,
bu filmler sayesinde Sovyet Canlandırma Stüdyosunda (Soyuzmultfilm) çalışan
Vera ile tanışmış, arkadaşlığını ilerletmiş ve onunla evlenmiş. Filmler, en çok
buna vesile olmuş gibi geldi bana. Onun dışında ne Nazım filmlere kendini
katabilmiş ne de filmler Nazım'ın dilini taşımaya çalışmışlar. Büyük şair Nazım
Hikmet, bazı animasyonlara senaryo yazmış o kadar.
Radikal Kitap, 9.3.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder