Moskova

Moskova

27 Temmuz 2010 Salı

Bardın yıldızı Viladimir Vısotskiy














Rus şarkıcı, şair ve aktör Viladimir Vısotskiy (Высоцкий, Владимир Семёнович)
(25 Ocak 1938 - 25 Temmuz1980). yaşadığı yıllarda Sovyet ülkelerindeki en popüler şarkıcı ve oyunculardan biri olmuştur.

Viladimir Vısotskiy, Sovyetler Birliği’nde ozan ünvanı ile de tanımlanırdı. Ancak o kendisini aktör ve yazar olarak tanıtır, ozan olarak adlandırılmasına alaycı bir tutum takınırdı. Kendisinden sonraki kuşaktaki birçok Rus aktör ve şarkıcı üzerinde hatırı sayılır bir etki yapmıştır. Bir çoğu için başarı ona erişmek, onu aşmak olarak algılanmıştır.

Moskova’da doğan Vısotskiy'nin babası subay annesi ise Almanca çevirmendir. Doğumundan kısa bir süre sonra annesi ile babası ayrılırlar. Vısotskiy Ermeni asıllı üvey annesi "Yevgenia Teyze"si tarafından büyütülür.

Çocukluk çağının iki yılını Eberswal'de WWII. Alman kışlasının Sovyet kısımında geçirir. 1955'de Moskova Sivil Mühendislik Enstitüsüne yazılır ancak sadece bir sömestir sonra aktörlük kariyerinin peşine düşerek okulu bırakır.1959'da Aleksandr Puşkin Tiyatrosu’nda küçük roller almaya başlar.

Vısotskiy’nin ilk karısı Iza Zhukova’dır. İkinci eşi ile Marina Vladi ile 1961 yılında tanışırlar ve 1965 yılında da evlenirler. Bu evlilikten Arkady ve Nikita adında iki çocukları olur.

1964 Yılında arkadaşı yönetmen Yuri Lyubimov’un daveti ile Moskova Taganka Drama ve Komedi Tiyatrosu’na katılır.

Shakespeare’in "Hamlet" ve Bertolt Brecht’in "Galilo'nun Hayatı" adlı oyunlarında oynağı başrollerle manşetlere çıkar. Aynı yıllarda bir dağcı filmi olan "Vertikal" gibi birçok filmde de şarkılarıyla beraber rol alır.

Vısotskiy’nin bu dönemdeki çalışmalarının çoğu Sovyet Kurumları tarafından kabul edilir bulunmaz ve Sovyetler’in tek plak kayıt kuruluşu olan Melodiya ile çalışma fırsatı da olamaz. Şiirlerinde zaman zaman görülen feodal izlerin ve dinsel vurgularının laik Sovyet hükümetinin bu tavırında etkisi olduğu söylenebilir. Ayrıca sürekli boğuştuğu alkolizm ve madde bağımlılığının da, Sovyet gençliğine iyi bir örnek olmayacağı düşüncesi ile, önünün kapanmasında bir neden olduğu söylenebilir. Bununla beraber popülaritesi gelişmeye devam eder ve taşınabilir teyp kaydedicilerinin ve daha sonra kasetlerin SSCB’de yaygınlaşması ile amatör kayıtlarla çalışmaları elden ele dolaşmaya başlar.

Eşi bulunmaz tarzıyla ve sosyal ve politik sorunları alaycı ve gündelik bir dille konu alan şarkı sözleriyle gittikçe tanınır hale gelir. Şarkıları ülkenin her köşesine, milyonlarca Sovyet vatandaşına ulaşır. Özellikle ev partilerinde ve amatör konserlerde onun şarkıları söylenir.

Vısotskiy ilk eşi Iza Zhukova'dan boşandıktan sonra 1961'de Ludmilla Abramova ile tanışır ve 1965'de evlenir. Arkadi be Nikita adında iki çocukları olur. Ancak Vısotskiy Ludmilla ile evlilği de yürümez ve ayrılırlar. O dönem bir Sovyet-Fransız ortak yapımı için Mosfilm Stüdyolarında çalışan Rus asıllı Fransız aktris Marina Vladi’ye aşık olur. Marina daha önce evlenmiştir ve bu evlilikten 3 çocuğu bulunmaktadır. Vladimir’in ise 2 çocuğu vardır.

Sovyetler Birliği’ndeki bu egzotik Fransız kadını ile Tüm Sovyetler’de üne sahip olan Vilademir’in aşkı büyük bir tutku ile başlamış olur. 1969’da evlenirler. 10 yıl boyunca zaman zaman ayrı ülkelerde yaşamalarına rağmen aşkları devam eder. Marina Moskova’da daha çok zaman harcamak için Fransa’daki kariyerini yavaşlatırken Vısotskiy’nin arkadaşları da onun daha fazla yurt dışına çıkabilmesinin yollarını ararlar. Marina kendisine Sovyetler Birliği’ne sınırsız giriş hakkı veren visaya sahip olmak için Fransız Komünist Partisi’ne üye olur. Bu üyelik şarkıcının anti Sovyet şarkılarından bıkmış olan Sovyet Hükümetinin de Visotskiy’e davranışlarında yumuşamaya sebep olur.

Bu uzun mesafeli aşkın zorlukları sanatçının “07”, “Она была в Париже (O Paris’te idi)” gibi birçok şarkısına konu olmuştur.

1970’lerde Vısotskiy alkolizm batağına düşer ve bu bela ile uğraşır. Zaman zaman bunlara morfin ve diğer uyuşturucu madde bağımlılıkları da katılır. Cinnet ve bunalımlarla geçen bu madde bağımlılığı ve alkolizm döneminin izleri çalışmalarında zaman zaman mecazi zaman zaman direk olarak yansır. Bu dönem aynı zamanda popülaritesinin de doruğa çıktığı dönemdir. Vladi’nin kocası hakkında yazdığı kitapda tanımlandığı gibi yaz gecelerinde çıkılan yürüşlerinde açık pencerelerden Vısotskiy’nin bildik yanık sesini duymak mümkündür.

Artık onun müzikal gerçekliğini görmezlikten gelmek mümkün değildir. Melodiya1970’lerin sonunda onun bazı şarkılarını yayınlar. Ama onun yaratıcı eserlerinin zaten kasetlerinin insanların elden ele dolaştırdığı ve bilinen şarkılarının çok az bir kısmını. Aynı dönemde Vısotskiy film ve tiyatro sanatçısı olarak da devlet tarafından da tanınır. Buluşma yeri değiştirilemez adlı 1940’ların sonundaki Stalinist dönemdeki iki savaş suçlusunun konu edildiği televizyon dizisinde rol alır. Bu parlak aktörlük kariyerine rağmen Vsotskiy tüm ülkeyi dolaştığı konser turlarına devam etti. Bu dönemde düzenli içme alışkanlığı ile sağlığını büsbütün bozdu. Vısotskiy 42 yaşında Moskova’da aşırı doz uyuşturucu ya da alkol sebebiyle gerçekleştiği sanılan bir kalp krizi ile yaşama veda eder.

Vsotskiy’nin mezarı

Vsotskiy ölümünden sonra naaşı bir süre Taganka Tiyatrosu'nda katafaltta muhafaza edildi. Daha sonra Moskova Vagankovskoye mezarlığı'nda defnedildi. Sayılarının milyona vardığı tahmin edilen Sovyet vatandaşı o zamanlarda devam etmekte olan olimpiyat stadyumunu hiçbir resmi organizasyon olmadığı halde kendiliklerinden terkederek cenaze törenine katıldı. Bu derece büyük bir ilgi tekrar ancak Papa II.John Paul’un 2005’deki cenazesinde görülebilecekti.

Sovyetler Birliği’nin Olimpiyatlar nedeni ile büyük bir sınava giren birlik beraberlik imajı devlet tarafından tanınmakta tereddüd edilen bu yeraltı şarkıcısının bu kadar ilgi görmesi ve yüzbinlerin cenaze törenine katılması ile bir miktar darbe almıştı.

Yıllar içinde çiçeklerle süslü mezarı birçok nesilin buluştuğu bir hac yerine dönüştü. Ancak mezarı ailesi ve eşi arasındaki bir anlaşmazlık konusu oldu. Soyut bir beton çalışma isteyen eşine karşı Vsotkskiy’nin ailesi vsotskiy’nin heykelinin olduğu gerçekçi bir mezarda ısrar etti.

Vsotskiy’nin kişiliğine göre oldukça ciddi olan heykeli birçok mecazi simgelerle onun hayatını çağrıştıran simge ve resimlerle süslendi. En belirgin sembol heykeli tamamen saran melek kanatlarıdır. Bu kanatların onun tüm baski altindaki insanlar için önemini simgelediği düşünülebilir. Vücudunu saran kanatlar yeteneklerini tam olarak sergilemesine izin vermeyen baskıcı sanat politikalarını temsil eder.
Ölümünden itibaren birçok Rus şarkıcı ve şair onun yaşamı ile ilgili şiirler şarkılar yazdılar. Bunların en çok bilineni Yuri Vizbor’un “Vsotskiye’e mektup” (1982) ve “Bulat Okudzhava’nın “Volodya Vısotskiy Hakkında” (1980) adlı eserleridir.

Her sene Vsotskiy’nin doğum gününde Rusya’da ve Dünya’da özellikle de Avrupa’da birçok organizasyon düzenlenir. Vısotskiy’nin Amerika’daki muhalif sanatçı Bob Dylan’ın Sovyetler Birliği’ndeki eşi olduğu söylenebilir.

Kocasının ölümünden sonra Vladi, arkadaşı Simone Signoret’in de ısrarları ile Vısotkiy’le geçirdiği yılları anlatan bir kitap yazdı. Kitap Vlademir’in yetenekleri ve onun uzlaşmaz kişiliğini anlatır. Kitap Fransızca yazılmış ve hemen peşinden Vladi ve profesyonel bir çevirmen tarafından Rusça’ya çevirilmiştir. Kitap Rusya’da hayranları tarafından geniş bir ilgi görmüş ve bu güzel şarkıları onlara veren kişiyi onlara anlatmıştır.

Lyudmila Zhuravleva tarafından bulunan bir astroit’e anısı için 2374 Vladvyotskiy adı verilmiştir.

Vladimir Vısotski 30.ölüm yıldönümünde anıldı

Rusya’nın ünlü şair, sanatçı ve bestecilerinden Vladimir Vısotskiy ölümünün 30.yıldönümü olan 25 temmuz günü sevenleri tarafından anıldı. Tüm gün on binlerce kişi Vladimir Vısotski’nin mezarı başına çiçekler bıraktı.

Şairin ölümünün 30.yıldönümü nedeniyle Rusya’nın birçok yerinde de Vladimir Vısotski ile ilgili birçok merasim düzenlendi. Şairin oğlu tarafından Moskova Taganka müzesinde Vısotski’nin basına yansımayan ve hiçbir yerde bulunmayan resimleri sergilenecek. Ünlü şairin hayatının son günlerine kadar çalıştığı Taganka Tiyatro ve Konser Salonunda ise, yüzlerce kişinin dilinden Vısotski’nin şiirleri seslendirilecek. Rusya’nın çeşitli yerlerinde düzenlenecek proğramların yanısıra televizyonda da şair ile ilgili birçok proğram yayınlanacak.

Kaynak:http://www.gazetem.ru/tur/news/Yerel?id=2990

20 Temmuz 2010 Salı

1980 Olimpiyatları'ndan 30 yıl sonra...

1980 yılında gerçekleşen Moskova Yaz Olimpiyat Oyunları, 19 Temmuz’da 30 yaşını doldurdu.

Olimpiyatlar sırasında Sovyet ordu birliklerinin Afganistan'a girmesini protesto eden bazı ülkeler, Moskova Oyunlarını boykot etmiş; İlk kez spora politika karışmıştı. Aradan tam 30 yıl geçti, Afganistan’ın yeni işgalcileri var ve bu işe bulaştıklarına bin pişman, bu dertten nasıl sıyrılacaklarını düşünüyorlar. Kader işte!...Gülme komşuna gelir başına…

1980 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesine dahil olan 144 ülkenin yalnız 81'inin temsilcileri Sovyetleri Birliğine gelmişlerdi. ABD, Federal Almanya, Kanada, Japonya, Çin bu oyunları tümüyle boykot etmişlerdi. İngiltere, İtalya, Avusturya hükümetleriyse, sporcularının Moskova'ya gitmelerini tavsiye etmemekle yetinmişlerdi.

Bu konuda Siyasi teknolojiler Merkezinin müdür yardımcısı Aleksey Makarkin şunları söylüyor:
“Bu, bir yandan büyük sevinç dolu bir bayramdır; diğer yandan siyasi entrikaların oynandığı tarihsel bir dönemdir.. O zamanki Olimpiyat Oyunlarının ne derece bütün dünyayı temsil ettiği konusunda sorular vardır. Sonuçları değerlendirilirken, başlıca sorun asıl bundan ibaret. Ne mutlu ki, "soğuk savaş"ın sona ermesinden sonra, bu tür anlaşmazlıklara son verilebildi. Olimpiyat oyunları düşüncesinin idealleri eninde sonunda üstün geldi.”

Moskova Olimpiyat oyunlarının siyasi entrikalara zemin olmasının dışında sportif yanındaysa entrika yoktu. Çok temiz müsabakalar oldu. Sovyet sporcuları, 80’i altın, 69’u gümüş, 46'sı bronz olmak üzere; toplam 197 madalya kazanarak, çağdaş oyunların tüm tarihi boyunca rekor sayıda madalya kazanmış oldular.

Bu başarı, gelecekte tekrarlanabilecek mi?.

Rusya Devlet Duması milletvekili Sergey Markov, Moskova Olimpiyat’ının yalnız hatıralarla kalmayacağını söylüyor. Markov, devamla;
“Bu Olimpiyat, önemi çok büyük olan bir kamuoyu etkinliğiydi, Çünkü o günlerde Moskova değişik ülkelerden yüzbinlerce kişiye açılmış oldu. Kontrol sert olmasına rağmen yoğun temaslar gerçekleşti. Sözü geçen Olimpiyat Oyunlarına ben de katıldım. Elbette ki sporcu olarak değil, sıradan bir seyirci olarak. O dönemde ben ordudan yeni dönmüştüm ve tüm bunlar bende şok etkisi yarattı.”

3 ağustos 1980'de XXII Yaz Olimpiyat Oyunlarının resmi kapanış töreni düzenlendi. Lev Lesçşenko ve Tatayana Antsiferova tarafından "Elveda, Moskova" şarkısının söylenmesi, törenin doruk noktasını oluşturdu. Şarkının ikinci parçasından sonra, rengarenk balonlara asılı Olimpiyat-80'nin sembolü olan sevimli, kocaman maskot "Mişka", stadyumdan havaya bırakıldı. Toplananlara pençesini sallayarak stadyum üzerinde yavaş yavaş yükselmeye başladı ve sonunda gökyüzünde gözlerden kayboldu. İzleyenlerin büyük çoğunluğu bu anda göz yaşlarını tutamadı.

4 yıl sonra Rusya, yine Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapacak. Bu kez Soçi’de Kış Olimpiyat oyunlarına…Bu defa da oyunların yüksek düzeyde geçeceğinden kimse kuşku duymuyor.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Sıcaklıkta 72 yıllık rekor kırıldı

Moskova’da yeni bir sıcaklık rekoru kırıldı. Hava sıcaklığı 33 dereceye kadar çıkarken, 72 yıl önce 1938 yılında görülen 32.8 derecelik hava sıcaklığı da yenilenmiş oldu.

Konu ile ilgili olarak hava tahmin merkezi tarafından yapılan açıklamada bu yaz 25 ve 26 haziran tarihlerinde de sıcaklık rekoru kırıldığı ve bu sıcaklık rekorunun bu yaz görülen üçüncü rekor olduğunun altı çizildi.

Öte yandan, dünkü rekorun son olmadığı ve yeni rekorların görülebileceği belirtiliyor. Fobos Hava Tahmin Merkezi tarafından yapılan açıklamaya göre, bugün havanın 35 dereceye kadar ısınması ve yeni bir rekora imza atılması tahmin ediliyor. Ayrıca, önümüzdeki günlerde hava sıcaklığının +38 dereceye kadar çıkma olasılığının olduğu konusunda da uyarıda bulunuluyor.

Kaynak : http://www.gazetem.ru/tur/news/Yerel?id=2935

16 Temmuz 2010 Cuma

Hoşgeldiniz yeni Moskovalılar

Rusya'nın başkenti Moskova'da bu yılın ilk yarısında geçen yılın aynı dönemine oranla %10 daha fazla çocuk doğumu kaydedildi.

Yeni doğan çocukların çoğu erkek. Bebeklerin %75'i evli ailelere ait.Nikahlı evlilik kayıtları ise sayıca azaldı. Bir eğilim olarak Moskovalılar 25 ile 34 yaşları arasında aile kuruyorlar. Bu ailelerin yedide biri farklı milliyetlerden. Bu yılın başından bu yana 4,5 bini aşkın evlenme gerçekleşti.

Moskova Nikah Daireleri Müdürlüğü Başkanı İrina Muravyeva şunları söylüyor:
"Rusların en fazla tercih ettiği gelin ve güveyler, Türkiye, Almanya, İsrail, ABD, İngiltere, Ukrayna, Moldova, Ermenistan, Özbekistan ve Belarus'tan.

Yeni doğmuş bebeklere yeni ve ilginç isimler daha çok Rus olmayan vatandaş anne babalar tarafından veriliyor. Moskovalılar ise tersine yeni doğmuş çocuklarına geleneksel Rus isimlerini veriyorlar.

Şimdilerde eskiden olmayan yeni şeyler moda oldu. Bu, evlenme törenlerinde de ifadesini buluyor. Genç Moskovalılar, anababalarından farklı olarak evlenme törenlerini alışılmış nikah daireleri yerine giderek daha ilginç yerlerde; müzelerde,eski çiftliklerde ve hatta spor komplekslerinin vip-tribünlerinde düzenlemeyi tercih ediyorlar. Hatta bazıları daha olaganüstü koşullarda, örneğin bir balon sepeti içerisinde veya su altında evlenmeyi daha çekici buluyorlar."

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Rusya'da doğumlar arttı,isimler çeşitlendi

Moskova’da doğum oranları %10 arttı. Çocuklara verilen ilginç isimler ise tartışma yarattı.
Moskova’da bu yılın ilk 6 ayında, geçen yılın aynı dönemine göre doğum oranlarında %10 artış yaşandı. Geçen yıla göre Moskova’da 4 bin 500 tane fazla doğum gerçekleşirken toplam doğan çocuk sayısı ise 60 bin olarak açıklandı.

En popüler erkek isimleri arasında Aleksandr, Maksim, İvan, Artyom, Dmitriy gelirken, kız isimlerinde ise Anastasiya, Mariya, Darya, Anna ve Elizaveta ön sırada yer aldı.

En popüler erkek isimlerinin son 6 yıldır pek değişmediği kaydedilirken, kız isimlerinin de uzun yıllardan beri aynı popülerliğini koruduğu kaydediliyor.
Öte yandan, her yıl çocuklara farklı farklı sıradan olmayan ilginç isimler de veriliyor. Bu yıl bu ilginç isimler arasında Aviadispeçer (uçak hareket memuru), Veter (rüzgar), Prosto Geroy (sıradan bir kahraman), Luk-şastye (mutluluk soğanı), Salat-Latuk (marul), Volya (irade), Angel (melek) ve Radast (sevinç) gibi isimler yer aldı.

Verilmesi düşünülen ilginç isimlerle ilgili olarak öğütlerde bulunan Moskova Nüfus Dairesi Başkanı İrina Muravyeva, isim verilirken iyi düşünülmesi gerektiğinli, bebeğin ileride isim yüzünden birçok zorlukla karşılaşabileceğini hatırlattı.

Rusya`da isimler oldukça önemli bir konu

İnsanlar tanımadıkları biriyle konuştuklarında isim ve soyadları ile birlikte kullanırlar. Özellikle toplumda önemli yer tutan kişilerle konuşurken sadece isimi kullanmak kimi zaman saygısızlık olarak kabul edilmektedir.

Eğer bir Rus romanı okuduysanız bir kişiye pek çok farklı isimlerle hitap edildiğini bilirsiniz. Rusya’da isim konusuda görgü kuralları daha önceden bahsettiğimiz gibi çok önemlidir. Her Rusun üç ismi vardır. Bunlar: Ad, baba adı, soyad. Örnek vermek gerekirse Mihail Sergeyeviç Gorbaçov”. Sergey’in oğlu Mihail anlamındadır. Bir Rus onu Mihail Sergeyeviç diye çağırır. Yabancılarında bu şekilde kullanmaları gerekir. Rusça’da Bay ve Bayan gibi hitap kelimeleri bulunsa da günlük yaşamda pek kullanılmamaktadır. Yakın arkadaşları ise Gorbaçov’a kısaca Mişa diye hitap ederler.

Rusya’da yaşayıp, bir Rusla evlilik yapmış Türklere doğacak çocukları için erkek ismi önerisi

Hem eşinizi mutlu etmek, hem de sizin mutlu olmanız için; erkek çocuğunuza koyabileceğiniz, hem Türkçede ve hem Rusça’da kullanılan, anlamı olmasa da okunuşu aynı olan isim önerimiz: Deniz.

Anlamı malum… Bunu ister Deniz Gezmiş’e, ister Deniz Baykal’a ( bu işin şaka tarafı) yorsunlar; anlamı bildiğimiz deniz.

Denis (Дени́с), aynı zamanda Rusça bir isim.

Dennis veya Denis, Greko-Romence bir kökten türeyen bir erkek adıdır. Anlamı, Egeli tanrı Diyonisos'tan gelmektedir. Yunanca Dios (Διός, "of Zeus") ve Nysos ya da Nysa (Νυσα)’nın bileşiminden türetilmiştir.

Evripides (Euripides)’in bu tanrıyla ilgili olarak yazdığı “Bakhalar “ tragedyası; ilkçağın bir çeşit kutsal İncil’iydi...Bu tragedyada tanrı Diyonisos kendini şöyle tanıtır:
“ İşte ben Zeus’un oğlu tanrı Diyonisos, nihayet Yunanistan toprağına ayak basıyorum. Tanrılığımdan soyunup insan suretine girdim...Ben Anadolu’daki Lidya’nın altın ovalarından geliyorum...İran’ın güneşten kavrulan kırlarını, (...), bütün Asya ülkelerini, mutluluk diyarı Arabistan’ı dolaştım. Oralarda korolarımı kurdum; dinimi, ayinlerimi öğrettim. Şimdi kendimi Hellenlere tanıtmak istiyorum.”

Bu isim, globalleşen dönyada hiçbir ülkede kanıksanmayacak, kolayca telaffuz edilebilecek bir isim.

Bu ismin Batı dillerinde pek çok farklılaşmış formu vardır. Denis, Denys, Denish, Deon, Deonne, Deonte, ve Dion, Dionice gibi.

Dennis, çok popüler bir İngiliz ve İrlanda ismidir. İngilizce konuşulan bütün coğrafyalarda oldukça yaygındır. Denis, aynı zamanda çok popüler bir Fransız ismidir. Bütün Frankofon dünyasında yaygın olarak kullanılır.

Bu ismin farklı fonetiklerle de olsa kullanıldığı bazı ülkeler şunlar: İngiltere, İrlanda, ABD, Avustralya,Brezilya, Honduras, Jamaika, Almanya, Danimarka, İsveç, İtalya, Hollanda, Macaristan, Hırvatistan, Ukrayna, Rusya, Bulgaristan, Bosna-Hersek, Türkiye.

9 Temmuz 2010 Cuma

Moskovalı ve taşralı kadınlar arasındaki farklar

Moskovalılar ile taşrada yaşayan kadınlar arasındaki başlıca farklılıklar neler?
Moskova'da belediyenin yerli ve yabancı göçmen kadınlar için rehber kitabı hazırlamasının ardından, Komsomolskaya Pravda gazetesi, taşralı ve Moskovalı kadınlar arasındaki farkları inceledi. Habere göre, “Moskovalı ve Moskovalı olmayan bir kadını giyinişinden ayırt etmek mümkün”müş. İşte ilginç yorumlar:

Gazetenin fikirlerini aldığı bazı ünlülere göre, Moskovalı ve taşralı kadınlar arasındaki başlıca farklılıklar şöyle:

“Taşralı kadınları giyinişe bakarak Moskovalılardan ayırt etmek mümkün. Taşralı kadınlar, abartılı makyajları, kısa etekleri ve parlak renkli kıyafetleri ile dikkat çekiyor.”

“Moskovalılar, Avrupa'ya giderek modayı takip ediyor, taşralı kadınlar ise, moda dergilerinde gördükleri kıyafetlerin ucuzlarını satın alıyor. Moskovalılar genelde hafif makyajla yetiniyor.”

“Taşralı kadınların, sürekli bir arayış içinde oldukları için, abartılı bir giyim tarzları var. Moskovalılar ise, birçok şeyi elde ettikleri için, daha mütevaziler.”

“Moskovalı kadınlar daha özgürler, etraflarına bir şey kanıtlama çabası içerisinde değiller ve kendi işlerine bakıyorlar.

“Sovyetler Birliği zamanında bazı farklılıklar göze çarpıyordu. Ancak şimdi, kimin Moskovalı, kimin taşralı olduğunu ayırt etmek çok zor.”

Kaynak : http://www.moskovalife.com/index.php?option=com_content&view=article&id=3227:moskova-ve-tasra-kadinlari&catid=1:genel-haber&Itemid=47

8 Temmuz 2010 Perşembe

Yaz sıcaklığı Rusları yazlıklara yöneltti

Yaşar Niyazbayev,
Moskova,Cihan


Rusya'da, güneşli yaz günlerinde büyük şehirlerin beton binalarını terk eden kent sakinleri kargaşadan uzaklaşarak yazlıklarda soluk alıyor.

Rusların şehir dışındaki yazlıklarda yaşama sevdası bir çok klasik edebiyat eserlerine ne konu olurken, bu sevda Rusya'da halen devam ediyor. Bazı vatandaşlar sürekli olarak şehir dışında kalma fikrini bile gözden geçiriyor. Çünkü yazlık Ruslar için şehir yaşamının oluşturduğu sıkıntından kaçma imkanını sunuyor.

Rusya'da yazlıklar ilk defa Büyük Petro zamanında ortaya çıkmış ve devlet tarafından öncelikli olarak çara sadık olan soylulara veriliyordu. Ancak 19. yüzyılın sonuna doğru yazlıklar özel mülkiyet haline gelmeye başladı ve Ruslar için yaz günlerini geçirmenin vazgeçilmez mekanı oldu.

Moskova'nın hemen dışındaki ve neredeyse yüzyıl boyunca Şubin ailesine ait yazlık burada yaşayanların hayatlarında önemli rol oynadı. Küçüklüğünden beri bu yazlığı ziyaret ettiğini anlatan Mariya, "Bu yazlık ile ilgili çok değerli hatıralarım var. Hatta tüm önemli hatıralarım bu yazlık ile ilgili olduğunu bile söyleyebilirim. Burada bir çok arkadaş edindim ve hayata bakışım burada biçimlendi. Okulda yazdığım ilk kompozisyonda da en sevdiğim mekan olarak da burayı anlattığımı hatırlıyorum." diye anlatıyor.

Eski yazlıklar hem müze, hem toplumsal hayatın merkezi izlenimi oluşturuyor. Çünkü bu yazlıkların sadece güzel manzara dikkat alınarak değil, ayrıca spor ve dinlenme tesisleri etrafında kurulmasına özen gösteriliyordu.

Maria Şubina'nın anlattıklarına göre, dinlenme tesislerine bağlı 'Veranda' (sahne) aynen 1930 yıllarında olduğu gibi hizmet vermeye devam ediyor. Maria, "Burada eskiden olduğu gibi halen konserler verilmeye devam ediyor. Mesela piyanist Sviatoslav Richter ve Gindes burada canlı performans sergilemişlerdi, müzisyen Yuri Başmet de ara sıra konser veriyordu. Şu anda komşularımızdan biri rock sanatçısı, o da yılda bir kez burada konser veriyor." diyor.

Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte bir çok yeni modern yazlıklar da kurulmaya başlandı. Böyle modern yazlıklardan birinde Egor ve Lena, köpekleri London ile birlikte sürekli yaşıyor. Genç çiftler kasaba hayatı için şehri terk etti ve temiz hava ve açık alan bağımlısı haline geldi. Lena, yazlık yaşamını şöyle ifade ediyor: "Şehirde yaşadığım zaman bir kasabada yaşayabileceğimi hayal bile edememiştim. Şimdi ise yazlıkta yaşıyorum ve şehirde yaşayabileceğimi hayal bile edemiyorum. Çünkü şu anda gezmek istediğim zaman nehire, alana gider ve üç saat geze bilirim. Ayrıca burada kilisemiz de var. Mısır tarlaları, buğday tarlaları var. Bunlar çok güzel şeyler. Ayrıca burada doğanın değişikliğini, mevsimlerin değişimlerini izleyebiliyorsun, böceklerin yaşamlarını seyredebiliyorsun. Çok ilginç bunlar."

Bunlarla birlikte Lena ile Egor evlerinin şehirdeki dairelerinden konfor açısından geri kalmaması ile de gurur duyuyor. Lena, yazlıklarında tuvalet ve duşun olmasını konforlu yaşam sürdürmeleri açısından çok önemli bulduklarını ifade ediyor.

Egor sanatla uğraşıyor ve yaşadığı evinde stüdyosu mevcut. Sanatçı olarak köy sessizliğini önemli bulduğunu belirten Egor, "Şehirde çalışmalarım işten ziyada daha çok savaşa benziyordu. Sanatım beni memnun etmiyordu, çünkü zorla yapıyordum. Burada açık havada, temiz havada her şey armoni içinde gelişiyor. Burada ilham buluyorum" şeklinde anlatıyor.

Kaynak : http://www.haberrus.com/yasam/3190-Yaz-sicakligi-Ruslari-yazliklara-yoneltti.html

Moskova'daki fiskiyeler

Moskova’da aşırı sıcakların hüküm sürmeye başlaması ve dayanılmaz bir hal almasıyla beraber insanlar parklardaki fiskiyelere girmeye ve fiskiyelerin içinde suda yüzüp serinlemeye başladılar. Bazı yerlerde ise fiskiyeler, dilenciler için yıkanma yeri haline dönüştü.

Öte yandan, Moskova sağlık müfettişi doktor Ekaterina Zavgorodnaya tarafından fiskiyede yüzenler veya oradaki suya girip serinlemek isteyenler için bir uyarı geldi. Şehirdeki fiskiyelere önce sabah erken saatlerde dilenciler girip orada yıkandıkları, daha sonra köpeklerin girdiği, bütün bunlardan sonra o suya girip serinlemek isteyen çocuk ve gençlerin ise hastalık kapmakla yüz yüze kaldıkları belirtildi. Özellikle fiskiyelerdeki suya girenlerde deri hastalığı başta olmak üzere, bağırsak enfeksiyonu ve sarılık gibi hastalıkların görülebileceğinin altı çizilerek buralara girilmemesi ve sağlık açısından tehlikeli olduğu uyarısı yapıldı.

Bu arada, Moskova’daki fiskiyelere halk ‘’dilek’’ diye demir paralar da atmaya başladılar. Moskova Emniyet Müdürlüğü tarafından ise, fiskiyelerle ilgili çeşitli cezalar konuldu. Fiskiyeye girip para toplamanın cezası 800 ruble, fiskiyede sarhoş olarak yüzme, oraya köpeği sokma veya çöp atmanın cezası 2 bin 500 ruble olarak belirlendi. Bununla beraber, fiskiyede el, yüz veya ayak yıkama veyahut ayakları fiskiyeye sokmanın cezai bir durum oluşturmadığı belirtildi.

Kaynak: http://www.gazetem.ru/tur/news/Yerel?id=2875

Tren çatısında seyahat

Moskova yakınlarındaki şehirlere giden ve bu şehirlerden Moskova’ya çalışmaya gelenlerin kullandığı banliyö trenlerindeki durum tam bir kaos halini aldı.

Özellikle Gorkovskoye yönüne giden bazı banliyö trenlerinin iptal edilmesi ve trenlerin gecikmesiyle beraber yolcuların beklediği istasyonlarda büyük yoğunluk ve yığılmalar yaşandı.

Trene binmekten başka yolu olmayan yolculardan birkaçı ise, trenin içi tıklım tıklım dolunca çareyi çatıya çıkmakta veya vagonların arasına girmekte buldu. Görenleri adeta hayrete çeviren durum görgü şahitleri tarafından kameraya çekildi.

Öte yandan, Moskova Demiryolları İşletmeciliği tarafından yapılan bir açıklamada, durumun kontrol altında olduğu, trenlerin çatısına çıkmanın ölüm tehlikesi yarattığı, yolcuların çatıya çıkmamaları ve hayatlarını tehlikeye atmamaları tavsiyesinde bulunuldu.

Kaynak : http://www.gazetem.ru/tur/news/Yerel?id=2892

Rusya’da aileler ve çocuk

Rusya Sağlık ve Sosyal Yardımlaşma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, Rusya’daki ailelerin yaklaşık %20’sinin çocuksuz olduğu bildirildi. Buna en büyük neden olarak ise erken yaşta çocuk aldırma hadiseleri gösteriliyor.

Konu ile ilgili olarak görüşlerini bildiren Rusya Devlet Başkanlığı İnsan Hakları Sorumlusu Pavel Astahov ise, Rusya’daki çocukların sayısının diğer ülkelere göre çok az olduğuna değindi.

Amerika ile karşılaştırma yapılırken, Rusya’da sadece 26 milyon çocuk olmasına karşın bu sayının Amerika’da 72 milyon olduğu belirtildi.

Öte yandan, tüm çalışmalara ve gayretlere rağmen Rusya’da her geçen yıl çocuk sayısının azaldığı vurgulandı.

Kaynak :http://www.gazetem.ru/tur/news/Yerel?id=2890

6 Temmuz 2010 Salı

Moskova’nın Trafik Çilesi

Leningradskoe Şose’de yapılan yol çalışmaları sonrasında Moskova’nın trafik sorunu yeniden gündemin üst sıralarına taşındı. Şeremetyevo Havaalanına gitmek üzere yola çıkan pek çok kişi saatinde yetişemeyip uçağını kaçırdı. Tartışmalar basına yansıdı; Putin, müdahale edip, olayın takip edilmesini istedi.

Aslında Moskova’nın trafik sorunu yeni değil.

Benzin ucuz, araç fiyatları da uygun olunca trafiğe çıkan araç sayısı her geçen gün artıyor. Bilen bilmeyen üç kuruş parayı denkleştirince altına bir araba çekiyor. Moskova’da her cinsten, her kaliteden ve yaştan araba var; en ucuzunu da, en pahalısını da yollarda görmek mümkün. Böyle olunca trafik sorunu da çözülmek yerine daha içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Allahtan Metro var, Rus orta direğinin önemli kısmı bu ulaşım aracını tercih ediyor. Şaka yollu “halk yeraltına inmiş, mafya yer üstünde,” deniliyor.

Anlatılan bir anekdot şöyle:
Metro’nun en yoğun olduğu sabahın erken saatlerinde bir kadın kendisini zor bela Metro vagonunun içine atıyor. Ümidi de birisinin kalkıp kendisine yer vermesi. Gözüne kestirdiği bir adamın önüne dikilip bekliyor. İki istasyon geçiyorlar, adamın oralı olduğu yok. En sonunda dayanamayıp adama çıkışıyor.
“Ayıp değil mi size, ayaktaki bir leydiye yer vermiyorsunuz,” diyor.
Adam, aldık başımıza belayı der gibi, sıkıntılı bir surat ifadesiyle kafasını kaldırıyor, kadına bakıyor:
“Kusura bakmayın hanımefendi, ama siz bir leydi olamazsınız,”diyor. “Leydiler bu saatte evlerinde uyuyor olurlar ve Metro’yu da kullanmazlar.”

Moskova’da daha önce de bahsettiğimiz, basına yansıyan ilginç bir deneme gerçekleştirilmişti. Bu denemede Moskova’nın bir ucundan bir diğer ucuna metroyla ve araçla gitmenin ne kadar sürdüğü ortaya çıkarılmıştı. Buna göre, 2 gazeteci aynı yerden aynı hedef yerine ulaşmak için hareket etti. Bunlardan biri yolu metroyla diğeri ise arabayla katetti. Araba belirlenen yere 5 saat 2 dakikada varabildi. Metro ile ise varılacak yere sadece 1 saat 5 dakikada ulaşıldı.

Rusya’da araba kullananların şikayetlenip kullandığı çok bildik bir deyiş var:

“В России две беды – дураки и дороги”(Rusya’nın iki önemli sorunu var-yollar ve aptallar).

Rusça okunuşu kafiyeli de olan bu deyişin trafik çilekeşlerinin duygularını ifade ettiği aşikar.

IBM şirketi uzmanları tarafından gerçekleştirilen araştırma sonucuna göre, Moskova trafikte en fazla vakit harcanan yer dalında birinci olurken, en kötü trafiğin olduğu 20 şehir sıralamasında ise dördüncü sırada yer aldı. Moskova’nın önünde New Delhi, Sao Paulo ve Milan var. İlginç sevinelim mi? İstanbul bu listede yer almıyor.

Trafik konusuna karmaşık şebekelerdeki akım sorunu olarak yaklaşmak gerekiyor. Lineer devrelerdeki akımlardan farklı olarak non-lineerlik sonucu karmaşıklığı artan bu şebekelerdeki akımların kontrolu sanıldığı kadar basit değil. Öncelikle, tarihi kentlerde ulaşım sistemi kent sakinlerinin baş actor olduğu bir ortamda ortaya çıkan (emergent) özgül algoritmalara (akıllar) göre gelişiyor.

Bazı araştırmalara göre, bu evrilen karmaşık yol şebekesinde kritik unsurlar (enformasyon kavşakları) sanıldığı gibi kavşaklar (düğümler) değil arterler (akımları taşıyan linkler). Düğümlerle oynandığında görüldüğü gibi trafik daha da çok sıkışabilmekte. Benzer biçimde, trafiğin yoğun olduğu yolları temsil eden akımların öyle yerel olmayıp sistemik (yani kentin büyük bir bölümünden etkilendiği) unutulunca, genişletilen yollar tersine daha çok trafik çekerek tıkanıklıkları artırabilmekte.

Müdahale ve tasarım olmayacak demiyoruz ama, sinir sisteminde yanlış noktalara neşter vurarak sistemin geniş kesimlerini felce uğratan cahil cerrahlar gibi davranmakta ısrar etmenin yararı yok. Gelişmiş kentler artık belli bir akla göre evrilen sistemlere sahip organizmalar olarak görülmelidir. Eski yapı olur olmaz kazma vurmak yerine rahat bırakılmalı, büyüme boş alanlarda yeni semtler kurarak sağlanmalıdır. Uygar toplumların güzelliklerine doyamadığımız tarihi kentlerin çekirdeği olan "eski şehir"lerini nasıl koruduklari ortada.

Trafik polisi sayısına orantılı olarak trafik akışını düzenlemenin bir sınırının olması ve bu sınırın ötesinde artan müdahalenin artık akışı etkilememeye başlaması tipik bir karmaşıklık problemidir (non-lineerlik bölgesinde parametre değişikliklerine lineer olarak bağlı olmayan yeni "akım durumları/çözümleri bu parametrelerden bağımsız hale de
gelebilirler).

Rusya'dan yol manzaraları











2 Temmuz 2010 Cuma

Rus matematik dahisi ödülü almayacak

Dünyanın en zor matematik problemlerinden birini çözen 44 yaşındaki Rus matematikçi Dr. Grigoriy Perelman’ın bu başarısı nedeniyle kendisine verilen bir milyon dolarlık para ödülünü almayacağı bildirildi.

Rus haber ajansı RIA Novosti’nin bildirdiğine göre, ödülü vadeden Clay Matematik Enstitüsünün (CMI) internet sayfasında yayımlanan açıklamada, "Dr.Perelman, bir milyon dolarlık para ödülünü almayacağı konusunda bizi bilgilendirdi. CMI, bu paranın matematik yararına nasıl kullanılacağına bu yıl sonbaharda karar verecek" denildi.

Perelman, önceki ay kendisini arayan gazetecilere, ödül konusunda son kararını vermediğini, nihai kararı verdiğinde ilk olarak Clay Matematik Enstitüsüne bildireceğini ifade etmişti.

Rusya Matematik Enstitüsünden 2005 yılında ayrıldıktan sonra bilim insanı annesiyle kaldığı evinden pek çıkmayan Perelman, hayatını annesinin emeklilik maaşı ve özel derslerden elde ettiği gelirle sürdürüyor.

Matematikçilerin 100 yıldır çözemediği Poincare Varsayımı problemini çözen Perelman, çözümü de internette yayımlamıştı. Bu problemin çözümünün, evrenin şeklinin belirlenmesine yardımcı olabileceği kaydediliyor.

ABD’deki Clay Matematik Enstitüsünün koyduğu bir milyon dolarlık ödülü önce reddeden Perelman, "Meşhur olmak istemiyorum. Kahraman falan değilim" demişti.

Perelman’ın komşusu Vera Petrovna da gazetecilere daha önce yaptığı açıklamada, "Bir kere dairesine girdim ve şoke oldum. Sadece bir masası, bir klozeti ve daha önceki oturanlar tarafından bırakılmış kirli bir yatağı vardı.

Apartmandaki hamam böceklerinden kurtulmaya çalışıyoruz, ama onun dairesinde saklanıyorlar" diye konuşmuştu.

Dr. Grigoriy Perelman, ABD’deki bir üniversitenin matematik hocalığı yapma teklifini de geri çevirmişti.

Sovyetlerden zamanında oldukça iyi matematikçilerin çıkmasının nedeni aslında eski ekonomik sistemleri. Bir zamanlar uygulanan merkezi planlı ekonomi, oldukça karmaşık ve lineer cebirin yoğun kullanıldığı "input-output" hesaplarına dayanıyordu. Bu hesaplamalar ve buna bağlı ekonomik planların yapılabilmesi için üstün nitelikli birçok matematikçi yetiştirildi. Eski Doğu Bloğu ülkelerinde pek çok değerli matematikçinin yetişmesinin ana nedeni buna bağlanıyor.

1 Temmuz 2010 Perşembe

Sovyet lideri Kruşçev, kızdığı kişiye “Türk” dermiş!

Sovyetler Birliği'nin eski liderlerinden, Jozef Stalin’in ardından 1953-1964 yılları arasında Sovyetleri yöneten, SBKP Genel Sekreterliği'ni yapan Nikita Kruşçev'in çok kızdığı zamanlarda kızdığı kişilere “Türk”(Turok) diye hakaret ettiği ortaya çıktı.

Rusça’da “Türk” veya “Türk müsün nesin?” sözleri, anlama zorluğu çeken kişilere bugün de halen geçerliliğini yitirmeyen bir hakaret ifadesi olarak kullanılıyor.

Kruşçev'in ABD’de yaşayan oğlu Sergey Kruşçev, babasıyla ilgili bazı anılarını Ukrayna basınına anlattı. Babasının evde devlet işlerinden söz etmekten fazla hoşlanmadığını belirtti ve “Benim söylediklerimi de bazen ilgiyle dinler, bazen susmamı isterdi. Öyle fazla küfürlü konuşan birisi değildi. Öfkelendiğinde kullandığı en ağır küfür kızdığı kişiye ‘Türk’ demek olurdu. Kelime hazinesi çok zengindi. Konuşurken deyimleri çok kullanır, çevirmenleri zor duruma düşürürdü,” dedi.

Sergey Kruşçev, babasını sadece iki kere sarhoş gördüğünü, Stalin’in içki içmesi için yaptığı ısrarı her seferinde kibarca geri çevirmeye çalıştığını anlattı. Babasının aslında sade birisi olduğundan, gözünün parada, pulda olmadığından bahsediyor. Oğul Kruşçev, babasının Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsünden Batı dünyasına “Sizi gömeceğiz!” diye seslenmesinin ise yanlış yorumlandığını, ABD’nin sözleri propaganda amacıyla çarpıttığını iddia etti. Kruşçev’in 1960 yılında Filipinler temsilcisine kızarak ayakkabısıyla kürsüye vurması büyük yankı yaratmıştı.

Rusya’da “Türk” veya “Türk müsün nesin?” sözü halen günümüzde de kullanılırken, uzmanlar bunun tarihi kökünü Rus-Türk savaşlarına bağlıyor.

Cihan Ajans'a konuşan Moskova Devlet Diller Üniversitesi Türk Dili ve Kültür Merkezi Başkanı Prof. Dr. Tevfik Melikov, Kruşçev’in aslında Sovyetlerin renkli liderlerinden biri olduğunu anlatarak, “Kruşçev sade bir ailede, bir işçi ailesinde doğmuştu. Çarlık Rusyası’nda o dönemler ve önceki dönemler “Türk” sözünü “kafası basmayan, anlamakta zorlanan” insanlar için kullanılıyordu. SSCB yıllarında da bu böyle idi. Ve günümüzde de zaman zaman buna rastlıyoruz," diye açıklama yapıyor.

Bu konuda Nazım Hikmet'le ilgili bir anektod da var:
Nazım, Moskova'da yaşadığı yıllarda, arabayla bir toplantıya yetişmek için giderken otomobili kullanan şoförü Vanya'yı daha hızlı gitmesi için zorluyor. Ve çok geçmeden kuralları ihlal ettiği için otomobil polis tarafından durduruluyor. Polis, şoförden evraklarını isterken, tartışmaya başlıyor; "niye kurallara uymuyorsun, aptal mısın, türk müsün?" diye şoförü haşlıyor. Olan biteni arka koltuktan izleyen Nazım Hikmet, bu sözler üzerine kızıyor ve dayanamıyor, "Evet, Türk'üm, ne olmuş yani!"diye çıkışıyor.