Moskova

Moskova

28 Eylül 2013 Cumartesi

"Dünyada 'en dürüst' insanların yaşadığı kentler: Moskova ilk 5 içinde"


Kaynak: Turkrus.com
ABD'de yayımlanan Reader's Digest dergisi, ilginç bir deneyle “en dürüst” insanların yaşadığı kentleri belirledi. Moskova 16 kent içinde beşinci sırada yer aldı.
 
Araştırmada dürüstlük kriteri olarak, yolda bulunan cüzdanların sahiplerine verilip verilmemesi gösterildi. 16 kentte 12'şer farklı noktaya, içinde 50 doların yanı sıra banka ve indirim kartları, aile fotoğrafı, telefon numarası olan cüzdanlar bırakıldı. 
 
Araştırmaya göre “en dürüst” insanlar Finlandiya'nın başkenti Helsinki'de. Bu kentte bulunan 12 cüzdanın 11'i sahiplerine geri verildi. Hindistan'ın Mumbai kentinde dokuz, New York ve Budapeşte'de sekiz cüzdan sahiplerine teslim edildi.
 
Moskova, listede Amsterdan ile birlikte beşinci sırayı paylaştı. Bu kentlerde 12 cüzdandan yedisi sahiplerine verildi.
 
Berlin'de altı, Londra ve Varşova'da beş, Bükreş ve Zürih'te dört cüzdan teslim edildi. 
 
Pirenelerde yalnızca üç, Madrid'de iki, Lizbonda ise bir cüzdan sahiplerine verildi. 

25 Eylül 2013 Çarşamba

Geldi çattı mantar toplama zamanı!








M. Hakkı Yazıcı
Kaynak: Turkrus.com

Pazartesi sabahı İgor yüzünde gülücüklerle geldi.

“İki sepet mantar topladım bu hafta sonu,” dedi. “Çok bereketli bir yer keşfettim ormanda.”
İçerdeki odadan bunu duyan Yulia, koşarak geldi:

“Nereye gittin?” diye sordu.

İgor, hemen lafı çevirip, konuyu değiştirdi. Yulia, bunu anlayışla karşılayıp fazla üstelemedi.
Öyle ya, herkesin bildiği, gittiği bir yerde mantar bulmak sadece İgor için değil, Yulia için de mümkün olamazdı. 

Bu, bir sır olarak saklanmalıydı… Tıpkı balıkçıların denizde balığın bereketli olduğunu keşfettikleri ve bunu bir meslek sırrı olarak sakladıkları “kerteriz” mekanları  gibi…

***

Yağmurlu günlerin arkasından mantar toplama zamanı gelmiş, çatmıştı.
Hüzünlendim…Bu, bir bakıma yaza veda etme zamanının geldiğinin habercisiydi… Eee  n’apalım, biz de böyle bir iklimde yaşıyoruz.

***
Ruslar için mantar toplama çok eski ve geleneksel bir adet. Slav topluluklarının çok eski zamanlardan beri, ziraata uygun olmayan ormanlık alanlarda yiyecek ihtiyaçları için başvurdukları yaygın bir faaliyet. Rusya’da 200’den fazla yenilebilir mantar çeşidi var.
Bunun meraklıları çok. Özel olarak, hafta içinde mantar toplamak için işyerinden izin alanlar bile var. Zira hafta sonlarında ormanları dolduran başka meraklılardan arda kalacak hatırı sayılan miktarda mantar bulmak kolay değil.  Ve hatta sabahın erken saatlerinde yola koyulmak gerekir. Mantar, onu ilk kim gördüyse onundur.

Ormanların içinden geçen yolların kenarında park etmiş arabalardan ormanın içinin mantar toplayanlarla dolu olduğunu anlarsınız.

Küçük bir grup halinde gitmenizde fayda var. Ancak gezintiye gitmiyorsunuz, el ele, kol kola yürümeyin;  aranızda mesafe bırakarak, yayılarak yürüyün. Gördüğünüz her mantarın üzerine hep birlikte atlayacak haliniz yok herhalde.


***

İgor, “ Bütün mantarlar yenebilir; ancak bazılarını ancak bir defa yiyebilirsiniz,” diyor ve gülmeye başlıyor.

Yulia, önce espriyi anlamıyor ve bakıyor; sonra o da gülmeye başlıyor.

Öncelikle mantar toplama deneyim gerektiren bir şey. Hevesle, bilmeden, tek başına yapılabilecek bir şey değil.

Bir kere cinslerini iyi bilmek gerekiyor. Fiyakasına aldanıp, en allı, pullu olanları toplayıp, bir de yerseniz zehirlenip, en kısa yoldan öbür dünyanın yoluna revan olursunuz.

Uzmanlar, “bilmediğiniz mantarı yemektense Rus ruleti oynayın, daha iyi,” diyorlar. “İnanın canlı kalmak için daha şanslısınız... Rus ruletinde ölme şansınız 6'da 1...Zehirli mantarda ise 6'da 5...” diye devam ediyorlar.

Yani kıssadan hisse: Bilmediğiniz, tanımadığınız mantarı yemeyin!

Özellikle, hani o resimli masal kitaplarında gördüğümüz kırmızı kocaman şapkalı, benekli mantarlardan güzelliklerine kanmadan uzak durmak lazım.  Bunlar Rusların “muhamar” (Мухомор ) dediği zehirli mantar cinslerinden.

“Ne çelişki!...En güzelleri, en tehlikeli olanları,” diyor Saşa.

Bu sefer ben muhabbete giriyorum, “Kadınlar gibi,” diyor ve gülüyorum.

Yulia, güzel ya, bunun basit bir şaka olduğunu bilmesine rağmen alınıyor, kızıyor.

***

Aslında mantar toplama işi, Ruslar için kışın tüketilecek yiyecek stoklama maksadını aşan bir eylem. Bunu bir tür avlanma ya da spor gibi düşünebiliriz.

Ruslar, buna sessiz avlanma anlamına gelen Tihaya Ahota (Тихая охота) diyorlar. Yani, bir nevi tüfeksiz, gürültüsüz avlanma…Çoluk çocuk, yaşlı genç herkesin yapabileceği; doğada, huzurlu, sessiz bir ortamda, temiz havada bir avlanma türü. Sağlıklı bir sportif faaliyet…Bu faaliyete katılan herkesin ruhu arınmış ve mutlu olarak döndüğünü söylemeye gerek yok. Her zaman eğlenceli ve heyecanlı bir deneyim…

Bu avlanma türü için öyle fazla teçhizata falan da gerek yok. Rahat hareket edebileceğiniz bir elbise, rahat bir ayakkabı mümkünse lastik çizme,… Yağmurluğu, şapkayı da ihmal etmeyin; vücudunuzda çok fazla açık bir yer bırakmayın, zira bu mevsimde ormanda yırtıcı hayvanlardan daha tehlikeli olanı keneler. Diğer gerekli malzemeler, topladığınız mantarları içine koyabileceğiniz sepet, plastik kova, torba; mantarların saplarını kesip, temizleyebileceğiniz bir bıçak; yön duygunuz zayıfsa pusula ya da varsa navigatörlü cep telefonu, v.s…

Her ne kadar tecrübeli Ruslar gülüp, burun kıvırsalar da her sene gazetelerde mantar toplarken ormanda yolunu kaybedenlerin haberlerini okuyoruz.

Bu yazıyı yazarken tepeme dikilen İgor, bu pusula ve navigatör önerisine gülüp, dalga geçiyor.
Ben de “Bu öneri tabii ki senin gibi ustalar için değil, İgor,” diyor ve devam ediyorum.

***

Sabah erken saatte konu komşuya göstere göstere mantar toplamaya gidip de eli boş dönmek de var işin içinde. Avcının kaderinde bu var.

Evdekilere mahçup olmak istemeyenler için yol kenarlarında satılan mantarlardan almak mümkün. Tıpkı diğer bütün kısmetsiz avcıların, balıkçıların zaman zaman başvurduğu masum hileler gibi…

***
Igor, bir öğle yemeğine evdeki buzdolabının dondurucusuna doldurduğu mantarlardan yaptığı salatadan getirmeye söz verdi. İnşallah bu sözünü unutmaz.

24 Eylül 2013 Salı

Çehov ABD’nin eğitim reformlarına nasıl ilham verdi?








James Marshall Crotty / Forbes
Çeviri: Nazife Çevik – Rusya Analiz
Yönetmen ve aynı zamanda Yale diplomalı bir aktör olan kayınbiraderim Bruce Katzman, geçtiğimiz günlerde bana bir mektup gönderdi. Bu, Bruce’un favori oyun yazarlarından Anton Çehov’un, ağabeyi Nikolay’a yazdığı mektuptu. Mektup çoğunlukla, Nikolay’ın hoş görülmeyen ve kısa sürede onu mahvedecek olan alkol bağımlılığı üzerine, bir kardeşin nasihatlarından oluşuyorsa da, Amerika’daki eğitim reformuna nasıl yaklaşmamız gerektiğine dair şaşırtıcı ipuçları da içermekte idi.

Örneğin, yazar “Vişne Bahçesi” adlı eserinde, eğitimli bir insanın yerine getirmesi gereken sekiz koşuldan bahsederken, şöyle yazmıştır: “Eğitimli insanlar, şayet bir yetenekleri varsa, bununla gururlanırlar. Ve küçük burjuva sınıfından bir sanat okulunun memuruyla ve Skvortsov’un* misafirleriyle içki âlemi yapmazlar; çünkü onlarla yaşamak için değil; onları eğitmek için yaratılmışlardır.” Yani, sırf gerekli kriterlere uydukları için, gerçek bilgi ve başarıyla uzaktan yakından alakası olmayan ve iyice düşünülmeden belirlenmiş bir kontenjana dâhil oldular diye, her bir öğrenciyi, en iyi eğitimi alacakları kurumlara giriş hakkı tanıyarak ödüllendirmemeliyiz. Bu, toplumun daha alt sınıfından gelen çocukların üzerinde, gerçek yaşamda bir köşeye itilecekleri yönünde yanlış bir izlenim uyandıracaktır. Biz, bunun tam aksine, öğrencilerin tek tip bir eğitim standardına ayak uydurabilmeleri için, hangi kökenden olduklarına bakmaksızın, tüm öğrencilere aynı beklentileri sunmalıyız.
Bu prensibin önemini anlamak için, Kashawn Campbell vakasını hatırlamak yeterli olacaktır. Los Angeles’ın güneyindeki Jefferson Lisesi’nden mezun olan (bu okulda İngilizce’de başarılı olan öğrenci oranı %13 iken, matematikteki başarı oranı %1’dir) Campell, mezuniyet balosunun yıldızı seçilmiş ve törende bir konuşma yapmakla görevlendirilmişti. Ancak dürüst ve çalışkan öğrencimiz, henüz ilk senesinde akademik başarısızlığından dolayı atıldığı Berkeley’deki California Üniversitesi’ne başladığında, bilgilerinin ne kadar yetersiz olduğunun yanı sıra, lise hayatında kendisinden beklenenin de ne denli az olduğunu anlamıştı.
Ne yazıktır ki, Campbell’in farklı alanlarda bilgi sahibi olan diğer öğrencilerle iletişim kurma, örneğin, ders bitiminden sonra kent genelinde yapılan münazaralara katılma gibi bir olanağı olmamıştı. (Bu yarışmalar, Amerika’da devlet liselerinde okuyan, özellikle de fakir ailelere mensup, azınlık ırklardan gençler arasında yapılır. Bu münazaralarda, gençler ileride onlara üniversite eğitimlerinde ya da kariyerlerini geliştirmede yardımcı olacak tartışma üslubunu öğrenirler.) Eğer olsaydı, diğer öğrencilerin altyapısıyla kıyaslandığında, Campbell, bilgi birikiminden bahsetmek yerine, zihinsel yeteneklerini daha isabetli bir şekilde değerlendirebilirdi.
Çehov, bu prensibin ne denli önemli olduğunu çok iyi biliyordu. Nikolay’a yazdığı mektubu şu sözlerle sonlandırmıştı:
“Eğitimli biri olmak ve çevrendekilerin gerisinde kalmamak için, Mister Pickwick’in Serüvenleri’ni okumak ve Faust’tan bir monolog ezberlemek yeterli değildir. Gerekli olan, gece gündüz durmaksızın çalışmak, sürekli okumak, araştırmak ve iradeli olmaktır… Ve bu konuda her bir saat değerlidir. Evine dön, votka şişesini bir kenara fırlat ve kendini okumaya ver. Hiç olmazsa Turgenev’i oku, ki bu güne kadar hiç okumamıştın.
Kibrinden vazgeçmelisin, zira artık bir çocuk değilsin. Yakında otuz yaşına gireceksin. Gün bugündür!
Seni bekliyorum. Hepimiz bekliyoruz.”
Mektubun bu kısmını okuduğumda, nasıl da birçok Amerikalı’nın, Phoenix’deki Academy of Great Arts ve Santa Fe’deki St. John Akademisi gibi kâr amacı gütmeyen kuruluşlarca zorunlu kılınan, karmaşık ve teorik eserleri okumanın hayatlarının bir parçası haline geldiğini hatırladım. Şimdi ise Amerika’da, tıpkı Pakistan’ı uzaktan kumandalı bir uçakla bombalamaktan bahsedermişçesine, tek bir eğitim standardından bahsediliyor: uzlaşmak epey zor.
Çehov’un mektubunu okuduktan sonra şu çıkarımı yapmak mümkün: Orta karar bir eğitim sisteminde problemlerin çözümü, müfredatı basitleştirmek, en iyi ve en parlak öğrencilere geriye kalan vasat öğrenciler karşısında sivrilme imkânı sunmak değildir. Tam aksine, tüm öğrencileri, sınırlarını aşmak için çabalamaya ve mücadele etmeye, çevrelerindeki insanlar tarafından onlara sunulan imkânların ötesine geçmeye zorlamalıyız. Ancak bu şekilde, Amerikan vatandaşı olmanın kendilerine sunduğu ayrıcalıklarını muhafaza edebilirler.
The Economist gazetesinin farklı ülkelerdeki eğitim sistemi üzerine yaptığı analize göre, iyi bir eğitimin nihai ölçütü gelir düzeyi değil, kültür seviyesidir. Yani, tıpkı Çehov’un Nikolay’a yazdığı gibi: “Entelektüel insanların arasında kendini rahat hissetmek, onlara uyum sağlamak ve karşılarında ezilmemek için kurallara uygun olarak eğitilmiş bir yetişkin olmak gerekir.”
Çehov’un bilgeliğini benimsemeli ve yüksek akademik eğitime dayanan bir Amerikan kültürü inşa etmeliyiz. Eğitimli ve uygar insanların yaptığı şey budur. Büyük toplumların özellikle başarmaya çalıştıkları budur.
Atalarımızın bizden beklediği budur. Tüm dünyanın beklediği budur. Ve artık bizim beklediğimiz de bu olmalıdır.
Gün bugündür!
*Skvortsov: Çehov’un, Dilenci adlı öyküsünde geçen avukat. Öykü, Luşkov adında alkolik bir dilencinin avukattan para istemesiyle başlar.

22 Eylül 2013 Pazar

Rusya da “ortak payda” arıyor...




Kaynak: Turkrus.com

Türkiye'nin son yıllarda derinden yaşadığı sorun, Rusya'nın da başından eksilmiyor: "Ortak payda" ve "ortak ülkü" eksikliği... SSCB’nin dağılmasından bu yana Rusya’nın gündeminden düşmeyen sorular, geçen hafta Başkan Putin’in de katılımıyla yapılan ünlü “Valday Kulübü” düşünce-tartışma toplantılarında vitrine çıktı: “Rusya’da yaşayanların ortak paydası nedir? Farklı etnik, sosyal yapılardan gelen insanları etrafında birleştirecek ülke ne olmalı?”
 
VTsİOM tarafından Valday Kulübü toplantısı için ülke çapında yapılan bir anket, sunulan seçenekler içinde sadece yüzde 4’lük kitlenin kimliğini belirlerken “etnikolarak Rus olmak” durumunu esas alıyor. 
 
Toplum içinde ayrışmaların hem siyasi hem de ekonomik çizgide oluştuğu anlaşılıyor. Rusya’nın tarihi süreçte “sosyal kollektivist” olduğu yorumları da artık tartışılıyor.
 
Moskovski Novosti’nin derlemesine göre, VTsİOM Başkanı Valeri Fedorov, “Biz kendi kendimize yetiyoruz ve herhangi bir gruba dahil değiliz” anlayışının öne çıktığını belirtiyor. Fedorov’a göre yeni devirde halkın çoğu “tümüyle bireysel, hatta bencil”.
 
Ankette halkın yüzde 32’si kimliğini “Ben kendi başıma bir bireyim ve kimliğimi herhangi bir gruba aidiyetle belirlemem” diye ortaya koyuyor. 
 
Yüzde 11’lik kitle yine kendisine herhangi bir etnik kökeni kimlik faktörü seçmeksizin, “orta sınıf” olarak kimliğini belirliyor.  Yüzde 6 ise “emekli” diye kendini konumlandırıyor.  
 
Gazetenin analizinde, bu tablonun Valday toplantılarında ulusal kimlik meselesini öne çıkaran Başkan Putin’e bir “meydan okuyuş” olduğu belirtiliyor.
 
Ankette etnik köken ve maddi durum, en önemli “ayırıcı faktörler” olarak öne çıktı. 1600 kişilik ankette pek çok kişinin “yabancı düşmanlığına” eğilimi olduğu saptandı. 
 
Sonuçları değerlendiren ve Rusya’nın yeni dönemdeki ortak paydası üzerine kafa yoran sosyal bilimcilerin farklı görüşleri de dikkat çekiyor. Sosyolog Olga Krıştanovskaya, “Rusya’nın kollektif bir toplum olduğunu söyleyen filozoflara katılmıyorum.  Tam tersini düşünüyorum. Sovyet devrinde ideoloji insanları birleştiriyordu. Biz Rus, Ukraynalı değildik, Sovyet idik. O yüzden şu an kimlik konusunda büyük sorun yaşıyoruz” diyor. 
 
Aynı sosyolog önemli bir noktaya daha dikkat çekiyor: “Etnik olarak Rus olanlar kendilerini ‘Rusyalı’ (Rossiyanin) değil, ‘Rus’ (Russki) diye tanımlıyor. ‘Rusyalı’ sayanlar etnik olarak Rus olmayanlar.” 
 
Bir diğer sosyal bilimci Artom Puşkaryov ise, Rusya’da bireyciliğin yakın tarihteki gelişmelerle oluştuğunu vurguluyor. Puşkaryov, “Devrimden önce ortak payda, kollektivizime odaklanan Ortodoks Hıristiyanlıktı. SSCB çöktükten sonra bireycilik aldı başına gitti. Ortak payda kalmadı” diyor. Rus uzmana göre, bu belirsizlik ortamında insanlar “Kimseye güvenme” diye yaşıyor ve hayatta kalmak için insanar bu anlayışa sarılıyor. 
 
Yapılan anketler de Rusya’da başka insanlara duyulan güvenin, diğer ülkelere göre düşük olduğunu gösteriyor. Rusya’da sadece yüzde 27’lik kitle “başka insanlara güvenilebileceğini” düşünüyor. Bu oran ABD’de yüzde 42, İsveç’te yüzde 69. 29 ülke içinde ortalama yüzde 45. 
 
Bu şartlarda hükümet kaynaklı “ulusal ülkü yaratma” hedefinin başarı şansı da tartışılıyor.  Sosyal bilimci Krıştanovskaya, “Bir ev inşa edebilirsiniz ama bir ağaç inşa edemezsiniz. Ulusal kimlik de böyle bir şey. Sadece büyüyebilir.”
 
Rusya’da halkı etrafında toplayabilecek “ortak ülkü yaratma” çabaları Yeltsin döneminden beri hükümetin öncelikli konularından. Ancak şu ana kadar fazla yol alınmış değil. Putin’in federal ülkede etnik yapı konusundaki hassasiyeti, ayrıştırıcı değil yakınlaştırıcı söylemi bir “artı” olarak değerlendiriliyor ama zaman zaman sporda elde edilen başarılar dışında, Rusya’da da “ortak ülkü” konusunda dişe dokunur bir mesafe alınabilmiş değil. 

17 Eylül 2013 Salı

Felsefe tartışması kanlı bitti

Rusya'nın Rostov kentinde ünlü Alman filozof Kant'ın felsefesi üzerine başlayan bir tartışma beklenmedik şekilde büyüdü. 

Rus polisinin verdiği bilgilere göre alışveriş yapan iki müşteri Kaliningrad doğumlu filozofun felsefesini tartışmaya başladı. Deutsche Welle Türkçe'de yer alan habere göre, tartışma kızışınca taraflardan biri önce diğer müşterinin yüzüne yumruk attı, ardından da havalı tabancayla ateş ederek yaraladı. 

Adli bir yetkili Rus Ria Novosti ajansına yaptığı açıklamada yaralının hayati tehlike altında olmadığını belirtti.  Failin kasten yaralama suçundan 15 yıl hapis cezası istemiyle yargılanması bekleniyor.


16 Eylül 2013 Pazartesi

Bu video unutulmaz: Bir "mujik" New York'a gitse, gör başına neler gelir...


Kaynak: Turkrus.com
Bugün 18 dakikanızı ayırın, hayatın koşturmacasından çıkın ve bu videoyu muhakkak seyredin. Rusça orijinali ve İngilizce alt yazısı var. Rutin hayatınıza hem renk, hem de hüzün katacağına bahse gireriz.  

Hikayenin aslı şu:  Erkek dergisi "Esquire"ın Rusça verisyonu çok ilginç bir projeye imza attı. Kapağı hep dünyaca ünlü starlarla süslenen dergi, bu sayısında "Sokaktaki adamı", Rusya'dan köylü bir vatandaşı kapak yaptı.


Rusya'nın taşrasında, Kursk bölgesinin Rışkovo köyünde yaşayan, hayatı boyunca köyünden dışarı adım atmayan 67 yaşındaki Vasili İlin'i aldı New York'a götürdü! "Sıradan insanların yaşamları" başlıklı projede önce Moskova'yı, sonra New York'u gezen Vasili İlin hakkında çekilen film, bir Rus "mujik"inin hayata bakışını, naifliğini, arif tarafını, meselelere ilginç bakış açısını yansıtıyor. Özellikle New York'ta SSCB döneminde  göç eden 80 bine yakın Rusya kökenlinin yaşadığı Brighton Beach'te yaşlı Sovyet vatandaşlarıyla buluşması dramatik...


Vasili İlin’nin “hayat dersleri” niteliğinde ilginç yorumları da var.
İşte ömrü boyu köyünden dışarı adım atmamışken, geçen ay Moskova ve New York’a giden, öyküsü izlenme rekorları kıran İlin’in dergiyle söyleşisinin bazı sözleri:
“ Sadece açgözlüler para biriktirir."
“Her akşam yatmadan haberleri izliyorum. Kimin Rusya’dan ne kadar para çaldığını öğrenmeden uykuya dalmıyorum.”
“Ben doğal bir köylüyüm. Kravatı hayatımda hiç takmadım. Şehir yumurtalarını sevmem. O yumurtaların sarısı, trenle güneye giden Moskovalılar gibi beyaz.”
“Her gün yıkanmak da neyin nesi? Bizim buna vaktimiz olmazdı. Küçükken biz çamurda yalınayak gezerdik.”
“Bu ülkede kendi emeğinle yaşayamazsın.”
“Ben geceleri kapımı kapamam, çalınacak bir şeyim yok.”
“Kölelik zamanında Rusya’da köyüler şimdikinden daha iyi yaşıyordu.”
“Sarhoş kadın herkesi baştan çıkarabilir.”
“Dört yıl önce içkiye tövbe ettim. Gençliğimde de ayyaş olmadım, sadece cumaları ve cumartesileri içtim.”
“Kadından daha bilge hiçbir şey yoktur. Kadınların her konuda erkeklerden kat be kat daha bilge olduklarını söyleyebilirim.”
“Hayatta hiçbir şey için çok üzülmedim.

12 Eylül 2013 Perşembe

“Stalingrad” filminin yeni fragmanı


фильм сталинград федор бондарчук

İnternette Rus yönetmen Fyödor Bondarçuk’un savaş dramı “Stalingrad”ın yeni fragmanı yayınlandı. 

Yapımcılar, filmin ilk fragmanını internete geçtiğimiz mayıs ayında yüklemişti, ancak videoda diyaloglara yer verilmemişti.

Bütçesi, 30 milyon dolar olan Bondarçuk’un bu yeni filmi, IMAX 3D formatında gösterilecek ilk Rus filmi olma özelliğini taşıyor.

Rusya’da 10 Ekim 2013 tarihinde gösterime girecek filmin dağıtımını Sony Pictures üstlendi. Şirket, “Stalingrad”ı 2014 yılında ABD’nde de beyaz perdeye taşımayı düşünüyor.


Nazım'ın eseri yeniden Rusça'da


Kaynak: Turkrus.com
Moskova’da düzenlenen Kitap Fuarı’nda Türk şairi Nazım Hikmet’in “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adlı romanı tanıtıldı. Tanıtımı, eseri Rusçaya çeviren Türkolog  Apollinariya Avrutina yaptı.

St.Petersburg Üniversitesi Şarkiyat Fakültesi akademisyeni Doç. Dr. Avrutina, Orhan Pamuk’un eserlerinin Rusça çevirmeni olarak tanınıyor. Düzenlenen tanıtımda Avrutina,  Nazım’ın hayatının çile ve mücadelelerle dolu olduğunu belirtti.

Yaklaşık 50 Rus okuyucunun katıldığı etkinlikte konuşan Avrutina, “Nazım yargılandı, Sovyetler’e kaçtı. Ama burada da kolay olmadı. O dönem Josef Stalin SSCB yönetiminin başındaydı. Bunlara rağmen Nazım’ın eserleri Rusçaya çevrildi. Sovyet kuşağı Nazım’ın kim olduğunu gayet iyi biliyor. Ama günümüzde yeni neslin pek bilgisi yok. Amacım, şairin eserlerini yeniden yayınlatarak tanıtmak,” dedi.

Avrutina, “Bana göre, 20.yüz yılda Türk edebiyatını dünya kamuoyunda taçlandıran yazar Nazım’dır. 20.yüzyılın sonları ve günümüzde ise bunu Orhan Pamuk yapmakta. Tabii ki Nazım’ın yanı sıra diğer önemli Türk yazar ve şairler de dünya edebiyatına katkı sağladı. Fakat dünya okuyucularının gözünde Nazım 20.yüzyıl dünya edebiyatının parlak isimlerinden biri. Rusya ile güzel ilişkilerine gelince ise bana göre bu, onun Komünist ideolojiyi taçlandıran bir şair olmaktan ziyade Rus-Türk mentalite akrabalığı ve iki kültürün karşılıklı ilişkilerinin sembolü, bir kanıtı niteliğinde” değerlendirmesinde bulundu. 
(Cihan)

Rusya'da halka göre kimler "Rus"?


Kaynak: Turkrus.com
Rusya'da halk kimi “Rus” olarak görüyor? Yapılan bir anket, Rusya'da yaşayanların birçoğunun Slavların yanı sıra diğer bazı etnik kökenlileri de “Rus” olarak kabul ettiğini gösterdi.
 
Rusya Kamuyou Araştırmaları Merkezi'nin (VTsİOM) anketine katılanların yüzde 44'ü, uzun  yıllardır Rusya'da yaşayan Ukraynalıları ve Belarusları, yüzde 33'ü Tatarları ve Başkortları “Rus” olarak kabul ettiğini söyledi.
 
Ankete göre Rusyalıların yalnızca yüzde 7'si Kuzey Kafkasya halklarını “Rus” olarak görüyor.
 
Rusya'da halkın yüzde 85'i Kaliningrad'ın, yüzde 74'ü Kuril Adalarının Rusya'nın parçası olduğu düşüncesinde.
 
Ankete göre Rusya vatandaşlarının yüzde 56'sı Kırım'ı “Rusya'nın parçası” olarak kabul ediyor. 
 
Rusya vatandaşlarının yüzde 37'si Pridnestrovye'yi, yüzde 30'u Abhazya'yı, yüzde 29'u Güney Osetya'yı “Rusya'ya ait” hissediyor.

9 Eylül 2013 Pazartesi

Rusya neden akılla mantıkla anlaşılmaz?..


Cenk Başlamış / Medya Günlüğü
Ne zaman uluslararası bir sorun çıksa Batılı yorumcular Rusya’nın politikasını çözmeye, neyi neden yaptığını anlamaya çalışır Bu çabalar genelde sonuçsuz kalır çünkü Rusya bu dünyadaki kendine özgü ülkelerden biridir. Zaten Rusların çok sevdiği bir söz vardır: Rusya akılla,mantıkla anlaşılmaz! Görünüşte Rusya’yı yermek için söylenir ama dikkat edenler bu ifadeyi kullananlarda gizli bir gurur farkeder. Acaba, bir ülkenin akılla,mantıkla anlaşılmaması neden gurur verir insana? Gururun nedeni yine Rusların çok övündüğü “Rus ruhu”nda gizli. Onlara göre,”Rus ruhu” o kadar derin ki, yabancılar,özellikle Batılılar anlayamaz. “Rusya akılla anlaşılmaz” aslında 1860’larda yazılan bir şiirin ilk dizesi. Şair Fyodr Tyutçev Rusya için şu dörtlüğü yazmış: 
Rusya akıl ile anlaşılamaz
Sıradan ölçülerle ölçülemez
Onun özel bir kişiliği vardır 
Rusya’ya ancak inanılabilir 
Aslında, yazılmasından 150 yıl sonra bu dizelerin ne anlama geldiği hala tartışmalı. Bir kısım yorumcu, Rus halkının çoğu gibi, bu dizelerin Rusya’yı övmek için yazıldığı görüşünde. Diğerleri ise tersine, Tyutçev’in Rusya’nın, Rusların akılla, mantıkla anlaşılmamasını eleştirdiği görüşünde…
Yeniden “Rus ruhu”na dönersek…
Tabii, sözü edilen “ruh”un da etkisi olabilir ama yabancıların anlayamamasının asıl nedeni Rusya’nın çift kişiliği. Yani,Rusya aynı anda hem Batılı hem de Doğulu bir ülke.TıpkıTürkiye gibi... Dolayısıyla Rusya’ya ya da Türkiye’ye gelen bir Batılı ilk anda kolayca dehşete kapılabilir.
 Türklerle Rusların ortak çok noktası var: Batılıların kendilerine karşı hep önyargılı olduğunu düşünürler. Aslında ilginç bir ruh halidir bu; iki halk da hem önyargıdan yakınır hem de Batılıların kendileri hakkında ne düşündüğünü merak eder. İşte bu nedenle,örneğin, New York Times’ın Türkiye’ye “iki tam sayfa ayırması” türü haberler çok hoşumuza gider.
Komsomolskaya Pravda gazetesi de hiç üşünmemiş,Batılıların Rusya hakkında ne düşündüğünü araştırmış. Ama “araştırmış” sözünü hakkını vererek  dolu dolu söylemek gerekiyor çünkü yüzyıllar öncesine gitmişler. O zaman ve bugün ne söylendiğini karşılaştırmışlar.
 Örneğin,İngiliz misyoner Richard Chensler,“Rus kiliselerinde ayin sırasında din adamlarını dinleyen yok.Millet çene çalıyor” diye yazmış 1553 yılında.Sovyet döneminde Almanya’nın Moskova büyükelçiliğini yapan Andreas Meier Landrut, ”Komünizm yıkılınca kilise yeniden güçlendi.Ancak çoğunluğun kalbini fethedemedi. Kiliseye sadece yaşlılar gidiyor” diye yazmış 1990’larda.
 Bavyera’nın Rusya Büyükelçisi Frants Gabriel De Bre 1800’lerde, ”Rusya dünyanın en zengin ülkelerinden biri ama sahip oldukları hammaddeleri satıyor, sonra da bunları işlenmiş olarak satın alıyor”diye yazmış. International Herald Tribune gazetesi, bir süre önce “Rusya para dolu bir çuvalın üzerinde oturuyor”diye benzer bir tespitte bulunmuş.
 Bir Alman 1676 yılında,”Ruslar gece gündüz içiyorama utandıkları bu durumdan bir türlü kurtulamıyor”diye yazmış.Alman Büyükelçisi 300 yıl sonra,”Halk neyse,ülkeyi yönetenler de votkaları yuvarlıyor”demiş.
 Venedik temsilcisi Marko Foskarino,1557 yılında ”Yabancılar için Rus kadınları elde etmek çok kolay”diye yazmış.İngiliz modacı Robert Carry Williams daha iki yıl önce Rus basınına, ”Kadınlarınızın inanılmaz gözleri var.Elinizi uzattığınız anda da sizinler…”demiş.
 Batılıların dün ve bugün Rusya için ne düşündüğü listesi uzayıp gidiyor.Komsolskaya Pravda,”Değişen bir şey yok. Bizim hala soğuktan donduğumuzu,votka komasına girdiğimizi, Tanrıya  inanmadığımızı,servetimizi saçtığımızı,kadınlarımızın çok güzel ve çok kolay olduğunu düşünüyorlar”diye konuyu bağlamış...Bağlamış ama en önemlisini yazmayı unutmuş: Anlaşılmamak ya da anlaşılmaz olduğunu düşünmek Rusların çok hoşuna gidiyor.
Not: Bu yazının bir bölümü daha önce BBC Türkçe'de yayınlandı.