Moskova

Moskova

27 Nisan 2014 Pazar

Rusya‘nın"‘altın yüzüğü"

Rusya‘nın"‘altın yüzüğü" merkezinde

Rusya'nın "Altın Yüzüğü" diye adlandırılan 8 kenti içine alan bu güzergah, Moskova’nın kuzey-doğusunda bulunmaktadır. 
Sözü geçen listede yer alan şehirlerin en önemlileri ise Vladimir ve Suzdaldır. 
Bu kentlerde eski Rus beyaz taş mimarisinin örnekleri korunmuş durumda. Bu anıtlar grubu, tüm insanlığın serveti tanınarak UNESCO Dünya Mirası listesine alındı.
Rusya savunma ve kilise mimarisine ait 55 anıt, Vladimir-Zusdal açık hava müzesinin kompleksini oluşturuyor. 
Her yıl kompleksi 1.5 milyon civarında turist geziyor. “Rusya’nın sesi” radyosuna demeç veren açık hava müzesi müdürü Svetlana Melnikova, “turistlerin dikkatinin her şeyden önce dünya mimarisinin şaheserlerine çekildiğini açıkladı.
Bu anıtlar arasında XII yüzyıla ait Vladimir kentindeki Konsomasyon katedrali, prenslerin muhteşem Dmitriyevskiy kilisesi, askeri mühendislik sanatının bir eseri Altın kapı, Nerli nehrindeki Entersesyon kilisesi ve Suzdal kremlininde Meryem Ana’nın doğuşuna atanan beyaz taşlı kilise. Konsomasyon katedraline gelince, bir harika olan muhteşem mimari dekorasyondan başka katedral XII yüzyılından sonraki döneme ait eşsiz resim parçalarını da korumuş bulunuyor. Hiç şüphe yok ki, Konsomasyon katedralinin ana hazinesini Andrey Rublöv’un resimleri oluşturuyor. Bu, büyük Rublöv’un fresklerini görebileceğimiz dünyada ve Rusya’da biricik yerdir.
Dünyada en ünlü Rus ikona ressamı Andrey Rublöv’un eserleri bulunan Vladimir’deki Konsomasyon katedrali, uzun bir zaman içinde eski Rusya’nın ana kilisesi kalıyordu. İtalyan mimar Fioravanti, XV yüzyılda Moskova Kremlini için Konsomasyon katedralini kurarken, asıl bu kiliseyi örnek almıştı. Vladimir kentindeki Altın kapının ise “mimari benzeri” yok. Kapı 15 metre yüksekliğinde idi, meşeden yapılan kapı kanatları ise ta baştan yaldızlı bakırla kaplanmıştı. Zafer takı stilinde kurulan kapı kentin beş girişinden biriydi. “Aynı zamanda kapı, yüksek toprak tabya ve derin hendekler zincirinden oluşan karmaşık askeri mühendislik istihkamının bir kısmıydı. Svetlana Melnikova anlatmaya devam ediyor.
Vladimir kentindeki Altın kapı, XII yüzyıl Rusya’nın savunma mimari sanatının eşsiz bir anıtı. Kapının koruma sistemi son derece akıllıca düşünülmüştü. Zafer takı ve koruma tesisi gibi iki fonksiyonu nasıl birleştirmeli? Atalarımız, bu görevi çözebildiler. Merkezi tak, bir nevi üst eşikle kesişiyor. Tehlike anında asıl üst eşikte döşeme yapılırdı. İşte buradan savunma gelirdi: davetsiz konukların kafalarına sıcak su ile reçine akıtılırdı. Altın kapı ulaşılmaz kalırdı.
Vladimir kentinden uzak olmayan Nerli nehrinin kıyısında harika bir anıt daha bulunuyor. Anıt, Rusya tarihi, Rus mimarlarının ustalığı hakkında çok şey anlatabilecek. Bu, Nerli nehrindeki Entersesyon katedrali. “Katedral, erken gelişme dönemi olan XII yüzyılda kurulmasına rağmen, değil yalnız ayrı Vladimir-Suzdal prensliğinin, tüm Rusya’nın büyüklük sembolü olarak düşünülmüştü.” Svetlana Melnikova anlatmaya devam ediyor.
Bu, Rus topraklarının sabahı. Prens Andrey Bogolübskiy döneminde Vladimir kentinin ülkenin siyasi ve manevi merkezi olması için her şeyin yapıldığı bir dönemdi. O zaman anıt çok muhteşem görünüyordu. Katedral yüksek tepede kurulmuş, galerilerle çevrilmiş, üst kısmını miğfer süslemişti. Anıt, prens Andrey’in saltık hükümdar azminin sembolüydü. Bu ise, devletin gelecek gelişmesinde bir çıkış noktasıydı. Aradan yıllar geçti. Beyaz taştan yapılan tepenin yerini toprak tepe aldı, onu çimler kapladı. Galeriler kayboldu, miğferin yerini “baş soğanı” andıran kubbe aldı. Bugün bu, daha çok yanan mumun simgesi: Rusya’nın büyük duasıdır. Bu, alışılması olanaksız bir anıttır.
Nerli nehrindeki Entersesyon katedrali, Rus mimarları eserlerinin belki en lirik olanıdır. Beyaz taştan kurulan nefis, bir kubbeli katedral gerçekten de nehir kıyısında yerleştirilen mumu andırıyor. Rusya’nın “Altın Yüzüğünde” bu eşsiz bir incidir. Vladimir-Suzdal açık hava müzesindeki başka mimari anıtlarla birlikte kültür mirasının ünlü tesisi olmaktan başka, aynı zamanda Rus kutsalıdır.
Tamamını oku: http://turkish.ruvr.ru/2014_03_28/Rusyanin-altin-yuzugu/

25 Nisan 2014 Cuma

Rus Kızıl Ordu korosunun “Kibar İnsanlar” marşı Youtube’da hit oldu

Rus ordu korosunun “Kibar İnsanlar” marşı Youtube’u patlattı

Rusya Ordusu’nun Aleksandrov Akademik Şarkı ve Dans Topluluğu’nun “Kibar İnsanlar” marşı Youtube’da gerçek bir hit haline geldi.

ITAR-TASS ajansının verdiği habere göre Rusya Savunma Bakanlığı Kültür Dairesi, marşın yayınlandığı ilk günde yaklaşık 300 bin kez izlendiğini açıkladı. 

Şarkı, ilk kez Kırım’ın Yevpatoriya şehrinde seslendirilmişti. Aleksandrov topluluğunun, Kırım’ın Faşist Alman işgalcilerinden kurtuluşunun 70. yıldönümü dolayısıyla düzenlediği Kırım turnesi, 10 Nisan’da bu şehirden başlamıştı. Şarkı daha sonra Sivastopol ve Simferopol’de de okunmuştu.
Parça, turne için özel olarak yazıldı. “Kibar İnsanlar” marşı, Kırım’da kan dökülmesini önlemeyi başaran halk kahramanlarına adandı. Müziğini Vyaçeslav Umanets, sözlerini ise Rusya Savunma Bakanlığı Kültür Dairesi Başkanı Anton Gubankov yazdı.
Şarkının Kırım’da büyük bir başarı elde ettiğini anlatan Gubankov, izleyicilerin dakikalarca ayakta alkışladığını belirtti.

Sibirya’nın incisi Baykal gölü

















Kaynak: http://turkish.ruvr.ru/

Baykal gölü, Sibirya doğasının bir harikasıdır.

Her yıl güzel manzaralı kıyılarını görebilmek için binlerce turistin ziyaret ettiği Baykal gölü gezegenimizin en derin gölü. Balık avı meraklılarının da gözdesi. Balıkçılara burada yılın hemen her mevsiminde rastlanabilir.

Baykal, sadece derinlik ve ölçüleriyle ün yapmamıştır. Gölün en büyük değerini tertemiz suyu oluşturur. İlkbaharda şeffaflığı 40 metreyi buluyor, nitelikleri açısından hemen distille sayılabilir. 


Böyle bir suda 50 küsür çeşit balığın yaşamasında ise kuşkusuz şaşırtıcı hiçbir şey yok. Bu çeşitlerin yarısı kadarı balıkçıların büyük ilgisini uyandırıyor.

Söylendiğine göre, hayatında hiç olta tutmayan bile birisi burada hevesli bir balıkçıya dönüşebilirmiş. Yazın balıkçılar sabit üslerde kalıyorlar veya göle tekneyle açılıyorlar. Kış mevsimindeyse buz altı avıyla uğraşıyorlar. Bir kuzey ülkesinde hiç yaşamayanlar ve buz tutan havuzları görmeyenler için bu gerçekten harikadır.


Ocak ayının sonlarına doğru Baykal’ın sağlam buz tabakasıyla kaplanmasından sonra buraya en dayanıklı balıkçılar gelmeye başlarlar: yerliler ve turistler, her cins balıkçı... Turistler için çok sayıda turizm şirketi özel turlar düzenliyor.


Kıyıdan bakıldığında balıkçılar aslında biraz komik görünüyorlar. Kalın buz tabakası üzerinde eğilen geniş gocuklu, keçe çizmeli ve kürk şapkalı insanların derin bir uykuya daldıklarını veya soğuktan donduklarını sanmak olası. Gerçekte ise onlar sabırla balığın zokayı ısırmasını bekliyorlar. Malum hepsinin başka balıkçılarla konuştukları zaman tuttukları balıkla övünebilecekleri hikayelere ihtiyaçları var.


Övünebilecekleri şeyler de az değil. Buradaki balıklar ölçüleriyle insanları bazen hayretler içinde bırakıyor. Örneğin Baykal’ın ünlü Mersin balığı 130 kilo civarında bir ağırlıkta olabilir. Uzunluğu ise 1.5 metreyi bulabilir. Gölün en küçük balığı ise yalnız 2-3 gram ağırlığındadır.


Sonbaharda Baykal gezileri daha da çekici olur, çünkü yalnız bu mevsimde göldeki memelilerin biricik temsilcisini görmek olası. Hayvanlar yıl boyu suda kalır ve taşlı kıyıda üreme bölgesini oluşturarak yalnız sonbaharda sahile çıkar.


Yazın turizm şirketleri, balık avına başka ekolojik dinlenmenin diğer çeşitlerini eklemeyi teklif ediyor. Onlar, turistleri atlı gezilere katılmaya, rafting yapmaya davet ediyor, Sibirya bölgesinin güzelliğini doyasıya seyrederek yaya gezilere katılmaya çağırıyor.

24 Nisan 2014 Perşembe

Aşk mı, yoksa taht mı daha önemli ?...Rusya çarlarının aşkları

Rusya çarlarının aşkları

Rusya tahtında ailesinin hakkını pekiştirmek içinse varisi olması lazımdı. 

1616'da, Mihail yirmi yaşında bir delikanlı iken, soyunu devam ettirecek evlatlar doğurmaya aday bir eş edinmesi için  Moskova’da görkemli bir gelinlik kızlar gösterisi yapıldı. En soylu ailelerin kızları olan onlarca güzel çarlık sarayına geldi.
Annesi, Mihail’in nüfuzlu Saltıkovlar ailesinin kızıyla evlenmesini istiyordu. Ancak Çar gönlünü güzel Mariya Hlopova'ya kaptırmıştı. 

Bir gün sonra Mariya çarın nişanlısı ilan edildi.
Çarın yaptığı seçim, kendisiyle akraba olmak isteyen ikbalperest Saltıkov kardeşler için ağır bir darbe oldu. Rahat durmadılar, Çarın düğününü bozmayı kararlaştırdılar. 

Çarın tabipleri, Saltıkov kardeşler tarafından parayla kandırılıp, Mariya’nın ağır hasta olduğu söylendi. 

Saltıkov kardeşler de Mariya’nın çocuk sahibi olamayacağını,oysa ki hanedanın korunması için veliahtın gerektiğini iddia edip duruyorlardı. 

Mihail bu yalanlara inanınca Mariya Hlopova ile nişanını bozdu. 

Zavallı Mariya ise hasta olduğunu saklamakla suçlanarak sürgüne gönderildi.
Aradan 7 yıl geçti. 

Güzel Rus kızları ve yabancı prensesler arasından Mihail için uygun bir eş bulma çabası hızını kesmemişti.

Ancak tüm bu çabalar boşunaydı. Çünkü Mihail sevdiği Mariya’yı unutamıyordu. Eski nişanlısının durumunu öğrenmek için emri verdi. Mariya’nın sağ salim olduğu, hastalığına dair Saltıkov kardeşlerin iddialarının da yalan olduğu ortaya çıktı. Mihail fena halde öfkelendi, Saltıkov kardeşlerin sürgüne gönderilmesini emretti. Maria'ya karşı yaptığı haksızlığı onarmak isteğiyle kendisiyle evlenmeyi kararlaştırdı. 

Fakat annesi buna yine karşı çıktı ve Mihail, zorunlu olarak annesinin tavrına boyun eğdi.

İş neredeyse yılan hikayesine dönüyordu. 

Mihail soyunu sürdürmek için 1624'de soylu bir ailenin kızıyla evlendi. 
Ancak eşi düğünden yalnızca 3 ay sonra ağır hastalanarak ölünce yine başa dönüldü.

Tanrının  Mariya Hlopova’nın gönlünü kırdığı için Çarı cezalandırdığı söylentileri halk arasında yaygınlaşmaya başladı.
Mihail, genç eşinin ölümünden iki yıl sonra yeniden evlenmeyi kararlaştırdı.
Rusya’daki en soylu ailelerin kızları olan güzeller yine çarlık sarayında gösterdiler. 

Mihail ve annesi gece geç saatlerde güzellerin uyudukları odaları birer birer dolaştı. Sabahleyin Çarın seçimine dair bilgi verildi: Mihail soylu bir ailenin kızını değil, orta halli bir adamın kızı Yevdokiya Streşneva’yı beğenmişti. 

Bu,yine bir skandala yol açtı. 

Annesi Mihail’i, fakir bir kızla evlenmek kararının soyluları inciteceğine ve ülkede yine karışıklıkların başlayacağına inandırmaya çalıştı. 

Fakat Mihail, bu kez  kararından caymadı. Bir kez sevdiği kızla evlenmek isteğinden vazgeçtikten sonra devletin çıkarları uğruna duygularını yine de feda etmek niyetinde olmadığını söyledi.
Mihail, istediğini elde etti. 1626 Şubatında evlenme töreni yapıldı. 

Kader, hayal kırıklığı yaşamış ve umutsuzluk içinde kıvranmış Rusya hükümdarına aile mutluluğu bağışladı. Bir zaman sonra bir oğlu dünyaya geldi. 

Bu, geleceğin Rusya çarı Aleksey Mihayloviç’ti. 

Mihail ve Yevdokiya'nın yaşamlarını yitirinceye kadar evli oldukları 19 yıl içinde, 3'ü oğlan ve 7'si kız,10 çocukları oldu. 
Romanov hanedanının kurucusu Mihail 1645'te 49 yaşında hayata gözlerini yumdu. Eşi Yevdokiya Streşneva ise ondan yalnızca bir ay sonra vefat etti.
Tamamını oku: http://turkish.ruvr.ru/2014_04_23/Rusya-charlarinin-ashklari/

Altay bölgesinin iklimi insanlığı kurtardı

Altay bölgesinin iklimi insanlığı kurtardı

Kaynak: http://turkish.ruvr.ru/

Altay-Sayan dağlık bölgesinde bilimsel araştırmalarda bulunan bilim adamları grubu şu kanıya vardı:

Batı Sibirya’nın Güneyindeki Altay bölgesinde bulunan Denisovo mağarası, insanlığın bir tür olarak yaşamını sürdürmesi olanağını sağladı. İlgili uluslararası projenin uygulanmasına katılanlardan Rusyalı Pavel Tarasov’un belirttiğine göre bu bölgede iklim koşulları sabittir. Bu sayede birkaç tür eski çağ insanları bu bölgede yaşamlarını sürdürebilmişler.
Bilim adamları Altay-Sayan dağlık bölgesini “21. yüzyılın kaybolup gitmiş dünyası” olarak nitelendirdiler. Son buzul çağından sonra Rusya’nın bu bölgesinin iklimi ve manzarası hiç denilecek kadar az değişti. Bölgede son buzul çağında yaşamış memeli hayvanların hemen hemen hepsine bugün de raslanıyor.
Bilim adamları şimdi Altay-Sayan bölgesinde yaşayan hayvanlar listesini 12-35 bin yıl önce Avrasya’nın 7 bölgesinde yaşamış hayvanlar listesi ile karşılaştırdılar. Son buzul çağında olduğu gibi şimdi de bölgede yaban atları, geyikler, saygalar ve oburlar yaşıyorlar. Yalnız mamutların soyu tükendi. İngiltere’nin Borimut kentindeki üniversitede çalışan Con Stüart, Altay’da pleystosen çağına ait direğe çok benzeyen faunaya tanık olduk,dedi. Berlin Özgür Üniversitesinden biyolog Pavel Tarasov’un kanısınca bu, bölgenin soğuk ve son buzul çağındaki iklim kadar kurak olan iklimi sayesinde mümkün oldu. Tuhaf da olsa o zaman Avrasya’da hiç denilecek kadar az miktarda kar vardı. Otlar bitmeye devam ediyordu. Otçul hayvanlar bu otlarla besleniyordu.
İlgili araştırmalarda bulunan bilim adamları şu fikirde birleştiler: Böyle sabit iklim insanlığın yaşamını sürdürmesi olanağını sağladı. Altay bölgesinde bulunan ve benzersiz arkeoloji anıtı olarak sayılan Denisovo mağarasında bir kaç yıl önce üç tür insanımsıların ikamet etmelerinin izleri bulundu. O da, Neandertal insanının kemikleri, Homo sapiens tarafından yapılan aletler ve Denisovo insanı adı verilen insanımsının kalıntılarıdır. Denisovo mağarası sözü geçen üç tür insanların sıra ile ikamet ettikleri saptanan dünyada bir tek mağaradır. Bilim adamları bu mağarayı “İnsanlığın beşiği” olarak adlandırıyorlar. Bilim adamlarının kanısınca eski çağ insanları Altay bölgesinin iklim koşulları sayesinde yaşamlarını sürdürebildiler. Bu bölgede iklim koşulları hemen hemen değişmiyordu ve değişik tür hayvan avcılığı yapılabiliyordu.
Bilim adamlarının tahmin ettiklerine göre Altay bölgesinde yaşamış insanlar buzul çağının sonlarında dağlardan inerek tüm kıtaya yayılmışlar. Pavel Tarasov’un hatırlattığına göre geçenlerde gerçekleştirilen kapsamlı uluslararası genetik araştırmalarının sonuçları, Amerika’nın yerli ahalisinin Altay-Sayan dağlık bölgesinden gelme olduğunu gösterdi.American Journal of Human Genetics bilimsel dergisinde bu konuya ayrılan bir yazı çıktı.

20 Nisan 2014 Pazar

MAKSİM GORKİ



Ataol Behramoğlu

Çocukluk ve ilk gençlik, Narodniklerle ilişkiler

Asıl adı Aleksey Maksimoviç Peşkov'dur. "Acı" anlamına gelen Gorki adını sonradan aldı. 1868 yılında Nijni Novgorod (bugünkü Gorki) kentinde doğdu. Babası M.S. Peşkov, marangozdu. Annesi V. V. Kaşirina, bir boya atölyesi sahibinin kızıydı. Babasını çocuk yaşlarda yitiren Gorki, bir süre dedesi V. Kaşirin'in evinde yaşadı. Fakat günün birinde V. Kaşirin şöyle dedi torununa: "Aleksey, sen bir madalyon değilsin. Seni ömrümün sonuna kadar boynumda taşıyamam. Haydi git, ekmeğini kazan." Gorki "ekmeğini kazanmaya" gitti bunun üzerine. O sırada on bir yaşındaydı. Bir sürü işe girip çıktı. Dükkânlarda çıraklık, bir gemide ahçı yamaklığı yaptı. Ahçıbaşı, o dönemin Rusyasında çok raslanan okumuş emekçilerdendi. Gorki'nin kitaplara ilgi duymasında büyük etkisi oldu bu adamın. Aleksey hiç durmadan okumaya başladı ondan sonra. Eline ne geçtiyse, yutarcasına okudu. 1884 yılında Kazan Üniversitesi'ne girmek istediyse de, olumlu bir sonuç elde edemedi. Binbir yoksulluk içinde hamallık, fırınlarda yamaklık yaptı. Rusya'da devrimci hareketin başında Narodnikler vardı o sırada. Gorki de bu gruplara katıldı. İşçiler ve köylüler arasında devrimci propagandaya girişti. Sonra halkın hayatını yakından görmek isteyerek uzun yolculuklara girişti. 1888'de Hazar Denizi balıkçı takımlarında, sonra Gryaz-Tsar, İtsınskay istasyonlarında çalıştı. 1889'da Nijni Novgorod'da, yazar Korolenko'yla tanıştı. Korolenko sonradan Gorki'nin edebiyata girmesine yardım edecektir.

Polis arşivlerine ve edebiyata ilk adım, yolculuklar

Devrimci Narodniklerle ilişkisi nedeniyle 1889'da tutuklandı. 1891 ilkbaharında yeniden Rusya içi yolculuklara girişti. Volga, Don Bozkırlari, Ukrayna ve Tuna boylarını dolaştı. Oradan Kırım yoluyla Kuzey Kafkasya'ya ve Tiflis'e gitti. Burada bir yıl kalarak çekici ameleliği ve yazmanlık yaptı. Devrimci işçilerle ve aydınlarla ilişkiler kurdu. Yasadışı bir gruba katıldı. "Makar Çudra" bu sırada yazıldı ve gorki ilk kez bu öyküyle ("Kafkas" Gazetesi, 1892) yayın yaşamına girdi. Çok sonra yayımlanan "Kız ve Ölüm" adlı şiirini de bu sırada yazmıştı.

"Eskizler ve öyküler"

1892 sonlarında Ninji Novgorod'a dönen Gorki, edebiyatla daha düzenli olarak uğraşmaya başladı. 1895 yılında Samara'ya geçti. Burada yöresel gazetelere makaleler yazarak politik sorunlara değiniyor, patronları eleştiriyor, işçilerin, köylülerin ve öteki emekçilerin çıkarlarını savunuyordu. Yine bu sırada yazdığı "Paul Verlaine ve Dekandantlar" adlı bir makaleyle, edebiyatta dekandantlığı ve natüralizmi eleştiriyordu. Öyküleri 1895'ten sonra başkent dergilerinde de yayımlanmaya başladı. Bunları 1898 yılında, iki ciltte topladı. Kitap ilkin Rusya'da, sonra bütün dünyada büyük bir ilgi uyandırdı. Yazarına dünya ölçüsünde ün sağladı.

İlk öykülerin özellikleri

"Eskizler ve öyküler", Gorki'nin uzun yolculuklarında edindiği izlenimleri, yaşadığı olayları konu alır genellikle. Bu öyküler, halktan insanlara ilişkindir daha çok. Gorki, sosyalist-gerçekçi bir sanatçı olarak ortaya çıkmamıştır henüz. Fakat XIX. yüzyıl gerçekçiliğinin en olumlu geleneklerini ileri bir romantizmle birleştirerek, o dönemde de bir yenilikçi, yeni bir sanat yolunun öncüsü olarak belirmektedir. Serserilerin, toplumsal mekanizmanın dışına fırlatılmış insanların yaşamını konu alan "Konovalov", "Çelkaş", "Malva", "Bozkırda", "Yemelyan Pilyay", "Yirmi altı adam ve bir kız" gibi öykülerde gerçekçiliğin ve insansı bir sıcaklığın çarpıcı bir biçimde kaynaşması, dünya edebiyatı için bir yeniliktir. Başta bunlar olmak üzere, "Eskizler ve Öyküler"i oluşturan bütün öyküler yeni bir çığır açmış, kuşaklar boyunca pek çok dünya edebiyatçısını etkileyegelmiştir. Genç Gorki'nin gerçekçiliğinde, yeni sosyal-politik bilincin gelişmesi, halk yığınlarının gitgide kabaran öfkesi, daha iyi, daha insanca bir yaşama karşı ateşli tutku derinden derine yansımaktadır. Fakat Gorki'nin bu yıllardaki kahramanları daha çok bireysel başkaldırıya yaslanmaktadırlar. Yazgıları genellikle tirajiktir.

Sosyalist gerçekçiliğe geçiş,
"Üçler" ve "Foma Gordeyev"

Gorki iki yüzyılın kesişme noktasında ilk romanları ve oyunlarıyla sosyalist gerçekliği biçimlendirmeye başlamaktadır. "Foma Gordeyev" (1899) ve "Üçler" (1900) adlı romanlarıyla tarihsel bir kesit içinde Rus kapitalizminin gelişme yollarını ve Rus burjuvazisinin tipik kişiliklerini ortaya koyduğunu görüyoruz. Rakov Mayakin tipi, kendi ekonomik gücünün bilincinde olan, politik iktidarı elde etmek için yanıp tutuşan burjuvaziyi yansıtmaktadır. Gorki yine ilk kez "Foma Gordeyev"de proleteryayı ayrı bir güç olarak işlemekte, öteki emekçilerden ayrı bir yere koymaktadır. "Üçler"de ise temelde kent yoksulluğu alınarak, proletarya ve küçük burjuva duyarlıklarının çatışması anlatılmakta, mülk sahibi Lunev'e karşı işçi Graçev konulmaktadır. Graçev, kurtuluşun sosyalizmde olduğunu sezinleyen bir işçidir.

Çehov ve Tolstoy'la tanışma, ilk oyunlar:
"Dipte" ve "Küçük Burjuvalar"

Gorki, 1899-1900 yıllarında Çehov'la ve Tolstoy'la tanıştı. Bu dev yazarlar, başından beri Gorki'nin yeteneğiyle ilgilenmekte, halkın arasından çıkan bu genç yazara büyük değer vermekteydiler. 1902'de Akademi onur üyeliğine seçilen Gorki'nin üyeliği II. Nikolay'ın buyruğuyla geçersiz sayılmış, bunun üzerine Korolenko'nun yanı sıra Çehov da akademi üyeliğinden istifa etmişlerdi. Yine bu yıllarda Moskova Sanat Tiyatrosu Gorki'nin ilk oyunlarını, "Dipte"yi (1902) ve "Küçük Burjuvalar"ı (1901) oynuyordu. Oyunlar Çarlık düzenine karşı büyük gösteriler yapılmasına yol açtı. "Küçük Burjuvalar"daki Nil tipiyle, tarihin yeni kahramanı, Rus işçi-savaşçı karakteri, sanatsal bir kişilik kazanmaktaydı. "Dipte" oyunundaysa yaşamın dibine fırlatılmış insanlar anlatılmakta, kapitalist düzenin işleyip durduğu cinayetler sergilenmekteydi.

"Yazlıkçılar", "Güneş Çocukları", "Barbarlar"

1904-1905 yıllarında Gorki birkaç oyun daha yazdı. Bu oyunlarda aydın çevreler anlatılıyor, bunların halka ve yaşama karşı tavırları, iç çelişkileri ve çatışmaları ortaya konuyordu. "Yazlıkçılar"da (1904) dönek liberallere karşı gerçek demokrat aydın tipinin konduğunu görüyoruz. "Güneş Çocukları"nda (1905) burjuva aydınlarının bağımsız kültür ve bağımsız bilim savları çürütülmekte, kültür ustaları halk için yaratmaya çağrılmaktadır. "Barbarlar"da (1905) ise burjuvazinin uygarlık görünüşü altında yatan ahlaksal barbarlığı gösterilmektedir.

1905 Devrimi ve Gorki, Amerika'ya yolculuk

Gorki, 1905 olaylarına doğrudan doğruya katıldı. Kanlı Pazar'dan sonra yazdığı bir bildiri nedeniyle Petropavlovskaya Kalesi'ne kapatıldı. Rusya'da ve Batı Avrupa'da onun için gösteriler yapılması üzerine çok geçmeden serbest bırakıldı. 1905 yılı yazında Bolşevik Partisi'ne girdi. Aynı yıl, ilk yasal Bolşevik yayın organı olan "Yeni Yaşam" gazetesinin örgütlenmesine katkıda bulundu. Silahlı işçi birliklerini paraca destekledi, silah donatımlarının tamamlanmasına yardım etti. Fakat üzerindeki baskı gitgide yoğunlaşıyordu. 1906 yılında gizlice Rusya'dan ayrıldı, az sonra Amerika'da göründü. Yurt dışında, yabancı aydınları ve proleteryayı, Rus devrimcilerini desteklemeye çağırıyordu. Amerikan basınının aralıksız kışkırtıcı yayınlarına karşın, güze kadar Amerika'dan ayrılmadı. Burada "Görüşmelerim" (1906) adlı yergilerini ve "Amerika'da" (1906) adlı gezi notlarını yazdı.

Zirveye doğru: "Düşmanlar" ve "Ana"

1905-1907 yıllarında Gorki, edebiyat yaratıcılığının zirvesine yükselmektedir. Sosyalist gerçekçi edebiyatın seçkin tiplerini bu dönemde yarattı. 1906 yılında yazdığı "Düşmanlar" adlı oyununda, grev hareketlerinin burjuvaziye karşı nasıl politik bir savaşa dönüştüğünü, sosyalist ideolojinin işçiler arasında nasıl hızla geliştiğini gösteriyordu. Skrobatov tipiyle, açıkça diktatörlük isteyen karşı devrimci burjuvazi damgalanıyor, Zahar ve Polina Bardina tipleri halka hoş görünerek mutlakiyetle sinsice anlaşıp iktidara sızmaya çalışan liberal burjuvaziyi belgeliyordu. Oyunun sonunda, proleteryanın yaklaşan zaferi gösterilmekteydi. Gorki yine aynı yıl (1906) "Ana"yı yazdı. Bu romanın konusunu, 1902 yılı 1 Mayıs gösterilerinden ve göstericilerin yargılanmasından almıştı. "Ana" romanıyla, edebiyatta ilk kez devrimci proletaryanın sosyalizm için burjuva düzenine karşı savaştığı gösteriliyor, profesyonel devrimcinin parlak tipi yaratılıyoru. "Ana" ve "Düşmanlar", sosyalist gerçekliğin klasikleşmiş örnekleridir.

İtalya yolculuğu ve yeni yapıtlar

Gorki, 1906 güzünde İtalya'ya geçerek Capri adasına yerleşti. Rusya'da 1905 Devrimi yenilgiye uğramış, gericilik dönemi başlamıştı. Bir ara Lenin de Capri'ye, Gorki'yi ziyarete geldi. Gorki o dönemde yazdığı "Sonuncular" (1908) adlı oyununda polis devletinin, çarlık rejiminin belirgin tiplerini ortaya koyuyordu. "Vassa Jeleznova" (ilk basımı 1910) oyunuyla da burjuvazinin artık çürümekte olduğunu gösteriyordu. "Yaz" (1909) adlı uzun öyküsünde yeni tip devrimci bir köylünün doğuşu, "Okurov Kenti" (1909) ve "Matyev Kojemyakin'in Yaşamı" (1910-1911) adlı uzun öykülerindeyse taşra Rusyası'nın küçük burjuva çevreleri anlatılıyordu. "Rus Öyküleri" (1912-1917) adı altında topladığı taşlamalarında, dekadantların mezarlık edebiyatıyla, gericilikleri ve şovenistlikleriyle alay ediyordu.

Rusya'ya dönüş: "İtalya Öyküleri",
"Çocukluğum", "Ekmeğimi Kazanırken"

Gorki 1913 yılı sonunda genel aftan yararlanarak Rusya'ya döndü. Bu sırada yazdığı "İtalya Öyküleri"ni (1911-1913), daha sonra, 1913-1916 yıllarında, "Çocukluğum" ve "Ekmeğimi Kazanırken" adlı otobiyografik yapıtlarını yayınladı. Bu yapıtlarda, en aşağı tabakalardan gelerek, kültür, yaratıcılık ve özgürlük için savaşın doruklarına yükselen bir insanın serüvenleri büyük bir içtenlikle anlatılmaktaydı.

1917 Devrimi ve Gorki:
Hastalık, yeni yolculuklar ve "Benim Üniversitelerim"

Gorki 1917 Devrimi'nden sonra sosyalist kültürün kuruluşunda öncü bir rol oynadı. 1918-1919 yıllarında ilk işçi-köylü üniversitesinin kurulmasına, Petrograd'da büyük bir dramatik tiyatronun açılmasına emeği geçti. (Bugün bu büyük tiyatro Gorki adını taşımaktadır.) "Dünya Edebiyatından Çeviriler" yayınını örgütledi. Birçok yeni yayının örgütlenmesine öncülük etti. Yerli, yabancı aydınlarla yazışarak onları Rusya'daki sosyalist devrimi ve yeni sosyalist kültürün kuruluşunu desteklemeye çağırdı. 1921 yazında (ilk gençliğinde bir bunalım sırasında göğsüne sıktığı kurşunun sonucu olarak) tüberküloz nöbeti yenilendi. Tedavi için yurt dışına çıktı. 1921-1924 yılları arasında Almanya, Çekoslovakya kaplıcalarında yaşadı. 1924'te İtalya'ya geçerek bu kez Sorrento'ya yerleşti. Yurt dışındayken de burjuva ideolojisiyle mücadele etti. Beyaz göçmenlerin karşı devrimci çabalarını kınadı. Ekim Devrimi'nin başarılarını savundu. 1922'de otobiyografik üçlüsünün sonuncu kitabı olan "Benim Üniversitelerim"i yazdı.

Edebi portreler, "Artamonovlar"

Gorki'nin yaratıcılığında edebi portreciliğin başlı başına bir yeri vardır. L.N. Tolstoy'un (1919) portresiyle başladı bu işe, sonra Çehov'u, Korolenko'yu, Garin Mihalyovski'yi yazdı. Bunu devrimci eylem adamlarının; Skvortsov, Krasin, Kamo ve Lenin'in (1924-1931) portreleri izledi. 1925'te yazdığı "Artamonovlar" adlı romanındaysa, 1861 reformundan Ekim Devrimi'ne kadar uzanan tarihsel bir kesit içinde "Artamonov" ailesinin yaşamı anlatılıyor, böylece bir burjuva ailesinin üç kuşak boyunca tarihi verilmiş oluyor, bunlara karşı yine üç kuşak boyunca dokumacı Morozov ailesi konuyordu.

Yeniden Rusya'ya dönüş,
"Klim Samgin'in Yaşamı", zirve ve ölüm

Gorki 1928 ve 1929 yıllarında Rusya'ya gelerek geziler yaptı. Bu gezilerden edindiği izlenimleri "Sovyetler Birliği'nden Notlar" (1929) adlı kitabında toplandı. 1931 yılında Rusya'ya temelli döndü. Birçok dergi ve kitap yayınını denetledi. I. Sovyet Yazarları Kurultayı'nı örgütledi (1924). "Yegor Bulıçov ve Ötekiler" (1932) ile "Dostigayev ve Ötekiler" (1933) adlı oyunlarını yazdı. Gorki, sanatsal yaratıcılığının zirvesineyse "Klim Samgin'in Yaşamı" adlı romanıyla ulaştı. Bu epik romana daha 1925'lerde başlamış, son günlerine kadar üzerinde çalışmıştı. Romanda, sosyalist devrim öncesi Rus yaşamının kırk yılı yansıtılıyordu. Lunaçarski'nin sözleriyle, "çağın hareketli bir panoramasıydı" bu. Gorki, temele çağın keskin ideolojik-sosyal mücadelesini aldığı "Klim Samgin'in Yaşamı"nda narodnikliği, dekadantlığı, legal marksistleri, liberal aydınları, dönek devrimcileri şiddetle eleştiriyor, emperyalistlerin vahşi ideolojisinin maskesini indiriyordu. Gorki aynı yıllarda önde gelen bir eleştirmen ve gazeteci olarak da çalışmalarını sürdürmekteydi. Makalelerinde, felsefe, sosyal-ahlak, politika ve tarih-edebiyat sorunlarını organik bir bütünlük içinde ortaya koyuyordu. 1936'da, edebiyat yaratıcılığının ve devrimci kavganın zirvesine çıkmış olarak öldü. Moskova'da, Kızıl Meydan'a gömüldü. Çağın bir başka büyük yazarı, Romain Rolland, şöyle dedi Gorki'nin arkasından: "Çağın dünya kültürünü ve devrimi böylesine görkemli bir biçimde kaynaştırmak Gorki dışında hiç kimseye hiçbir zaman kısmet olmadı..."


Yolun İrkutsk’a düşmediyse Sibirya’yı gördüm deme

Yolun İrkutsk’a düşmedi ise Sibirya’yı gördüm deme







Kaynak: http://turkish.ruvr.ru/
İrkutsk Doğu Sibirya’nın en eski şehirlerdinden biridir. 1661 yılında İrkut Nehri’nin Angara’ya döküldüğü yerde bir Kazak kalesi kurulmuş idi. Bugün burada İrkutsk Kremlin’i yani Kalesi yeralmaktadır. 
Kaleye yanındaki nehirden esinlenerek İrkutsk adı verilmişti. Bir kaç yıl sonra bu yerleşim yeri şehir statüsü almış, ardından da şehre arma ve damga tahsis edilmiştir. İrkutsk’un kuruluşundan bu yana ticaret halkın ana geçim kaynağı olmuştur. Çünki şehir Çin ve Moğolistan’dan gelen malların Avrupa’ya taşındığı bir ticaret yolunun üzerindeydi. İrkutsk hızla büyümüş ve 100 yıl sonra Sibirya Valiliği’nin resmi başkenti haline gelmiştir.
18. yy başından itibaren İrkutsk Rusya'nın altın madenleri merkezi haline gelir. O zamanlar şehirde çok sayıda taş binalar ortaya çıkar ki bunların arasında şehrin zengin takabakasının yaşadığı malikaneler vardır.
Dünya’nın en eski göllerinden biri olan Baykal’a yakınlığı, ayrıca 700’den fazla tarihi anıta yakınlığı sayesinde İrkutsk popüler bir turistik merkez haline gelmiştir.
Baykal, Rusya’nın Doğu Sibiryası ve Uzak Doğusunun en çekici yeridir. Rusya’da her insanın hayatından en az bir kere görmesi gereken çok sayıda güzel yer vardır. Bunlardan biri tartışmasız Baykal Gölü’dür. Baykal geçtiğimiz günlerde ‘Ekolojik turizm için en uygun yer’ ödülüne layık görülmüştür. Dünya’daki içecek su rezervlerinin %22’si burada bulunmaktadır. Burada 2500’den fazla hayvan ve bitki türü yaşamaktadır. Bunların hemen hemen üçte ikisi sadece Baykal’da bulunmaktadır.
Şehrin içinde de çok sayıda ilginç köşe vardır. Bunlardan biri Spasskaya Kilisesi’dir. İrkutsk’un en eski yapılarından olan bu kilise, duvarları hem içeride, hem de dışarıda betimlemelerle süslenmiş Sibirya’nın tek kilisesidir. İlginçtir, bu betimlemeler arasında sadece kutsal şahsiyetler değil şehrin hayatından da sahneler bulunur. Günümüzde Spasskaya Kilise’sinde bir müze bulunuyor. Müze şehrin tarihine adanmıştır.
Doğu Sibirya’nın ilk kadın manastırı Znamenskiy Manastırı’na da bakmayı unutmayın. 17. yy’da iki nehrin buluşma noktasında inşa edilen manastır şimdiki görüntüsüne yaklaşık 100 yıl sonra kavuşmuşlur. Manastır katedralinde eski zamanlardan kalma eşyalar muhafaza edilir. Bunlar arasında oyma ikonastalar ve eski çerçeveler içinde ikonalar, mutfak eşyaları ve az bulunan kitaplar vardır.
İrkutsk Bölge Araştırmalar Müzesi ayrı bir ilgiye layıktır. Müzede muhafaza edilen eşyaların sayısı 400 bini aşmaktadır. Rusya, Çin ve Moğolistan halklarının kültürüne adanmış ayrı salonlarımız bulunuyor. Kitap kolleksiyonumuzda 80 binden fazla kitap vardır. Bunlar arasında en değerli olanları 17. yy yazıları, eski basım kitaplar ve 18. – 19. yy’a ait çok geniş bir Çin edebiyatı kolleksiyonudur. Müzede her yıl 50’den fazla sergi açılır.
Alışılmadık görülecek şeyler arasında herhalde Dünya’daki ilk buzkıranlardan biri olan Angara’yı saymak yerinde olur. Angara yaklaşık yarım yüzyıl önce inşa edilmiş, kendi sınıfının en eski muhafaza edilmiş örneğidir. Sankt-Peterburg’u Avrora destroyeri, Vladivostok’u da Sovyet Pasifik Filosu’nun ilk gemisi ‘Krasnıy Vımpel’ olmadan nasıl hayal edemezsiniz, İrkutsk’a gelip de Angara’ya bakmamazlık edemezsiniz. Angara şimdi İrkutsk hidroelektrik santrali yakınındaki bir iskelede bağlı durmaktadır. Buzkıran üzerinde Bölge Araştırmaları Müzesi ve Sibirya Fotoğrafları müzesi kurulmuştur. Toplantı kamarasında ise temalı filmler izlemek mümkündür. Belki burada sergilene eşyalar size ilginç gelmeyecektir, ancak makina dairesine, ambara inmek, gemi dümenini ya da topunu döndürmek hem çocukların hem de büyüklerin yapmadan geçemeyecekleri şeyler arasındadır.
İrkutsk’ta görülecek yerlerin gezilmesinden sonra her turistin yolu Baykal Gölü’ne düşer. Ancak yolun yarısında Taltsı köyünde bir mola vermenizi tavsiye edeceğiz. Burası üçyüz yıldan fazla zamana yayılmış olan Sibirya tarihi ile ilgili açık bir mimari-etnoğrafi müzesidir. Ust-İlim hidroelektrik santralinin devreye alınması sırasında sular altında kalacak alanlardan gönüllüler tarafından buraya yerleşen ilk Rusların kurdukları çiftlikler, kale kuleleri, kilise, evenk ağılları ve buryat yurtları kurtarılarak Taltsı’ya getirilmiştir. Tüm bunlar gerçek yapılardır, 17. – 18. yy’da günlük hayatta kullanılmış eşyaları burada görürsünüz. Müze bugünde genişlemekte ve gelişmektedir. Bugün müzeye gittiğinizde tüm sergilenenleri görmek için epey zaman harcamanız gerekebilir. Yeri gelmişken belirtelim konusu Sibirya taygasında ya da buryat yurtunda geçen filmlerin büyük bir bölümü burada çekilmiştir.
Müze içinde bir kaç adet geniş sergi bulunur. Bu sergiler o zamanın köy hayatını anlatır. Sergilerden biri dokumacılığa adanmıştır. Sergide kenevir, keten ve yünden dokunmuş eski kumaşları, ayrıca çeşitli dokuma araçlarını, tezgahlarını görebilirsiniz. Sergiyi gezenler sadece eski kıyafetleri görmekle kalmayıp bunların nasıl üretildikleri hakkında da bilgi sahibi olurlar.
Taltsı’da Noel, Maslennitsa, Paskalya gibi halk bayramları geniş bir şekilde kutlanır. Maslennitsa belki de en eski ve sevilen slav bayramıdır. Bu nükteli bir şekilde kışa veda ve uzun zamandır beklenen bahara selamdır. Buradakki insanların ataları Morena yani Kış adlı kötü ruhlu bir ölüm tanrıçasına inanırlardı. Bu tanrıça tüm canlıları üç ay boyunca buza çevirirdi. Onun bu kötülüklerinden biran önce kurtulmak için baharın kışı altetmesine yardımcı olan özel kıyafetler giyilirdi. Ev sahibeleri güneşi çağırırlardı, bunun için yuvarlak, kızarmış krepler hazırlar, bunları yukarı atarak güneşin davetlerine cevap vereceğine inanırlardı. Maslennitsa’da halay çekmek ve kışı sembolize eden samandan yapılmış bir kuklanın yakılması gibi adetler vardır. Ancak müsaade ederseniz bundan baka bir programımızda daha geniş bir şekilde bahsedeceğiz. Şimdi gelin Maslennitsa’ya adanan, halk arasında sevilen bir şakıyı beraber dinleyelim.
Doğu Sibirya genel olarak, İrkutsk’un çevresi başta olmak üzere kültür turizmi yanı sıra ekolojik turizm sevenler için de çekicidir. Şehrin etrafında dört doğal park bulunmaktadır. Burada karşınıza sanayi faaliyetlerinin ulaşmadığı, güzel manzaraları ve el değmemiş doğası ile geniş alanlar çıkar.
Baykal Gölü kıyısında 500 kilometre boyunca uzanan Pribaykalskiy Ulusal Parkı bunlar arasında en dikkat çekici olanıdır. Burada 20’den fazla turistik güzergah düzenlenmiştir ve rahat bir tatil için uygun şartlar sağlanmıştır.
Baykal Gölü’ndeki en büyük ada olan Baykal – Olhon’u da görmenizi öneriyoruz. Edebi ifadelerle konuşacak olursak Baykal, Sibirya’nın mavi kalbi, Olhon ise Baykal’ın kalbidir. Ada, gölün coğrafik, tarihi ve gizleri olan merkezidir. Burası ile ilgili çok sayıda eski efsane ve anlatım vardır. Baykal’ın sembolü olan Şaman Burnu işte burada yeralır. Şaman-Kayası Asya’nın dokuz kutsal yerinden biridir ve Baykal’ın en bilinen görüntüsüdür. Bu kayanın olmadığı hiç bir film ya da kartpostal albümü göremezsiniz. Bu burun kutsal bir yer olarak kabul eidlir, Baykal ruhlarının oturdukları yer olarak kabul edilir. Anlatılanlara göre burada ilk buryat şamanı şamanlık yeteneğini almıştır. Yine burada eski zamanlarda şaman törenleri ve kutsal ayinler düzenlenirdi. Şamanların torunları günümüzde isteyen herkes için ayin düzenlerler. Yeri gelmişken belirtelim, 13. yy’da fetihleri ile Dünya’yı sarsan, ünlü ordu komutanı Cengizhan’ın mezarının Olhon’da olduğuna inanılır.
Olhon’da her türlü yüzey şeklini görebilirsiniz. Burada stepler de vardır, barkanları ile kum plajlar da, yeşil yapraklı ağaçlardan korululuklar da, sık ormanlar da, üzeri sık, kırmızı kara yosunu kaplı sarp kayalar da zengin su bitkileri ile dolu batalıklar da. Burada özel foto safarileri düzenlenir. Deneyimli fotoğrafçıların rehberliğinde gölün en güzel yerlerini görebilirsiniz. Aktif tatil meraklıları için ise dağ bisikletleri ve profesyonel antrenörler sizler beklemekteler.
Son yıllarda buraya olan turist akını hızlı bir şekilde artmaktadır. 2010’da İrkutsk Bölgesi’ni ziyaret eden turist sayısı 750 bine varmıştır. ‘Turizm Gelişme Programı’ adlı şehir programı uyarınca havaalanı ve garda şehrin turistik imkanları hakkında bilgi içeren dokunmatik terminaller kurulmuştur. Yakın bir zaman içinde İrkutsk’un 17 ana tarihi ve mimari eser, şehrin merkezinden geçecek ve yeşil hat olarak adlandırılan yay yolu ile birbirlerine bağlanacaktır. Bu güzergahı bulmak çok kolay olacaktır. Tüm güzergah boyunca asfalt üzerine yeşil bir hat çizilecektir. Bunun yardımı ile turistler şehirde kolayca hareket edebilecekler ve arama için zaman harcamadan görülecek eserlere ulaşabilecekler.
Tamamını oku: http://turkish.ruvr.ru/2012_12_06/yolun-irkutska-dusmedi-ise-sibiryayi-gordum-deme/