Serkan
OCAK
Kaynak:
Hürriyet
Kırgızistan’a adım atar atmaz Tanrı Dağları’na neden bu
adın verildiğini anlıyorsunuz. Dört bir yanda yüceliğiyle boy gösteriyor. Uçsuz
bucaksız bozkırlar, göğe yükselen zirveler...
Orta Asya’daki bu topraklara tam 3 bin yıldır devam eden
bir geleneğin izlerini sürmeye gittim.
Artık sadece üç ülkede kartalla avcılık yaşatılıyor;
Kırgızistan, Moğolistan ve Kazakistan. Ben Kırgızistan’da kartalla avcılık
yapan son aileleri buldum. Onlar için kartallar kutsal birer emanet.
Hayvanların olağanüstü yeteneklerine çok saygı duyuyorlar. Daha yavruyken
yuvalarından alıp eğitiyorlar. Evcilleştiriyorlar. Ava gittikleri bu
yırtıcılarla adeta bir aile bağı kuruyorlar. Bir zamanlar atalarımızın,
Türklerin Batı’ya yayıldığı nokta olan Issık Gölü’nde bu geleneği yaşatan son insanlarla
at bindim, ok attım.
Uçağımız İstanbul’dan kalktıktan yaklaşık beş saat
sonra Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’teki Manas Havalimanı’na iniyor.
Aramızda beş saat fark var. Kahvaltı molası verdiğimiz şehre dönüşte tekrar
uğramak üzere, Issık Gölü’nün yolunu tutuyoruz.
Burası, Peru’yla Bolivya arasında And Dağları’nın 3 bin 800
metrelik yüksekliğinde bulunan Titikaka Gölü’nden sonra, en yüksek irtifaya
sahip ikinci göl. Tam 1600 metrede...
Tanrı Dağları, ülkenin yüzde 65’ini kaplıyor. Haliyle ne
yöne gitseniz bu görkemli dağlar sizinle birlikte...
Bize üç gün boyunca eşlik edecek rehberimiz Aleksei Belov’a
dağları gösterip “Bunların yüksekliği nedir” diye soruyorum. “Onlar fazla
değil, 4-5 bin metre” diyor. En fazla 5 bin 137 metre yükseklikte bir dağa
(Ağrı Dağı) sahip bir ülkede yaşayan biri için, çok büyüleyici bir manzara.
Kırgızistan’da zirvesi 6-7 bin metreleri bulan çok fazla dağ bulunuyor.
Bu nedenle de dağ turizmi epey yaygın. Her yıl milyonlarca
kişi buraları keşfe gidiyor. Yürüyüş turları da çok popüler. Aleksei, en çok
Fransızlar, İspanyollar ve İngilizlerin gittiğini söylüyor.
Kutsal emanetler
Issık Gölü’ne üç saatlik kara yolculuğundan sonra
ulaşıyoruz. Kartalla avlanan ilk ailenin yanına varıyoruz. Tüm ülkede 50 kişi
kartalla avlanıyor. Göl çevresindeyse yedi-sekiz aile kalmış. Asiyemo ve
ailesi, onlardan biri. Evler birbirine benziyor. Kerpiç, iki katlı yapılar.
Kuvvetli bir rüzgârda yıkılacak gibi çoğu.
Evin dışında bir köşede dişi kartal Tunuk, diğer tarafta
ise bir kütüğün üzerinde Tumaro bekliyor. ‘Tomogo’ adı verilen deri maske
kartalların gözlerini kapıyor.
“Sevebilirsin”
diyor sahibi.
Yıllardır belgesellerde, kendilerinden onlarca kat ağır
keçileri, kurtları nasıl avladıklarını izledikten; tilkileri, tavşanları çerez
niyetine yediklerini bildikten sonra ne mümkün...
Ancak biraz vakit geçirdikten sonra bırakın sevmeyi, bu
evcilleşmiş hayvanları koluma alıp gezdiriyorum bile. Çünkü insanların yanında,
vahşiliklerinden pek eser yok. Ya da bana öyle geliyor çünkü sahibi fazla
yaklaşmamam konusunda sık sık uyarıyor.
Akylbek Serkelaev ve karısı Anara’dan oluşan Kut Folk Band, bize mini bir konser veriyor.
Asiyemo, köyde kartalla avlanan yedi-sekiz kişi olduğunu
söyledikten sonra anlatmaya başlıyor: “Kartallarla en çok tilki avlıyorum.
Yaklaşık iki aylıklarken eğitime başlıyoruz. Üç yaşına kadar da devam ediyor.
Eğer iyi bir kuşsa 20 yıla kadar avlanıyor bu kartallar. Yeteneksiz bir kuşsa
bir-iki yıl eğitip durumuna bakıyoruz. Olmuyorsa vazgeçiyoruz. Avlanamayan
kuşları satmıyoruz, hediye olarak veriyoruz. En büyük oğlum da benim gibi
avlanıyor. O şahinle çıkıyor. Küçük oğlum da isterse kartal avcısı olabilir...”
Asiyemo’nun küçük kızı da kartalla avcılığa şimdiden meraklı.
Federasyonları
ve festivalleri var
Günümüzde kartalla avlanma aslında bir ihtiyaç değil. Spor
ve eğlence amacıyla yapılıyor. Her yıl sonbaharda düzenlenen bir festivali bile
var. Kartalla avlanan insan sayısı az ancak bir federasyonları kurulmuş
durumda. Başındaki isim de Almaz Akunov.
Kırgızistan’da iki günü Akunov’la geçiriyoruz. Hem geleneği
anlatıyor hem de yerel kıyafetlerini giyip bol bol poz veriyor bize.
Federasyonun adı Salburun. Sadece kartalla değil, bütün
yırtıcı kuşlarla ilgileniyorlar.
Akunov, bu geleneğe son 15 yılda merak sarmış. Bunu yaşatmak, gelecek kuşaklara aktarmak için uğraştığını belirtiyor:
Akunov, bu geleneğe son 15 yılda merak sarmış. Bunu yaşatmak, gelecek kuşaklara aktarmak için uğraştığını belirtiyor:
“Bu geleneği devam ettirmek için çok emek sarf ediyoruz.
Çünkü çok az aile kaldı. Benim kartalımın adı Şayerda. Av sezonu genelde
sonbahar ve kışın. Her kuş ihtiyacına göre besleniyor. Çokça et yiyorlar.
Pişmiş değil, çiğ et olması gerekiyor. Özellikle kuş eti ama çakal, kurt, geyik
eti de olur...”
Kırgızistan’da kartalla avlananların izini sürmeye devam
ediyoruz. Bu kez Nursultan’ın yaşadığı Bakanbayeva Köyü’ndeyiz.
Üç yıldır bir kartalı var. Adını Sulukie koyup eğitmiş.
Nursultan’ın altı kız, beş de erkek kardeşi var. Ailede kartal sahibi olan
sadece kendisi. Avcılık dışında, köydeki çiftliklerinde çalışıyor...
Bakanbayeva Köyü’nde yaşayan Nursultan’ın üç yıldır eğittiği, Sulukie adında bir kartalı var. Ailede kartal sahibi olan sadece kendisi.
Nursultan ve kardeşleriyle yüksek tepelere çıkıyoruz. Yılkı
atlarının arasından geçerek kendimize uçsuz bucaksız bozkırları görebileceğimiz
bir nokta seçiyoruz. Kartalları taşların üzerine koyup bol bol çekim yapıyoruz.
Sonra da Türklerin Batı’ya yayıldığı söylenen toprakları uzun uzun seyre
dalıyoruz...
Ailenin
parçası ‘bürküt’ler
Kırgızlar kartala ‘bürküt’ diyor. Genelde çok çocuklu bu
ailelerin bir evladı da işte bu bürkütler. Ateşli silahların bulunmadığı
dönemde, ülkede 30-40 yıl yaşayan bu yırtıcılarla avcılık bir zorunlulukmuş
aslında. Günümüzde bu tür avlanma tarzını meslek haline getirenlerin sayısı
gitgide azalıyor. Bugün bu gelenek sadece spor ve eğlence amaçlı yapılıyor.
Yırtıcı kuşların en büyüğü ve güneşe çıplak gözle doğrudan
bakabilen nadir canlı türlerinden biri olan kartal (Falconidae) gündüz yırtıcı
kanatlıları arasında sayılıyor.
Bişkek’te
parktan alışverişe, müzeden gece hayatına...
Başkent Bişkek’e vardığımızda sabahın erken saatleriydi.
Kentte trafik yok sanmıştım. Ancak yanılmışım. Dönüş mesai çıkışına denk
gelince, birkaç kilometrelik yolu kat etmemiz onlarca dakika sürüyor. Geniş
caddelerde akşam saatlerinde ilerlemek hayli güç.
Bence ülkenin bozkırları, doğası kentinden daha güzel. Ancak
Kırgızistan’a kadar gitmişken başkente de bir gün ayırmamak olmaz.
Bişkek’in en geniş caddesinde sağlı sollu devlet kurumları,
bakanlıklar var. Kentte gece hayatından lüks restoranlara, AVM’lere ne
ararsanız bulabilirsiniz.
Hediyelik eşyalar için Tsum Center adlı AVM, kentteki en
iyi seçenek. Biraz bizdeki Doğubank’a benziyor. Alt katlar hep elektronikçi. En
üst katı ise tamamen el yapımı ürünlerle dolu. Neredeyse her mağazada Türkçe
bilen birini bulabiliyorsunuz.
Alışverişte zorlanmazsınız. Pazarlıksa olmazsa olmaz...
Ülkenin para birimi Som. 1 Som, yaklaşık 0.06 TL.
Aladağ (Ala-Too) Meydanı’nda Kırgızların ulusal kahramanı Manas’ın dev heykelini de görebilirsiniz.
Tarih Müzesi görkemli binasıyla dikkat çekiyor. Aladağ
(Ala-Too) Meydanı’ndaki müzeye giderseniz ulusal kahraman Manas’ın dev
heykelini de görebiliyorsunuz.
Oak Park ise kent içinde yeşillik arayanlara göre.
Ülke genelinde metro yok. Ancak elektrikli troleybüsler her
yerde. Üstelik bir zamanların İstanbul’unda olduğu gibi anacaddelerin ortasında
ilerliyor. Kimi zaman da yolda kalıp trafiği tıkıyor.
Kırgızistan’da devlet memurları ortalama 200-300 dolar maaş
alıyor. Hayat kısmen ucuz.
Keşifler
başlıyor
Türkiye’den Kırgızistan’a giden çok fazla turist yok.
Gazella Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Velit Gazel, ülkede aslında büyük
potansiyel olduğunu ancak bunun henüz keşfedilemediğini söylüyor. Gazel’e göre
özellikle bu avcıları görmek, onları fotoğraflamak isteyenler için en uygun
ülke Kırgızistan. Ulaşımı kolay ve ucuz. Bu nedenle de buraya ilk kez tur
yapmayı planladığını anlatıyor: “Uçakta bakıyorsunuz,
Türk dolu ama kimse gezmeye gelmiyor. Hepsi iş için. Buralar bambaşka bir coğrafya. Özellikle kartal avcılığı konusunda. Tüm Orta Asya’da 200-300 aile kalmış; 50’si de bu ülkede. Onları fotoğraflamak bizim için çok önemli bir deneyim.”
Türk dolu ama kimse gezmeye gelmiyor. Hepsi iş için. Buralar bambaşka bir coğrafya. Özellikle kartal avcılığı konusunda. Tüm Orta Asya’da 200-300 aile kalmış; 50’si de bu ülkede. Onları fotoğraflamak bizim için çok önemli bir deneyim.”
Diller
benziyor ama...
Kırgızca gramer yapısı olarak Türkçeye benziyor. İkisi de
sondan eklemeli dillerden. Bazılarının söyledikleri kısmen anlaşılır geliyor.
Ancak Türkçeye nasıl Farsçadan pek çok kelime yerleşmişse Kırgızistan da
Çinceden çok fazla kelime almış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder