Kaynak:
http://www.5harfliler.com/
İnsanın bakmaya doyamadığı resimler var. “Nedir bu resmi bu
kadar güzel yapan?” diye kendine sorduğunda kırık dökük birkaç kelime dışında
tatminkar bir cevap verememek bile duyulan hazza gölge düşüremiyor. Aksine,
resmi yapana karşı yakınlık hissini arttırıyor. Vrubel, Petrov-Vodkin benim
için böyle sanatçılar ve bir de Serebryakova.
Rus resim sanatının ilk kadın yıldızı Zinaida
Serebryakova’nın yapıtlarını bu kadar güzel yapan şeyi tarif etmek zor ama en
azından hayat hikayesinin ana çizgilerini paylaşabilir, bazı resimleriyle
tanışabiliriz.
1812’te Rusya’yı işgal eden Fransız ordusunun bu
topraklarda esir bıraktığı bir subayın soyundan geliyor Serebryakova, kızlık
soyadıyla Lansere. Bir başka büyük dedesi Fransız Devrimi’nden kaçıp St.
Petersburg’a gelen bir pastacı, aynı zamanda yaptığı karakalem çizimlerin ünü
saraya kadar ulaşmış amatör bir ressam.
“Bizde çocuklar ellerinde karakalemle doğar,” dermiş
Serebryakova’nın dayısı. Gerçekten de bir sanatçı ailesinde doğuyor
Zinaida, 1884 yılında Harkov yakınlarında Neskuşnoye’deki aile mülkünde. Babası
ünlü bir heykeltıraş, annesi iyi bir çizer, dedesi ünlü bir mimar, dayısı yine
ünlü bir ressam, bir kardeşi yine mimar, bir diğeri grafik sanatçısı…
Neskuşnoye’nin anlamı “sıkıcı olmayan”. Çocukluğu, gençliği
hep burada geçmiş, en ünlü resimlerini burada boyamış. Gerçekten de bu
resimlerde sıkıntıdan pek az eser var. Aksine huzur ve mutlulukla dolular.
Zinaida birlikte büyüdüğü kuzeni Boris Serebryakov ile
evlenmiş 1905 yılında. Ancak bu hiç de kolay olmamış. Biri Katolik, diğeri
Ortodoks iki yakın akrabanın evlilik kararına ayak direyen dini otoriteleri ikna
etmek için evrensel bir yönteme başvurmak gerekmiş. Pastörlere 300 ruble rüşvet
verince mesele hallolmuş.
Zinaida Serebryakova’ya ülke çapında şöhreti 1910’da
katıldığı bir ortak sergi getirmiş. Burada sergilenen Tuvalet
masasının başında tablosu pek çokları tarafından sanatçının en başarılı
çalışması kabul ediliyor. Aynı sergide yapıtları sergilenen dayısı Aleksandr
Benua bu resim için “ağız dolusu gülümseme” yakıştırmasında bulunmuş. Bu tablo
bugün sergilendiği Tretyakov Galerisi’nin hakikaten en iyilerinden.
Serebryakova yıllar sonra bu resmi, bir iş seyahatindeki
kocasının dönüşünü beklediği sırada tuvalet masasının başında kendini
eğlendirirken yaptığını anlatacaktır.
Boris ve Zinaida’nın dört çocuğu olmuş. Serebryakova’nın en
güzel resimlerinden bazıları işte bu çocukları betimliyor: Jenya, Şura, Tata ve
Katya.
Serebryakova’nın Neskuşnoye’li köylülerle iyi bir ilişkisi
olmuş. Birbirlerini karşılıklı sevmişler. Biraz sonra değineceğim Harkov’daki
açlık ve felaket günlerinde köylülerin Serebryakova’ya desteği adeta ailenin
hayatını kurtarmış.
Süt anne ve bebek, Hasat ve Ağartma gibi
meşhur tablolarından bazıları tanıdığı, arkadaşlık ettiği bu insanların
yaşamını konu ediyor.
Bir dönem “Doğu”ya merak salmış. Hint, Japon ve Türk
kadınlarını resmetmiş.
1917’de patlayan devrim tüm Rusya’nın olduğu gibi
Serebryakova’nın da yaşamını altüst etmiş. Neskuşnoye anarşistler tarafından
soyulmuş ve yakılmış. (Onların başlattığı işi, İkinci Dünya Savaşı sırasında
bölgeyi işgal eden Naziler kalan tek tük yapının ve aile mezarlarının icabına
bakarak tamamlamış. Bugün Neskuşnoye’deki aile mülkünün yerinde yeller esiyor.)
Zinaida Serebryakova için asıl felaket 1919 yılında. İç
savaşın tarumar ettiği bir Rusya. Açlık, salgınlar… Demiryolu mühendisi olan
Boris bir askeri vagonda seyahat ederken tifüse yakalanmış. Neskuşnoye’den
Harkov’a taşınan ailenin yanına nihayet gelebilmiş ama hastalığın pençesinden
kurtulamamış. Serebryakova İskambil evadlı tablosunu bu trajedinin hemen
ardından yapmış.
Kocasının ölümünden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmamış
Serebryakova için. 1922’de bir arkadaşına yazdığı mektupta şöyle ifade etmiş bu
durumu: “Sevmek ve sevilmek, mutluluk budur işte, bana hep öyle geldi. Beni
saran hayatın farkına varmadan hülyalar içinde gezdim hep. Zaman zaman hüzün ve
gözyaşı da oldu ama mutluydum… O hayatın artık geride kaldığını, zamanın akıp
gittiğini ve gelecekte yalnızlık, yaşlılık ve özlemden başka bir şeyin
olmadığının farkına varmak o kadar acı ki, hem de insanın yüreği hala duygu ve
sevecenlikle dopdoluyken.”
Yıllar sonra kızına yazdığı bir mektupta ise Boris’le
ilgili şunları söylemiş: “Çeyrek asırdan uzun bir sürenin onsuz geçtiğine
inanasım gelmiyor!”
Serebryakova 1920’de St. Petersburg’a taşınmış ve ailenin
bütün geçim yükünü sırtına almış. Bu yıllarda yeni rejimden gelen dekorasyon
siparişlerinin yanı sıra şahıslar için portreler çizmiş.
Kızlarından birinin bale okuluna yazılmasından sonra, en az
Bolşoy kadar ünlü Mariinski Tiyatrosu’nun kulisleriyle tanışmış ressam ve
burada dönemin en ünlü balerinlerinin portrelerini yapmış.
Ne var ki, Petersburg’un kültür sanat piyasası
Serebryakova’nın geçim sıkıntısına çare olmamış. Amerika’da düzenlenen bir
sergide bazı resimlerinin hızlıca alıcı bulması üzerine, yurtdışında daha rahat
çalışabileceğine kanaat getirmiş ve 1924 sonbaharında, gençlik yıllarında bir
yıl kaldığı Paris’in yolunu tutmuş. Bu sırada çocukları 11 ila 18 yaşları
arasında.
Ancak Fransa yılları pek de ressamın umduğu gibi geçmemiş.
Birkaç kesit hariç verimli çalışamamış. Geçim sıkıntısı burada da yakasında.
Bir süre çalışıp dönerim diyerek gelmiş ülkeye. Ama işler beklediği gibi
gitmeyip Rusya’ya dönme ihtimali azalınca, çocuklarından ikisini yanına
aldırmış. Diğer ikisiyle ise ancak 36 yıl sonra görüşebilmiş.
Zinaida’nın Rusya’yı bir kere daha görüşü ancak 1966
yılında. Stalin’in ölümünün ardından Sovyetlerde pek çok politikanın yeniden
gözden geçirilmesi Serebryakova gibi mülteci sanatçılar için memleketle yeniden
canlı bir bağ kurma olanağı doğurmuş. O yıl Moskova, St.Petersburg ve Kiev’de
ilk kez bir Serebryakova sergisi açılmış. Memleketinde unutulmadığını görecek
kadar uzun yaşadıktan sonra 1967 yılında Paris’te hayata gözlerini yummuş
Zinaida.
Rus mizahçı Sergey Dovlatov, edebiyatta “Turgenyev Kızı”
olarak bilinen tiplemenin “insanda kendisiyle tanışmak arzusu dışında her türlü
duyguyu uyandırdığını” yazar. Bu kızlar da Somov, Kramskoy ve Serov gibi
ressamların eserlerine konu olmuş. Bakarsınız onları da bu sayfalarda konuk
ederiz. O resimlerle Serebryakova’nın resimlerini yan yana koyunca Dovlatov’a
tümüyle hak vermeseniz bile, neyi kastettiğini sezer gibi oluyorsunuz. Zira
aradaki fark ancak asırlarla ölçülebilir. Elbette bir de ağız dolusu bir
gülümsemeyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder