Moskova

Moskova

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Kalaşnikov











Mihail Timofeyeviç Kalaşnikov (Михаил Тимофеевич Калашников), kendi ismiyle ünlenen "kalaşnikof" olarak bilinen AK-47 modeli piyade saldırı tüfeğinin tasarımcısı olan SSCB'li generalidir.
Kalaşnikov, 1919'da Altay Kray'daki Kuriya'da doğdu. Lise öğreniminden sonra demiryollarında teknik sekreter olarak çalışmaya başladı. 1938'de Kızıl Ordu'ya girdi ve silah uzmanı olarak yetiştirildi.
II. Dünya Savaşı'nda bir tank uzmanı olarak katıldığı Bryank Savaşı'nda ağır yaralandı (Eylül 1941). Hastanede tedavi gördüğü sırada Alman tüfeklerinin marifetlerine yakından tanık oldu. İyileşmeye başladığı sırada Moskova'daki Havacılık Araştırma Dairesi'nde makineli bir tüfek üzerinde çalışmaya koyuldu. Dzerşinski Akademisi'nin yöneticisi, Kalaşnikov'un tasarımını çok karmaşık bularak reddetti, ancak onu doğru yönlendirmeyle gelecekte birinci sınıf bir mühendis olabileceğini de belirtti. Bunun üzerine Kalaşnikov deneylerine devam etti.
1946'da silahının prototipinin yapımını tamamladı, fakat 1949'a kadar üç yıl beklemek zorunda kaldı. 1949'da AK-47'nin Kızıl Ordu'nun donanımı için kabul edildiği bildirildi.
1948'de Kalaşnikov'a Stalin Ödülü verildi; silahın ordu silahı kabul edilmesinden bir yıl sonra da Sosyalizm Kahramanı ilan edildi. Daha sonra rütbesi Korgeneral olarak değiştirildi. 1966'da Yüksek Sovyet'te milletvekilliğine kadar yükseldi.
Yeni bir haber ise Rusya kuvvet daireleri yeni model "Kalaşnikov" makinalı tabancası alımlarına başlayacağı.
Yeni model "Kalaşnikov"un denenmesine 2011-de başlanacak.
AK-200 modeli makinalı tabancanın üstünlüklerini ilk olarak değerlendirenlerden biri, Rusya başbakanı oldu. Rusya'da ateşli silah üreten en eski işletme olan İjevsk makine fabrikasında Vladimir Putin'in başkanlığında düzenlenen toplantı sırasında Rusya başbakanına yeni model "Kalaşnikov" makinalı tabancası gösterildi.
"İjmaş" kısa adı olan İjevsk makine fabrikasının resmi sözcüsü Aleksandr Baditsa, AK-200 makinalı tabancasının Rusya ordusunun yeni silahlarla donatılması ve orduya yeni bir imaj kazandırılması için elverişli araç olarak teklif edildiğini belirterek şunları söyledi:
Yeni model makinalı tabancanın birkaç yeni niteliği var. Tabii,"Kalaşnikov"un asıl yapısı ve görevleri değişmedi. Böyle olmakla beraber askeri eylemlerin yeni yürütülme biçimleri hesaba alınarak bazı yenilikler gerçekleştirildi.
Yeni model makinalı tabanca optik nişangah, küçük fener ve tabancayı hedefe yönelten lazerli tertibatla donatıldı. Bu nedenle yeni makinalı tabancanın ağırlığı yarım kilo arttı. Tabancaya ait şarjör de eski model makinalı tabancalardan farklı olarak yalnız 30 adet fişek değil de 50 ve 60 adet fişek içine alıyor.
"İjmaş" fabrikasının çalışanları yeni model "Kalaşnikov" makinalı tabancasının NATO'nun hücum tüfeğinden geri kalmadığından eminler.
Efsanevi "Kalaşnikov" tüfeği, dünyanın en yaygın ateşli silahı sayılıyor. Onlarca ordunun ve yüzlerce askeri birliğin envanterine dahil makinalı tabanca 20'yi aşkın ülkede üretiliyor. Dünyada toplam 70 milyonu aşkın adet "Kalaşnikov" makinalı tabancası yapıldı. 4 ülkenin devlet armalarında bu tabancanın resmi bulunuyor. Bu makinalı tabancanın proje mühendisi Kalaşnikov'un adı, cins adı halini aldı ve pekçok yabancı dile girdi. Yani bir marka haline geldi. Dünyada aynı derecede yaygın ünü olan bir silah belki de yok.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Petersburg'un Kuruluşu

Bizim her nedense Deli Petro diye andığımız Rusların Büyük Petro diye adlandırdıkları Rus Çarı 1. Petro( Пётр I Великий), Petersburg'u 27 Mayıs 1703'de (eski takvime göre 16 Mayıs ) İngrai toprağının İsveç'den tekrar geri alınmasından sonra kurdu.

Çar Petro, sıfırdan başlayarak yeni bir şehir inşa etmek istiyordu, Bu şehir Avrupa ülkelerindeki şehirlere benzeyecekti.Bu sebeple, Rusya'nın ağaç mimarisinden farklı olarak, Avrupa'dan getirttiği mimarlara şehrin planlarını,kanalizasyonunu ve binaların dağılımını çizdirdi ve klasik, gotik vb. tarzda bir çok sanat şaheseri bina yapıldı. Bugün Hermitage olarak bilinen müze Çarın kışlık sarayıdır, ve Fransa'daki Versailles Sarayı ile boy ölçüşecek derecede ihtişamlıdır, yazlık sarayı ise Petro'nun kendisi tarafından çizilmiş bir yapıdır, St.Petersburg'da ilk görülmesi gereken yerlerdir. St petersburg, Venedik, Amsterdam, biraz da İstanbul'u andırmaktadır, fakat en yüksek yeri 30 metredir.

Yapılan bu yeni şehir sert hava ve coğrafi koşulların etkisi altındaydı. Yeni işçilerin kalıcı devamlılığının sağlanması gerekiyordu. I. Petro, ülkenin bütün kısımlarındaki köylülerin çalışmaya katılımını zorunlu kıldı. Yıllık kota olarak 40.000 köylü gerekiyordu. Zorunlu askerliğe alınmış olanların kendi aletlerini temin etmeleri ve yolculuklarında da yiyeceklerini kendilerinin sağlaması bekleniyordu. Yüzlerce mil yürüyerek seyahat ediyorlardı. Onlara sık sık askeri muhafızlar eşlik ediyordu. Bütün bu önlemlere rağmen kaçmalar oluyordu. Buna zor koşullar da eklenince, Çar Petro başlangıç kotası olan 40.000 kişinin % 50 den fazlasını nadiren alıyordu.

Savaş zamanında inşaat başladığında, yeni şehrin ilk yapısı bir kale idi. Bugün Peter ve Paul Kalesi olarak bilinir, orijinal olarak SanktPiterburh dan doğar. Körfezde iki mil iç kısımda Zayaçi adasına (Заячий остров / Zayaçiy ostrov, Tavşan adası) doğru yaslanır (Neva Nehri'nin sağ kıyısına).

Çar Petro'nun Rusya'ya davet ettiği Alman mühendislerin denetiminde Marshlande kanalizasyon yapıldı. Böylece şehir kale dışına yayıldı.

Çar Petro, bütün taş ustalarının yeni şehrin inşasına yardım etmelerini sağlamak için Sankt Petersburg dışında tüm Rusya'da taş bina yapımını yasaklamıştır.

Neva Nehri deltasında kurulan şehir aslında büyük bir bataklık alanın dönüştürülmesi, ıslah edilmesi projesi ile bir bütündür. Kent merkezindeki pek çok bina Amsterdam'da olduğu gibi çamur alanlara saplanmış direkler ve tahtalar ile kuvvetlendirilmiş temellere inşa edilmiştir.

Projenin iş gücünü Serfdomlar oluşturmuştur. Kent genel olarak ve bugünkü kimliğini İtalyan mimar Domenico Trezzini tarafından 1716 yılında Vasilievsky Adası merkez alınarak tasarlanan hali ile kazanmıştır. Kent, Barok mimari tarzının görkemli örneklerini taşımaktadır. Yine İtalyan asıllı bir başka mimar Francesco Bartolomeo Rastrelli tarafından yapılan pek çok bina şehre kimliğini veren öğeler arasındadır.

Ancak Dostoyevski, Sankt Petersburg'u soyut ve tasavvur ürünü bir şehir olarak nitelemiştir.

Sonraları Rusya'nın yeni başkenti olmaya niyetlenen Sankt Petersburg, Baltık Denizi'nin bir kolu olması nedeniyle Pushkin tarafından Avrupa'daki Pencere olarak adlandırıldı.

Ayrıca Çar Petro'nun deniz filosuna üs konumunda idi. Şehirden sonra inşa edilen, Kronstadt'ın ada kalesi tarafından korunuyordu. Çar Petro, bu şehrin kanallarında taşıma anlamına gelecek olan sandal ve kayığı hiçe saydı. Neva Nehri üzerinde karşıdan karşıya hiçbir kalıcı köprüye 1850 yılına kadar izin verilmedi.

II. Alexander döneminde ilk ve en önemli liberal reform Emanciptaion Reform of 1861 in Russia yapıldı. Çok sayıdaki fakir insanın şehir içine akın etmesine yol açıldı. Böylelikle varoşlarda çok kiracılı ucuz apartmanlar doruğa ulaşıyordu. Filizlenen endüstri ayağa kalkıyordu.

Yüzyılın sonunda Sankt Petersburg Avrupa'nın en büyük endüstri merkezlerinin birisinin içinde büyüyüp gelişiyordu. Endüstrinin büyümesi ile radikal hareketler de ayrıca çoğalıyordu. II. Aleksandr döneminde olduğu gibi bu tür radikal hareketler bastırılmaya çalışılmıştır.

1905 devrimi burada başladı ve hızla bölgelere yayıldı. Birinci Dünya savaşı süresinde Sankt Petersburg isminin Almanca olduğu haddinden fazla görülüyordu. Ve Çar II. Nikolay ilk hareketinde şehrin ismini Petrograd olarak yeniden isimlendirdi (31 Ağustos 1914).

Şehir 1917 Rus devriminin başlangıcını gördü. İlk adım (Şubat devrimi), Çarlık hükümetini uzaklaştırmak ve politik iki gücün merkezini oluşturmaktı.

Geçici Hükümet Ekim devriminde yıkıldı. Şehrin devrim karşıtlığına yakın ordusu ve genellikle uygun olmayan politik iklim, Vladimir Lenin'i Rusya'nın tarihsel başşehri Moskova'ya göçe zorluyordu (5 Mart 1918). Göçün geçici olabileceği tasarlanıyordu.
Moskova o tarihten sonra başkent oldu.

24 Ocak 1924'te , Lenin'in ölümünden üç gün sonra Petrograd'a, Lenin'in anısına Leningrad adı verildi.

Günün Resmi













Kuzey Savaşı sırasında 27 Mayıs 1703'te kurulan Sankt Petersburg'un önde gelen meydanlarından Aziz İsaak Meydanı'nın Aziz İsaak Katedrali'nden görünümü (19. yüzyıl sonlarında), meydanın ortasında I. Nikolay'ın heykeli, karşısında Mariinski Sarayı ve sarayın sağından güneye doğru uzanan Voznenski Prostekt'in ilerisinde Nikolski Deniz Katedrali görülmektedir.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Osmanlı izleri

Taha Akyol
Milliyet, 26 Mayıs 2010

TARİHÇİ İlber Ortaylı ile ünlü Kızıl Meydan’dayız. Arkamızda muhteşem “Aziz Basil” kilisesi... Kazan Hanlığı’nın 1552’de mağlup edilerek yıkılması şerefine Korkunç İvan’ın yaptırdığı kilise... O yıldan beri eski Altın Ordu’nun bütün toprakları artık Rusya’nındır.
Ortaylı anlatıyor:
- Kazan tahtında Süyüm adlı Bike (kadın sultan) vardır. Kırım Hanı Devlet Giray’la evlidir. Rus ordusu ateşli silahlara sahip. Süyüm ile Devlet Giray’ın ordularında ateşli silah yok. Osmanlı çok uzakta, gönderdiği yardım yetişemiyor. Kazan-Kırım ordusu yeniliyor...Sonra Osmanlı’nın Don ve Volga nehirlerini kanalla birleştirip donanma gönderme teşebbüsü de başarısız kalıyor.
Kazan Hanlığı’nın muazzam topraklarını fetheden Müthiş İvan, zafer şerefine bu muhteşem kiliseyi yaptırıyor ve kiliseyi yapan iki mimarın gözlerine mil çektiriyor; bir daha böyle bir harikayı inşa edemesinler diye!
Kazan doğumlu Lenin’de Tatar kanı olduğunu Zeki Velidi Togan yazıyor. Dünyada saf ırk yoktur.
Gagarin’in kızı
Ve Kremlin’deyiz, Kremlin “kale” veya “sur” demek. Rusların ünlü astronotu, uzaya giden ilk insan Yuri Gagarin’in kızı Elena Gagarinova, Kremlin Saray Müzesi’nin müdürü. Sarışın, güzel ve biraz soğuk bir kadın... İlber Ortaylı ile düzenledikleri basın toplantısında Ortaylı’dan “muhteşem insan, büyük tarihçi” diye bahsediyor.Topkapı ile Kremlin arasındaki “kültür mübadelesi”ni, karşılıklı olarak açılan sergileri anlatıyor. İlber Ortaylı irticalen Rusça konuşuyor; Rus medyası hayran...Sonra Osmanlı eserlerinin teşhir edildiği müzeye geçiyoruz. Bayan Gagarinova ile konuşuyorum. Üniversitede sanat tarihi okumuş, uzmanlık alanı Rus ve Avrupa sanat tarihi... Sorum üzerine şunu söyledi:Türk sanatı üzerine çok az çalıştım. Ama bu sanatın görkemini görüyorum. Osmanlı sanat tarihini daha yakın inceleyeceğim.
Gagarinova, teşhir edilen Osmanlı eserleri hakkında Rus TV kanallarına açıklamalar yapıyor.

Hürrem Sultan’ın portresi
Sergide Rus TV kanalları uzun çekimler yaptılar, sanat tarihçilerinden görüşler aldılar. En çok ilgilendikleri eserlerden biri, Kanuni Süleyman’ın âşık olduğu eşi, Rus asıllı Hürrem Sultan yani Roksalan’ın portresi...
CTO adlı televizyonun muhabiri sevimli Nadya Belova’ya takılıyorum; hanginiz daha güzelsiniz?
“En güzel” diyerek Roksalan’ı işaret ediyor.
Hürrem Sultan ve Kanuni hakkında verdiğim kısa izahatı İngilizce bilen bir Rus muhabir Rusçaya çeviriyor.
Sergide benim en çok dikkatimi çeken, Tekeli Ahmet’in 1600’lü yıllarda yaptığı kurmalı mekanik saat... Çini gibi işlenmiş sanatlı bir ekran, zamanı gösteren akrep... Yelkovan o zaman bilinmiyor. Arkasında bir cep saati büyüklüğünde mekanik cihaz... İlber Ortaylı’ya aynı yüzyıldaki Avrupa saatçiliğini sordum, “Saatçilik o zaman çok özel bir zanaat, standardı olmadığı için mukayese zor ama Tekeli’nin saatindeki mekanik, çağına göre çok ileridir” diyor.
Mukayeseli tarih bilimi gibi değişik kültürleri tanımak insanın ufkunu açıyor. Rus artık “Moskof” değil, medeniyetlerden biri ve dostumuz...

Rus sanatçı Sergei Bobylev’in eseri ikinci

Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda Rus sanatçı Sergei Bobylev’in eseri ikinciliği aldı.
Aydın Doğan Vakfı’nın bu yıl 27’ncisini düzenlediği Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda Türk sanatçı Ahmet Öztürklevent’in eseri birinci seçildi. Rus sanatçı Sergei Bobylev’in eseri ikinci, Türk sanatçı Kürşat Zaman’ın eseri üçüncü oldu. Alanya’da oturan mimar Öztürklevent 2008 yılında birinci, Antalya’da yaşayan tasarımcı Kürşat Zaman da 2009’da ikinci olmuştu.
İkicilik ödülünü kazanan Sergei Bobylev,Rusya’da doğdu.
Moscow Print Academy ve Desihn High School’u bitirdi. Halen serbest grafiker olarak çalışıyor. 2007 Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda başarı ödülü, 2004 Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda üçüncülük, 2002 Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda başarı ödülü, 1993 Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda başarı ödülü kazandı.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Taksim Anıtı’ndaki Rus Generalleri






















Türkiye’nin en ünlü meydanı Taksim’de yer alan Taksim Anıtı’nın herkes tarafından bilinmeyen ilginç bir hikayesi ve sırrı var.

Anıtta Atatürk’le beraber yer alan grubun içindeki iki Rus generali 83 yıldır Taksim'e bakıyor.
Yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi genç Türkiye Cumhuriyeti ile Rus Çarlığı’nın varisi Sovyetler Birliği’nin o yıllardaki dostluğu bilinen bir gerçek.

Gerek Kurtuluş Savaşı gerekse Cumhuriyet'in kuruluşunda "Bolşevikler"in maddi ve manevi desteğine bir nebze teşekkür etmek için o iki generalin heykeli oraya konmuştu.
83 yılı aşkın süredir Taksim Meydanı'nda durmasına rağmen birçok kitap, dergi hatta ansiklopedilerde bile o iki generalin ismi yoktu. "Popüler Tarih Dergisi" Ağustos 2002 sayısında, yıllardır saklanan bu gerçeği/sırrı yazdı: Taksim Anıtı'nda, Atatürk'ün arkasında iki Sovyet generali duruyor: General Mihail Vasilyeviç Frunze ve Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov...

Taksim'deki Cumhuriyet Anıtı'nın açılışı 1928 yılında gerçekleştirildi.
Tasarımı İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından yapılan anıtın mermerlerinden kullanılan madene kadar bütün malzemeleri özenle seçilmişti. Anıtın yapım girişimi 1925'te başladı; 8 Ağustos 1928'de 30 bin İstanbullunun iştiraki ile TBMM Başkanı Kâzım Özalp tarafından açıldı.
Anıtta Mustafa Kemal Atatürk’le birlikte yer alan grupta İsmet İnönü'nün arkasındaki figür, Kızıl Ordu'nun kurucusu olarak bilinen Frunze, az sayıda askeriyle Ekim Devrimi'ne yaptığı katkısı ile biliniyor. Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra bile efsane olmayı sürdürüyor. Mareşal Fevzi Çakmak'ın arkasındaki ise Sovyet Orduları Başkomutanı Voroşilov'dur. Cumhuriyetin 10. yıl kutlamalarına da katılan Voroşilov II. Dünya Savaşı'nda mareşal unvanını aldı.

General Mihail Vasilyeviç Frunze, Sovyetler Birliği tarihi içinde önemli bir yere sahipti. Lenin'in özel talimatıyla, olağanüstü elçi sıfatıyla 13 Aralık 1921'de Ankara'ya geldi. Onuruna düzenlenen mitingde yaptığı konuşma büyük etki yarattı. Millet Meclisi'nde konuşma yaptı. Frunze, Mustafa Kemal'le yakın ilişki kurdu. Sakarya cephesini gezdi. 5 Ocak 1922 günü arkasında iyi duygular bırakarak ülkesine döndü.

Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov ise 1881'de Vernhiy/Ukrayna'da yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Maden işçiliği yaparak eğitimini zorlukla bitirdi. 1925-1940 arasında Halk Savunma Komiserliği yaptı. II. Dünya Savaşı'nda Leningrad savunmasını yaparak Hitler'in kenti ele geçirmesini önledi. Savaş sonunda mareşalliğe yükseltildi ve 1947'de Politbüro üyesi oldu. 1953-1960 arasında Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanlığı (cumhurbaşkanlığı) yaptı. 1969'da öldü. Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov'un bizim için önemi ise şuydu: Ulusal kurtuluş savaşının sürdüğü yıllarda askeri bilgisiyle savaşın taktik ve stratejisine katkıda bulunması amacıyla Ankara'ya gönderildi.

Mihail Vesilyeviç Frunze ve Kliment Vefremoviç Voroşilov... Bolşevik devriminin generalleri.
Atatürk için "özel" adamlardı. Çünkü, Kurtuluş Savaşı'nda dünya bize silah doğrultmuşken, bize destek veren Sovyetler'in "apoletli elçileri"ydi onlar... Frunze, 1921'de TBMM kürsüsüne çıkmış, Rus halkı adına, Sakarya Zaferimizi kutlamıştı. Voroşilov ise, "silahsa silah, paraysa para, isteyin verelim" demek için, savaşın en zorlu günlerinde Ankara'daydı. Atatürk, onları unutmadı hiç. Bizzat, Atatürk'ün emriyle dahil edildiler, Anıt'taki figürler arasına... 1928'den beri orada, Taksim'in göbeğinde, Atatürk'ün hemen yanıbaşında duruyorlar.

Taksim Anıtı’nın dört cepheli kaidesinin kuzey yüzünde Kurtuluş Savaşı, güney yüzünde Cumhuriyet Türkiye'si canlandırıldı. İki yan cephede sancağı dalgalandıran Türk askeri vardır. Kurtuluş Savaşı'nı canlandıran cephede, başında kalpağı ile savaş giysili askeri üniforması içinde Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Kocatepe'deki pozu canlandırılmıştır. Yanında piyadesi ile, süvarisi ile, topçusu ile kahraman askerleri yer alıyor. Bir de savaşın lojistik destekçisi fedakâr Türk kadını yere bağdaş kurmuş savaşı izliyor.

Önünden her gün binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının gelip geçtiği Taksim Cumhuriyet Anıtı yıllardır orada dururken, Atatürk, Rus generalleri yanına yerleştirmişken; nasıl olup da, 1950'den itibaren, Kurtuluş Savaşı'nda Anadolu halkına kurşun sıkanlarla kanka olunup, destek verenlere düşman olundu o da ayrı bir konu.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Moskova’da bahar müjdesi














Suat Taşpınar, eski bir yazısında, muhtemelen güzel bir bahar gününde yazdığı, 28 Mayıs 2006 Pazar günü Radikal’de yayımlanan Moskovalı kızların bacakları ve 'mühim şeyler' başlıklı yazısında, Moskova’ya da baharın geldiğini müjdelemişti.

Suat Taşpınar’ın aşağıya bir kısmını alıntıladığımız yazısı içinde bulunduğumuz şu güzel günlerde Moskova’da bahar sevincini yaşayan bizlerin de duygularına tercüman oluyor:

“Türkiye’deki dostlarımız muhtemelen yazın terine çoktan battıkları bir zamanda; biz Moskova'da hâlâ alıngan bir baharla halvet halindeyiz.
Moskova'nın kalp sağlığı için en tehlikeli, göz sağlığı için en yararlı, ruh sağlığı için en sarsıcı mevsimi gelip çattı.
Mayıstan hazirana adım atmak üzereyiz.
Tomurcuklar patlamaya, güzellikler arz-ı endam etmeye başladı, başlıyor. Kastım parklarda, bahçelerde göz kırpan nebat değil; ben caddelerde, sokaklarda dolaşanlardan söz ediyorum! Duruma göre 'tehlike, yarar ya da sarsıntı' yaratan 'unsurlar', güneşli havalarda kaldırımları arşınlıyor.
Geçende yaşı kemale ermiş bir arkadaş anlatıyordu ayaküstü: "Türkiye'den eşini Moskova'ya getireceksen bunu karakışın tam ortasında yapacaksın. O zaman 'Aman ben bu şehre hayatta gelmem, ne halin varsa gör' der ve sizi yalnız bırakır gider". İzahat ardından geldi: "Kışın hem şehir çekilmez oluyor, hem de herkes kat kat elbiseler, kürkler içinde dolaşıyor, 'tehlikeli unsurlar' fazla göze çarpmıyor. Yazın buraya gelip de sokaklarda tiril tiril dolaşan Rus kızlarının güzelliğiyle çarpılan kadınlar 'Hayatta kocamı Rusya'ya yalnız yollamam' diyor" diye izah etti.
Sahiden de öyle bir mevsim var Moskova'da. Kelebek ömürlü, kısacık bir yaz var. 'Moskova'da kış dokuz ay sürer, üç ay da yazı beklemekle geçer' sözüne hak verecek kadar kısacık. İşte kemiksiz en fazla iki ay süren bu güzel zamanların tadını çıkarmak lazım. İç çamaşırlarının üst kısmının genellikle raflara kalktığı, minicik giysilerin narin vücutlarda eğreti ve fuzuli durduğu, rüzgârsız havalarda bile en iflah olmaz frikiklerin verildiği bir mevsim bu. Nâzım'ın Leipzig şiirinden tornistan yapıp "Moskovalı kızların bacakları gayet güzel, etekleri de gayet kısa / Hayatın bu kadar güzel olduğunu fark etmezdik, Moskovalı kızların bacakları böyle güzel olmasa" diye şiir yazdıracak mevsim...
Yararsız 'mühim gündemler'den başını kaldırıp hayatın ve aşkın kollarına atlamak için, hep ertelenen güzelliklerin yanağından bir makas alıp anı yakalamak için, hiç değilse masum flörtlerle, uçarı tebessümlerle, ruha cila olan komplimanlarla, birkaç dakikada başlayıp bitecek hızlı çekim aşkımsı heyecanlarla muazzam bir mevsimdir Moskova'da bohçasını açtığımız.
İşte bu mevsimde Moskova'da bir erkeğin yapabileceği en anlamlı iş, tercihen sokağa taşmış bir kafe masasında ya da kalabalık bir parkın manzaralı bankında oturup âlemi seyre dalmaktır. İçkinizi yudumlarken, Tanrı'ya böylesine güzellikler bahşettiği için şükretmektir. Necip Fazıl'ın, kendisi reddetse de hayatın yücelttiği dizelerini hatırlamak ve "Her kadının bastığı yerde sanki kalbim var/ Kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden/ Ömrümüzün geçtiği yolda bana sorsalar/ Gidiyorum bir kadın bacağının peşinden" diye ince bilekleri dokunmadan okşamak gerekir.
Evde bilgisayar karşısında kelime ve anlam avcılığı yapmakla, sonuna dek okunmayacak yazılar teğellemekle vaktini heba edenler ise hayata ve Moskova'ya affedilmez bir günah işlemekle kalırlar! Hepsi o kadar.”

18 Mayıs 2010 Salı

Ve yine Metro...











15 Mayıs Moskova Metrosu’nun hizmete açılışının yıldönümü.
75 yıl boyunca Metro Moskova’lıların ulaşımına hizmet etmiş.
Dile kolay!..
Uluslararası Metrolar Birliği’nin açıkladığı verilere göre, kilometre başına 8,5 milyon yolcuyla Moskova Metrosu dünyada São Paulo (Brezilya) Metrosu'ndan sonra en çok yolcu taşıyan ikinci metro.
301,5 km. uzunluğundaki Moskova Metrosu’nda, 12 hat, 187 istasyon bulunuyor.
Metroda 35 binden fazla personel istihdam ediliyor.
Her Metro istasyonunun ayrı bir hikayesi var. Mesela Ploşad Revolyutsiy Metro İstasyonu’nda Matvei Manizer’in eseri olan Köpekli Muhafız heykelinin mistik bir güce sahip olduğuna inanılıyor. Yolu bu metro istasyonundan geçen Ruslar kurt köpeğinin burnunu şevkatle okşamadan geçmiyor.

Kvas sezonu açılıyor
















Yaz sezonunun vazgeçilmez içeceği olan ve Rus halkının da çok sevdiği kvas içeceği bu yaz sezonunu açıyor.
Çavdar ekmeğinden mayalanarak üretilen kvas, Rusya’da votkadan sonra en çok içilen içecek ünvanına sahip bulunduruyor. Aynı zamanda ekşi içecek diye anılan bu içecek, sokaklarda fıçılarda istenilen miktarlarda satılıyor. Bu arada, kvas içeceği son yıllarda Antalya Manavgat’ta bulunan bir Türk firması tarafından da üretiliyor.
Bu yaz Moskova sokaklarında yaklaşık 530 kvas fıçısında bu içeceğin satışını gerçekleştirecek. Moskova’daki tüm kvas fıçıları gerekli izinleri alırken, sıcak havalarla beraber kvasın da Moskova sokaklarına yayılmaya başladığı belirtiliyor.
Öte yandan, kvas sokaklarda büyük fıçıdan satılması haricinde, marketlerde de plastik şişe ve metal kutu içerisinde de satılıyor.
Kaynak: http://www.gazetem.ru/tur/news/Yerel?id=2638

11 Mayıs 2010 Salı

Spasiba Deduşka

Rusya, 9 Mayıs Zafer Bayramı heyecanını yeniden yaşadı...
İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'nın mağlup edilmesinin yıldönümü olan 9 Mayıs Zafer Bayramı 65. yıldönümü törenlerinde, Rus ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi ülkelerin yanı sıra ilk defa Amerikan, İngiliz ve Fransız askerleri de Kızıl Meydan'daki kutlamalara katıldı.
Zafer Günü Rusya'da en önemli bayram olarak kutlanırken, bu yıl 65. yıldönümü kutlamalarına önceki yıllara kıyasla daha fazla önem verildiği ve bayram hazırlıklarının bütün televizyon kanallarında günlerce büyük yer tuttuğu dikkat çekti.
Kızıl Meydan'daki törenlerde tanklar, zırhlı personel taşıyıcıları ve Topol-M tipi kıtalararası balistik füzeler boy gösterirken, savaş uçakları ve helikopterler de Kızıl Meydan üzerinde gösteri uçuşu yaptılar. Törende ayrıca, İkinci Dünya Savaşı sırasında kullanılan T-34 tipi tanklar ve askeri birliklerin giydiği üniformalar da sergilendi.
Törene Amerikan, İngiliz ve Fransız askerleri 75 kişilik birlikler halinde katılırken, 11 bin Rus askerinin yanında Türkmenistan ve Polonya birlikleri de yer aldı.
Zafer Bayramı coşkusuyla meydanları dolduran yüzbinlerce Moskova’lının verdiği izlenim ise faşizm benzeri bir illetin insanlığın başına musallat olması halinde yeniden tepelemekten geri durmayacakları şekindeydi.
Zafere giden yol zor, meşakkatliydi. 26,6 milyon kişinin Nazi Almanyası’na karşı yapılan savaşta can verdiği bir kez daha hatırlandı...
Medvedev, geçen hafta çeşitli basın kuruluşlarına verdiği demeçte, Rusya'nın 8,5 milyonu asker yaklaşık 26 milyon vatandaşını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı'nda Sovyetler Birliği'nin katkısının gözardı edilmesine sert tepki göstermişti. Ancak bayram hazırlıkları sırasında Sovyetler Birliği lideri Stalin'i de eleştiren Medvedev, Stalin'in hem doğru hem de kabul edilemeyecek yanlış kararları olduğunu söylemişti.
Medvedev, "Cephelerde savaşan askerleri, fabrikalarda erkeklerin yerini alan kadınları ve yaşlarının çok çok üstünde acılar çeken çocukları asla unutmayacağız. Bu savaş bizi güçlü bir ulus yaptı" ifadesini kullandı.

Moskova’da 20 yıllık değişim













The Chicago Sun-Times'ın muhabiri Hedy Weiss, Moskova'nın ilk geldiği 1980'li yıllardakinden, 20 sene içinde geçirdiği değişiklik karşısında hayretler içinde kaldığını yazdı.
Moskova'da artık sıkça 'iş' kelimesinin duyulduğunu, o dönemlerde yarı resmi İnturist otelin lobisindeki yaşlı babuşka (nine)'ların uzattığı tahta saplı oda anahtarının yerini modern Marriott Courtyard otelinin aldığını belirtti.
Caddelerde inanılmaz bir trafik olduğunu, çok büyük ve çok çeşit barındıran süper marketlerin, ABD'den de daha pahalı fiyatlara sahip olduğunu söyledi. GUM alışveriş merkezinin eski halini de hatırladığını ve şimdiki ile arasında dağlar kadar fark olduğunu, şimdi birçok Avrupalı butiğe ev sahipliği yaptığını, Manej Meydanı'ndaki alışveriş merkezinin ise Şikago’da ki Water Tower Place ile kolayca rekabet edebileceğini söyledi.
Weiss, şimdi hemen herkeste cep telefonu olduğunu, televizyon kanallarının batılı meslektaşları gibi haber sunduğunu, yabancı gazetecilerin, çok kolay internete ulaştıklarını belirtti.
Geçen yılın başında Moskova'yı ziyaret eden Toronto Üniversitesi'nden ensitütü müdürü Richard Florida, Rusya'nın son yıllarda Amerikaya çok benzediğini söyledi. Genç Rusların kot pantolon ve T-Shirt giydiğini, İPhone kullandıklarını ve batılı yaşıtlarından ayırt edilemediğinin altını çizdi.
Florida, Kanada gazetesi Globe and Mail'e yaptığı açıklamada ‘'Rusya'da aynı Amerika gibi. İnsanlar gürültülü ve agresifler.Çoğu artık kilolu.Yollar reklam ilanları ve lüks malları tanıtan bilboartlarla dolu, bayanların çoğu lüks tasarımcıların kıyafetiyle giyinip kuşanıyorlar Amerikada ki gibi, yalnız bu markaların çoğu orjinal değil kopyası'’ dedi.

Kaynak: http://www.gazetem.ru/tur/news/Yerel?id=2617

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Rusya 7. büyük ekonomiye sahip













Satın alma gücüne göre yapılan sıralamada ABD birinci, Rusya 7’ncı oldu.
Uluslararası Para Fonunun (IMF) son raporunda yer alan tahminlere göre Satın alma gücü paritesine göre, 25 büyük ekonomi içinde Çin, 2009 yılında milli gelirini 799, Hindistan 229, Endonezya 53 milyar dolar artırdı. ABD'nin milli geliri 185, Japonya'nınki 177, Rusya'nın ki 154, Almanya'nın ki 112 milyar dolar düştü.

4 BRIC ülkesinin hepsi ilk 10’da
IMF verilerine göre Gelişmiş 7 (G-7) büyük sanayileşmiş ülkeden 6'sı, 4 BRIC ülkesinin ise hepsi, ekonomik büyüklükte ilk 10'da yer aldı. Buna göre, G-7 ve BRIC ülkesi olmayan en büyük ekonomi 11. sırada yer alan Meksika oldu.
ABD, 2009 yılında milli gelirindeki gerilemeye rağmen, satın alma gücü paritesiyle 14,3 trilyon dolar GSYH ile birinciliğini sürdürürken, ikinci sırada 9 trilyon dolarla Çin ikinci, Rusya 7’nci oldu.
IMF raporuna göre, BRIC ülkeleri olarak adlandırılan Çin, Hindistan, Rusya ve Brezilya, dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine yer aldılar. Verilere göre, Çin 2., Hindistan 4., Rusya 7., Brezilya 9. sırada bulunuyor. Gelişmiş 7 büyük sanayileşmiş ülkeden ABD 1., Japonya 3., Almanya 5., İngiltere 6., Fransa 8. sırada bulunurken, İtalya 10., Kanada ise 14. sırada kaldı.

Türkiye 16. Büyük ekonomi
2008 yılında, satın alma gücü paritesiyle 913 milyar dolarlık GSYH ile 15. sırada yer alan Türkiye’nin milli geliri 880 milyar dolara ve sıralamada ise 16'ıncılığa indi.
Kaynak : http://www.gazetem.ru/tur/news/ekonomi?id=976