Tugay
Şahin
Kaynak:
http://www.moskovalife.com/
İnsanlık tarihini kökten değiştiren olaylardan biri: 1917
Ekim Devrimi. Dünyayı bu denli etkileyen ve tüm dengeleri değiştiren bir devrim
elbette sinemayı da etkiledi. 91. sayımızın SineList sayfasında Sovyet
Sinemasını ve dünya sinemasına bıraktığı izleri konuşacağız.
DEVRİMDEN
SONRA
Yaşanan tüm toplumsal ve politik olaylar, her şeyden önce
sanatı etkiler. Toplumdaki gelişmeler, o toplumdaki sanatı doğrudan etkiler.
Elbette Sovyet coğrafyasında da böyle oldu. 1917’de Çarlık Rusya’yı yıkıp
Sovyetler Birliği’ni inşa eden Bolşeviklerin önderi Lenin sinemaya verdiği
önemi şu sözleriyle özetliyordu: “Bütün sanatlar arasında, sinema, en
önemlisidir.” Bu sözlerle inşasına başlanan yeni bir sinema anlayışı kısa
sürede tüm Sovyet coğrafyasını ve daha sonra tüm dünyayı etkisi altına
alacaktı. Döneminin ve sinema tarihinin en yetenekli sinema kuramcılarından,
modern kurgunun babası Sergey Ayzenştayn ise bu girişimleri şöyle açıkladı:
“Kendimizi Sovyet Sinemasına adamıştık; başka bir deyişle
henüz var olmayan bir şeye…”
SOVYETLERİN
YÜKSELİŞİ
1925 yılında gösterime giren Ayzenştayn imzalı “Grev” filmi
Ekim Devrimi sonrası Sovyet Sineması’nın ilk örneği sayılmakta. Rus
Sineması’nın ilk devrimci filmlerinden biri olan Grev, kısa sürede büyük beğeni
topladı ve hemen ardından Ayzenştayn “Potemkin Zırhlısı” filmini çekti.
Sinemayla az çok ilgilenen herkesin aşina olduğu bu eser bizzat devlet
desteğiyle yapıldı ve ikonik “Odesa merdivenleri” sahnesiyle tüm dünyanın
aklına kazındı. Vladimir Lenin ve tüm devlet kademesinin sinemaya yüklediği bu
büyük anlam ve önemin sonucu olarak sinema yapım giderleri tamamen devlet
tarafından karşılanmaya başladı. Sinema eserlerinin konuları ve yapımları artık
halk tarafından belirleniyor ve tüm masraflar devletin kasasından çıkıyordu.
Dolayısıyla iktidarın sallanması ve toplumda yaşanan küçük
bir kargaşa bile sinemayı etkiliyordu. 1932 yılına gelindiğinde Stalin bir
kararname çıkararak sinema ve diğer tüm sanatları bir konsey altında toplayarak
standartlaştırmaya gitti. Bu gelişmeler dörtnala koşan Sovyet Sineması’nı
durdurmuş oldu ve ilk ruh kaybedildi. Sonraki yıllarda ülkenin pazar
ekonomisine dâhil olmasıyla birlikte Hollywood filmleri de gösterilmeye başladı
ve dönemin Sovyet yönetmenler de bu filmleri taklit yolunu seçti. Ancak yine de
Sovyet Sineması çoktan sinema tarihine adını unutulmaz bir şekilde yazdırmıştı.
Sovyet Sineması’nın tüm dünyayı etkilemesinin sebebi
elbette devrim filmleri yapılması değildi. Bunun yanında Ayzenştayn, Dziga
Vertov, Lev Kuleşov, Vsevolod Pudovkin gibi teknik anlamda da tüm dünyaya öncü
olan yönetmenlerin ve kuramcıları barındırması Sovyet Sineması’nı dünyada
popüler hale getirdi. Bu dörtlüyle birlikte adeta sinemada “kural koyucu” bir
rol üstlenen Sovyetler, zaman ilerledikçe Andrey Tarkovski, Aleksandr Sokurov gibi
isimler ile dünya sinema kültüründe söz sahibi olmaya devam etti. Özellikle
Andrey Tarkovski, modern dünyada hala Rus sinema ruhunun devamı olduğunu
kanıtlar nitelikte eserler üretti. Sinemanın en büyük şairi Tarkovski’yi
detaylandırmak isterdim ancak kendisini sonraki sayılarımızda uzun uzun
konuşacağız.
1- Potemkin Zırhlısı (1925) – Sergey Ayzenştayn
2- Ayna (1975) – Andrey Tarkovski
3- Leylekler Uçarken (1957) – Mihail Kalatozov
4- Kameralı Adam (1929) – Dziga Vertov
5- Andrei Rublev (1966) – Andrey Tarkovski
6- Gel ve Gör (1985) – Elem Klimov
7- Solaris (1972) – Andrey Tarkovski
8- Korkunç İvan (1944) – Sergey Ayzenştayn
9- Savaş ve Barış (1968) – Sergey Bondarçuk
10- İz Sürücü (1979) – Andrey Tarkovski
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder