Metin
Gülbay
Kaynak:
https://medyagunlugu.com/
Belki tartışmalı, belki de çok açık bir konu Sibirya
sözcüğü. Hangi dile ait veya daha geniş sorayım, hangi kültüre ait?
Bu konuda 1997 yılına ait bir kitap var kütüphanemde,
Simurg Kitapçılık yayımlamış. Daha fazla bilgiyi dipnotta belirttim. Sibirya
adı ile ilgili Mesut Şen kısa bir yazı yazmış. Kitaptaki yazılar aslında 1996
yılında yapılan Sibirya başlıklı uluslararası bir toplantıya sunulan
bildirilerin yazılı hali. Mesut Şen’in bildirisi-yazısı da kitabın ilk yazısı.
Mesut Bey o yılda doktor titri taşıyor ama -sanırım- artık profesör, dil
bilimci olsa gerek.
O kadar güzel bir anlatımı var ki yazarın, hiç karışmadan
olduğu gibi yayınlasam ne olur diye düşündüm epey uzun süre, sonra vazgeçtim bu
düşüncemden. “Senin cümlelerin yok mu onunkilerin üzerine oturacaksın” dedim
kendi kendime. Ama bunun tersi de doğruydu, “anladık yazmayı biliyorsun, bırak
bu kez de o anlatsın derdini kendi cümleleriyle, ölür müsün” dedi iç sesim.
Sonunda kendimi geri çektim. Ama biraz kısalttım yazıyı, Sibirler ve Sibirya
adı dışındaki tartışmaları içeren cümleleri yer vermedim.
“Sibirya coğrafi isminin menşei üzerine de birbirinden farklı birkaç görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerden birine göre Sibirya Moğolca’da ‘bataklık yerde sık çalılık, balta girmemiş sık orman’ manasındaki sibir kelimesinden gelmiştir. Diğer bir görüşe göre kelime, Sabir Türklerinin* hatırasını taşımaktadır. Radloff ise Aus Siberian (Sibirya’dan) adlı ünlü eserinde, Sibir Hanlığı’nın başşehri İsker (İski-yar ‘eski sahil) şehrine tatarların Sibir ismini verdiğini ve bu ismin daha sonra Ruslar tarafından bütün Kuzey Asya düzlüğüne takıldığını, ancak kelimenin menşeinin tamamen meçhul olduğunu ifade etmektedir.
Sibir adı ilk defa Cengiz Han sülalesinin mahrem
rivayetlerini ve tarihini anlatmak maksadıyla yazılmış olan Yüan-çao pi-şi
(Moğolların Gizli Tarihi) adlı eserde geçmektedir. 1228-1264 yılları arasında
destansı tarzda kaleme alınan eser, Moğollar hakkında yazılmış önemli birkaç
kaynaktan biridir. Eserde Çin karakterleri ile yazılmış olan sibir kelimesi1,
Cengiz Han’ın en büyük oğlu Cuçi zamanında, orman kabilelerinin ve Yenisey
Kırgızlarının itaat altına alındığı 1207 yılının (tavşan yılı) olaylarını
anlatan pasajda yer almaktadır. Gerek bu eserde ve gerekse Cāmiü’t-tevarih’te
12.yüzyıl Moğolları, yaşayış tarzlarına ve iktisadî durumlarına göre iki
kısma ayrılmaktadır. O devirde orman kabileleri (hoi-yin irgen) ve bozkır
kabileleri (ke’erün irgen) olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. O devirde
orman kabileleri Baykal Gölü civarında, Yenisey Irmağı’nın yukarı mecrasında ve
İrtiş boylarında yaşamakta ve avcılıkla geçinmekte idiler. Pasajda, orman
kabileleri ve onların komşularıyla ilgili olarak Sibir adı yanında Kesdiyin
(Eski Türkçede Keşdem), Bayid, Tuķas, Tenlek (<Telenk), Töğeles (Eski
Türkçe’de Töles) ve Tas adları da sıralanmıştır…
… ‘Sibirya’ kelimesi coğrafi isim olarak 14.yüzyılda
umumiyetle İbir Sibir ya da Sibir İbir şekliyle karşımıza çıkmaktadır.
Reşidüddin’in 14.yüzyılın başlarında tamamladığı Cāmiü’t-tevārih adlı ünlü
eserinde İbir ü sibir şeklinde geçen coğrafi isim, Nayman boyunun yaşadığı
yerlerin adı olarak, Kırgız ülkesinin kuzeydoğusundan Angara Nehri’ne kadar
uzanan bölgeyi kapsamaktadır
… Camiü’t-tevarih’i Fransızcaya çeviren Quatremère Sibir
kelimesinin eski Türk kavimlerinden olan Sabir (ceya Sabar) kavminin adlarını
karşılaştırmaktadır. Pritsak da İbir Sibir adının Abar/Avar ile Sabir kavim
adlarından geldiği görüşündedir. Barthold ise bu kanaati yanlış bulmaktadır
Moğolcada ibir sibir ikilemesi ‘fısıldayarak konuşma’ manasına
gelmektedir. Bu ikileme Kırgızcada ıbır şıbır ‘fısıltı, yavaşça konuşma,
fısıldaşma’, Kazakça’da ise ıbır sıbır ‘fısıltı, söylenti, dedikodu’ şeklindedir.
Yakutça’da da ibir sibir käpsät- fiili ‘fısıldayarak konuşmak’, ibir sibir
ayannat- fiili ise ‘duraklamadan yavaşça gelmek’ manasındadır. Yine
Moğolcada eş sesli (belki de aynı kelimenin farklı anlamları) üç adet
siber/sibir kelimesi göze çarpmaktadır. Yukarıdaki ibir sibir ikilemesi ile
bağlantılı olan birinci siber/sibir, Kırgızcada şıbır, Kazakçada sıbır
şekillerinde görülmektedir. İkinci siber kelimesi ‘hafif yağmur’,
üçüncü siber kelimesi ise ‘bataklık yerde sık çalılık, dere kenarında
fundalık, sık orman’ manalarına gelmektedir.
Kalmukçada şiwr, Yakutçada sıbar şeklinde olan bu son
kelime, Räsänen’e göre bugünkü ‘Sibirya’ coğrafî isminin menşeidir. Gerçekten
de Sibirya bölgesinin tabii özellikleri dikkate alındığında bu etimolojik izah
akla uygun gelmektedir. Hatta daha da ileri giderek Moğolca’da ‘hışırtı,
fısıltı’ manalarına gelen sibir ve ibir kelimelerinin de bu kelimeyle
ilgili olduğunu düşünebiliriz.
Belirttiğimiz bu görüşten farklı olarak birçok ālim
-bilhassa Németh’in etimolojik izahına dayanarak- Sibirya isminin Sabir
Türklerinden geldiğini iddia etmektedir.
Sabirler Avarların saldırısı sonucunda, M.S.463 yılında
Batı Sibirya adı verilen bölgeye gelir ve Ural-Altay dağları arasındaki
düzlüklerde yaşayan Ogur (Türk) boylarını yurtlarından atarak Ural Dağlarının
doğusunda bulunan Tobol ve İşim nehirlerinin çevresinde yerleşir. Bu hadiselerden
bahsetmek suretiyle Sabir kavmi hakkında ilk bilgileri veren kişi
Bizanslı** tarihçi Priskos olmuştur.
Priskos bu hususta şu bilgileri vermektedir: ‘Bu
esnada Saragur, Urog (<Ogur) ve Onogurlar Doğu Romalılara elçiler gönderdi.
Bu kavimler Sabirlerle yapılan muharebelerde öz yurtlarından atılmışlardır.
Sabirleri Abarlar (Avarlar) püskürtmüşlerdir…’
Sabirler bu bölgede kendilerinden daha iptidaî seviyede
bulunan kavimler üzerinde, üstün kültürleriyle, yüzyıllarca süren derin
tesirler bırakmışlardır. Sabrei, Sibir gibi yer ve kale adlarının bulunması bu
tesirin bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Tobolsk halkı buranın en
eski sakinlerini Sıbır-Sıvır diye anmaktadır. Yine bu bölgede, Ay Sabar, Kün
Sabar gibi şahıs adlarına da rastlanmaktadır. Ayrıca Vogul, Ostiyak
kahramanlık destanları ile Altaylı Türk oymaklarının destanlarında da Sabir
kavminin izleri görülmektedir…
Batı Sibirya bölgesinde yarım asır kalan Sabirler, 515
yılında İtil-Don nehirleri arasında ve Kafkasların kuzeyindeki Kuban ırmağı
boyunda yerleşirler. Sabirler 6.yüzyılın başından itibaren Bizans’la yakın
temasa geçer. Bu yüzyılın ünlü tarihçilerinden Prokopios, Sabirlerin ne
İranlılarda ne de Romalılarda görülen, hiç kimsenin düşünemediği muhasara
(kuşatma) makinelerine sahip olduklarını belirtmektedir. Yine bu yüzyılın bir
başka Bizanslı tarihçisi olan Malalas, Sabirlerin yüz bin kişilik orduları
olduğundan söz etmektedir. Sabirler, Bizans ile İran arasındaki savaşlarda sık
sık taraf değiştirmekle birlikte çoğunlukla Bizanslıların tarafını
tutmuşlardır. Sabirler, nihayet 558 yılında Avrupa’ya akın eden Avarlar
tarafından ağır yenilgiye uğratılarak tarih sahnesinden silinmişlerdir. Nitekim
bu tarihten sonra Bizans kaynaklarında Sabir adına rastlanmaz.
… 7-10.yüzyıllarda teşkilat yapısı ve canlı ticari hayatı
ile Kafkaslar ve Karadeniz’in düzlüklerinde kuvvetli bir devlet kuran
Hazarların da Sabirler ile bağlantılı oldukları iddia edilmiştir. Hatta
10.yüzyıl Arap tarihçilerinden olan Mes’udî, ‘İranlıların Hazar dedikleri
topluluk Türkler tarafından Sabir diye anılır’ demekle bu iddiayı teyit
etmektedir. Mes’udî’nin Hazar kelimesinin Farsça olduğu görüşü bir tarafa
bırakılırsa, Nèmeth tarafından Hazar ve Sabir kelimelerinin anlam bakımından
birbirine yakın Türkçe etimolojik izahları yapılabilmektedir: hazar <
kaz-ar ‘başı boş dolaşan, serseri’, kaz– ‘başı boş dolaşmak’, fiil kökü,
-ar geniş zaman sıfat fiili; aynı şekilde sabır ~ sabar <sapır, sap-ar ‘sapan,
başı boş dolaşan, yoldan sapan, yolunu kaybeden’, sap- ‘sapmak, yol
değiştirmek, yoldan çıkmak’. Bu izah, Kaçar, Bulgar, Kabar, Yazar gibi
örneklerde de görüldüğü üzere Türklerdeki ad verme usulüne uygun düşmektedir.
Sibirya isminin Sabirlerden kalma bir yadigâr olduğu tezi
ile Moğolca’daki ‘sık orman’ manasındaki sibir kelimesinden geldiğini
belirten görüş, bir noktada birleşmektedir. ‘Sibirya’ kelimesi bugünkü manadaki
coğrafî ismini, 16.yüzyıl Tatar Devleti Sibir Hanlığı’nın kurulmasından sonra
almıştır. Nitekim 1627 yılında neşredilen Kniga Bol ⇓omu Çertecu adlı eserde, ‘Sibirya’
toprağı hakkında verilen coğrafî tanım, bugünkü mefhumdan farklı değildir. Yani
bu gün Sibirya ismiyle kastedilen coğrafî bölge, batıda Ural Dağları ile doğuda
Büyük Okyanus arasında kalan, kuzeyde Kuzey Buz Denizinden güneyde Moğolistan
ve Çin sınırına kadar uzaman bütün Kuzey Asya’yı kapsamaktadır.”
Sibirler
hakkında
Sibirler, Sabirler vb. adlarla anılan bir kavim var
geçmişimizde gördüğünüz gibi. Orta Asya’da yaşarken tüm boylar gibi onlar da
başka boyların zorlamasıyla batıya doğru göç etmiş. Kafkasya’nın kuzey
batısında konumlanmışlar.
Acaba Mesut Şen’in yazısından başka Wikipedia veya başka
kaynaklardan bir şeyler daha bulabilir miyim diye internette başka bilimsel
kaynakları da gözden geçirmek istedim. Ancak bu konuda “birçok” kaynağın
olmadığını gördüm. Bilimsel kaynaklar bir iki taneydi desem belki inanmazsınız
ki onlar da bu kadar bilgiyi içermiyordu. Bu satırları şunun için yazıyorum.
Türk boylarının tarihine son yirmi, otuz yıldır ilgi gösteriliyor, TTK
haricinde yayınevleri artan ilgiye koşut olarak kitaplar çevirtiyor veya yerli
uzmanların yapıtlarını basıyor. Ancak hâlâ gidilecek çok yol olduğu da açık.
Geçmişimizi bilmezsek geleceğimizi nasıl programlayacağız?
En muhteşeminden en aşağılığına/kirlisine tüm tarihimizi bilmek zorundayız,
nesnel bir gözle bakmalıyız üstelik bu geçmişe, kendimizi kayırır pozisyonda
değil. Bunu becerebilirsek, şu anda kendimizden duyduğumuz memnuniyetsizliği de
aşabilir, geçmişimizin ağırlığı altında ezilmekten kurtuluruz diye düşünüyorum.
Not: Bu
yazı 1997 yılında yayımlanan Sibirya Araştırmaları adlı yapıtın 17 ile
22.sayfaları arasında yer alan “Sibirya” İsminin Menşei Üzerine başlıklıdır ve
Dr. Mesut Şen’e aittir. Yapıt Simurg yayınlarından çıkmıştır.
*Sabir Türkleri, Kırgız Türkleri, Kazak Türkleri gibi
tanımlamaların yanlış olduğunu düşünüyorum. Onlar kendilerini böyle
tanımlamıyor biz Türk adı taşıyanlar onlarla bağ kurmayı böyle onları kendimize
tābi kılarak yapmaya çalışıyoruz. Sabirler Sabirler’dir, Kırgızlar da
Kırgızlar. Herkesin kendi özgün adı var. Bu kullanımlar onları küçümsemek de
oluyor ayrıca. Evet herkes kökeninde Türkçe konuşan boylarız ama saygısızlık
etmenin de gereği yok değil mi?
** Yazarın kullandığı Bizanslı tanımına yazı boyunca müdahale
etmedim. Ancak yanlış bir kullanım olduğunu da belirtmeliyim. Roma
İmparatorluğu’nun son dönemlerinden bahsetmek üzere “Bizans” sözcüğünün
ilk kullanımı, 1557’de Alman tarihçi Hieronymus Wolf’un tarih kaynakları
koleksiyonu Corpus Historiæ Byzantinæ’ye dayanır. Daha önce kullanılmamıştır.
Yazıda da Priskos “Saragur ve Onogurlar Doğu Romalılara elçiler gönderdi”
diyor. Kendilerine Bizans değil Doğu Romalı diyor. M.S. 395 yılında ikiye
bölünen Roma İmparatorluğu’nda Batı Roma 476’da Vizigotlar tarafından
yıkıldıktan sonra Doğu Roma İmparatorluğu 1453’te Türkler’in İstanbul’u
almasına kadar tarih sahnesinde yer aldı.
1 Moğolca uzmanı Hitoshi Kuribayashi’ye göre, “kavim, boy”
anlamına gelen sibir kelimesinin Çince olması mümkün değildir. Çünkü Çince yazıda
“çocuk” anlamına gelen üçüncü karakterin sol alt köşesinde “dil” anlamına gelen
küçük bir dördüncü karakter daha vardır. Bu küçük karakterden genel olarak
kelime sonunun r sesi ile bittiğini gösteren bir tür fonetik işarettir. Eğer
kelime Çince olsaydı, böyle bir fonetik işareti kelimeye eklemeye lüzum
kalmazdı. dipnot 4.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder