Moskova

Moskova

18 Ağustos 2015 Salı

Edebiyatçı vicdanı, mühendis titizliği


Andrey Platonov
Edebiyatçı vicdanı, mühendis titizliği

Günay Çetao Kızılırmak / Kitap Zamanı

Platonov’un özel bir anti-Stalinistliği yoktu ama Stalin kesinlikle anti-Platonovcuydu. Yazarın şüphe ve eleştirilerini büyük bir tehdit olarak algılayarak edebiyat camiasından kovulmasına vesile oluşu bunu gösteriyor.

Andrey Platonov’u yanında rahat olabileceğim az sayıda insandan biri olarak görürüm. Elbet, bir eser üzerinde çalışması için çevirmenin böyle hissetmesi şart değil, hatta biraz mesafe daha objektif olmayı sağlayabilir. Örneğin Tolstoy’u çevirirken büyük bir filozofu çevirdiğimi bilirim. Platonov ise arkadaştır, talihi hiç yaver gitmeyen, oradan oraya sürüklenip sonunda yeni bir keşif ve hikâyeyle çıkıp gelen bir derviş. Onu okurken, çevirirken büyük bir yazar karşısında olmanın mahcubiyetini duymazsınız. En hayati meselelerden söz açtığında bile sıradanlığın inceliğini daima koruduğunu düşünürüm. İnsana ilişkin keşifleri onu ulaşılmaz yükseklere çıkarmamış, daha da içimizden biri kılmıştır.

Andrey Platonov, Sovyet edebiyatına bir işçi-yazar olarak ve ilkin şiirle girmişti. Şiiri sonraları bıraktıysa da bana kalırsa imgeler dolayımında düşünmeyi ve yazmayı hep sürdürmüştür. Devrim ve iç savaştan sonra Voronej Demiryolları Teknik Okulu’nu bitiren yazarın hayatını daima trenler ve tren yolları keser. Bunun yanı sıra toprak ıslah işleri ve tarımsal elektrifikasyon alanlarında çalışır. Devrim ile teknolojik gelişimin kesiştiği noktada insanın hak ettiği yazgıya kavuşabileceğine duyduğu inançla Platonov ilk yıllarında mutlu bir geleceğin hemen kıyısında durur. Moskova Çestnova’nın basit bir görevi yerine getirerek bile olsa bu ortak mutluluğa hizmet etmeyi neredeyse fiziksel bir arzu şeklinde duyması gibi o da fayda sağlayabileceği tüm alanlarda canla başla çalışır.

Platonov ve Stalin

Platonov, Gorki’ye yazdığı bir mektupta belirttiği üzere her şeyden ziyade “Sovyet edebiyatı denilen kolektif işin bir parçası olmayı” istiyordu. Şimdilerde Platonov’u anti-Stalinist, komünizm karşıtı bir yazar olarak göstermek, 30’lu-40’lı yıllarda onu karşıdevrimci ilan edenlerinkine benzer bir muamele gibi geliyor bana. Platonov’un özel bir anti-Stalinistliği yoktu ama Stalin kesinlikle anti-Platonovcuydu. Yazarın sistemin işleyişine yönelik şüphe ve eleştirilerini büyük bir tehdit olarak algılayarak edebiyat camiasından kovulmasına vesile oluşu bunu gösteriyor.

Başlarda Platonov yazdıklarını yayımlatma şansı bulmuştur. İşçi kökenli yetenekli genç yazar için edebiyat dünyasının kapıları ardına kadar açık gibidir. Gelgelelim yayıncılık faaliyetlerinin devletin tekeli ve sıkı kontrolü altında olduğu bir ortamda ihlal edilmemesi gereken kalın çizgiler vardır. Kabaca söylemek gerekirse, SSCB’nin varlığını, gelişim tarzını, endüstrileşme ve kolektivizasyon süreçlerini sorgulamayan, devrimin kazanımlarını, proletarya iktidarını yücelten, kitlelere kafa karışıklığı değil, ortak ideallere inanç aşılayacak türde eserler verilmelidir. Küçük bir örnek verecek olursak: Platonov’un “Dönüş” hikâyesi, ne denli masum görünse de, onu sahici kılan bir yönüyle bu çizgilerin dışına çıkmıştı. 

Eleştirmenler, bir cepheden dönüş hikâyesi olan bu öyküde, evli barklı kahramanın trende tanıştığı genç bir kızla yaşadığı aşk serüvenini ve sonrasında gelişen olayları Sovyet aile ahlâkına bir tokat olarak değerlendirmişlerdi.

Andrey Platonov’un mühendislik yaptığı yıllarda da bunu andıran bir duruma düştüğünü okumuştum. İşlerin nasıl yürütülmesi gerektiğine dair net fikirleri olan, hataları ve kayıpları öngörebilen mühendis Platonov’un durumu biraz “Yepifan Savakları”nda Petro’nun baraj projesini hayata geçirmeye çalışan İngiliz mühendis Perry’nin durumunu hatırlatıyor. Hesaplar baştan yanlış, bireysel çabalarla işleri yoluna koymak yahut zarardan erken dönmeyi denemekse imkânsızdır. Hiç de yumuşak başlı biri olmayan Platonov doğrucu tavrı yüzünden çevresince pek sevilmez. Yazar işte bu mühendis dürüstlüğünü edebiyata da taşımıştır. Yaşamın, düşüncenin ve edebiyatın durmaksızın devindiğini bilir, devinen ve devamlı geliştirilmeye ihtiyaç duyan kusurlu dünyayı yazar.

Kahramanlarından biri Aleksandr Dvanov ülkeyi karış karış gezerek komünizmi ararken Çevengur adında kapalı bir komünizm odağına rastlar ve orada yaşamaya karar verir. Burada mülksüzler iktidara gelmiş, ortalıktaki burjuva izlerini temizlemekle işe başlamış ve esasen tüm davayı buna indirgemiştir. Burjuvaların bir sala konulup nehir aşağı ölüme gönderilmesi ve benzeri uygulamaların gerçekte de vuku bulduğunu okumuştum. Köle gibi çalışıp aç kalmanın tarihinden gelen Çevengurluların komünizm ütopyası çalışmamak üzerine kuruludur. Oysa ne açlık, ne açgözlülük ve diğer insani hırslar, ne zulüm, ne de ölüm komünizmle birlikte bitmiştir.

Platonov’un Çevengur’da SSCB’yi ve komünizmi mahkûm ettiği düşüncesi elbette ağır basar. Bu roman gibi birçok başka eser de benzeri gerekçelerle yayımlanmaz. İşin kötüsü, Platonov’un telif bedelleri dışında bir geliri yoktur. Çoğunlukla elinden alınmak üzere olan evlerde, kıt kanaat aile geçindirir. Mektuplarına bakılırsa bir dönemden itibaren sırf aç kalmamak adına çalınmadık kapı bırakmamıştır.

Dar siyasi çerçeveden değerlendirilmemeli

Platonov’un sürekli dar bir siyasi çerçeveden ele alınmasına da gönlüm razı değil. O başka bir ülkede başka bir zamanda yaşamış olabilirdi. Ancak şunun gibi bir şey yazardı yine: “Tamam, ölseydi her şey,’ diye düşünüyordu Yakov Titıç, ‘ama bari ölü beden sağlam kalsaydı, tutacak, anacak bir şey olurdu elde; oysa öyle mi ya, rüzgârlar esiyor, su akıyor ve her şey boşa gidiyor, toza dönüp el oluyor. Eziyet ama bu hayat değil ki. Ölen de boş yere ölüp gitti, bir zaman yaşayanlardan kimseyi bulamazsın artık, hepsi de kayıp.”
İnsanın günbegün ağırlaşan kaybına yanardı. Bir başkasının acısını iyileştirmeden iyi olamayacağımızı yazardı. Büyük bir acının peşinden belini doğrultup sıfırdan yaşamanın kurallarını mühendis titizliği ve edebiyatçı vicdanıyla bizler için sıralardı. En düşkün olduğumuz bir sırada biz bunları okur ve gülümserdik. Büyük ve ilahi bir gerçeği bizimle paylaştı diye değil, hayata tekrar ısınmamızı sağlayan bir dost olduğu için. Bu yüzden de gerçekte bir dâhi bile olsa bizi korkutmadığı için.


Platonovların “çilekeşimiz” diye andıkları sevgili oğulları Platon sistem tarafından yok edildikten sonra bir de kızları olmuş. Platonov bu sırada verem kliniğine taşındığı ve bir süre sonra öldüğü için kızını pek az görmüş ama belli ki bu çocuk onlara yeniden yaşama sarılma gücü vermiş. Hiçbir zaman pes etmemenin çocuğuymuş sanki. Hiçbir zaman pes etmediği için bugün bir kısmı hâlâ Türkçeye çevrilmemiş sayısız muhteşem eserine sahibiz sevgili Platonov’umuzun.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder