Kaynak: https://turkrus.com/
Geçmiş yüzyıllar boyunca
Rusya’da kadınların evlilik öncesi cinsel ilişkileri, yalnızca bireysel bir
davranış değil, toplumsal düzeni tehdit eden bir suç gibi görülüyordu. Kırsal
bölgelerde bekâretini kaybeden genç kızlar çeşitli aşağılama ritüellerine maruz
bırakılıyor, kimi zaman evinden kovuluyor, kimi zaman da köy meydanında teşhir
ediliyordu. Yeni yayımlanan “Smetaya zaprety” (Yasakları Sürüklemek)
adlı akademik kitapta, 11. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uzanan bu cezalandırma
kültürü ayrıntılarıyla ele alınıyor.
Kitaba göre cezalar sadece
kadını değil, ailesini de hedef alıyordu. Bazen suçlanan kıza hayvanlara
takılan bir boyunduruk (homağ) geçirilerek köyde dolaştırılıyor, bazen de
annesi ya da görücü kadını kamusal alanda alaya alınıyordu. Evin kapısı katranla
işaretleniyor, pencere pervazlarına küfürler yazılıyor, duvarlara dışkı
sürülüyordu. Düğün sırasında bakire olmayan gelinin ailesine çürük kaplar
içinde içki sunuluyor, hatta kaynanası tarafından tokatlanan genç kadın,
masanın altından sürünerek çıkmak zorunda kalıyordu.
Ancak bu tür uygulamalar
bölgeden bölgeye değişiyordu. Özellikle Sibirya ve Rusya'nın kuzeyindeki kırsal
alanlarda bekâretin önemi düşüktü. Buralarda hamile kalan bir genç kız,
toplumsal dışlanma yerine evlenme şansı bile elde edebiliyordu. Bazı köylerde
aileler bu çocukları büyütmeyi reddetmek bir yana, damattan maddi tazminat
alarak ekonomik fayda bile sağlıyordu.
Kitaba göre 19. yüzyılın
sonlarına doğru, modernleşme ve şehirleşmeyle birlikte bu geleneksel
uygulamalar zayıflamaya başladı. Pek çok bölgede artık genç kızların “namusu”
törenle kontrol edilmiyor, “kanlı gömlek” aranmıyor, cinsel geçmiş
sorgulanmıyordu. Yerel halk arasında yaygınlaşan şu sözler, dönüşümün özeti
gibiydi: “Ne bulursan o, ne bulamazsan arama.” Yazara göre, böylece bireysel
mahremiyet, kolektif utanç ritüellerinin önüne geçmeye başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder